Hapishane, timarhane, batakhane ne dersen de. askerlik insan aklının sınırlarını gidiklayan komik bi tiyatro Sahnesi. Boş bir arazide neyi ne için yaptığını bilmeyen bir grup insan. Bağırıp kendini paralayan da mal, bagirttiran da. Devlet malı yani ;)
Acemi birliği kısa sürdü. 21 gün. Şafak 340larda falan. Henüz dayak yemedim.
Gecirdigim her an, Özgürlüğün ne kadar değerli olduğunu yüzüme tokat gibi çarpması hariç. Hala kendime gelebilmis değilim. Allahtan revir ve RDM diye bir şey düşünmüşler. Yoksa imkanı yok intihar edersin. Bu kadar.
30 Kasım 2014 Pazar
6 Kasım 2014 Perşembe
O Şimdi Asker
Lakabi Conti idi. Allahin piçi...
Gizli bir şifreydi hayat hikayesi.
Nefret dolu bir insandı.
Hayatta istediği hiç bir şey gerceklesmedigi için herkese hasetle bakardı.
Insanlari suçlardi sürekli. Kendisi de dahil.
Olayları hep metaforlarla anlatirdi. En ufak bir yersizlige katlanamazdi.
Zararsızdi. Kimseye yara vermezdi. Sadece söylenirdi.
Başı belaya girmiş biri görse "iyi olmuş" derdi alaycı bir nidayla.
"Niye bana gelmemiş" diye devam ederdi.
Garip bir takintisi vardi. Kimseye izah edemedigi.
Manyakça bir ozguvene sahipti.
Dünyadaki bütün sorunlara talipti.
Bu konuda oldukça bencildi. Sorun çözen tiplere tahammül edemezdi.
O yüzden kimseye anlatmazdi derdini.
Belki de bu yüzden çözemedi kendi sorunlarını.
Çok düşünbaz bir insandı.
Doğal olarak yalnizdi. O yüzden herkesi de yalnız sanardi.
Düzgün bir ailesi olmamıştı. Düzgün ailelere gelemezdi. Imrenirdi.
Kafasında dolanan düşünceler içinde cambazlik yapardı.
Conti Allahin piçi. sevgisini hep saklardi.
Hiç sevilmemisti...
Gizli bir şifreydi hayat hikayesi.
Nefret dolu bir insandı.
Hayatta istediği hiç bir şey gerceklesmedigi için herkese hasetle bakardı.
Insanlari suçlardi sürekli. Kendisi de dahil.
Olayları hep metaforlarla anlatirdi. En ufak bir yersizlige katlanamazdi.
Zararsızdi. Kimseye yara vermezdi. Sadece söylenirdi.
Başı belaya girmiş biri görse "iyi olmuş" derdi alaycı bir nidayla.
"Niye bana gelmemiş" diye devam ederdi.
Garip bir takintisi vardi. Kimseye izah edemedigi.
Manyakça bir ozguvene sahipti.
Dünyadaki bütün sorunlara talipti.
Bu konuda oldukça bencildi. Sorun çözen tiplere tahammül edemezdi.
O yüzden kimseye anlatmazdi derdini.
Belki de bu yüzden çözemedi kendi sorunlarını.
Çok düşünbaz bir insandı.
Doğal olarak yalnizdi. O yüzden herkesi de yalnız sanardi.
Düzgün bir ailesi olmamıştı. Düzgün ailelere gelemezdi. Imrenirdi.
Kafasında dolanan düşünceler içinde cambazlik yapardı.
Conti Allahin piçi. sevgisini hep saklardi.
Hiç sevilmemisti...
5 Kasım 2014 Çarşamba
Biliyorum. Durma, gel...
Kimisi hayallerine ulaşır
Kimisi sevdiğine kavuşur
Kimisi çok para kazanmıştır
Kimisi intikam almıştır.
Ortada benlik birşey yok, Umut etmekten başka.
Elde edememis olmanın tutarsizligi icersindeyim.
Hala kandirilmaya ve kalp kirilmalarina gücüm var.
Bekliyorum kahpe hayat, sıradaki?
Kimisi sevdiğine kavuşur
Kimisi çok para kazanmıştır
Kimisi intikam almıştır.
Ortada benlik birşey yok, Umut etmekten başka.
Elde edememis olmanın tutarsizligi icersindeyim.
Hala kandirilmaya ve kalp kirilmalarina gücüm var.
Bekliyorum kahpe hayat, sıradaki?
Kusursuz Günah
Icimden bir ses biraz kafamı dagitmamin kime ne zararı olacağını söyledi?
Ikna olmam uzun sürmedi. Kime niye hesap vereyim?
Tanrı'ya mı?
Bir tek o var hayatimda.
Yucelerin yucesi Beni affetmek zorunda
"Kalk ve şu lanet olası maddeye ulaş"
Ikna olmam uzun sürmedi. Kime niye hesap vereyim?
Tanrı'ya mı?
Bir tek o var hayatimda.
Yucelerin yucesi Beni affetmek zorunda
"Kalk ve şu lanet olası maddeye ulaş"
Mevlanadan Sorgu Teknikleri
Ey can!
Kazandıkça bolusemiyorsan elini sorgula.
Konuştukça kırıcı oluyorsan dilini sorgula.
Yürüdükce menzilden çıkıyorsan yolunu sorgula.
Ömür geçtikçe yerinde sayiyorsan gününü sorgula.
Sevildikce vefasizlasiyorsan gönlünü sorgula.
Hangi halde olursan ol sonunu sorgula.
Kazandıkça bolusemiyorsan elini sorgula.
Konuştukça kırıcı oluyorsan dilini sorgula.
Yürüdükce menzilden çıkıyorsan yolunu sorgula.
Ömür geçtikçe yerinde sayiyorsan gününü sorgula.
Sevildikce vefasizlasiyorsan gönlünü sorgula.
Hangi halde olursan ol sonunu sorgula.
2 Kasım 2014 Pazar
Şekerlek
Gözlerimde ki karamsarligin tek sebebi ve 92 tane hikayesi var
Bir Yakalasam şu mutluluğu, 24 saat sıritacagim ağlayan duvarlarima
Gökyüzünde, yeryüzünde, her nerdeyse çok yakındım kendi benligime
Büyüdükçe, bir parçami daha alıyor yoluma çıkanlar
Alın lan, helal olsun. Ama artik Saçmalamayi kesin. (Ben iyiyim)
Yeter ki halime acımayın.
Bir Yakalasam şu mutluluğu, ağladıgim her köşeyi haritadan silecegim
Kurşunlara ismini kazıyip , havaya 3 el ateş edeceğim
Gökyüzüne selam olsun.
Bir Yakalasam şu mutluluğu, 24 saat sıritacagim ağlayan duvarlarima
Gökyüzünde, yeryüzünde, her nerdeyse çok yakındım kendi benligime
Büyüdükçe, bir parçami daha alıyor yoluma çıkanlar
Alın lan, helal olsun. Ama artik Saçmalamayi kesin. (Ben iyiyim)
Yeter ki halime acımayın.
Bir Yakalasam şu mutluluğu, ağladıgim her köşeyi haritadan silecegim
Kurşunlara ismini kazıyip , havaya 3 el ateş edeceğim
Gökyüzüne selam olsun.
1 Kasım 2014 Cumartesi
31 Ekim 2014 Cuma
Nöbetçi Cenaze
Votka çarptı ilk kadehte
Ben kodesde hep aheste
Kuşku doldu her bi kareye
Sen delirdin ilk nefeste.
Sonra kaldım buralarda.
Insanin gülmeye utandigi yerlerdeyim.
Aklımdan kimin sebebiyim ki diye geçirmeye yeltendim
Siyah saçlı pismanligin belirdi gözümde.
Kendime kızdım, doğal olarak.
Kabullenmeye. Bozuk plaklara.
Yine şu anlamını durttugum insan manzaraları.
içimdeki caresizligi sıradan cümlelerle piç ettim.
gecenin sessizligine yavşadım. Yüz vermedi.
benimki de dert mi.
Güneşi sordum saate.
Ne yaptığını zerre merak etmediğim saatler
Vicdan nakli yapilabilse keşke
Senin ki paha biçilmez olurdu.
Memlekete dert pazarlayan yerlerdeyim
Arada seni tebrik ediyorum.
Sabah oluyor. Başım catliyor.
Kargalar falan anla işte.
Gelseydin kürt böreği yerdik.
Kufredip uzaklastim
Bu sessizlik de adam mı? Ben olsam hep müzik dinlerim.
Ben kodesde hep aheste
Kuşku doldu her bi kareye
Sen delirdin ilk nefeste.
Sonra kaldım buralarda.
Insanin gülmeye utandigi yerlerdeyim.
Aklımdan kimin sebebiyim ki diye geçirmeye yeltendim
Siyah saçlı pismanligin belirdi gözümde.
Kendime kızdım, doğal olarak.
Kabullenmeye. Bozuk plaklara.
Yine şu anlamını durttugum insan manzaraları.
içimdeki caresizligi sıradan cümlelerle piç ettim.
gecenin sessizligine yavşadım. Yüz vermedi.
benimki de dert mi.
Güneşi sordum saate.
Ne yaptığını zerre merak etmediğim saatler
Vicdan nakli yapilabilse keşke
Senin ki paha biçilmez olurdu.
Memlekete dert pazarlayan yerlerdeyim
Arada seni tebrik ediyorum.
Sabah oluyor. Başım catliyor.
Kargalar falan anla işte.
Gelseydin kürt böreği yerdik.
Kufredip uzaklastim
Bu sessizlik de adam mı? Ben olsam hep müzik dinlerim.
30 Ekim 2014 Perşembe
Geçen Yine Kusuyorum
Estetik kaygılar güden sanatsal eserlerle, hep çocuk olma arzusu ve imkansızın kanlı dişleriyle yaşamaya çalışmak. Caddelerde çığlık atan isyankar militanlar...
Bu kafayı yazmak zorundayım.
Burda hava 75. Bin yıldır soğuk. Kader yine orospuluk peşinde. Beseriyetin genç diye tabir edilen en verimli çaresiz varlıkları, etrafa alkol ve sidik yaymakda.
Limanima sığınacak gemiler arıyorum...
Devirler değişti değişeli, ayak oyunları da gelişti.
Bana daima hareket halinde olmam emredildi. Boş arazi beklemekten sıkıldım.
Bana köpeğim bile ihanet etti. Güvenmekten usandim.
Güvenen insanlara ihanet, isabet olur.
Yaşarsan ölürsün denklemi kadar basit. Seversen nefret edersin.
Hangimiz aldanmiyoruz ki? Hersey yolunda diye sayiklayan ebeveynlerimiz..
Herşey bok oldu. Dünyanın sonu geldi işte. Hayatına kramp girdi.
Yazılacak şarkı, icat edilecek bişey kalmadı. Hayat bana 1910larin başı sanki. Intihara heves, azıcık daha sevsem kutsaliyet atfetme. Her gün birileri ölüyor geyiği...
Burda hava 75. Bin yıldır soğuk. Geceleri insanlar tirsarak uyur. Kader yine ibnelik peşinde her zamanki gibi. yanibasimda, "Ben haram lokma yemem" zirvalari. Dünyalar hamile kalıyor her gece. tepemde trafik lambaları bana ne yapmam gerektiğini işaret ediyor.
Aklım otoyollar misali. Düşüncelerim kuşlar misali. Özgürlüğün saf hali.
Yakalasam bi tanesini, üzerine yaticam. Yakalamak çok güç.
Düşüncelerim benden bağımsız. Ben hayatla alakasız. Hayatıma kramp girdi.
Burda hava 75. Bin yıldır soğuk. Insanlar niye öldüklerini bilmezler. Alem Göt olmuş ve Kader yine kahpelik peşinde. dışarda, çöp kamyonlari, bakmaya kiyamadigimiz(!) Ölü bebekleri kopariyor bizden. Önceki hayatımda lagim faresi falan olmaliymisim.
Birileri aklımın şifonunu cekmeli.
Bu kafayı yazmak zorundayım.
Burda hava 75. Bin yıldır soğuk. Kader yine orospuluk peşinde. Beseriyetin genç diye tabir edilen en verimli çaresiz varlıkları, etrafa alkol ve sidik yaymakda.
Limanima sığınacak gemiler arıyorum...
Devirler değişti değişeli, ayak oyunları da gelişti.
Bana daima hareket halinde olmam emredildi. Boş arazi beklemekten sıkıldım.
Bana köpeğim bile ihanet etti. Güvenmekten usandim.
Güvenen insanlara ihanet, isabet olur.
Yaşarsan ölürsün denklemi kadar basit. Seversen nefret edersin.
Hangimiz aldanmiyoruz ki? Hersey yolunda diye sayiklayan ebeveynlerimiz..
Herşey bok oldu. Dünyanın sonu geldi işte. Hayatına kramp girdi.
Yazılacak şarkı, icat edilecek bişey kalmadı. Hayat bana 1910larin başı sanki. Intihara heves, azıcık daha sevsem kutsaliyet atfetme. Her gün birileri ölüyor geyiği...
Burda hava 75. Bin yıldır soğuk. Geceleri insanlar tirsarak uyur. Kader yine ibnelik peşinde her zamanki gibi. yanibasimda, "Ben haram lokma yemem" zirvalari. Dünyalar hamile kalıyor her gece. tepemde trafik lambaları bana ne yapmam gerektiğini işaret ediyor.
Aklım otoyollar misali. Düşüncelerim kuşlar misali. Özgürlüğün saf hali.
Yakalasam bi tanesini, üzerine yaticam. Yakalamak çok güç.
Düşüncelerim benden bağımsız. Ben hayatla alakasız. Hayatıma kramp girdi.
Burda hava 75. Bin yıldır soğuk. Insanlar niye öldüklerini bilmezler. Alem Göt olmuş ve Kader yine kahpelik peşinde. dışarda, çöp kamyonlari, bakmaya kiyamadigimiz(!) Ölü bebekleri kopariyor bizden. Önceki hayatımda lagim faresi falan olmaliymisim.
Birileri aklımın şifonunu cekmeli.
26 Ekim 2014 Pazar
Sömek Gözlüm
Kin tutmuş saçlara merhamet özlü şampuan
Atlatilmasi beklenen kazıklar ve birbirine düşman mal kardeşler
Inanmasi güç olan cinayet paranoyalari
Başımda ki yol çalışması, pırıl pırıl kaldırım taşları
Beton kıran iş makinaları. Gökyüzüne bilet istiyorum.
Ucuz teselli cümleleri, hayal kıran acı sözler
Kürdansiz et lokantası ve içinde esmer olmayan güzellik yarışması
Batan geminin mürettebatı, yüzme bilmeyen Denizciler
Pas tutmuş mermilerle delikanlilik taslayan öğeler.
Sevdiğine kavusamayan Zeki Müren
Mario cücesine gelin gitmiş prenses
Benzin diye ağlayan medya patronları
Şekersiz geçen bayram günleri.
Ofsayttaki Tsubasa, beşlik yiyen Wakabayashi
Japonya çoook uzak..
Dokunmatik fanteziler, karşı cinsle münasebetler
Sigara bağımlılığı ve zengin olma sevdası.
Safsata, dedikodu, cümle içinde adam öldürme.
Candy crash huzuru, orta dünya hasreti
Sevgi çığlıkları ve geniş aile özlemi.
YALNIZLIK!
Atlatilmasi beklenen kazıklar ve birbirine düşman mal kardeşler
Inanmasi güç olan cinayet paranoyalari
Başımda ki yol çalışması, pırıl pırıl kaldırım taşları
Beton kıran iş makinaları. Gökyüzüne bilet istiyorum.
Ucuz teselli cümleleri, hayal kıran acı sözler
Kürdansiz et lokantası ve içinde esmer olmayan güzellik yarışması
Batan geminin mürettebatı, yüzme bilmeyen Denizciler
Pas tutmuş mermilerle delikanlilik taslayan öğeler.
Sevdiğine kavusamayan Zeki Müren
Mario cücesine gelin gitmiş prenses
Benzin diye ağlayan medya patronları
Şekersiz geçen bayram günleri.
Ofsayttaki Tsubasa, beşlik yiyen Wakabayashi
Japonya çoook uzak..
Dokunmatik fanteziler, karşı cinsle münasebetler
Sigara bağımlılığı ve zengin olma sevdası.
Safsata, dedikodu, cümle içinde adam öldürme.
Candy crash huzuru, orta dünya hasreti
Sevgi çığlıkları ve geniş aile özlemi.
YALNIZLIK!
25 Ekim 2014 Cumartesi
Oldukça Net
Bana inan
Aldığım duman
Seni unutabildigim tek an
Maddelerin bagimlisiyim
Tek gercek sen ve ölüm
Gerisi yalan
Hayatımın en anlamlı sakasiydi Esrar
O yüzden saklamakta etmem ısrar
Aldığım duman
Seni unutabildigim tek an
Maddelerin bagimlisiyim
Tek gercek sen ve ölüm
Gerisi yalan
Hayatımın en anlamlı sakasiydi Esrar
O yüzden saklamakta etmem ısrar
9 Ekim 2014 Perşembe
Gömdüklerimin Hatırası
Gökyüzünün çocuğusun tabi gökyüzüne bakarsın.
BULAMAZSIN LAN!
Verirler mi sandın?
VERMEZLER. Bekleme yapma.
Ben daima yanlış ayrıntılara takılırim.
Uzun da sürer fark etmesi zor olur.
Sonra yoluma bakarım.
Daima yoluma bakarım ama.
Başka bişeye bakmam.
Nasipmis kismetmis sallamam.
Kale almam, lafını bile yapmam.
4. Siniftaydi hiç unutmam.
Iste o gün bugündür ben hep
YOLUMA BAKARIM.
BULAMAZSIN LAN!
Verirler mi sandın?
VERMEZLER. Bekleme yapma.
Ben daima yanlış ayrıntılara takılırim.
Uzun da sürer fark etmesi zor olur.
Sonra yoluma bakarım.
Daima yoluma bakarım ama.
Başka bişeye bakmam.
Nasipmis kismetmis sallamam.
Kale almam, lafını bile yapmam.
4. Siniftaydi hiç unutmam.
Iste o gün bugündür ben hep
YOLUMA BAKARIM.
2 Ekim 2014 Perşembe
Normal
Eskiden 3 gunde 1 acikirdim.
Normali 4 saatte 1 imiş, normale döndüm.
Güneş ibnesi terime göz dikmis.
Burnundan gelsin.
Her gün bol bol su içiyorum.
Böbreklerim Tertemiz.
Kafamdan cilayi eksik etmiyorum,
kuru takildiysam bulut oluyorum
alkolluysem sana sovuyorum
ismine, cismine, şehrine
önüme ne gelirse.
Sonra akşam oluyor, gün bitmiş
Erken yatıp erken kalkiyorum.
yarın yine o kodumun şarkıları çalacak bir yerlerde
dinleyip biraz daha acı cekmem gerek
malumunuz,
Ben hastayım.
Normali 4 saatte 1 imiş, normale döndüm.
Güneş ibnesi terime göz dikmis.
Burnundan gelsin.
Her gün bol bol su içiyorum.
Böbreklerim Tertemiz.
Kafamdan cilayi eksik etmiyorum,
kuru takildiysam bulut oluyorum
alkolluysem sana sovuyorum
ismine, cismine, şehrine
önüme ne gelirse.
Sonra akşam oluyor, gün bitmiş
Erken yatıp erken kalkiyorum.
yarın yine o kodumun şarkıları çalacak bir yerlerde
dinleyip biraz daha acı cekmem gerek
malumunuz,
Ben hastayım.
30 Eylül 2014 Salı
Pireli Yatak
Merhaba kaldırımda yürüyen kız.
Sana bakmiyorum bilesin.
Son bakan iyi bakar
Metrodaki tedirgin kız, sana da bakmiyorum sakinles artık
Ben, metropolde boğulan bir gencin umuduyum.
Biliyorum anlamadıniz. Birazdan işe geç kalacaksıniz.
Ya da sevgilinizden ayrilacaksiniz.
Hangimiz vermedik ki?
Kimi geleceği için kimi geçmişi için.
Bir de anı yaşamak için verenler..
zevk için verenler.
bir taraf da
can Verenler, kan verenler, borç verenler
öte yanda
Söz verenler, kalp kıranlar, got verenler..
Sana bakmiyorum bilesin.
Son bakan iyi bakar
Metrodaki tedirgin kız, sana da bakmiyorum sakinles artık
Ben, metropolde boğulan bir gencin umuduyum.
Biliyorum anlamadıniz. Birazdan işe geç kalacaksıniz.
Ya da sevgilinizden ayrilacaksiniz.
Hangimiz vermedik ki?
Kimi geleceği için kimi geçmişi için.
Bir de anı yaşamak için verenler..
zevk için verenler.
bir taraf da
can Verenler, kan verenler, borç verenler
öte yanda
Söz verenler, kalp kıranlar, got verenler..
20 Eylül 2014 Cumartesi
27 Haziran 2014 Cuma
Mahallenin Delisi İşte - Bulaşmamak Gerek
Sakin mi? Sakinim. SAKİNİM!
Ben bunun için fazlasıyla dengesizim dostum!
Hareket etmeyi bırakın! KİMSE KIPIRDAMIYCAK!
Saçmalamayı bırakıp kulaklarınızı açın ve beni çok iyi dinleyin
ŞU ANDA SİZİ UYARIYORUM!
Tamam mı? O delidir. Onda duygusal öfke sorunları var.
Bu yüzden her gece erken yatıyor hatta. Sırf erken kalkıp bir serseriyi haklamak için!
Ben bunun için fazlasıyla dengesizim dostum!
Hareket etmeyi bırakın! KİMSE KIPIRDAMIYCAK!
Saçmalamayı bırakıp kulaklarınızı açın ve beni çok iyi dinleyin
ŞU ANDA SİZİ UYARIYORUM!
Tamam mı? O delidir. Onda duygusal öfke sorunları var.
Bu yüzden her gece erken yatıyor hatta. Sırf erken kalkıp bir serseriyi haklamak için!
26 Haziran 2014 Perşembe
Cehennem Notları
Sakıncalı bir cinnet molasındayım. Tırpan suratlı insanların kapladığı bu sıkıntılı şehir cehennemin en kederli iklimiydi. Keder çekmek adeta günlük rutin bir eylemdi. Evet, burası cehennemin güzide bir sahil kasabası. Sabahın köründen akşamın dibine kadar üzerime nasipsizlik yağar. Arabesk müzikle şekillendirdiğim alnımın yüz hatları her geçen gün bir milim daha belirginleşmekte.
Buralara amansız bir sürgün neticesinde tutuldum. Yalnızların bunalım hallerinden kurtulmak için kendilerini attığı bir sirkte aç karnıma şebeklik yaparak geçiniyorum.
Numaracı soytarılar... bitmek tükenmek bilmeyen bir manyaklıkla üzerime müslüm gürseslerle saldırıyorlar. İyiliğin var olamadığı garip bir ütopya burası. Cehennemin içinde herkes şeytanî olduğundan kötülük o kadar da sarsmıyor insanları. Burda başarı kötülüklerle endeks. Kötünün kötüsü olabilme hırsıyla yanıp tutuşan bedenlere günü birlik felaket senaryoları yazarım.
Beğenmeyenlerin mezarına tükürürüm. Beğenenleri ömürlük kölem olmam için zorlarım.
Olmadı, yapamadım. Benim cüce kıskançlığıma kimse katlanamadı. Üzerlerine savrulttuğum lanetimse hiç bir zaman tutmadı. Hasetimle bacaklarını yerden kestiklerim olmadı değil. Köpürmüş öfkemle ektiğim nefret tohumları yeşeremeden külleri suratıma dağıldı.
Birden bir melek sirk eğlencesinin tam ortasında. Onu daha önce de görmüştüm.
Dokun hadi kırıldı kırılacak kalbim.
Kır seven kalbimi, isyanla karışık körü körüne sevenler tepeden tırnağa kırılmalılar çünkü bu cehennem içinde. Dokun hadi ben yaralı bir gönülüm, fıtratımda var acı çekmek. acıma bana minnet etmem sahte kanatlarına. Bin yıl öpülmese de kavrulmuş dudaklarım, kuyruğuna tav olmam bir daha.
Ne o? Latince falan mı? Meğer ben ömrümde hiç melek sevmemişim. öyle sanmışım.
Sevdiklerim garip birer maske kullanmışlar, anlamamışım.
Balkona sigarayı layık gördüler. Güneşler terimize göz dikti.
Hangi yöne dönsem en az 1 tane kahpe bekler pusuda. geri kalanlar müptezel.
Çocukluğuma denk gelemedin yaban çiçeğim. Üryan kişiliğimi giydirmeye yetemedin.
365 gün 6 saat reddetsen de beni, inkar edemezsin seni sevdiğimi.
Buralara amansız bir sürgün neticesinde tutuldum. Yalnızların bunalım hallerinden kurtulmak için kendilerini attığı bir sirkte aç karnıma şebeklik yaparak geçiniyorum.
Numaracı soytarılar... bitmek tükenmek bilmeyen bir manyaklıkla üzerime müslüm gürseslerle saldırıyorlar. İyiliğin var olamadığı garip bir ütopya burası. Cehennemin içinde herkes şeytanî olduğundan kötülük o kadar da sarsmıyor insanları. Burda başarı kötülüklerle endeks. Kötünün kötüsü olabilme hırsıyla yanıp tutuşan bedenlere günü birlik felaket senaryoları yazarım.
Beğenmeyenlerin mezarına tükürürüm. Beğenenleri ömürlük kölem olmam için zorlarım.
Olmadı, yapamadım. Benim cüce kıskançlığıma kimse katlanamadı. Üzerlerine savrulttuğum lanetimse hiç bir zaman tutmadı. Hasetimle bacaklarını yerden kestiklerim olmadı değil. Köpürmüş öfkemle ektiğim nefret tohumları yeşeremeden külleri suratıma dağıldı.
Birden bir melek sirk eğlencesinin tam ortasında. Onu daha önce de görmüştüm.
Dokun hadi kırıldı kırılacak kalbim.
Kır seven kalbimi, isyanla karışık körü körüne sevenler tepeden tırnağa kırılmalılar çünkü bu cehennem içinde. Dokun hadi ben yaralı bir gönülüm, fıtratımda var acı çekmek. acıma bana minnet etmem sahte kanatlarına. Bin yıl öpülmese de kavrulmuş dudaklarım, kuyruğuna tav olmam bir daha.
Ne o? Latince falan mı? Meğer ben ömrümde hiç melek sevmemişim. öyle sanmışım.
Sevdiklerim garip birer maske kullanmışlar, anlamamışım.
Balkona sigarayı layık gördüler. Güneşler terimize göz dikti.
Hangi yöne dönsem en az 1 tane kahpe bekler pusuda. geri kalanlar müptezel.
Çocukluğuma denk gelemedin yaban çiçeğim. Üryan kişiliğimi giydirmeye yetemedin.
365 gün 6 saat reddetsen de beni, inkar edemezsin seni sevdiğimi.
24 Haziran 2014 Salı
tipik mal
Ben neler yaptım? Kendime yalanlar söyledim. Hangi canavarlara eyvallah dedim. Kaç tane aç kediyi besleyip kaçının zehirini tattım? Ne cesaretle sevmeye yeltenip üstüne üstlük karşılık bekledim. Nerelere sırtımı verdim? Kimin güvenini hak etmeye çaba sarf ettim? Nasıl aldandım, neden affettim.
Konu aşksa, yazma birader bırak! .dönüp dolaşıp kendine giydiriyosun.
Gel de anlat...
Konu aşksa, yazma birader bırak! .dönüp dolaşıp kendine giydiriyosun.
Gel de anlat...
22 Haziran 2014 Pazar
Zehirlenmiş Zehir
Bembeyaz ölümün soğukluğuyla dolandığım hayatın tenha köşelerinde, zihnimde "buralar sana dar geliyor çocuk" bağırışları ve gözlerimin içine bakmaya cesareti olmayan kedilerin alaycı kahkahaları var. yankılanmak da sürekli. sokakların karmaşık hatları aklımın içine cinsellik pazarlamakta.
Dumana teslim olduğum 3 günlük hayat tecrübemde herhangi bir hayalim yok. Başarmak istediğim bir proje, ağlamak istediğim bir üzüntüm de yok. Duvarların ardına sakladığım benliğimi çekip çıkartacak bir görevli de bulaşmadı henüz. Kendimi savunmak için ellerimle döşediğim mayınlara kendim yakalandım.
Geleceğe dair bir anım yok. Heveslendiğim hayalleri kan kusarak attım içimden. Bana bulaşmaya kimse cesaret edemedi. Elleri yakamda kimse olmadı. Rahatım. Belanın içinde beladan uzağım. Cehennemin en dibine de atılsam ıslık çalmaya devam ederim. Canım sıkıldığında atlarım şehrin sularına. Can sıkıntımı en güçlü kimyasallarla yıkarım. Gözlerim Tony Montana. Algılarım dedektif.
En ince ayrıntısına kadar olta sallarım. Aradığım balık denizlerin dibindeki kumun da altında.
Ben anladım. Bir devrimi bekler gibi bekliyorum işte umarsızca.
seni...
Dumana teslim olduğum 3 günlük hayat tecrübemde herhangi bir hayalim yok. Başarmak istediğim bir proje, ağlamak istediğim bir üzüntüm de yok. Duvarların ardına sakladığım benliğimi çekip çıkartacak bir görevli de bulaşmadı henüz. Kendimi savunmak için ellerimle döşediğim mayınlara kendim yakalandım.
Geleceğe dair bir anım yok. Heveslendiğim hayalleri kan kusarak attım içimden. Bana bulaşmaya kimse cesaret edemedi. Elleri yakamda kimse olmadı. Rahatım. Belanın içinde beladan uzağım. Cehennemin en dibine de atılsam ıslık çalmaya devam ederim. Canım sıkıldığında atlarım şehrin sularına. Can sıkıntımı en güçlü kimyasallarla yıkarım. Gözlerim Tony Montana. Algılarım dedektif.
En ince ayrıntısına kadar olta sallarım. Aradığım balık denizlerin dibindeki kumun da altında.
Ben anladım. Bir devrimi bekler gibi bekliyorum işte umarsızca.
seni...
12 Haziran 2014 Perşembe
Anneme
6-7 ay aradan sonra gecenin bi vakti telefonda ilk defa konuşursun ve eski şiddetli geçimsizlik durumlarının şekillendirdiği ruh halinden iki tarafda da eser kalmamıştır. köprünün altından çok sular akmıştır. annedir o başka bi alternatifi yoktur. sonra peşinden koştuğun eski sevgililerin aklına gelir. gidip de asla geri dönmeyenler. ulan ben annem gibi bi kız bulabilir miyim ki düşüncelerine kapılırsın. milyonlarca kişinin düşündüğü şeyi düşünürsün. durum, ağlarsa anam ağlar olur. benliğin, biraz daha adam olmuş olur. gün daha bi parlaktır, insanlara bakış açın daha bi iyileşir. iyimserlik, sevgi, şefkat bunlara kayar aklın. yeniden dönersin hayata...
1 yıl aradan sonra telefon tekrar hayatıma girdi. hayırlı uğurlu olsun.
1 yıl aradan sonra telefon tekrar hayatıma girdi. hayırlı uğurlu olsun.
8 Haziran 2014 Pazar
B'nin Noktası
Sadece biraz daha uyumak, uyumak ve uyumak.
7 Haziran 2014 Cumartesi
Alkol Etkisi. Geçer Geçer...
bilgisayarım benim, materyalist metresim
gariplikler çoğalmışsa bilki çok ilerdeyim
pragmatist kesim. arada sizinleyim.
bu konumuz sanatsa, ön sırada resim.
hadi ilerleyin, yanlış ata oynayın
kişiliğim dışa vurursa, felsefeyle yoklayın
sade yoklayın. not defteri hazırlayın.
idam kararı verilmişse, dualar sayıklayın.
bugün o böyledir, yarına şöyledir
bu ton balığını yiyince atomlarını gösterir.
tek biçimdedir. kolaycılık peşindedir
etkilenmek güzeldir ama aslının izindedir.
yarını unut. bu çok güzel bi umut.
çözüm içindeyse şimdiki an somut.
var oluş bir keredir. her zaman tependedir
sorumluluğu nüksederse koy götüne
yaşama saldır. yırtıcı bir aç gibi
denemelerden sıkılırsan yön değiştir.
kalemi eline al. ne istediğini söyle
hayallerini haykır tüm içtenliğinle.
engel olana takılma onlar hep ordadır
başaracağan zaman gereksiz bi ayrıntıdır.
geçmişin izleri, kolundaki bi yara gibi
geçmişi unutmak, kendini unutmak gibi.
pişman olamaz hiç bi kimse kendinden vazgeçmemişse
geçmiş dediğimiz her neyse
bizi biz yapan parçalardan biri.
zamanla barışırsın hayatla. herşey olması gerektiği gibi olmuştur ve olacaktır.
daha yolun başındasındır bulaştıkça akıllanırsın. akıllandığın her vakit kurallarına göre oynarsın.
sana bi rol biçilir kullanıldığını anlarsın. mallaşırsın.
nefes almayı KABULLENDİĞİMİZ günü sorgularsın. içinden çıkamazsın. kaçamazsın.
dürtülerin vardır ölmek istemezsin. oyunda kalmalı ve şifreyi çözmelisin.
oralarda bir yerde birilerini anarsın. gelse de keşfetse seni sabrını zorlarsın.
o kişi gelir mi? elbet gelecektir. gelemediği gün kadar değerini arttırırsın.
yalnızlığın özgürlük olmadığını kavrarsın. bağlanmanın anlamını kutsadıkça kutsarsın.
gökyüzüne sığdıramazsın. yerin dibine sokamazsın. dönüp dolaşıp aynı şeye takıldıkça kabullenirsin.
sen böylesin. tek başına eksik. birisine anlatmadıkça yaşamın gereksiz.
biriktir ve içine at. akmasa da damlar. çekip çıkarılana kadar keyfini çıkar.
insanlar bizi, kendimizi tanıttığımız kadar tanıyorlarsa eğer beni kimse tanımıyor.
sizle hiç tanışmadım. kim olduğumu bilmediniz. varlığımın yüzde birini bile hissedemediniz.
ruhuma hitap etmediniz. kalıcı olamadınız. sadakat? hahaha, cesaretse hak getire. zoru görünce kaçıp kendinizi benden kurtardınız. hepsi bu.
tebrik ediyorum.
gariplikler çoğalmışsa bilki çok ilerdeyim
pragmatist kesim. arada sizinleyim.
bu konumuz sanatsa, ön sırada resim.
hadi ilerleyin, yanlış ata oynayın
kişiliğim dışa vurursa, felsefeyle yoklayın
sade yoklayın. not defteri hazırlayın.
idam kararı verilmişse, dualar sayıklayın.
bugün o böyledir, yarına şöyledir
bu ton balığını yiyince atomlarını gösterir.
tek biçimdedir. kolaycılık peşindedir
etkilenmek güzeldir ama aslının izindedir.
yarını unut. bu çok güzel bi umut.
çözüm içindeyse şimdiki an somut.
var oluş bir keredir. her zaman tependedir
sorumluluğu nüksederse koy götüne
yaşama saldır. yırtıcı bir aç gibi
denemelerden sıkılırsan yön değiştir.
kalemi eline al. ne istediğini söyle
hayallerini haykır tüm içtenliğinle.
engel olana takılma onlar hep ordadır
başaracağan zaman gereksiz bi ayrıntıdır.
geçmişin izleri, kolundaki bi yara gibi
geçmişi unutmak, kendini unutmak gibi.
pişman olamaz hiç bi kimse kendinden vazgeçmemişse
geçmiş dediğimiz her neyse
bizi biz yapan parçalardan biri.
zamanla barışırsın hayatla. herşey olması gerektiği gibi olmuştur ve olacaktır.
daha yolun başındasındır bulaştıkça akıllanırsın. akıllandığın her vakit kurallarına göre oynarsın.
sana bi rol biçilir kullanıldığını anlarsın. mallaşırsın.
nefes almayı KABULLENDİĞİMİZ günü sorgularsın. içinden çıkamazsın. kaçamazsın.
dürtülerin vardır ölmek istemezsin. oyunda kalmalı ve şifreyi çözmelisin.
oralarda bir yerde birilerini anarsın. gelse de keşfetse seni sabrını zorlarsın.
o kişi gelir mi? elbet gelecektir. gelemediği gün kadar değerini arttırırsın.
yalnızlığın özgürlük olmadığını kavrarsın. bağlanmanın anlamını kutsadıkça kutsarsın.
gökyüzüne sığdıramazsın. yerin dibine sokamazsın. dönüp dolaşıp aynı şeye takıldıkça kabullenirsin.
sen böylesin. tek başına eksik. birisine anlatmadıkça yaşamın gereksiz.
biriktir ve içine at. akmasa da damlar. çekip çıkarılana kadar keyfini çıkar.
insanlar bizi, kendimizi tanıttığımız kadar tanıyorlarsa eğer beni kimse tanımıyor.
sizle hiç tanışmadım. kim olduğumu bilmediniz. varlığımın yüzde birini bile hissedemediniz.
ruhuma hitap etmediniz. kalıcı olamadınız. sadakat? hahaha, cesaretse hak getire. zoru görünce kaçıp kendinizi benden kurtardınız. hepsi bu.
tebrik ediyorum.
6 Haziran 2014 Cuma
Faydacı Kekovera
Bir şeyi tercih etmemizin sebebi oldukça komplekstir. tercihlerimizi dışardan hiç bir baskı altında kalmadan yapmak olanaksız. olanağı yok yani. olanağı olmayan. imkansız. anladın.
hiç bir terchimizde aslında irademiz baş faktör değil. bazen bırak iradeyi o yaptığımız tercih var ya biz bile değilizdir o derece. bazen tabi :)
çok fazla müdahele vardır, çok fazla reklam vardır, çok fazla direktif çok fazla rehber çok fazla tavsiye, başarılı veya başarısız hayat hikayeleri vesaire bizi hep etkiler. ve bunlar günümüze geldikçe hızla çoğaldığı için bunlara kenarından köşesinden de olsa bulaşmamış olmak oldukça zor. zor yani dostum.
hal böyle olduğundan özgürlük kavramı tartışılmaya devam edecek. kişi sosyal hayata karışmaya çalıştıkça (yani biraz daha az monotonluk, biraz daha yeni bilgi, yeni yüz vs.) aslında sosyal hayatın ne kadar fazla monoton ve tektipleştirilmiş olduğunu anlıyosun.
sosyal hayata karış! yoksa gözümden düş. bu lafın ardından gelen tavsiyeler şunlardır: herhangi bir futbol takımının taraftarı ol, kısa dönemlik ilişkilerle takıl, yapabiliyosan fuckbody yap, şu şu marka telefondan edin, ideolojik bir görüşe mensup ol, şu marka giyin, şu müzikleri sev, şu şu kitapları al, oku. daha da uzatılabilir. tabi bunların bazıları güzel şeyler de olabilir. hatta okumak güzel şey onu geçelim. anlatmak istediğim, başka çevrelerde nasıl sosyalleşilir bilmiyom da şu an bana görünen çevre böyle yani. yapman gerekenler sanki birileri tarafından belli kalıplarla belirlenmiş durumda. lan kim o birileri? kim olcak dış güçler :(
diyom ki bişeyleri tercih etmemek de bir tercihtir. ancak tercih etmeme hakkı var ya, eğer ortada özgürlükten bahsediliyorsa daha özgür bir davranıştır. en azından bu birilerinin bize sunduğu kalıp olmuş tercihleri tercih etmemekle daha az köleleştirilmiş, daha az yozlazmış ve daha az kirlenmiş oluruz. kendimizi daha az alet etmiş oluruz.
kişilerle kurumların akrabacılık oynadığı günümüz dünyasında, devletler bi bakıma ensesttir. içip içip kendi çocuklarına tecavüz eder devlet babalar. sert mi oldu? olmalı. sistemlerle veya rejimlerle evlenen bu devletler peydahladıkları toplumları birbirinden hep kayırmışlardır. önceki rejimlerden kalan veya başka sistemler isteyen üvey evlatları vardır. sürekli rekabet hali. hangi kardeş kurtaracak aileyi. ya da hangisi kendi ailesini kurmak için ayrılacak. aileye başkaldıran olursa devlet baba bi güzel terbiye eder, öper, sever. yola gelmezse evlatlıktan reddeder.
hiç bir terchimizde aslında irademiz baş faktör değil. bazen bırak iradeyi o yaptığımız tercih var ya biz bile değilizdir o derece. bazen tabi :)
çok fazla müdahele vardır, çok fazla reklam vardır, çok fazla direktif çok fazla rehber çok fazla tavsiye, başarılı veya başarısız hayat hikayeleri vesaire bizi hep etkiler. ve bunlar günümüze geldikçe hızla çoğaldığı için bunlara kenarından köşesinden de olsa bulaşmamış olmak oldukça zor. zor yani dostum.
hal böyle olduğundan özgürlük kavramı tartışılmaya devam edecek. kişi sosyal hayata karışmaya çalıştıkça (yani biraz daha az monotonluk, biraz daha yeni bilgi, yeni yüz vs.) aslında sosyal hayatın ne kadar fazla monoton ve tektipleştirilmiş olduğunu anlıyosun.
sosyal hayata karış! yoksa gözümden düş. bu lafın ardından gelen tavsiyeler şunlardır: herhangi bir futbol takımının taraftarı ol, kısa dönemlik ilişkilerle takıl, yapabiliyosan fuckbody yap, şu şu marka telefondan edin, ideolojik bir görüşe mensup ol, şu marka giyin, şu müzikleri sev, şu şu kitapları al, oku. daha da uzatılabilir. tabi bunların bazıları güzel şeyler de olabilir. hatta okumak güzel şey onu geçelim. anlatmak istediğim, başka çevrelerde nasıl sosyalleşilir bilmiyom da şu an bana görünen çevre böyle yani. yapman gerekenler sanki birileri tarafından belli kalıplarla belirlenmiş durumda. lan kim o birileri? kim olcak dış güçler :(
diyom ki bişeyleri tercih etmemek de bir tercihtir. ancak tercih etmeme hakkı var ya, eğer ortada özgürlükten bahsediliyorsa daha özgür bir davranıştır. en azından bu birilerinin bize sunduğu kalıp olmuş tercihleri tercih etmemekle daha az köleleştirilmiş, daha az yozlazmış ve daha az kirlenmiş oluruz. kendimizi daha az alet etmiş oluruz.
kişilerle kurumların akrabacılık oynadığı günümüz dünyasında, devletler bi bakıma ensesttir. içip içip kendi çocuklarına tecavüz eder devlet babalar. sert mi oldu? olmalı. sistemlerle veya rejimlerle evlenen bu devletler peydahladıkları toplumları birbirinden hep kayırmışlardır. önceki rejimlerden kalan veya başka sistemler isteyen üvey evlatları vardır. sürekli rekabet hali. hangi kardeş kurtaracak aileyi. ya da hangisi kendi ailesini kurmak için ayrılacak. aileye başkaldıran olursa devlet baba bi güzel terbiye eder, öper, sever. yola gelmezse evlatlıktan reddeder.
Gider Ayak Gider Yapmak
Denersen soğursun
Elde edersen soğursun
Seversin soğursun
Nefret et yine soğursun
yani gördüğün gibi günlük ne yaparsan yap eninde sonunda soğuyacaksın. sıradanlaşacağız.
yaranamazsın çünkü. asla yaranamazsın. kimse yalnızlığını görmemiştir çünkü. kimse -bilhassa malum kişi- zihnini okuyamazdır. anlatmak istersin, böyle böyle. kaçar senden izin vermez. çoktan duvarlar örülmüştür. ben hiç öyle olamadım. hiç bir zaman kapıları kapatmadım. neyse beni geç.
dediğim gibi o da artık soğumuştur senden. bu tarz edebiyat yapmacalar soyut birer palavradır ona göre. onu anarak geçirdiğin geceler, acaba şimdi napıyor dediğin her an var ya, yok hükmündedir. materyalist tavsiyeler yağar üzerine çevrenden. çok güçlü bir inkar politikası izlenir. sanki bütün o hissedilen güzel duygular konuşulması bahsedilmesi yasak şeylermiş gibi. kitaplara destanlara şiirlere konu olmuş aşk, "palavra" olur, "kafanı bunlara yorma" olur.
olur mu olur. karşılıksız hiç birşeyin olmayacağına içten içe inanırsın. bir zamanlar sevgine karşılık vermiş olsa bile, sorgularsın. o gün tamamdık da bugün niye eksiğiz dersin. bir fikir, bir moda, bir sanat akımı bile yüzyıllarca tatmin edebilmişken insanı ne oldu da üç beş ayda büyümüz bozuldu dersin. allah kahretsin. hiç bişeye anlam veremezsin. anlam veremediğin ise gel beni anlamlandır diye bağırdıkça bir arpa boyu yol kat edemezsin. kalırsın öyle amaçsız, nedensiz ve yorumsuz bir hayatın içinde.
süreç kendini ağırdan alır. oldukça zorludur ve ömürlük sabır ister. tam unutmanın zaferini yaşadığın bir gün bir yerlerden nükseder çıkıverir karşına ve şu 3 tane birbirinden alakasız eylemi fısıldar sana.
"Senin değilim, beni unut, ama sevmeye devam et" beni unut kısmı külliyen yalandır çünkü hiç bir varlık unutulmak istemez. söylenen bütün elveda cümlelerinin tepeden tırnağa yalan olduğunu gördükçe direnirsin yalancı ayrılığa.
göz göre göre yalan söylemek küstahca bir eylemdir. kalbin kırılmıştır da tabi bu kimin sikinde. empati diye bişey vardır dimi. sadakat falan hani. cesaret. birbirini seven iki insanı ayırmakla eşdeğerdir. aşık olduğun o varlık trollmüş meğer. komik. tüme varırsan yandın. inandığın o değerler değil de bulduğunu sandığın o varlık da bir sakatlık olduğunu fark edersen ne mutlu sana.
bazı insanlar çok dürüst olmamalı. çok fazla yalancı da olmamalı elbette. fazla derken nicelik açısından değil nitelik açısından. dürüstlüğün çok kalitelisi can sıkabilir kişiyi hayattan soğutabilir ve o kişinin gözden kaçırdığı yanlarını, hatalarını düzelteceği varsa da düzeltmez zaten. yalancılıkta da gene aynı. çok kaliteli yalanlar. kişiyi değil hayattan soğutmak inandığı bütün değer yargılarından sistemlerden her ne varsa hayatında olan hepsinden soğutabilir. derinden etkileyebilir yani kaliteli yalanlar. örneğin seni seviyorumlu yalanlar. kim başlatmışsa bu yalanı içindeki kini yaşadığımız yüzyıla kadar sarkmış nesilden nesile. o ilk yalanı söyleyendir bu belanın kaynağı. ilk yemini bozan, ilk defa insanları güvensizliğe sevkeden. bu şüphe katlanarak çığ gibi günümüze kadar gelmiş durumda.
belki de insanlar mono olan hayata dair ne varsa bunların rutinliğinden sıkılacağını bildiğinden gelemiyor böyle işlere. monotonluk zaten kim sever ki? monoteizm de, monofoni de hatta monogami de bundan nasibini alıyor elbette.
monolara dair edilen tek övgü cümlesi "aslolan onlardır ama koy götüne canımmm"
nitekim koyuyolar da. tüm insanlık tarihi bu koymalardan ibaret değil mi bi bakıma. sürekli bir üreme sürekli bir çoğalma, sonra birbirine yetememe, POLİTİKA yapma, çalma, çırpma, çoğaltmaca
hepsi politika, hepsi polis.
Elde edersen soğursun
Seversin soğursun
Nefret et yine soğursun
yani gördüğün gibi günlük ne yaparsan yap eninde sonunda soğuyacaksın. sıradanlaşacağız.
yaranamazsın çünkü. asla yaranamazsın. kimse yalnızlığını görmemiştir çünkü. kimse -bilhassa malum kişi- zihnini okuyamazdır. anlatmak istersin, böyle böyle. kaçar senden izin vermez. çoktan duvarlar örülmüştür. ben hiç öyle olamadım. hiç bir zaman kapıları kapatmadım. neyse beni geç.
dediğim gibi o da artık soğumuştur senden. bu tarz edebiyat yapmacalar soyut birer palavradır ona göre. onu anarak geçirdiğin geceler, acaba şimdi napıyor dediğin her an var ya, yok hükmündedir. materyalist tavsiyeler yağar üzerine çevrenden. çok güçlü bir inkar politikası izlenir. sanki bütün o hissedilen güzel duygular konuşulması bahsedilmesi yasak şeylermiş gibi. kitaplara destanlara şiirlere konu olmuş aşk, "palavra" olur, "kafanı bunlara yorma" olur.
olur mu olur. karşılıksız hiç birşeyin olmayacağına içten içe inanırsın. bir zamanlar sevgine karşılık vermiş olsa bile, sorgularsın. o gün tamamdık da bugün niye eksiğiz dersin. bir fikir, bir moda, bir sanat akımı bile yüzyıllarca tatmin edebilmişken insanı ne oldu da üç beş ayda büyümüz bozuldu dersin. allah kahretsin. hiç bişeye anlam veremezsin. anlam veremediğin ise gel beni anlamlandır diye bağırdıkça bir arpa boyu yol kat edemezsin. kalırsın öyle amaçsız, nedensiz ve yorumsuz bir hayatın içinde.
süreç kendini ağırdan alır. oldukça zorludur ve ömürlük sabır ister. tam unutmanın zaferini yaşadığın bir gün bir yerlerden nükseder çıkıverir karşına ve şu 3 tane birbirinden alakasız eylemi fısıldar sana.
"Senin değilim, beni unut, ama sevmeye devam et" beni unut kısmı külliyen yalandır çünkü hiç bir varlık unutulmak istemez. söylenen bütün elveda cümlelerinin tepeden tırnağa yalan olduğunu gördükçe direnirsin yalancı ayrılığa.
göz göre göre yalan söylemek küstahca bir eylemdir. kalbin kırılmıştır da tabi bu kimin sikinde. empati diye bişey vardır dimi. sadakat falan hani. cesaret. birbirini seven iki insanı ayırmakla eşdeğerdir. aşık olduğun o varlık trollmüş meğer. komik. tüme varırsan yandın. inandığın o değerler değil de bulduğunu sandığın o varlık da bir sakatlık olduğunu fark edersen ne mutlu sana.
bazı insanlar çok dürüst olmamalı. çok fazla yalancı da olmamalı elbette. fazla derken nicelik açısından değil nitelik açısından. dürüstlüğün çok kalitelisi can sıkabilir kişiyi hayattan soğutabilir ve o kişinin gözden kaçırdığı yanlarını, hatalarını düzelteceği varsa da düzeltmez zaten. yalancılıkta da gene aynı. çok kaliteli yalanlar. kişiyi değil hayattan soğutmak inandığı bütün değer yargılarından sistemlerden her ne varsa hayatında olan hepsinden soğutabilir. derinden etkileyebilir yani kaliteli yalanlar. örneğin seni seviyorumlu yalanlar. kim başlatmışsa bu yalanı içindeki kini yaşadığımız yüzyıla kadar sarkmış nesilden nesile. o ilk yalanı söyleyendir bu belanın kaynağı. ilk yemini bozan, ilk defa insanları güvensizliğe sevkeden. bu şüphe katlanarak çığ gibi günümüze kadar gelmiş durumda.
belki de insanlar mono olan hayata dair ne varsa bunların rutinliğinden sıkılacağını bildiğinden gelemiyor böyle işlere. monotonluk zaten kim sever ki? monoteizm de, monofoni de hatta monogami de bundan nasibini alıyor elbette.
monolara dair edilen tek övgü cümlesi "aslolan onlardır ama koy götüne canımmm"
nitekim koyuyolar da. tüm insanlık tarihi bu koymalardan ibaret değil mi bi bakıma. sürekli bir üreme sürekli bir çoğalma, sonra birbirine yetememe, POLİTİKA yapma, çalma, çırpma, çoğaltmaca
hepsi politika, hepsi polis.
31 Mayıs 2014 Cumartesi
Ansızın ve Habersiz
Sen kurtarılmaya çalışılan ilişkilerin gölgesinde gülüşürken, bense arkada pusuya yatmış bir halde, yolundan gelip geçen beyaz atlı prenslerin, döşediğim mayınlara basmasını beklemekteyim. içimdeki iç savaşların silah taciri sensin. çözümsüzlüğün sarmalında cephe kapmaca oynayan kalbimin arsız gerillaları her gün biraz daha yanılgı ve emir sorgulayıcı ruh halleriyle vaad ettiğin topraklara ayak basamadan can vermekte...
yazmak mı? ben kim yazmak kim. açıp iki kitap okumuşluğum mu var benim. beni bırak şimdi sen kimsin? ya da düşündüm de beni bırakma. ya da bırak da sonra bıraktığın yerden devam et. mola ver dinlen sonra tekrar çık karşıma. tam karşıma.
yazmıyorum ben. özellikle de sana yazmıyorum. bu da yalan. gerçek olan ne? sen mi gerçeksin? herkes ve herşey yalan da sen ve senin gibiler mi sade gerçek? daha kaç kişiyi ardında bırakıp hiç bişey olmamış gibi yürüyebilirsin? bol keseden etrafa saçtığın, beni de 12den vurduğun reddiyelerinin hesabını hangi vicdanla tartabilirsin?
sen vicdan nedir bilir misin? sen kimsin? ne işsin? unuttuklarının vebaliyle dolmuş bu okyanusta boğulmadan yüzebilir misin? sen buna zafer mi diyorsun? kazanan kim? ardında bıraktığın her hatıra insanlığa atılan nükleer bomba kalıntısıyken nasıl barıştan söz edebilirsin?
seni bilmiyorum. bilinmeyeni seviyorum. bulmaca çözer gibi öğrene öğrene devam ediyorum. seni daha tam çözemedim. kararlıyım bir gün tam olarak çözeceğim. o gün geldiğinde herkes yok olcak. kimse aksini iddia edemeyecek. karşı çıkamayacak. herhangi bir çıkışta bile bulunamayacak. çünkü o gün geldiğinde etrafımda hiç kimse olmayacak. ÖLECEĞİM.
yazmak mı? ben kim yazmak kim. açıp iki kitap okumuşluğum mu var benim. beni bırak şimdi sen kimsin? ya da düşündüm de beni bırakma. ya da bırak da sonra bıraktığın yerden devam et. mola ver dinlen sonra tekrar çık karşıma. tam karşıma.
yazmıyorum ben. özellikle de sana yazmıyorum. bu da yalan. gerçek olan ne? sen mi gerçeksin? herkes ve herşey yalan da sen ve senin gibiler mi sade gerçek? daha kaç kişiyi ardında bırakıp hiç bişey olmamış gibi yürüyebilirsin? bol keseden etrafa saçtığın, beni de 12den vurduğun reddiyelerinin hesabını hangi vicdanla tartabilirsin?
sen vicdan nedir bilir misin? sen kimsin? ne işsin? unuttuklarının vebaliyle dolmuş bu okyanusta boğulmadan yüzebilir misin? sen buna zafer mi diyorsun? kazanan kim? ardında bıraktığın her hatıra insanlığa atılan nükleer bomba kalıntısıyken nasıl barıştan söz edebilirsin?
seni bilmiyorum. bilinmeyeni seviyorum. bulmaca çözer gibi öğrene öğrene devam ediyorum. seni daha tam çözemedim. kararlıyım bir gün tam olarak çözeceğim. o gün geldiğinde herkes yok olcak. kimse aksini iddia edemeyecek. karşı çıkamayacak. herhangi bir çıkışta bile bulunamayacak. çünkü o gün geldiğinde etrafımda hiç kimse olmayacak. ÖLECEĞİM.
30 Mayıs 2014 Cuma
Dağlar Kadar Yüce Olan Değer Yargılarım md.273
Yola çıktıklarını yolda bulduklarına değişme.
28 Mayıs 2014 Çarşamba
Gel Düşümdeki Sevgilim
Uğruna kambur olduğum Esmeraldam. Kavuşmamız ne zaman. Biraz daha acı bana. Biraz daha sabret içimdeki soğukluğa.
Kurumuş topraklarıma biraz daha gözyaşı bağışla. Biraz daha bağışla ömründen. Biraz daha isyan et yalnızlığına elbet geçecek bu yalancı hasret.
Biraz daha kurban ol sevdiğin varlıklara. Biraz daha okşa umudunu, içinde esen fırtanalara biraz daha dayan. Biraz daha aç müziğin sesini şarkılar senin için. Biraz da dalgana bak.
Çirkin suratına aynada biraz daha rol yap. Biraz daha gülümse ruhundan haz etmediğin yapmacık yüzlere. Biraz daha umursama belden aşağı yaşayan kalabalığı. Biraz daha mesafeyi koru seni kullanmaya ant içmiş vampirlerle.
Biraz daha özle çocukluğunu. Biraz daha içini titret sabahın 5indeki terkedilmiş salıncaklara. Biraz daha şükret dağların zirvesine. Biraz daha söylen yorulmuş dizlerine. Biraz daha yürü.
Biraz daha kaçır gözlerini biraz daha kalbe yalıtım. Biraz daha bakmaya kork biraz daha zor güven insanlara. Biraz daha kıskandır biraz daha köşene çekil. Biraz daha uzaklaş.
Biraz daha yalan söyle yaban çiçeğim mutlu olmadığın halde. Biraz daha lanetle boşa geçen gündüzleri. Biraz daha özdeşleş mutlu kalabalığı evine süpüren gecelerle. Biraz daha uyu rüya görmenin hevesiyle. Biraz daha sakla kayda değer mutluluklarını. Biraz daha sahiplen kendi kendini.
Hepsi kelebek etkisi biraz daha yaklaştın bugün bana. Biraz daha dokundun ruhuma hiç tanışmadığımız halde ne garip. Biraz daha iyiliğe yöneldim biraz daha sakındım beladan arşa gönderdiğin dualarla. Biraz daha kendime iyi baktım biraz daha adam oldum.
Vazgeçebilme asilliğini gösterdiklerini biraz daha kaybettiğini zannet. anca zannet. Biraz daha hatalar sergile ideal olanın çetrefilli yollarında. Biraz daha tecrübelen alnına nakşettiğin çizgilerle.
Biraz daha ertele intiharın eşiğini, biraz daha içini dök takvim yapraklarına. Biraz daha salla zarları ya tutarsa. Biraz daha formatla hafızanı biraz daha uzat elini belirsiz geleceğe.
Biraz daha tasvir et beni biraz daha yanılgıya uğra bulduğunu sandığında. Biraz daha deliye dön biraz daha öfkelen arkadaşların sevgili yaptığında. Biraz daha şükret her ayrılığın sonunda. Biraz daha temiz kal biraz daha silkelen. Biraz daha nefes al biraz daha hayatta kal
ve biraz daha tesadüflere inan.
sonra demlice bir çay koy üzerine
nerde kaldı bu diye telaşlan
geleceğim.
27 Mayıs 2014 Salı
ss
format attım gelicem
bi de seni rüyamda gördüm oldukça hd kalitedeydi
bi de seni rüyamda gördüm oldukça hd kalitedeydi
26 Mayıs 2014 Pazartesi
Gene Geldi Şizofrenin Evladı
Nazara inanır mısın? inanmazsın. ben inanırım. Bugüne kadar başarı ve istikrarı yakaladığım hangi mevzu varsa hepsini teker teker mahvettim. lanet olası kem gözler. onlarla ilgilenmiyorum diye bütün bu kavga dövüş ve çekememezlik. anlamıyorum ki arkadaş. kendi halimde yaşamanın kimseye dokunmadan kimseyle konuşmadan hayatımı kazanmaya çabalamaktan daha doğal ne olabilir.
O kem gözlerin olayı şudur;
kendi psikolojik sorunlarını bana yıkma çabaları
Kendilerinin başaramadığı işleri benim de başaramayacağımı sanmaları ve ardından gelen "sen yapamazsın bakışları"
Beceriksiz, sorumsuz ve sabırsız özgeçmişlerini benle özdeşleştirme girişimleri
yedikleri aşka dair kazıklardan dolayı aşka küstürülmüş kalplerin cinnet dolu tavsiyeleri
hiç bir tavsiyeyi sikime takmıyorum ben daha kaç defa anlatmalıyım. size fikrinizi soran da yok halinizi soran da. boka batmış evrensel dünyanızda denyo denyo takılmalarınız hiç ilgimi çekmiyor.
Bugünden itibaren yine yeniden belirsiz bir süre için sosyal hayata intihar ediyorum.
Bundan böyle sadece evim, kendim, işim ve kendimi iyi hissettiğim yazılarıma ayırdığım zamanımla huzurla yaşıyacağım. belki 1 ay belki 10 ay fark eder mi, karar verildi. emir büyük yerden, egomdan.
Muhabbete doyamayan ben, o kadar çok susacağım ki bugünden itibaren, ne kadar çok susarsam o kadar çok iş yapmış olacağım. işime vakit ayırmak zorundayım, çok boşladım be günlük.
Özgürlüğün boyutu harcadığın emek kadardır çünkü. modern toplumda özgürlük eşittir ekonomik özgürlük o da eşittir kimseye eyvallah çekmeden harcadığın emek, iş gücüdür. emek daima muhtaç olunandır. muhtaç olan değil. bunu bilmek bile insanı çıldırtıyor. özgürlüğün verdiği hazzı anlatabilir misin? anlatılmaz yaşanır dediklerinden. Kaybetmeden evvel değerini yeterince bilmelisin. Kaybettikten sonra anladığın da iş işten geçmiş olmasa bile hayatında derin yaralar açabilir. O yaraları kapatmaksa uzun yıllar alabilir. önümde hala uzun yıllar var...
Ben ve benim gibi kişiliğe sahip insanlar, madde bağımlıları, burç haritası benimkine tıpatıp paralel olanlar, bir şeyin değerini kaybedince anlarız. değerini anlamaktan kastım değerli veya değersiz olması. kaybettiğin şey değersiz birşey de olabilir pek tabiki. ama genelde değersiz olanları kaybettiğinde pek bişey anlamazsın. zaten senin için değersiz oldukları için aklına bile gelmezler. onu geçelim.
asıl demek istediğim senin için değerli olanları kaybetmek. işte kendini boşlukta hissetmenin dayanılmaz hafifliği! asıl değerini kaybettiğinde anladığın için iş işten geçmiş oluyor ve kaybedilen şeyin geri dönmemesi kuralına alışmak epey zaman alıyor. bu zaman zarfında duygular alt üst olur. yapmayacağın şeyler yaparsın, aklının ucundan geçmeyecek şeyler planlarsın(örnek: blog yazılarım) sonra zaten onları da yapamazsın bu sefer de hayatım yalan tribine girersin. belki de sahiden öyledir hayatım yalandır kim bilir, kim bilebilir?
who care? yalan söylemişsem hesabı cehennemde. hiç kimseye hak ettiğinden daha fazlasını veremem. tarzım değil. yaşam tarzıma ters. bir kişiye saklıyorum o fazladan değeri. kahrımı gerçekten çekebilecek insana. yarı yolda bırakmayacak rüyalarımı deşifre edecek meleğe..
tamam bir ara bulduğumu sanmıştım, en çok yaklaştığım anı onda yaşamıştım ama yanılmışım, hataydı işte dostum, hadi amaaa, insanlar hata yapabilir dimi? evet. bence de geçelim:)
günümüzde değer verdiğimiz şeyler her ne kadar fark etmesek de, inkar da etsek, yok canım olur mu öyle şey triplerine de girsek = parayla endeks. malasef..
yani mesela çevremde bana verilen değer cüzdanımın ağırlığı kadar. çok basit bir ikiyüzlülük aslında. bunu da sanki ben keşfetmişim gibi derinlemesine yazacak değilim şimdi.
bir de ihtiyaç mevzusu var tabi. değer verdiğimiz şeylerle ihtiyacımız olan şeyler tutmayabilir pek tabiki. baktığında sigara, bir ihtiyaç mıdır? aslında değil. onsuz da yaşanabilir. ancak 3 gün 5 gün aç kaldığımı bilirim de sigarasız geçirdiğim bir günü hatırlamıyorum. nasıl oldu da yaşamım için en asıl ihtiyaç olan karnımı doyurmaya çaba sarf etmedim de sigaraya, tütüne çaba sarfettim "insan gerçekten hayret ediyor":)) nikotin diyorlaağ. harbiden sanmıyorum. ben daha çok o dumanın ahengine tav oluyorum. içime sanki başka bir nefes doluyor her dumanda. yalnızlığımı bastırıyorum böylece. tamam çözdük mevzuyu. sigara = yalnızlık. hadi dağılın.
http://www.youtube.com/watch?v=QsELpKhX_IU
özellikle dakika 29:45deki konuşma
O kem gözlerin olayı şudur;
kendi psikolojik sorunlarını bana yıkma çabaları
Kendilerinin başaramadığı işleri benim de başaramayacağımı sanmaları ve ardından gelen "sen yapamazsın bakışları"
Beceriksiz, sorumsuz ve sabırsız özgeçmişlerini benle özdeşleştirme girişimleri
yedikleri aşka dair kazıklardan dolayı aşka küstürülmüş kalplerin cinnet dolu tavsiyeleri
hiç bir tavsiyeyi sikime takmıyorum ben daha kaç defa anlatmalıyım. size fikrinizi soran da yok halinizi soran da. boka batmış evrensel dünyanızda denyo denyo takılmalarınız hiç ilgimi çekmiyor.
Bugünden itibaren yine yeniden belirsiz bir süre için sosyal hayata intihar ediyorum.
Bundan böyle sadece evim, kendim, işim ve kendimi iyi hissettiğim yazılarıma ayırdığım zamanımla huzurla yaşıyacağım. belki 1 ay belki 10 ay fark eder mi, karar verildi. emir büyük yerden, egomdan.
Muhabbete doyamayan ben, o kadar çok susacağım ki bugünden itibaren, ne kadar çok susarsam o kadar çok iş yapmış olacağım. işime vakit ayırmak zorundayım, çok boşladım be günlük.
Özgürlüğün boyutu harcadığın emek kadardır çünkü. modern toplumda özgürlük eşittir ekonomik özgürlük o da eşittir kimseye eyvallah çekmeden harcadığın emek, iş gücüdür. emek daima muhtaç olunandır. muhtaç olan değil. bunu bilmek bile insanı çıldırtıyor. özgürlüğün verdiği hazzı anlatabilir misin? anlatılmaz yaşanır dediklerinden. Kaybetmeden evvel değerini yeterince bilmelisin. Kaybettikten sonra anladığın da iş işten geçmiş olmasa bile hayatında derin yaralar açabilir. O yaraları kapatmaksa uzun yıllar alabilir. önümde hala uzun yıllar var...
Ben ve benim gibi kişiliğe sahip insanlar, madde bağımlıları, burç haritası benimkine tıpatıp paralel olanlar, bir şeyin değerini kaybedince anlarız. değerini anlamaktan kastım değerli veya değersiz olması. kaybettiğin şey değersiz birşey de olabilir pek tabiki. ama genelde değersiz olanları kaybettiğinde pek bişey anlamazsın. zaten senin için değersiz oldukları için aklına bile gelmezler. onu geçelim.
asıl demek istediğim senin için değerli olanları kaybetmek. işte kendini boşlukta hissetmenin dayanılmaz hafifliği! asıl değerini kaybettiğinde anladığın için iş işten geçmiş oluyor ve kaybedilen şeyin geri dönmemesi kuralına alışmak epey zaman alıyor. bu zaman zarfında duygular alt üst olur. yapmayacağın şeyler yaparsın, aklının ucundan geçmeyecek şeyler planlarsın(örnek: blog yazılarım) sonra zaten onları da yapamazsın bu sefer de hayatım yalan tribine girersin. belki de sahiden öyledir hayatım yalandır kim bilir, kim bilebilir?
who care? yalan söylemişsem hesabı cehennemde. hiç kimseye hak ettiğinden daha fazlasını veremem. tarzım değil. yaşam tarzıma ters. bir kişiye saklıyorum o fazladan değeri. kahrımı gerçekten çekebilecek insana. yarı yolda bırakmayacak rüyalarımı deşifre edecek meleğe..
tamam bir ara bulduğumu sanmıştım, en çok yaklaştığım anı onda yaşamıştım ama yanılmışım, hataydı işte dostum, hadi amaaa, insanlar hata yapabilir dimi? evet. bence de geçelim:)
günümüzde değer verdiğimiz şeyler her ne kadar fark etmesek de, inkar da etsek, yok canım olur mu öyle şey triplerine de girsek = parayla endeks. malasef..
yani mesela çevremde bana verilen değer cüzdanımın ağırlığı kadar. çok basit bir ikiyüzlülük aslında. bunu da sanki ben keşfetmişim gibi derinlemesine yazacak değilim şimdi.
bir de ihtiyaç mevzusu var tabi. değer verdiğimiz şeylerle ihtiyacımız olan şeyler tutmayabilir pek tabiki. baktığında sigara, bir ihtiyaç mıdır? aslında değil. onsuz da yaşanabilir. ancak 3 gün 5 gün aç kaldığımı bilirim de sigarasız geçirdiğim bir günü hatırlamıyorum. nasıl oldu da yaşamım için en asıl ihtiyaç olan karnımı doyurmaya çaba sarf etmedim de sigaraya, tütüne çaba sarfettim "insan gerçekten hayret ediyor":)) nikotin diyorlaağ. harbiden sanmıyorum. ben daha çok o dumanın ahengine tav oluyorum. içime sanki başka bir nefes doluyor her dumanda. yalnızlığımı bastırıyorum böylece. tamam çözdük mevzuyu. sigara = yalnızlık. hadi dağılın.
http://www.youtube.com/watch?v=QsELpKhX_IU
özellikle dakika 29:45deki konuşma
24 Mayıs 2014 Cumartesi
Ben Anladım
"Vazgeçmek, ayrılmak kopmak demektir"
bak işte bu çok doğru
http://www.youtube.com/watch?v=_NFgfIonGXY
"Dönüşü yok beraberce karar verdik ayrılmaya"
bak bu da haklı bence
http://www.youtube.com/watch?v=yiUsccMLCsw
sahi biz ayrılmıştık dimi lan.
bi şarkı dinlersin bin nasihatten bin arkadaşın tavsiyesinden daha iyi gelir ya hani.
seni zerre kadar düşünmez ya hani
varlığından bi haber bırakır ya hani
sürüm sürüm süründürür, bana mısın demez ya hani
mum gibi erirsin de acıyıp bir nefes dahi vermez ya hani
yaralanırsın yarana işemez bir merhaba bile demez ya hani
şeytana taş çıkartır ya hani
yeminini bozar ararsın yine de geri dönmez ya hani
bir şans daha istersin vermez ya hani
bir şanslık kıymetin bile yoktur hani
seni küçük düşürür ya hani
rezil eder ya hani dostlarına
duygularını katletmiştir ya hani
sabrını, güvenini hep boşa daima boşa çıkarmıştır ya hani
dalga geçmiştir ya hani göz kırpıp gitmiştir sadece
söz verdiği gibi olmamıştır ya hani
seni dinlememiştir siklememiştir hani
sebepsizce ayrılmıştır ya hani en çok da o koymuştur hani
sen gerizekalı gibi akıldan yoksun bir umutla acaba beni düşünüyor mulara kapılırsın ya hani
değmediğini fark edersin ya hani
hayat devam ediyordur hani
giden geri dönmüyordur ya hani ölen baban gibi
önümüze bakmalıydık hani herşeye rağmen
güçlü ve gözü açık olmalıydık ya hani anne tembihidir
bozmaz ya bizi acılar, ezdirmemeliydik ya hani kendimizi
kalbinde yer yoksa sana başka minibüse binersin ya hani
bize kız mı yok olm dersin ya hani
sen görevini yapmışsındır ya hani
olmuyorsa olmuyordur ya hani
başka baharlara kalmıştır hani
kaderde yoktur hani
bütün bunlar bi köşede paşa paşa dururken sen daha neyin peşindesin dersin ya hani kendi kendine.
anladın dimi?
bak işte bu çok doğru
http://www.youtube.com/watch?v=_NFgfIonGXY
"Dönüşü yok beraberce karar verdik ayrılmaya"
bak bu da haklı bence
http://www.youtube.com/watch?v=yiUsccMLCsw
sahi biz ayrılmıştık dimi lan.
bi şarkı dinlersin bin nasihatten bin arkadaşın tavsiyesinden daha iyi gelir ya hani.
seni zerre kadar düşünmez ya hani
varlığından bi haber bırakır ya hani
sürüm sürüm süründürür, bana mısın demez ya hani
mum gibi erirsin de acıyıp bir nefes dahi vermez ya hani
yaralanırsın yarana işemez bir merhaba bile demez ya hani
şeytana taş çıkartır ya hani
yeminini bozar ararsın yine de geri dönmez ya hani
bir şans daha istersin vermez ya hani
bir şanslık kıymetin bile yoktur hani
seni küçük düşürür ya hani
rezil eder ya hani dostlarına
duygularını katletmiştir ya hani
sabrını, güvenini hep boşa daima boşa çıkarmıştır ya hani
dalga geçmiştir ya hani göz kırpıp gitmiştir sadece
söz verdiği gibi olmamıştır ya hani
seni dinlememiştir siklememiştir hani
sebepsizce ayrılmıştır ya hani en çok da o koymuştur hani
sen gerizekalı gibi akıldan yoksun bir umutla acaba beni düşünüyor mulara kapılırsın ya hani
değmediğini fark edersin ya hani
hayat devam ediyordur hani
giden geri dönmüyordur ya hani ölen baban gibi
önümüze bakmalıydık hani herşeye rağmen
güçlü ve gözü açık olmalıydık ya hani anne tembihidir
bozmaz ya bizi acılar, ezdirmemeliydik ya hani kendimizi
kalbinde yer yoksa sana başka minibüse binersin ya hani
bize kız mı yok olm dersin ya hani
sen görevini yapmışsındır ya hani
olmuyorsa olmuyordur ya hani
başka baharlara kalmıştır hani
kaderde yoktur hani
bütün bunlar bi köşede paşa paşa dururken sen daha neyin peşindesin dersin ya hani kendi kendine.
anladın dimi?
21 Mayıs 2014 Çarşamba
Kendime Not
http://www.youtube.com/watch?v=4Al5LVdVoFA
http://www.youtube.com/watch?v=_TDJ-UxjIzY
kolay kolay geçmiş yazılara baktığım yok ama bu ikisi hele bi burda dursun üzerine hüzünlü bi yazı çakacağım
http://www.youtube.com/watch?v=_TDJ-UxjIzY
kolay kolay geçmiş yazılara baktığım yok ama bu ikisi hele bi burda dursun üzerine hüzünlü bi yazı çakacağım
Makarneks
Yarınlarım geçmişimde saklanıyor, o yüzden geçmişe umutla bakıyorum.
Dengesizliğim dengemi sağlıyor, o yüzden ying-yang a inanıyorum.
Paranoyalarım ufkumu açıyor, o yüzden doğru kararlar verebiliyorum.
Nefretimi kusmak rahatlatıyor, o yüzden lafımı esirgemiyorum.
Dengesizliğim dengemi sağlıyor, o yüzden ying-yang a inanıyorum.
Paranoyalarım ufkumu açıyor, o yüzden doğru kararlar verebiliyorum.
Nefretimi kusmak rahatlatıyor, o yüzden lafımı esirgemiyorum.
20 Mayıs 2014 Salı
Adolesan Fantezisi
Vücudundan, düşmanın bildiği bir bölümü öldür ki sevinsin. Kalan bölümünden, ölümün bile tanıyamayacağı yeni bir sen doğacaksın.
19 Mayıs 2014 Pazartesi
Herşey Dedim
Sonra yine yeniden tekrar tekrar fark ettim...
çok acılar çektirdim, korkular saldım, nefret doldum ve hepsini tek bir kişiye yansıttım. herşeyim dediğim o narin kelebeğe. o kadar tiksindim ki kendimden, bu ben olamazdım. yansıttığım nefret olması gereken normal bişeydi ama yanlış kişiyeydi. acı çeken bir kalbe işkenceler uyguladım. suçluyum. kendimi berbat hissediyorum. kendime acıyorum. sana acımıyorum. kendime acıyorum. sen başkaydın. melek. ben lanetler yağdırdım hak etmediğin halde. pişmanlık değil de bu hissettiğim suçluluk ve aptallık hissi falan. pişman değilim yoksa. seni yaşadığım için pişman değilim. senden bana gelen ya da benden sana giden hiç birşeye pişmanlık diyemem o ayrı mevzu. sadece acı verdiğim için kendimi aşağılık hissediyorum hepsi bu. ama benim hala umudum var. gücüm var. herşeyi düzeltebiliriz. neden düzelmesin ki. biri de çıkıp tutarlı bir sebep söylesin bana. herşey yoluna girecek. hissediyorum. rüyamda gördüm. herşey düzelecek. herşey.
çok acılar çektirdim, korkular saldım, nefret doldum ve hepsini tek bir kişiye yansıttım. herşeyim dediğim o narin kelebeğe. o kadar tiksindim ki kendimden, bu ben olamazdım. yansıttığım nefret olması gereken normal bişeydi ama yanlış kişiyeydi. acı çeken bir kalbe işkenceler uyguladım. suçluyum. kendimi berbat hissediyorum. kendime acıyorum. sana acımıyorum. kendime acıyorum. sen başkaydın. melek. ben lanetler yağdırdım hak etmediğin halde. pişmanlık değil de bu hissettiğim suçluluk ve aptallık hissi falan. pişman değilim yoksa. seni yaşadığım için pişman değilim. senden bana gelen ya da benden sana giden hiç birşeye pişmanlık diyemem o ayrı mevzu. sadece acı verdiğim için kendimi aşağılık hissediyorum hepsi bu. ama benim hala umudum var. gücüm var. herşeyi düzeltebiliriz. neden düzelmesin ki. biri de çıkıp tutarlı bir sebep söylesin bana. herşey yoluna girecek. hissediyorum. rüyamda gördüm. herşey düzelecek. herşey.
Gene Geldi, Gene Geldi İşte
Sevgili günlük.
Bi kız vardı hatırlar mısın?
Balık burcuydu, esmer güzeliydi ona öylesine kalbimi kaptırmıştım ki benimle ilgilenmesi için her şeyi yaptım ve sonunda başardım. bana öyle şefkatle yaklaştı ki sonrasında annemin sıcaklığını hissettim onda. sonrasında ben rahat davranmaya başladım nasıl olsa elde ettim tribiyle gereksiz gereksiz kavgaların önünü açtım. ama ayrılacağımızı hiç düşünmemiştim. onu hiç bir zaman aldatmadım. ona hiç yalan söylemedim. okulu nedeniyle ayrılmak zorunda kaldık. ya da arkadaşları onu benden ayırdı. ya da beni mutlu edemediğini düşündü neyse ne bilmiyorum. ardından çok yalvardım çok sabrettim çok da vaz geçtiğimi söyledim ondan kendi kendime ama sabah her uyandığımda geri döner mi umuduyla uyandım. hala bekliyorum. son konuştuğumuzda cidden psikolojisi çok kötüydü. bana erkeklerden nefret ettiğini söyledi. bu umudumu daha da arttırdı niye yalan söyliyim. ben herşeyi sil baştan düzelteceğime inanıyorum çünkü...
Varlığın umudumu okşamaya yetiyor. Kendini ezik mi hissediyorsun? aşık olmanın nesi ezikliktir anlatır mısın? Senden sonra hiç kimseye seni seviyorum diyemedim. belki de seversem yine herşeyi berbat edeceğimden ve kaybedeceğimden korktuğumdan. konu sevgi, aşk olunca hala sen geliyorsun aklıma. içimden atamıyorum ölü bedenini. yapma etme bakışlarına inat vazgeçemiyorum işte sabırla bekliyorum. bunları söylüyorum sen de okuyorsun biliyorum. o yüzden mi kafan rahat. o yüzden mi zarları bu kadar rahat sallıyorsun. vazgeçmiyceğimi sen de biliyorsun dimi? kürkçü dükkanı olmak hoşuna gidiyor dimi. arkadaşların bizi çekemiyor onu da biliyorum. ben herşeyi biliyorum da sen senin için nelerden vazgeçtiğimi bilmiyorsun. senin için herkes üzerime geliyor da benim işime gelmiyor. bu sabretmeler, bunaltıyor. beni üzen ve seni benden uzaklaştıran herkesin gözleri kapansın.
Tehditlerim(blöflerim) için üzgünüm özür dilerim. Sana vicdansız dediğim için, ruhsuz, hain hatta şerefsiz dediğim için ve aklıma gelmeyen daha bissürü kötü söz için şimdi özür diliyorum. özür diliyorum da ne fayda. güvenmiyceksin bir daha onu da biliyorum. bak ben herşeyi biliyorum. dünyayı içimde hissettiğim kadarıyla görüyorum. başkalarının ne derdi vardır bazen göz ardı ediyorum. bana en yakın olan tek sevdiceğime empati kuramadım hiç onu fark ediyorum artık. ya da kendimi mi kandırıyorum şimdi lan bilemiyorum işte kafam çok karışık. yok lan ben hiç bişey bilmiyorum. ne kadar yalan varsa etrafımızı sarmış. ama hiç bi zaman sana büyük yalanlar söylemedim buna, inandığım bütün kutsallar üzerine yemin ederim.
Lan ben niye böyle oluyorum yine. özge vardı bir aralar çocukluk aşkı sonra yağmur vardı yüzüme bile bakmadı onlar. sonra hayatıma sen girdin bana 7 ay boyunca sevgi ihraç ettin. bunun kıymetini niye bilemedim diye debelenip duruyorum şimdi. lan bu ne boktan bi durum. ben iradesi zayıf bir insanım ama ne istediğimi biliyorum. seviyorum ve istiyorum diyorum.hepsi bu
Dünyanın ne kadar pisliği kiri varsa tanıyıp keşfettikçe değerini daha çok anlar oluyorum. tanıdığım suratlar pis yaşanmışlıkları kirli işleri duydukça sade ve duruluğun hülyasına geri dönüyorum. bunları yazıyorum bunlar çok derin duygular. buraya içimi döküyorum. buraya kusuyorum. burada günah çıkardığımı hissedip rahatlıyorum. yapman gereken ve yapmayınca kendini huzursuz hissettiğin bazı şeyler vardır dimi. vücudunda kaşıntın olduğunda kaşınan yeri kaşıma arzusu hissetmen gibi. yapmazsam huzursuz hissediyorum işte kendimi. kaşıdıkça daha da azar ya sonra onu da biliyorum. bak ben herşeyi biliyorum. azmasına çare yok. bir sıcak sevgi sözcüğü bir küçük pohpohlama az geliyor yetmiyor. ağrı kesici niteliğinde oluyor sadece. o bile yok ki...
psikiyatrist lere verecek param yoktu o yüzden kendimi bir kişiye adayıp bütün takıntılarımı bütün problemlerimi bütün sırlarımı aklına gelebilecek neyim varsa ama bütün bunları aktarma gereği hissettiğim bir sevdiceğim olsun istedim. lan dünyanın en basit şeyiydi sadakat.
kalabalığın içinde avazın çıktığı kadar "ben sıradan bir insanım!" diye haykırmazsın dimi. hiç bir sıradanlığın kalmamış olur böyle yaparak.
Anlamıyosun dimi. anlamadığını biliyorum. anlasaydın anladım derdin. bir işaret bir mesaj yollardın gökyüzünden bana. olsun. ben eğer kendim için doğru olanın bu yarayı kaşımaktan geçtiğine inanıyorsam sıkıntı yok demektir. bundan daha güçlü bir işaret bekleyemezdim zaten. ben herşeyi biliyorum. bunu da biliyorum. birşeyler hissediyorum ki sürekli kovalıyorum. içimdeki hisler beni hep SEN yönüne sürüklemekteyse eğer sen dönmesen de olur. ben kendim için doğru olanın bu olduğuna inandıysam eğer gerisi teferruat değil de nedir? geriye kalan gelecek planları, aynı yastığa baş koymaca hayalleri, dokunmak dokunulmak ihtiyacı vesaire falan. bunlar içimde hissettiğim o doğru yolun basit birer kamçısı sadece. yoldan sapmayacağım. yol belli. saptırmaya çalışanlarla iki sigara molası verip yine bu yalnızlığımla baş başa kalmaya devam edeceğim. sana olan sevgimi sayıklamaya, tanıdığım bildiğim herkese ilan etmeye devam edeceğim. ve her defasında ezik rolünü ben üstleneceğim. sen eziklik mi demiştin? ben alıyorum. sen keyfine bak yaban çiçeğim. o kadar çok ezikleşirim ki senin için ezik olmana fırsat bile tanımam eğer tek korkun buysa.
Seni anlatmaya devam edeceğim. sesini duyduğumda gözlerimin büründüğü o çocuksu neşeyi, kalbimin atış hızının ne denli değiştiğini yaymaya devam edeceğim. dokunduğum her kalbe. çevreme, aileme, iş arkadaşlarıma, yol arkadaşlarıma, parkta tanıştığım ağaç olmuş insanlara, sahilde martı besleyen doğa aşıklarına, otostopçu gençlere, şarapçı dayılara, uyuşturucu bağımlılarına, inandığım tanrıya, aklımdaki şeytana, odamdaki duvarlara, yazdığım şiirlere herşeye ve tanıdığım herkese anlatmaya devam edeceğim bu aşk denen ezikliği. anlatayım ki bilsinler. anlatayım ki bi boka benzesin. içlerinden hala değer verenler çıkmakta. kaldı mı böyle mallıklar diyip gülüp geçenlerde aha orda. dünya paranın etrafında döndüğü kadar bunun da etrafında dönüyor bi şekilde.
Onu unuttum dediğim her an yalan söylediğimi fark ettim. ben yalancı bir insanım tamam ama bununla gurur duymuyorum. inkar etmiyorum arkadaş, ne zaman çifte kumruları görsem varlığın sol yanıma derinden bir darbe vurmakta. biz diyememenin ezikliğini bilir misin? bilmemelisin. eziklik bana mahsustur. sen keyfine bak yaban çiçeğim. senin yerine ben üstleniyorum bütün pis işleri. adını kirletmemeliyim adın temiz kalmak zorunda. incinirsin, kırılırsın. kaldıramazsın. ben de o güç var, bilirsin. o yüzden beni bulmuştun. ben herşeyi biliyorum. inandığım yolda sabırla bekliyorum. inanmadığı bir işe hayatta kalkışmayan ben
inandığım bu yolda
umudumu,
sabrımın gücünü
ve dahasını
kendi benliğimden elde ediyorum.
sen keyfine bak
sen kendi şarkına bak...
Bi kız vardı hatırlar mısın?
Balık burcuydu, esmer güzeliydi ona öylesine kalbimi kaptırmıştım ki benimle ilgilenmesi için her şeyi yaptım ve sonunda başardım. bana öyle şefkatle yaklaştı ki sonrasında annemin sıcaklığını hissettim onda. sonrasında ben rahat davranmaya başladım nasıl olsa elde ettim tribiyle gereksiz gereksiz kavgaların önünü açtım. ama ayrılacağımızı hiç düşünmemiştim. onu hiç bir zaman aldatmadım. ona hiç yalan söylemedim. okulu nedeniyle ayrılmak zorunda kaldık. ya da arkadaşları onu benden ayırdı. ya da beni mutlu edemediğini düşündü neyse ne bilmiyorum. ardından çok yalvardım çok sabrettim çok da vaz geçtiğimi söyledim ondan kendi kendime ama sabah her uyandığımda geri döner mi umuduyla uyandım. hala bekliyorum. son konuştuğumuzda cidden psikolojisi çok kötüydü. bana erkeklerden nefret ettiğini söyledi. bu umudumu daha da arttırdı niye yalan söyliyim. ben herşeyi sil baştan düzelteceğime inanıyorum çünkü...
Varlığın umudumu okşamaya yetiyor. Kendini ezik mi hissediyorsun? aşık olmanın nesi ezikliktir anlatır mısın? Senden sonra hiç kimseye seni seviyorum diyemedim. belki de seversem yine herşeyi berbat edeceğimden ve kaybedeceğimden korktuğumdan. konu sevgi, aşk olunca hala sen geliyorsun aklıma. içimden atamıyorum ölü bedenini. yapma etme bakışlarına inat vazgeçemiyorum işte sabırla bekliyorum. bunları söylüyorum sen de okuyorsun biliyorum. o yüzden mi kafan rahat. o yüzden mi zarları bu kadar rahat sallıyorsun. vazgeçmiyceğimi sen de biliyorsun dimi? kürkçü dükkanı olmak hoşuna gidiyor dimi. arkadaşların bizi çekemiyor onu da biliyorum. ben herşeyi biliyorum da sen senin için nelerden vazgeçtiğimi bilmiyorsun. senin için herkes üzerime geliyor da benim işime gelmiyor. bu sabretmeler, bunaltıyor. beni üzen ve seni benden uzaklaştıran herkesin gözleri kapansın.
Tehditlerim(blöflerim) için üzgünüm özür dilerim. Sana vicdansız dediğim için, ruhsuz, hain hatta şerefsiz dediğim için ve aklıma gelmeyen daha bissürü kötü söz için şimdi özür diliyorum. özür diliyorum da ne fayda. güvenmiyceksin bir daha onu da biliyorum. bak ben herşeyi biliyorum. dünyayı içimde hissettiğim kadarıyla görüyorum. başkalarının ne derdi vardır bazen göz ardı ediyorum. bana en yakın olan tek sevdiceğime empati kuramadım hiç onu fark ediyorum artık. ya da kendimi mi kandırıyorum şimdi lan bilemiyorum işte kafam çok karışık. yok lan ben hiç bişey bilmiyorum. ne kadar yalan varsa etrafımızı sarmış. ama hiç bi zaman sana büyük yalanlar söylemedim buna, inandığım bütün kutsallar üzerine yemin ederim.
Lan ben niye böyle oluyorum yine. özge vardı bir aralar çocukluk aşkı sonra yağmur vardı yüzüme bile bakmadı onlar. sonra hayatıma sen girdin bana 7 ay boyunca sevgi ihraç ettin. bunun kıymetini niye bilemedim diye debelenip duruyorum şimdi. lan bu ne boktan bi durum. ben iradesi zayıf bir insanım ama ne istediğimi biliyorum. seviyorum ve istiyorum diyorum.hepsi bu
Dünyanın ne kadar pisliği kiri varsa tanıyıp keşfettikçe değerini daha çok anlar oluyorum. tanıdığım suratlar pis yaşanmışlıkları kirli işleri duydukça sade ve duruluğun hülyasına geri dönüyorum. bunları yazıyorum bunlar çok derin duygular. buraya içimi döküyorum. buraya kusuyorum. burada günah çıkardığımı hissedip rahatlıyorum. yapman gereken ve yapmayınca kendini huzursuz hissettiğin bazı şeyler vardır dimi. vücudunda kaşıntın olduğunda kaşınan yeri kaşıma arzusu hissetmen gibi. yapmazsam huzursuz hissediyorum işte kendimi. kaşıdıkça daha da azar ya sonra onu da biliyorum. bak ben herşeyi biliyorum. azmasına çare yok. bir sıcak sevgi sözcüğü bir küçük pohpohlama az geliyor yetmiyor. ağrı kesici niteliğinde oluyor sadece. o bile yok ki...
psikiyatrist lere verecek param yoktu o yüzden kendimi bir kişiye adayıp bütün takıntılarımı bütün problemlerimi bütün sırlarımı aklına gelebilecek neyim varsa ama bütün bunları aktarma gereği hissettiğim bir sevdiceğim olsun istedim. lan dünyanın en basit şeyiydi sadakat.
kalabalığın içinde avazın çıktığı kadar "ben sıradan bir insanım!" diye haykırmazsın dimi. hiç bir sıradanlığın kalmamış olur böyle yaparak.
Anlamıyosun dimi. anlamadığını biliyorum. anlasaydın anladım derdin. bir işaret bir mesaj yollardın gökyüzünden bana. olsun. ben eğer kendim için doğru olanın bu yarayı kaşımaktan geçtiğine inanıyorsam sıkıntı yok demektir. bundan daha güçlü bir işaret bekleyemezdim zaten. ben herşeyi biliyorum. bunu da biliyorum. birşeyler hissediyorum ki sürekli kovalıyorum. içimdeki hisler beni hep SEN yönüne sürüklemekteyse eğer sen dönmesen de olur. ben kendim için doğru olanın bu olduğuna inandıysam eğer gerisi teferruat değil de nedir? geriye kalan gelecek planları, aynı yastığa baş koymaca hayalleri, dokunmak dokunulmak ihtiyacı vesaire falan. bunlar içimde hissettiğim o doğru yolun basit birer kamçısı sadece. yoldan sapmayacağım. yol belli. saptırmaya çalışanlarla iki sigara molası verip yine bu yalnızlığımla baş başa kalmaya devam edeceğim. sana olan sevgimi sayıklamaya, tanıdığım bildiğim herkese ilan etmeye devam edeceğim. ve her defasında ezik rolünü ben üstleneceğim. sen eziklik mi demiştin? ben alıyorum. sen keyfine bak yaban çiçeğim. o kadar çok ezikleşirim ki senin için ezik olmana fırsat bile tanımam eğer tek korkun buysa.
Seni anlatmaya devam edeceğim. sesini duyduğumda gözlerimin büründüğü o çocuksu neşeyi, kalbimin atış hızının ne denli değiştiğini yaymaya devam edeceğim. dokunduğum her kalbe. çevreme, aileme, iş arkadaşlarıma, yol arkadaşlarıma, parkta tanıştığım ağaç olmuş insanlara, sahilde martı besleyen doğa aşıklarına, otostopçu gençlere, şarapçı dayılara, uyuşturucu bağımlılarına, inandığım tanrıya, aklımdaki şeytana, odamdaki duvarlara, yazdığım şiirlere herşeye ve tanıdığım herkese anlatmaya devam edeceğim bu aşk denen ezikliği. anlatayım ki bilsinler. anlatayım ki bi boka benzesin. içlerinden hala değer verenler çıkmakta. kaldı mı böyle mallıklar diyip gülüp geçenlerde aha orda. dünya paranın etrafında döndüğü kadar bunun da etrafında dönüyor bi şekilde.
Onu unuttum dediğim her an yalan söylediğimi fark ettim. ben yalancı bir insanım tamam ama bununla gurur duymuyorum. inkar etmiyorum arkadaş, ne zaman çifte kumruları görsem varlığın sol yanıma derinden bir darbe vurmakta. biz diyememenin ezikliğini bilir misin? bilmemelisin. eziklik bana mahsustur. sen keyfine bak yaban çiçeğim. senin yerine ben üstleniyorum bütün pis işleri. adını kirletmemeliyim adın temiz kalmak zorunda. incinirsin, kırılırsın. kaldıramazsın. ben de o güç var, bilirsin. o yüzden beni bulmuştun. ben herşeyi biliyorum. inandığım yolda sabırla bekliyorum. inanmadığı bir işe hayatta kalkışmayan ben
inandığım bu yolda
umudumu,
sabrımın gücünü
ve dahasını
kendi benliğimden elde ediyorum.
sen keyfine bak
sen kendi şarkına bak...
18 Mayıs 2014 Pazar
Karanlıktan Aydınlığa Reklamlara Tıkladıkça
bu lanet yazıya başlamadan önce
bir an kendimi yalnız hissettim ve geldim...
diyorum.
Anlamazsınız ki kime ne söyleyeyim. toplumun dikine giden biriyim ben. o yüzden ateşlemiyorum buraları öyle ele güne. egom var.
imkansız hayaller para etmiyor artık, satmıyor bu palavralar.
insanlar çılgın kalabalıklar halinde sevişmek için dört gözle bekliyorlar. sex dolu sübliminal mesajların esiri olmuş bu çılgın kalabalığa iki çift lafım yok. arada sadece göz kırpıyorum. dalgamı geçiyorum.
dalga mı geçiyorum? onlar mı benle dalga geçiyor? geçmiş olabilirler ama iş işten geçti.
ben sadece göz kırpıyorum henüz ikna olamadım.
12 tane mayısı unutmam elbet. çılgın kalabalığa karşı elimdeki kozum, belgem, giriş kartım. bişeyler daha tecrübe edildi ve yola devam edildi. hepsi o olacak başka bişey olamadı.
pek sağlıklı bir tecrübe değildi belki de elmayla armuttu belki de ben bilmem.
ofsayt niteliğindeki bu golü çılgın kalabalığa armağan ediyorum. tepe tepe kullanmalılar ki bi boka benzesin. var olmalarının verdiği zorunlu hayat mücadelelerine gülüp geçiyorum sadece. dalga geçiyorum bir de. acıyorum, kınıyorum bir yandan da kaygılanıyorum. kaygılarım kendim için tabiki. günahım kadar sevmiyorum yoksa bu kalabalığı.
şeytan saplantıda gizli. kafamdaki imkansızı isteyen güleryüzlü şeytanda. bıcırık yok artık. bıcırığımı yaban çiçeğim aldı. geri verirse ne ala, vermezse başka bir yaban çiçeğine kaldı reenkarne olması. şeytan iş başında iş başında olmasına da imkansızın mükemmeliğinden daha vazcaymış değilim yani.
umut en büyük kaplumbağadır. insanı yavaşlatır. sonra hayata kör eder. hala umudum var imkansıza ama iki gözüm birden kör değil artık. tek gözüm umutsuz vaka, açlıktan aslanlara saldıran sırtlan. üçüncü gözüm yok tabi. imkansızın mükemmelliğini sahte güzelliğin sahte geçmişiyle birleştirecek olan. o kadar kirlenmiş olmam lazım ki bunun için henüz daha değil. dört gözüm dört çeşme. o açılırsa ya ben bu dünyanın dibine vururum ya da o benim hayatımın. şimdilik uzak bi ihtimal geçelim.
bir an kendimi yalnız hissettim ve geldim...
diyorum.
Anlamazsınız ki kime ne söyleyeyim. toplumun dikine giden biriyim ben. o yüzden ateşlemiyorum buraları öyle ele güne. egom var.
imkansız hayaller para etmiyor artık, satmıyor bu palavralar.
insanlar çılgın kalabalıklar halinde sevişmek için dört gözle bekliyorlar. sex dolu sübliminal mesajların esiri olmuş bu çılgın kalabalığa iki çift lafım yok. arada sadece göz kırpıyorum. dalgamı geçiyorum.
dalga mı geçiyorum? onlar mı benle dalga geçiyor? geçmiş olabilirler ama iş işten geçti.
ben sadece göz kırpıyorum henüz ikna olamadım.
12 tane mayısı unutmam elbet. çılgın kalabalığa karşı elimdeki kozum, belgem, giriş kartım. bişeyler daha tecrübe edildi ve yola devam edildi. hepsi o olacak başka bişey olamadı.
pek sağlıklı bir tecrübe değildi belki de elmayla armuttu belki de ben bilmem.
ofsayt niteliğindeki bu golü çılgın kalabalığa armağan ediyorum. tepe tepe kullanmalılar ki bi boka benzesin. var olmalarının verdiği zorunlu hayat mücadelelerine gülüp geçiyorum sadece. dalga geçiyorum bir de. acıyorum, kınıyorum bir yandan da kaygılanıyorum. kaygılarım kendim için tabiki. günahım kadar sevmiyorum yoksa bu kalabalığı.
şeytan saplantıda gizli. kafamdaki imkansızı isteyen güleryüzlü şeytanda. bıcırık yok artık. bıcırığımı yaban çiçeğim aldı. geri verirse ne ala, vermezse başka bir yaban çiçeğine kaldı reenkarne olması. şeytan iş başında iş başında olmasına da imkansızın mükemmeliğinden daha vazcaymış değilim yani.
umut en büyük kaplumbağadır. insanı yavaşlatır. sonra hayata kör eder. hala umudum var imkansıza ama iki gözüm birden kör değil artık. tek gözüm umutsuz vaka, açlıktan aslanlara saldıran sırtlan. üçüncü gözüm yok tabi. imkansızın mükemmelliğini sahte güzelliğin sahte geçmişiyle birleştirecek olan. o kadar kirlenmiş olmam lazım ki bunun için henüz daha değil. dört gözüm dört çeşme. o açılırsa ya ben bu dünyanın dibine vururum ya da o benim hayatımın. şimdilik uzak bi ihtimal geçelim.
10 Mayıs 2014 Cumartesi
Sansar
Bütün insanlar gibi tek misin? şanssız zarlar gibi yek misin?
Sana söylicekleri tek bişi tüm düşmanlar gibi kardeşim.
Her yeni gün var bişi, şarjın bitmiş gibi tak fişi,
Şansın varmış gibi az bişi, sansar salvo gibi ver beşi.
Hayatı bilsen çok feci, her tarafta yabancılar tabi,
Her tarafta yalancı var tabi, her gün birde enerji teftişi.
Sansarı bilsen çok cici, bana göre sözlerin çok hiciv,
Bana göre tavırların çok bişi, ne var mı dediniz bana; yok bişi.
Herkes bilsin ki bu yol tepilince her yer yanlış olup birikince ,
Çok ince bir çizgi bu oyunu bilince, karanlık adam biri şarkı bitince.
Yani kızım teke tekte yelekle gelek eklem yerinde kahpe pusu, bu husus,
Rumuzsuz kuduz domuz her zaman ki gibi fazla uzun bu dilim.
Seni dilimledim bile satır satır, yine keyfine bak giderim
Nefret sevginin bedeli kalbinin ederi kaç kere kaç ne bilim?
Ama yat yere yat yine söz yazacak sana taht atacak budur hak yer o hak.
Yürü arkana bakmadan, sözlerim çok mu sıcak sana?
Bu da dert olacak sana,
Biraz zaman ver bana
hadi hırsını saklama koş koşucan daha yollar uzun sana.
Ama hayata bir kere geldim elim gibi sağlam sözün derin gibi,
Gelip gerer beni gerizekalılar antipatik biri elinizi bağlar.
Ekibin aynen oyununu oynar oyun bozanlar bozup susanlar,
Herkes benden fazla yaşar ama sansar senden başka yaşar.
Malesef ortam fazla kaşar aga o yüzden herkes hızlı koşar,
Sona bu çekmiş halim elimi iman edeni
Allah bilir bir tek geri gelirim, arada bir
Önüne bakta hayatım işine bak
kimisinin de hayatı yalın ayak,
kimisinin de salınarak
işine bak.
Sana söylicekleri tek bişi tüm düşmanlar gibi kardeşim.
Her yeni gün var bişi, şarjın bitmiş gibi tak fişi,
Şansın varmış gibi az bişi, sansar salvo gibi ver beşi.
Hayatı bilsen çok feci, her tarafta yabancılar tabi,
Her tarafta yalancı var tabi, her gün birde enerji teftişi.
Sansarı bilsen çok cici, bana göre sözlerin çok hiciv,
Bana göre tavırların çok bişi, ne var mı dediniz bana; yok bişi.
Herkes bilsin ki bu yol tepilince her yer yanlış olup birikince ,
Çok ince bir çizgi bu oyunu bilince, karanlık adam biri şarkı bitince.
Yani kızım teke tekte yelekle gelek eklem yerinde kahpe pusu, bu husus,
Rumuzsuz kuduz domuz her zaman ki gibi fazla uzun bu dilim.
Seni dilimledim bile satır satır, yine keyfine bak giderim
Nefret sevginin bedeli kalbinin ederi kaç kere kaç ne bilim?
Ama yat yere yat yine söz yazacak sana taht atacak budur hak yer o hak.
Yürü arkana bakmadan, sözlerim çok mu sıcak sana?
Bu da dert olacak sana,
Biraz zaman ver bana
hadi hırsını saklama koş koşucan daha yollar uzun sana.
Ama hayata bir kere geldim elim gibi sağlam sözün derin gibi,
Gelip gerer beni gerizekalılar antipatik biri elinizi bağlar.
Ekibin aynen oyununu oynar oyun bozanlar bozup susanlar,
Herkes benden fazla yaşar ama sansar senden başka yaşar.
Malesef ortam fazla kaşar aga o yüzden herkes hızlı koşar,
Sona bu çekmiş halim elimi iman edeni
Allah bilir bir tek geri gelirim, arada bir
Önüne bakta hayatım işine bak
kimisinin de hayatı yalın ayak,
kimisinin de salınarak
işine bak.
9 Mayıs 2014 Cuma
Koşmak İstiyorum
İçinde para geçmeyen ilişkilerin olduğu bir dünyada
bozulmuş yeminlerimle ve hiç ağlamamış gözlerimle
umut dolu adımlarla koşmak istiyorum.
kurulmamış cümleler ve söylenmemiş sözlerle
laftan anlamayan kalbim ve yorumsuz kişiliğimle
harcanmamış sevgim ve gasp edilmemiş güvenimle
bir öğle vakti buluşmak istiyorum.
herkesin bilmediği mütevazi bir sahil köyünde
henüz başlamamış hikayem ve okşanmamış gururumla
susturulmuş merakım ve soru sormayan cehaletimle
sımsıkıya sarılmak istiyorum.
İhanetin yasaklandığı bir diyarda
hor görülmüş sadakat ve kıskanılmış bağlılıkla
değeri bilinmeyen aşk ve küfredilmiş yalnızlıkla
coşkuyla haykırmak istiyorum.
var olmanın gereksizliğinde, var olmayanı düşlemek istiyorum
kabullenilmiş mantık çerçevenize iki çift laf etmek istiyorum
kapanmamış kapılar ve örülmemiş duvarlar
boyanmamış evler ve rengarenk hapishaneler
sulanmamış çiçekler ve giyilmemiş giysiler
sevgi fetişi canavarlar ve hiç tekmelenmemiş kediler
gömülmemiş cesetler ve görülmemiş varlıklar
dua eden şeytanlar ve isyankar melekler.
ben, olmayan sevgilimle görüşecektim...
bana burda beklememi söylemişti.
bekliyorum
iyi geceler
bozulmuş yeminlerimle ve hiç ağlamamış gözlerimle
umut dolu adımlarla koşmak istiyorum.
kurulmamış cümleler ve söylenmemiş sözlerle
laftan anlamayan kalbim ve yorumsuz kişiliğimle
harcanmamış sevgim ve gasp edilmemiş güvenimle
bir öğle vakti buluşmak istiyorum.
herkesin bilmediği mütevazi bir sahil köyünde
henüz başlamamış hikayem ve okşanmamış gururumla
susturulmuş merakım ve soru sormayan cehaletimle
sımsıkıya sarılmak istiyorum.
İhanetin yasaklandığı bir diyarda
hor görülmüş sadakat ve kıskanılmış bağlılıkla
değeri bilinmeyen aşk ve küfredilmiş yalnızlıkla
coşkuyla haykırmak istiyorum.
var olmanın gereksizliğinde, var olmayanı düşlemek istiyorum
kabullenilmiş mantık çerçevenize iki çift laf etmek istiyorum
kapanmamış kapılar ve örülmemiş duvarlar
boyanmamış evler ve rengarenk hapishaneler
sulanmamış çiçekler ve giyilmemiş giysiler
sevgi fetişi canavarlar ve hiç tekmelenmemiş kediler
gömülmemiş cesetler ve görülmemiş varlıklar
dua eden şeytanlar ve isyankar melekler.
ben, olmayan sevgilimle görüşecektim...
bana burda beklememi söylemişti.
bekliyorum
iyi geceler
5 Mayıs 2014 Pazartesi
Malesef - Ne Yazık ki - Tüh
varlığın yaraydı da yokluğun ilaç mı oldu sanki
ardında bıraktığın gözyaşlarım arkandan çok ağladı
bir merhabana yüzlerce satır
hadi bunlar da mı palavra
sen daha inanma bana
sensizlik fikrine ikna olamadım daha
rüyalarım rahat bırakmaz
kaçanı kovalıyorum
değer verilmeyenin peşindeyim
kahretsin!
bütün kötü huylar bende
sikimde değil
gün gelir tek tuşla silerim buraları belki ama
kendi ellerimle yarattığım biz dolu hayaller
kolay kolay yıkılmaz
dinamit döşesen de umutlarıma
parlatsan da nefretimi
şefkatim ve sevgim demirden betondan
kolay kolay yıkılmaz.
boş laflar, saçmalıklar, hüzün yüklü cümleler
napalım,
sensizliğe göbek mi atmalıydım
ey tanrım,
onu benden aldın, dua etmem artık sana.
bundan böyle; böyle.
herhalde,
akıbetim karanlık sokaklar
siyah kapşonlu adamlar
faili meçhul hayatlar.
sessizlik beni çıldırta dursun
suskunluğun karşısında küfürlerim iyice kudurmakta
mafya mı oldun yaban çiçeğim
nedir bu suskunluk yasası triplerin
bağırsam duymazsın çağırsam gelmezsin
nerdesin, kimlesin
soru sorma hürriyetim
aşkıma sansür
dikta rejimin pazartesi başlayıp salı günü bitse keşke
iyikiler savrulttuğum yüzünde
şimdi ne çok keşkeler birikti
bir zamanlar, 'beni unut' yoktular
mutluluk ifadeleri hava uçuşurdu
heyecan kalbimizi yoklar dururdu
dibine kadar pisliğe batmış küresel dünyada
milimetrelik sevinçlerle çırpınırdık yine de
gittin de noldu
dünyanın pisliği daha da battı gözüme
tamam da banane
aç karnıma dünyayı kurtaracak değilim ya
ama seni sevebilme cüretini gösterebiliyorum hala
dişlerimi sıka sıka
göğsümü gere gere
oldukça ironik bir vaziyette
işte böyle; seni seviyorum
ardında bıraktığın gözyaşlarım arkandan çok ağladı
bir merhabana yüzlerce satır
hadi bunlar da mı palavra
sen daha inanma bana
sensizlik fikrine ikna olamadım daha
rüyalarım rahat bırakmaz
kaçanı kovalıyorum
değer verilmeyenin peşindeyim
kahretsin!
bütün kötü huylar bende
sikimde değil
gün gelir tek tuşla silerim buraları belki ama
kendi ellerimle yarattığım biz dolu hayaller
kolay kolay yıkılmaz
dinamit döşesen de umutlarıma
parlatsan da nefretimi
şefkatim ve sevgim demirden betondan
kolay kolay yıkılmaz.
boş laflar, saçmalıklar, hüzün yüklü cümleler
napalım,
sensizliğe göbek mi atmalıydım
ey tanrım,
onu benden aldın, dua etmem artık sana.
bundan böyle; böyle.
herhalde,
akıbetim karanlık sokaklar
siyah kapşonlu adamlar
faili meçhul hayatlar.
sessizlik beni çıldırta dursun
suskunluğun karşısında küfürlerim iyice kudurmakta
mafya mı oldun yaban çiçeğim
nedir bu suskunluk yasası triplerin
bağırsam duymazsın çağırsam gelmezsin
nerdesin, kimlesin
soru sorma hürriyetim
aşkıma sansür
dikta rejimin pazartesi başlayıp salı günü bitse keşke
iyikiler savrulttuğum yüzünde
şimdi ne çok keşkeler birikti
bir zamanlar, 'beni unut' yoktular
mutluluk ifadeleri hava uçuşurdu
heyecan kalbimizi yoklar dururdu
dibine kadar pisliğe batmış küresel dünyada
milimetrelik sevinçlerle çırpınırdık yine de
gittin de noldu
dünyanın pisliği daha da battı gözüme
tamam da banane
aç karnıma dünyayı kurtaracak değilim ya
ama seni sevebilme cüretini gösterebiliyorum hala
dişlerimi sıka sıka
göğsümü gere gere
oldukça ironik bir vaziyette
işte böyle; seni seviyorum
2 Mayıs 2014 Cuma
Sen İstedin Gül Teninde Yaralar
cumartesi sabahı
bugün yeni bir gün
fazla soru sormam ama öğrenmem gerek
dün de kalan "yeni günler" neyin nesiydi peki?
yarın, bu yeni gün de eskiyecekse
bütün günlerin canı cehenneme
mi demeli
yoksa kendimizi kandırmaya devam mı etmeli
bilmiyosun dimi
hangi yaraya merhem oldunki deli
damarlarım tıkanmadı hala bak onca dumana rağmen
ben sensiz de yaşıyorum gördüğün gibi
onca hasara rağmen biyolojim de piskolojim de jeolojim de turp gibi
kazanıcak bir şeyler var hala gözlerimin içinde
ağlamayalı epey olmuştu
-bir önceki yazıyı saymazsak-
sevişmeyeli o kadar olduki
hatta hiç olmadı
yaralarım o kadar derinki
derinliklerde kayboldu gitti, unuttum gibi sanki
mutluluk yaratmak o kadaaaaar basitki
o yüzden böyle değersizleşti
yıldız kaydı gökten
sen sandım
yazık sana
aynı senin gibi göz açıp kapayıncaya kadar geçti
yan çizen arkadaşlarım geldi aklıma
şükrettim onlara seni tanıdıktan sonra
döneklik yapan ne kadar şey varsa bir bir saydım
çocukların ellerinde döndürüp havaya saldığı fırıldaklara benzettim seni
acıdım haline içim cız etti
yarı yolda bırakıp moral piç eden ne kadar şey varsa
görünce aklıma seni getiriyor artık
boğazımı gıcık tutunca
kardeşimle konuşunca
yalancı bahar denince
yalan söyleyince
aklıma sen geliyorsun
adını mıh gibi aklıma değil de
buğulu camlara yazmalıydım belki de
hak ettiğin değeri hesap makinesiyle değil de
parmak hesabıyla vermeliydim sanki
sen mi beni yanılttın ben mi sana aldandım
yoksa teşekkür mü etmeliyim günahlarımı aldın
senin için yazdığım bütün satırlar
şeytanım ağlar karalar bağlar
herşeye rağmen şuralarımda bir yerdesin hala
yastığımın baş ucunda, gözüme uyku girmeyen kısımlarındasın
yüreğimin kabardığı kahve falımdasın
sevdiğim en güzel ayrılık şarkılarındasın
kaybettiklerimi not ettiğim kitabımdasın
dakka başı kontrol ettiğim mesaj kutumdasın
güneşin bana geldiği konumdasın, doğu'mdasın
her gün sırf sana inat fazladan bir tane yaktığım sana adadığım sigaramdasın
saçma sapan yerlerimdesin gördüğün üzere
sıkıntı yaratan ne kadar şey varsa hep ordasın
gıcık
bugün yeni bir gün
fazla soru sormam ama öğrenmem gerek
dün de kalan "yeni günler" neyin nesiydi peki?
yarın, bu yeni gün de eskiyecekse
bütün günlerin canı cehenneme
mi demeli
yoksa kendimizi kandırmaya devam mı etmeli
bilmiyosun dimi
hangi yaraya merhem oldunki deli
damarlarım tıkanmadı hala bak onca dumana rağmen
ben sensiz de yaşıyorum gördüğün gibi
onca hasara rağmen biyolojim de piskolojim de jeolojim de turp gibi
kazanıcak bir şeyler var hala gözlerimin içinde
ağlamayalı epey olmuştu
-bir önceki yazıyı saymazsak-
sevişmeyeli o kadar olduki
hatta hiç olmadı
yaralarım o kadar derinki
derinliklerde kayboldu gitti, unuttum gibi sanki
mutluluk yaratmak o kadaaaaar basitki
o yüzden böyle değersizleşti
yıldız kaydı gökten
sen sandım
yazık sana
aynı senin gibi göz açıp kapayıncaya kadar geçti
yan çizen arkadaşlarım geldi aklıma
şükrettim onlara seni tanıdıktan sonra
döneklik yapan ne kadar şey varsa bir bir saydım
çocukların ellerinde döndürüp havaya saldığı fırıldaklara benzettim seni
acıdım haline içim cız etti
yarı yolda bırakıp moral piç eden ne kadar şey varsa
görünce aklıma seni getiriyor artık
boğazımı gıcık tutunca
kardeşimle konuşunca
yalancı bahar denince
yalan söyleyince
aklıma sen geliyorsun
adını mıh gibi aklıma değil de
buğulu camlara yazmalıydım belki de
hak ettiğin değeri hesap makinesiyle değil de
parmak hesabıyla vermeliydim sanki
sen mi beni yanılttın ben mi sana aldandım
yoksa teşekkür mü etmeliyim günahlarımı aldın
senin için yazdığım bütün satırlar
şeytanım ağlar karalar bağlar
herşeye rağmen şuralarımda bir yerdesin hala
yastığımın baş ucunda, gözüme uyku girmeyen kısımlarındasın
yüreğimin kabardığı kahve falımdasın
sevdiğim en güzel ayrılık şarkılarındasın
kaybettiklerimi not ettiğim kitabımdasın
dakka başı kontrol ettiğim mesaj kutumdasın
güneşin bana geldiği konumdasın, doğu'mdasın
her gün sırf sana inat fazladan bir tane yaktığım sana adadığım sigaramdasın
saçma sapan yerlerimdesin gördüğün üzere
sıkıntı yaratan ne kadar şey varsa hep ordasın
gıcık
viiiiii
12 saat aralıksız lol oynadık aklımın kenarına bile uğramadı Sengü :)
30 Nisan 2014 Çarşamba
Başlık Falan Yok Amk
bu işler bir anda ansızın gelişir. plan falan tutmaz. kafanda düşlersin sadece. şöyle yaparım böyle yaparımlarla hiç bişey olmaz çünkü mükemmeli tasarlamaya ömrünü versen gene yetmez. kimseye haber vermeden kimseyle helalleşmeden bir gece ansızın atacağım kendimi uzun yollara.
29 Nisan 2014 Salı
28 Nisan 2014 Pazartesi
Kuklaperest
lan alttaki gene pislemişsin her yeri
niye yazıyon olm bunları iyice mala bağladın kendine bi çeki düzen VER
niye yazıyon olm bunları iyice mala bağladın kendine bi çeki düzen VER
27 Nisan 2014 Pazar
Aşkın Mapushane
ne zaman yazmaya başlasam, aklım hep kafiyeli sözlere kayıyo.
sonra bi sigara yakıyorum etrafıma bakıyorum etrafım beton. etrafım beton da efkarım niye köşeli jeton gibi hep sonradan coşuyo. sorduğum soruları niye ben cevaplıyom. içimden bi ses sen yalnızsın diyo. ve önceki cümle tekrarlanıyo. sonra içimden başka bi ses yalnız değilsin ben burdayım diyo. allahın belası kişiliğim yine karma karışık oluyo. susturmaya çalışıyom. yok. olmuyo. halimi hatrımı sorup duruyo. hep ibneliğine yapıyo biliyorum. bu kadar yavşak bi iç ses olamaz. başkalarının iç sesi öyle mi. hep bi umut aşılar, cesaret pompalar sen kralsın diye pohpohlar benimki beni yerin dibine sokup aşağılar. moralimin bok gibi olduğunu bile bile sırf işte ibneliğine hal hatır sorar ne yaptın ne ettin bugün der. lan oturduk yedik içtik para kastık birazdan da zıbarıp yatıcaz işte daha ne soruyosun dimi. yok. ille gıcıklık peşinde. senelerdir bedenimi hastalıklı düşüncelerine satmadım diye bu kuyruk acısı biliyorum. arada sırada kaptırsam da kendimi bu manyağa hiç bi zaman tam olarak teslim etmedim elimin ayarını. zaten bir kere izin verdiğimden, o tadı aldığından hep ister oldu. tıpkı, kanın tadını bir kere aldıktan sonra avlanma güdülerini tetikleyen yırtıcılar gibi.
şu dağlarda kar olsan ne yazar olmasan ne. en güvendiğim dağlara kar yağdı. inandığım melek kanatlarını açıp bir bilinmeze karıştı. var oluşumuzun vermiş olduğu bu zorunlu yaşama hakkından bıkkınlık geldi. ey tanrım, öyle zor ki beni sınadığın şu hayat, ayrıca öldüresiye komik. gülüp geçemeyecek kadar ciddi, bir o kadar da yaptırımlarla dolu derme çatma mal bir düzen. karşıma çıkarttıkların, arkadaşlarım, komşularım, akrabalarım ve yarim dediğim o hislerini hadım etmiş çatlak hepsi mi mükemmel fetişisti olur. en ufak bir hatamda beni yerden yere vurur. olaylar karşısında, hayatın akışında neden benden 750 yaşındaki budist rahip erdemliği ararlar. iç sesim gene dürtüyo... ama yok. bu sefer o da cevap bulamadı.
bu hayat harbiden malın teki. tamam ben de sütten çıkmamışım da sanki cennetten reenkarne olmuşum ve bütün bu gerizekalılıkları yaşamak için gönderilmişim gibi. benim gibileri rahatı ve konforu sever. o yüzden bu cennet yakıştırmaları. ağzımla kuş tutsam kendimi beğendiremeyeceğim insanlar var. çok şükür kendimi beğenmiş değilim, kendimi beğendirmek gibi bir derdim var. sevilmek istemek gibi bir derdim var. lanet olası güven meselesi. korkup irkilmediğimiz her an güvendeyiz demektir. korkutup kaçırdığım bir melek var. yanlış hesaplara kurban gitmiş bir maceram var. sadakatle planlamıştım. SADAKAT. bir duvar gibi, dağ gibi, yıkılmaz SADAKAT. hiç bişey olamasak bile sadık olurduk ayrılmamakla.
ben iyi bir avcıydım. deniz de vardı, mevsimi de gelmişti. ama kimisi balık vermeye, kimisi tutmayı öğretmeye kalkıştı. bir allahın kuluna kabul ettiremedim yakaladığım balığı. kem gözlere kurban gittim. sonunda elimdeki balıktan da oldum.
olan oldu... bu da böyle bir anımdı, demeye kalmadı,
içimdeki ses rahat durmadı.
bildiklerimi yüzleştirdim hayatla
ve sınamaktan korkmamak kaydıyla
doğru ama zor olana tutuldu yine aklım.
yani yine sende buldum mutluluğu yaban çiçeğim
bana yaşattığın güzel günlerden bile daha çok umutla doldum
fark ettim ki benim dünyaya geliş amacım bu. zor olanı kovalamak. karanfiller koklamak kolay. pes edip bu sevdadan vazgeçmek kolay. zor olan ya hep ya hiç çekmek.
tek bi farkla.
ya hepimsin, ya da hiç kimsenin.
yani gördüğün gibi ilham perimi hortlatmakla kalmadın, sivri dişlerimi de ardına kadar açığa çıkarttın. şiirlerle mutlu olmak varken, verdiğin sensizlik cezasında hırçın olmaya alıştırdın.
sana dair hislerimde keşke olmasaydı böylelere rağmen iyiki varsınlar hala ağır basan.
görüş günümüz ne zaman?
özledim yine
konuşalım...
sonra bi sigara yakıyorum etrafıma bakıyorum etrafım beton. etrafım beton da efkarım niye köşeli jeton gibi hep sonradan coşuyo. sorduğum soruları niye ben cevaplıyom. içimden bi ses sen yalnızsın diyo. ve önceki cümle tekrarlanıyo. sonra içimden başka bi ses yalnız değilsin ben burdayım diyo. allahın belası kişiliğim yine karma karışık oluyo. susturmaya çalışıyom. yok. olmuyo. halimi hatrımı sorup duruyo. hep ibneliğine yapıyo biliyorum. bu kadar yavşak bi iç ses olamaz. başkalarının iç sesi öyle mi. hep bi umut aşılar, cesaret pompalar sen kralsın diye pohpohlar benimki beni yerin dibine sokup aşağılar. moralimin bok gibi olduğunu bile bile sırf işte ibneliğine hal hatır sorar ne yaptın ne ettin bugün der. lan oturduk yedik içtik para kastık birazdan da zıbarıp yatıcaz işte daha ne soruyosun dimi. yok. ille gıcıklık peşinde. senelerdir bedenimi hastalıklı düşüncelerine satmadım diye bu kuyruk acısı biliyorum. arada sırada kaptırsam da kendimi bu manyağa hiç bi zaman tam olarak teslim etmedim elimin ayarını. zaten bir kere izin verdiğimden, o tadı aldığından hep ister oldu. tıpkı, kanın tadını bir kere aldıktan sonra avlanma güdülerini tetikleyen yırtıcılar gibi.
şu dağlarda kar olsan ne yazar olmasan ne. en güvendiğim dağlara kar yağdı. inandığım melek kanatlarını açıp bir bilinmeze karıştı. var oluşumuzun vermiş olduğu bu zorunlu yaşama hakkından bıkkınlık geldi. ey tanrım, öyle zor ki beni sınadığın şu hayat, ayrıca öldüresiye komik. gülüp geçemeyecek kadar ciddi, bir o kadar da yaptırımlarla dolu derme çatma mal bir düzen. karşıma çıkarttıkların, arkadaşlarım, komşularım, akrabalarım ve yarim dediğim o hislerini hadım etmiş çatlak hepsi mi mükemmel fetişisti olur. en ufak bir hatamda beni yerden yere vurur. olaylar karşısında, hayatın akışında neden benden 750 yaşındaki budist rahip erdemliği ararlar. iç sesim gene dürtüyo... ama yok. bu sefer o da cevap bulamadı.
bu hayat harbiden malın teki. tamam ben de sütten çıkmamışım da sanki cennetten reenkarne olmuşum ve bütün bu gerizekalılıkları yaşamak için gönderilmişim gibi. benim gibileri rahatı ve konforu sever. o yüzden bu cennet yakıştırmaları. ağzımla kuş tutsam kendimi beğendiremeyeceğim insanlar var. çok şükür kendimi beğenmiş değilim, kendimi beğendirmek gibi bir derdim var. sevilmek istemek gibi bir derdim var. lanet olası güven meselesi. korkup irkilmediğimiz her an güvendeyiz demektir. korkutup kaçırdığım bir melek var. yanlış hesaplara kurban gitmiş bir maceram var. sadakatle planlamıştım. SADAKAT. bir duvar gibi, dağ gibi, yıkılmaz SADAKAT. hiç bişey olamasak bile sadık olurduk ayrılmamakla.
ben iyi bir avcıydım. deniz de vardı, mevsimi de gelmişti. ama kimisi balık vermeye, kimisi tutmayı öğretmeye kalkıştı. bir allahın kuluna kabul ettiremedim yakaladığım balığı. kem gözlere kurban gittim. sonunda elimdeki balıktan da oldum.
olan oldu... bu da böyle bir anımdı, demeye kalmadı,
içimdeki ses rahat durmadı.
bildiklerimi yüzleştirdim hayatla
ve sınamaktan korkmamak kaydıyla
doğru ama zor olana tutuldu yine aklım.
yani yine sende buldum mutluluğu yaban çiçeğim
bana yaşattığın güzel günlerden bile daha çok umutla doldum
fark ettim ki benim dünyaya geliş amacım bu. zor olanı kovalamak. karanfiller koklamak kolay. pes edip bu sevdadan vazgeçmek kolay. zor olan ya hep ya hiç çekmek.
tek bi farkla.
ya hepimsin, ya da hiç kimsenin.
yani gördüğün gibi ilham perimi hortlatmakla kalmadın, sivri dişlerimi de ardına kadar açığa çıkarttın. şiirlerle mutlu olmak varken, verdiğin sensizlik cezasında hırçın olmaya alıştırdın.
sana dair hislerimde keşke olmasaydı böylelere rağmen iyiki varsınlar hala ağır basan.
görüş günümüz ne zaman?
özledim yine
konuşalım...
26 Nisan 2014 Cumartesi
Alkolün Aforozu
nasıl olması gerekiyosa öyle yapalım
imla kılavuzu hazır ve nazır
sözlük sömürüsü
bilinçaltı kusması
peki kim okuyacak bu saçmalıkları?
bilinmeyen yanım esrar koması
ciğerimin hatrına bi sigara molası
kelimenin özü kafiyenin hası
günahkar kalemimin şeytan çıkarması.
aranan kanın çöpten çıkması
beklenen filmin 1 sene uzaması
çakmakla zıvananın hayatta kalması
masmavi dumanın kimliksiz çıkması
burası neresi?
sıçtın mavisi
aldığım her kapağın boşa gitmesi.
mevzu nedir?
geceleri gelir
bana sorma onu benim sevdiceğim bilir.
o kim ki?
arayıp sormaz ki
tanıdığım herkes hayalet gibi.
kavuşmak ne zaman?
uzun zaman
geçmiyor günler inadından.
ama nasıl olur?
çok güzel olur
elbet bir gün o da yorulur.
imla kılavuzu hazır ve nazır
sözlük sömürüsü
bilinçaltı kusması
peki kim okuyacak bu saçmalıkları?
bilinmeyen yanım esrar koması
ciğerimin hatrına bi sigara molası
kelimenin özü kafiyenin hası
günahkar kalemimin şeytan çıkarması.
aranan kanın çöpten çıkması
beklenen filmin 1 sene uzaması
çakmakla zıvananın hayatta kalması
masmavi dumanın kimliksiz çıkması
burası neresi?
sıçtın mavisi
aldığım her kapağın boşa gitmesi.
mevzu nedir?
geceleri gelir
bana sorma onu benim sevdiceğim bilir.
o kim ki?
arayıp sormaz ki
tanıdığım herkes hayalet gibi.
kavuşmak ne zaman?
uzun zaman
geçmiyor günler inadından.
ama nasıl olur?
çok güzel olur
elbet bir gün o da yorulur.
12 Nisan 2014 Cumartesi
Elalemin Derdi
sen beni sevemezsin yaban çiçeği
ama ben seni severim.
lanetler yağdırsam da mabedimden her gün
farkına varacaksın seni affedeceğim gün
sen beni anlatamazsın kimseye yaban çiçeği
ama ben seni her gün yazarım bir köşeye
kurduğum pusuların suskun bekleyişinde
üç noktalı şarkıları her dinleyişimde
sen beni yaşayamazsın yaban çiçeği
ama ben seni her gece diriltirim gönlümde
sen yaşandı bitti saygısızca rahatlığındayken
ben çocuklarımızı doğaya salmanın
ısınabilmek için hayallerimi sobada yaktım
verdiğin sözlerle tutuşturduğum ateşi
yalanlarınla körükleyip düşlerine sarıldım.
öylesine soluktu ki bıraktığın izler
dur dedim, geçmişim kayıda bile değmez
ben 7 aylık emeğin hakkını ararken
sen toz pembe sermayenle yeni pazarlar arayışında
ilgisizliğin şikayet dilekçesini arz ederken
ben 'varlığın yeter' sloganlarıyla meydanlarda
sen beni sevemezsin yaban çiçeği
ama ben seni sevmeye muhtacım
daimi mülteci olan illegal hayatımda
tek yasal olan şey gözlerindeki güzel günlerdi
sen beni sevemezsin yaban çiçeği
ama ben seni sevip kirletmeye devam edeceğim
sen aşkı siktir ettiğim gecelerin gizli öznesi
ben çıt kırıldım duyguların ağlamaklı fetişisti
betondan dünyalara sırt çevirdiğim yalnızlığım
ateşime inanma cesareti gösterememiş olmandı
seni sen yapan kozmetikten duyguların
geriye kalan tek gerçeklikse şefkatle taranmış kara saçlarındı
ardında bıraktığın hava boşluğunda
bütün değer yargılarımı yer çekimine kurban ettim
ben muhalif kalbimin yorgun neferi
sen iktidardaki popülist aklımın siyaset malzemesi
sen beni sevemezsin yaban çiçeği
ama ben seni sevmekten hiç usanmam
ama ben seni severim.
lanetler yağdırsam da mabedimden her gün
farkına varacaksın seni affedeceğim gün
sen beni anlatamazsın kimseye yaban çiçeği
ama ben seni her gün yazarım bir köşeye
kurduğum pusuların suskun bekleyişinde
üç noktalı şarkıları her dinleyişimde
sen beni yaşayamazsın yaban çiçeği
ama ben seni her gece diriltirim gönlümde
sen yaşandı bitti saygısızca rahatlığındayken
ben çocuklarımızı doğaya salmanın
ısınabilmek için hayallerimi sobada yaktım
verdiğin sözlerle tutuşturduğum ateşi
yalanlarınla körükleyip düşlerine sarıldım.
öylesine soluktu ki bıraktığın izler
dur dedim, geçmişim kayıda bile değmez
ben 7 aylık emeğin hakkını ararken
sen toz pembe sermayenle yeni pazarlar arayışında
ilgisizliğin şikayet dilekçesini arz ederken
ben 'varlığın yeter' sloganlarıyla meydanlarda
sen beni sevemezsin yaban çiçeği
ama ben seni sevmeye muhtacım
daimi mülteci olan illegal hayatımda
tek yasal olan şey gözlerindeki güzel günlerdi
sen beni sevemezsin yaban çiçeği
ama ben seni sevip kirletmeye devam edeceğim
sen aşkı siktir ettiğim gecelerin gizli öznesi
ben çıt kırıldım duyguların ağlamaklı fetişisti
betondan dünyalara sırt çevirdiğim yalnızlığım
ateşime inanma cesareti gösterememiş olmandı
seni sen yapan kozmetikten duyguların
geriye kalan tek gerçeklikse şefkatle taranmış kara saçlarındı
ardında bıraktığın hava boşluğunda
bütün değer yargılarımı yer çekimine kurban ettim
ben muhalif kalbimin yorgun neferi
sen iktidardaki popülist aklımın siyaset malzemesi
sen beni sevemezsin yaban çiçeği
ama ben seni sevmekten hiç usanmam
11 Nisan 2014 Cuma
Alıntıdır
japonya'da ilk olarak 1987'de anılmış bir kavramdır. ineklik derecesinde
bir şeye bağlı olan kişilere denir. ingilizce karşılığı ilk zamanlarda nerd olsa da bu otakuların sosyal kabulünden beri geek
daha uygun bir karşılık olmuştur. bu bağımlılık, bilgisayar oyunları,
anime, manga ya da askeri malzemeler hatta japon pop starı bile
olabilir. genelde erkek olmakla birlikte tek tük kadın olanlara da
rastlanır. bunlar ilk dönemlerde baya kendilerini dışa vuramayan
tiplermiş, çünkü 80'lerin sonu 90'ların başı gibi bu kavram utanılacak
birşeymiş, bir manga otakusu olan miyazaki diye bir herifin evinde dört
kız öldürmesi ve sonra yakalanması tuz biber olmus tabi. japonyadaki
herkes bu herifin cinayetleri işlemekte gerçek bir motivasyonunun
olmadığını sadece biriktirdiği şeylerin etkisinde kaldığını bir şekilde
kabul etmiş. ( bu olayla ilgili m generation
diye meşhur da bir kitap var. internette de herifin odasının
fotograflarını falan bulmak mümkün, sanırım geçenlerde idam edildi)
japon sosyologlar bu kavramın japonyanın bilgi kapitalizminin (information capitalism) bir ürünü olduğunu iddia ediyor. çünkü japonya'da yaşayan insanlar kimliklerini markalar, oyunlar, animeler, vs aracılılığı ile tanımlıyorlar. neo homo sapiens de deniyor bu dönemin insanına. ancak 2002'den sonra otaku daha çok kabul görmeye başlıyor ama tabi çok da eleştiriliyor çünkü toplum düzeyinde hiç bir faydası yok, tamamen kişisel zevk için gelişmiş bir şey. o yüzden japon kültürü gittikçe kişisel bir hal alıyor, toplum bilinci azalıyor diye bangır bangır bağıyor kimi otoriteler. diğer bir zararlı sonuç da, son zamanlarda daha da popülerleşen bu otaku kültürünün fazlasıyla aseksüel olması. moe dedikleri birşey var sadece bunu seviyorlar. moe de sevimlilik düzeyinde kalan bir yakınlaşma olabilir ancak çünkü bu otaku denilen tipler sadece bir anime karakterine ya da figure denilen el yapımı anime karakterleri bebeklerine aşık oluyorlar. cinsellikten mümkün olduğunca uzak durmak istiyorlar ki hatta youtube'da falan 30 yaşına kadar bakir kalırsa büyücü olacağını düşünen erkekler var, kimisine test falan yapıyorlar gerçekten tahrik oluyor mu diye, göründüğü kadarıyla olmuyor herif. tabi bu aseksüellik yüzünden de son on yıldır japonya en düşük doğum oranına sahip. hatta geçenlerde bire bir anlamı "az çocuk bakanlığı" olan bir bakanlık kurulmuş bu durumla baş etmek için. bazı batılı sosyologlar bu durumun japonyayı pasif bir toplum yaptığını böylece de dünya barışına katkıda bulunduğunu düşünse de, japonlar anime sevdasıyla ürememeye devam ederse yüzyıl sonra bir japonya olmayabilir tabi.
japon sosyologlar bu kavramın japonyanın bilgi kapitalizminin (information capitalism) bir ürünü olduğunu iddia ediyor. çünkü japonya'da yaşayan insanlar kimliklerini markalar, oyunlar, animeler, vs aracılılığı ile tanımlıyorlar. neo homo sapiens de deniyor bu dönemin insanına. ancak 2002'den sonra otaku daha çok kabul görmeye başlıyor ama tabi çok da eleştiriliyor çünkü toplum düzeyinde hiç bir faydası yok, tamamen kişisel zevk için gelişmiş bir şey. o yüzden japon kültürü gittikçe kişisel bir hal alıyor, toplum bilinci azalıyor diye bangır bangır bağıyor kimi otoriteler. diğer bir zararlı sonuç da, son zamanlarda daha da popülerleşen bu otaku kültürünün fazlasıyla aseksüel olması. moe dedikleri birşey var sadece bunu seviyorlar. moe de sevimlilik düzeyinde kalan bir yakınlaşma olabilir ancak çünkü bu otaku denilen tipler sadece bir anime karakterine ya da figure denilen el yapımı anime karakterleri bebeklerine aşık oluyorlar. cinsellikten mümkün olduğunca uzak durmak istiyorlar ki hatta youtube'da falan 30 yaşına kadar bakir kalırsa büyücü olacağını düşünen erkekler var, kimisine test falan yapıyorlar gerçekten tahrik oluyor mu diye, göründüğü kadarıyla olmuyor herif. tabi bu aseksüellik yüzünden de son on yıldır japonya en düşük doğum oranına sahip. hatta geçenlerde bire bir anlamı "az çocuk bakanlığı" olan bir bakanlık kurulmuş bu durumla baş etmek için. bazı batılı sosyologlar bu durumun japonyayı pasif bir toplum yaptığını böylece de dünya barışına katkıda bulunduğunu düşünse de, japonlar anime sevdasıyla ürememeye devam ederse yüzyıl sonra bir japonya olmayabilir tabi.
5 Nisan 2014 Cumartesi
Yalnızlığın Manifestosu
Hayır Karl Marx sen haksızsın ibine
Şimdiye kadar ki bütün toplumların tarihi, bir kabullenilmiş çaresizlik tarihidir.
insanoğlu yaşamı boyunca birşeyleri çaresizce kabullenerekten bugüne gelmiştir. günümüzdeki sistemlerde yaşayan insanların korkunç miktardaki çoğunluğu kabullenilmişliğin vucüt almış halidir. her türlü olumsuzluğu kabullenen bu bireyler psikolojik bunalımlara süreklenmekte, çirkefleşmekte, saldırganlaşmakta. kabullenilmiş yalnızlık, kabullenilmiş suskunluk, kabullenilmiş haksızlık.. şimdi burda sayıpta laf sikiştirmeye üşendiğimden yazamadığım daha bir çok ibnekarlığa boyun eğen bir kabullenilmişlikler silsilesi.
22 yıllık hayatım boyunca edindiğim tecrübeleri söylüyorum elbette, kaydadeğer almayabilirsin.
ama ben yazıcam. yazıyorum çünkü hala sırrımı çözebilmiş değilim. kabullendiğim yalnızlığımdan kaplumbağa hızında sıyrılma çabasındayken, sosyal hayattan tavşan hızıyla kaçıyor olmuşum. Kat ettiğim yollarda yanıbaşımdan geçip giden o mutluluklara rağmen...
mutluluk bir çift gözdür. ama ben mutluluğu paraya endekslemiş insanlar tarafından yetiştirildim. Bu zulümün kalıntılarını bilincimin altından ya da üstünden atmam kolay değil. henüz dahi atabilmiş değilim. kendinle başbaşa kalıp fikir ve vicdan muhasebesi yaptığın anlarda olur ya hani "işte" dersin mutlu olmak bu kadar kolayken neden zor olana yöneliriz kitleler halinde? "tamam" dersin bundan sonra ölümüne saf iyilik... gün doğar uyanırsın karşılaştığın ilk kaydadeğer insanın yüzünde o kovulmuş şeytanı görürsün yine... hayata dair bütün kişisel teorilerin yerle bir olur. kurduğun hayallerin bütün altyapısı kökünden dinamitlenir. niye anlamak istemez bu insanlar diyip sövüp sayarsın. değiştiremeyeceğini anlayınca pes edersin. Kabullenirsin... ve "ben de öyle olucam ben de kırıcam kalpleri" güce ve paraya kayar aklın... sonra yine bir gün vicdanın fısıldar "yapma!"
vicdanın şiddetine söz geçiremezsin. aklın bulanır, kısır döngüler çoğalır ve her seferinde BOŞUNA çabaladığının farkına varırsın.
bu kabullenilmiş çaresizliğin çaresini kaçmakta bulursun. herkesten ve herşeyden kaçma hissi. sevdiklerinden, bildiklerinden, ailenden belki de olmayan ailenden.
hatta gerçeklerden... hayattan, acılardan
pek tabiki bedel olarak mutluluklardan, hoş muhabbetler, şefkat dolu iki çift sözden...
bu içindeki "kral çıplak" haykırışlarını dışa vurmaya çalıştığın her an, mücadele etmeye çalıştığın her an diğer virüsler tarafından pasifleştirilmekten bıkarsın ve kaçarsın.
gördüğüm her suratta okuduğum her yazıda kabullenilmiş çaresizlikler. yüzyıllardan beri süregelen sorunlar, meseleler hepsi birer kabullenilmiş çaresizlik ürünü. şu an benim bu iç karartıcı şeyleri yazıyor oluşum bile bir kabullenilmiş yalnızlıktır. enerjimi içe kapanmaya yönelik değil de sosyalleşmeye harcasaydım sanıyorum bugün gününü gün eden ve tek derdi kareli gömleğine sinen parfüm kokusunun bir öncekiyle yapılan kıyaslaması olurdu. ben bu yalnızlığı kabullendim. yorumsuz bir hayatı kendim seçtim. beraberinde gelen dertleri de göze alarak. istemeye istemeye olsa da küstürüldüm. önüme sunulan plastikten ve betondan hayallerle bezenmiş diğer seçenekleri reddediyorum. dışlanan ve sürekli aşağılanan istenmeyen adam olmayı göze alarak yalnızlığın sonsuz derinliklerine yelken açıyorum.
yönlendirmeler, bitmek tükenmek bilmeyen yıkıcı eleştiriler, aşağılık tehditler, sübliminal uyarılar, milyonlarca engelle dolu ve ölüp gidince hiç bir anlamı kalmayan boktan kariyer hayatları. alayını ve nicesini reddediyorum. yıkılacağına inanmadığım (en azından ben ölene kadar) ve kapitalizm tarafından ele geçirilmiş bu boktan sömürü düzeninde bir virüs olarak yaşamaya devam edeceğim. elbette ondan faydalanacağım ancak hayatımı bu kabullenilmiş sömürüye adamayacağım.
kabullenilmiş köleliğe boyun eğmeyeceğim. boyun eğiyormuş süsü verip daima kafamda bu virüsü yaşatmaya devam edeceğim. bu sistem içersinde harcadığımız her emek dolaylı yönden köleliğimizi kabullenmek değil de nedir. sistemin medya eliyle, reklam yönüyle, kurumları tarafından dayattığı her ne varsa kaçacağım. oturup amaçsızca tüketilen petrol ürünlerini düşünüp aklımı kaçırmaktansa kendimi bu sentetik hayattan mümkün mertebe izole edip psikolojimi kurtaracağım.
öte yandan geçim sıkıntısından dem vurup isyan eden her insan için kıs kıs güleceğim. sistemin yönlendirdiği noktada hareket edip, sistemin istediği insan olmayı başaramadığı için, sisteme isyan eden insan ne kadar da zavallı. hayali iyi bir üniversite kazanmak isteyen bir gencin sınırlı sayıda kontenjan olduğu için başarısız olarak görülmesi ve sonucunda o öğrencinin tüm hayalleri suya düşüyorsa eğer burda sistemin değil, bu boktan sistemin kıstaslarına göre hayatını, planlarını ve hayallerini idame eden insanın sorgulanması gerek. kanmasaydın ömrünü heba etmeseydin. 3 saatlik bir sınanmaya inanmasaydın. baştan daha ilkokul 1. sınıfa başladığımız günden itibaren söz söylemeye hakkımız yok. bu eğitim sistemini "kabullenip" bir yerlere varmaya çalıştığımız için hatalıydık. var olan sistemin ibnekarlığı ortadayken bile bile kumar oynadınız çocukluğumuzla. sistemin içinde başarılı olmak için sistemin dayattığı kuralları hem kabul ediceksin sonra işin içinden çıkamayınca ağlayacaksın. arkadaşım sen neyin kafasındasın?
burda akla şunlar geliyor
sisteme apaçık karşı olduğunu ilan eden ve sistemin yön verdiği doğrultuda "bir yerlere" gelebilmiş her türlü resmiyeti olan bir takım gruplar(STK, siyasi partiler, muhalif basın vs.)
ya güçsüz oldukları için kale alınmıyorlar, bu sebeple de varlıklarını sürdürmeye devam ediyorlar. çünkü gerçekten dediklerini yapabilseler şimdiye kadar sisteme karşı harcanan onca emek başarılı olurdu ve çoktan sistemi 50 kere yıkmış olurlardı.
ya da güçleri var ancak sistem karşıtlıkları sadece düşüncesel bazda devam etmekte.
işte tam bu ikinci seçenekte kabullenilmişlik olgusu devreye girmekte. sisteme karşı olduğunu söyleyen her birey kafasını yastığa her koyduğu gün kabullenilmiş çaresizlik içersindedir. onurlu duruşlar, güçlü nutuklar, dik başlı isyankar muhalif liderler her geçen gün çaresizlik bataklığında inim inim inlemekte ve bu kabullenilmiş zulümün bozuk psikolojisi içersinde günden güne erimekte, yıldırılmakta. sağlıklı ve şuurlu düşünemeyen güçsüz sistem karşıtları her günün sabahında üzerlerinde dünden kalan kabullenilmiş eziklikle bir sonraki günün acısıyla yüzleşeceğini bile bile sabretmekten acı içinde kıvranmaktan heder olmuş durumdadır.
sistemin bütün var olan resmî ve meşru getirilerini, götürülerini, kurumlarını, ideolojilerini, sağcılığını, solculuğunu, cartını curtunu toptan, kökünden reddedip sadece "yahu biraz da oksijen, nefes almak, gülmek, sevmek ulan sevilmek" diyen ve kaçmaya çalışanları korkak olarak nitelendirecekler, dışlayacaklar, aşağılayacaklar. biliyorum.
sistem karşıtlığını dile getiren ancak ısrarla resmi kurumlarla bağını koparmayan, devlet okullarına gitmeye devam eden, diploma alan, evlenen, sigortalı hayata güvenip emeklilik bekleyen, marka takıntısı olan, ojeye jöleye bürünen, televizyon izleyen, internet sosyal medya vesaire kısacası akla gelebilecek hayata dair sistemin dayattığı bütün boktan işlere devam eden onu anlayan kavrayan hayatına uygulayan biz modern köleler kabullenilmiş çaresizlik içindedir. (internet her ne kadar bir istisna gibi gözüksede sistem bir şekilde orayada nüfus ettiği için onu da ekledim.)
hepimiz sistemin köleleriyiz
bunu söyleyen kaç milyonuncu kişiyim bilemem. ancak bahsettiğim şey pek de yenilir yutulur bir şey olmasa gerek. bunu benim söylüyor olmam benim köle olmadığım anlamına gelmez pek tabi. bilincinde olupta sisteme orta parmak yapıp, matrix izleyip hayatımıza devam ediyor olmamız da bu gerçeği değiştirmez. peki çare? çare yok. tüm bu hengamelerden kaçıp yalnız kaldıkça gelecek geçici çareler. onun dışında birileriyle bir şekilde doğrudan veya dolaylı etkileşime girip sosyalleştiğimiz her an, tıpkı bu yazıyı okuduğunuz gibi kabullenilmiş çaresizlikten başka bir şey değildir.
dünyadaki bütün yalnızlar, birleşin!
Şimdiye kadar ki bütün toplumların tarihi, bir kabullenilmiş çaresizlik tarihidir.
insanoğlu yaşamı boyunca birşeyleri çaresizce kabullenerekten bugüne gelmiştir. günümüzdeki sistemlerde yaşayan insanların korkunç miktardaki çoğunluğu kabullenilmişliğin vucüt almış halidir. her türlü olumsuzluğu kabullenen bu bireyler psikolojik bunalımlara süreklenmekte, çirkefleşmekte, saldırganlaşmakta. kabullenilmiş yalnızlık, kabullenilmiş suskunluk, kabullenilmiş haksızlık.. şimdi burda sayıpta laf sikiştirmeye üşendiğimden yazamadığım daha bir çok ibnekarlığa boyun eğen bir kabullenilmişlikler silsilesi.
22 yıllık hayatım boyunca edindiğim tecrübeleri söylüyorum elbette, kaydadeğer almayabilirsin.
ama ben yazıcam. yazıyorum çünkü hala sırrımı çözebilmiş değilim. kabullendiğim yalnızlığımdan kaplumbağa hızında sıyrılma çabasındayken, sosyal hayattan tavşan hızıyla kaçıyor olmuşum. Kat ettiğim yollarda yanıbaşımdan geçip giden o mutluluklara rağmen...
mutluluk bir çift gözdür. ama ben mutluluğu paraya endekslemiş insanlar tarafından yetiştirildim. Bu zulümün kalıntılarını bilincimin altından ya da üstünden atmam kolay değil. henüz dahi atabilmiş değilim. kendinle başbaşa kalıp fikir ve vicdan muhasebesi yaptığın anlarda olur ya hani "işte" dersin mutlu olmak bu kadar kolayken neden zor olana yöneliriz kitleler halinde? "tamam" dersin bundan sonra ölümüne saf iyilik... gün doğar uyanırsın karşılaştığın ilk kaydadeğer insanın yüzünde o kovulmuş şeytanı görürsün yine... hayata dair bütün kişisel teorilerin yerle bir olur. kurduğun hayallerin bütün altyapısı kökünden dinamitlenir. niye anlamak istemez bu insanlar diyip sövüp sayarsın. değiştiremeyeceğini anlayınca pes edersin. Kabullenirsin... ve "ben de öyle olucam ben de kırıcam kalpleri" güce ve paraya kayar aklın... sonra yine bir gün vicdanın fısıldar "yapma!"
vicdanın şiddetine söz geçiremezsin. aklın bulanır, kısır döngüler çoğalır ve her seferinde BOŞUNA çabaladığının farkına varırsın.
bu kabullenilmiş çaresizliğin çaresini kaçmakta bulursun. herkesten ve herşeyden kaçma hissi. sevdiklerinden, bildiklerinden, ailenden belki de olmayan ailenden.
hatta gerçeklerden... hayattan, acılardan
pek tabiki bedel olarak mutluluklardan, hoş muhabbetler, şefkat dolu iki çift sözden...
bu içindeki "kral çıplak" haykırışlarını dışa vurmaya çalıştığın her an, mücadele etmeye çalıştığın her an diğer virüsler tarafından pasifleştirilmekten bıkarsın ve kaçarsın.
gördüğüm her suratta okuduğum her yazıda kabullenilmiş çaresizlikler. yüzyıllardan beri süregelen sorunlar, meseleler hepsi birer kabullenilmiş çaresizlik ürünü. şu an benim bu iç karartıcı şeyleri yazıyor oluşum bile bir kabullenilmiş yalnızlıktır. enerjimi içe kapanmaya yönelik değil de sosyalleşmeye harcasaydım sanıyorum bugün gününü gün eden ve tek derdi kareli gömleğine sinen parfüm kokusunun bir öncekiyle yapılan kıyaslaması olurdu. ben bu yalnızlığı kabullendim. yorumsuz bir hayatı kendim seçtim. beraberinde gelen dertleri de göze alarak. istemeye istemeye olsa da küstürüldüm. önüme sunulan plastikten ve betondan hayallerle bezenmiş diğer seçenekleri reddediyorum. dışlanan ve sürekli aşağılanan istenmeyen adam olmayı göze alarak yalnızlığın sonsuz derinliklerine yelken açıyorum.
yönlendirmeler, bitmek tükenmek bilmeyen yıkıcı eleştiriler, aşağılık tehditler, sübliminal uyarılar, milyonlarca engelle dolu ve ölüp gidince hiç bir anlamı kalmayan boktan kariyer hayatları. alayını ve nicesini reddediyorum. yıkılacağına inanmadığım (en azından ben ölene kadar) ve kapitalizm tarafından ele geçirilmiş bu boktan sömürü düzeninde bir virüs olarak yaşamaya devam edeceğim. elbette ondan faydalanacağım ancak hayatımı bu kabullenilmiş sömürüye adamayacağım.
kabullenilmiş köleliğe boyun eğmeyeceğim. boyun eğiyormuş süsü verip daima kafamda bu virüsü yaşatmaya devam edeceğim. bu sistem içersinde harcadığımız her emek dolaylı yönden köleliğimizi kabullenmek değil de nedir. sistemin medya eliyle, reklam yönüyle, kurumları tarafından dayattığı her ne varsa kaçacağım. oturup amaçsızca tüketilen petrol ürünlerini düşünüp aklımı kaçırmaktansa kendimi bu sentetik hayattan mümkün mertebe izole edip psikolojimi kurtaracağım.
öte yandan geçim sıkıntısından dem vurup isyan eden her insan için kıs kıs güleceğim. sistemin yönlendirdiği noktada hareket edip, sistemin istediği insan olmayı başaramadığı için, sisteme isyan eden insan ne kadar da zavallı. hayali iyi bir üniversite kazanmak isteyen bir gencin sınırlı sayıda kontenjan olduğu için başarısız olarak görülmesi ve sonucunda o öğrencinin tüm hayalleri suya düşüyorsa eğer burda sistemin değil, bu boktan sistemin kıstaslarına göre hayatını, planlarını ve hayallerini idame eden insanın sorgulanması gerek. kanmasaydın ömrünü heba etmeseydin. 3 saatlik bir sınanmaya inanmasaydın. baştan daha ilkokul 1. sınıfa başladığımız günden itibaren söz söylemeye hakkımız yok. bu eğitim sistemini "kabullenip" bir yerlere varmaya çalıştığımız için hatalıydık. var olan sistemin ibnekarlığı ortadayken bile bile kumar oynadınız çocukluğumuzla. sistemin içinde başarılı olmak için sistemin dayattığı kuralları hem kabul ediceksin sonra işin içinden çıkamayınca ağlayacaksın. arkadaşım sen neyin kafasındasın?
burda akla şunlar geliyor
sisteme apaçık karşı olduğunu ilan eden ve sistemin yön verdiği doğrultuda "bir yerlere" gelebilmiş her türlü resmiyeti olan bir takım gruplar(STK, siyasi partiler, muhalif basın vs.)
ya güçsüz oldukları için kale alınmıyorlar, bu sebeple de varlıklarını sürdürmeye devam ediyorlar. çünkü gerçekten dediklerini yapabilseler şimdiye kadar sisteme karşı harcanan onca emek başarılı olurdu ve çoktan sistemi 50 kere yıkmış olurlardı.
ya da güçleri var ancak sistem karşıtlıkları sadece düşüncesel bazda devam etmekte.
işte tam bu ikinci seçenekte kabullenilmişlik olgusu devreye girmekte. sisteme karşı olduğunu söyleyen her birey kafasını yastığa her koyduğu gün kabullenilmiş çaresizlik içersindedir. onurlu duruşlar, güçlü nutuklar, dik başlı isyankar muhalif liderler her geçen gün çaresizlik bataklığında inim inim inlemekte ve bu kabullenilmiş zulümün bozuk psikolojisi içersinde günden güne erimekte, yıldırılmakta. sağlıklı ve şuurlu düşünemeyen güçsüz sistem karşıtları her günün sabahında üzerlerinde dünden kalan kabullenilmiş eziklikle bir sonraki günün acısıyla yüzleşeceğini bile bile sabretmekten acı içinde kıvranmaktan heder olmuş durumdadır.
sistemin bütün var olan resmî ve meşru getirilerini, götürülerini, kurumlarını, ideolojilerini, sağcılığını, solculuğunu, cartını curtunu toptan, kökünden reddedip sadece "yahu biraz da oksijen, nefes almak, gülmek, sevmek ulan sevilmek" diyen ve kaçmaya çalışanları korkak olarak nitelendirecekler, dışlayacaklar, aşağılayacaklar. biliyorum.
sistem karşıtlığını dile getiren ancak ısrarla resmi kurumlarla bağını koparmayan, devlet okullarına gitmeye devam eden, diploma alan, evlenen, sigortalı hayata güvenip emeklilik bekleyen, marka takıntısı olan, ojeye jöleye bürünen, televizyon izleyen, internet sosyal medya vesaire kısacası akla gelebilecek hayata dair sistemin dayattığı bütün boktan işlere devam eden onu anlayan kavrayan hayatına uygulayan biz modern köleler kabullenilmiş çaresizlik içindedir. (internet her ne kadar bir istisna gibi gözüksede sistem bir şekilde orayada nüfus ettiği için onu da ekledim.)
hepimiz sistemin köleleriyiz
bunu söyleyen kaç milyonuncu kişiyim bilemem. ancak bahsettiğim şey pek de yenilir yutulur bir şey olmasa gerek. bunu benim söylüyor olmam benim köle olmadığım anlamına gelmez pek tabi. bilincinde olupta sisteme orta parmak yapıp, matrix izleyip hayatımıza devam ediyor olmamız da bu gerçeği değiştirmez. peki çare? çare yok. tüm bu hengamelerden kaçıp yalnız kaldıkça gelecek geçici çareler. onun dışında birileriyle bir şekilde doğrudan veya dolaylı etkileşime girip sosyalleştiğimiz her an, tıpkı bu yazıyı okuduğunuz gibi kabullenilmiş çaresizlikten başka bir şey değildir.
dünyadaki bütün yalnızlar, birleşin!
2 Nisan 2014 Çarşamba
Nefretime Rahmet
Her sabah zihnimde aynı beddualar yaban çiçeği.
20 Mart 2014 Perşembe
Warlock Sevdası
Bahanemsin zaten tek bahanemsim...
15 Mart 2014 Cumartesi
İnadına Değil, Ölümüne Yaşamak
burada oturmuş
bekliyorum
saat kafama göreyi 5 geçiyor
aklımda kanepeden bozma yatağım ve uykuya en erken sürede nasıl dalarım düşüncesi
bi takım ibnekarca gelişmelerden dolayı hayallerim lağım sularında fare ve böceklere bulanırken
hiç kimseye minnet etmeden yaşayabilmenin zevkindeyim
karın tokluğuna razı gelip hayatımın en cici günlerini piç ediyorum
ne kadar az insan o kadar az virüs
o kadar az menfaat. o kadar az ibnelik.
öte yandan o kadar çok yalan. o kadar hayal ürünü bünye.
sadece kendimi kandırıyorum. bi başkasını değil. bu biraz rahatlatıyor.
tonlarca ağırlıktaki dünya sömürülürken ben kendimi sömürmüşüm çok mu
saymaya kalksam tepeden tırnağa ikiyüzlülükle dolu gelmişim geçmişim
faşizme karşı bacak omuza bi durum bu benimki
konuşurken solcu yaşarken karambolcuyum vesselam
öylesine manyakça bi egoizm rejimi ki bu
söverken de kendime sayarken de
toplum mu beni dışlayan ben mi toplumdan kendimi soyutlayan
ikisinin de içine sıçayım
öyle boktan bir hayat ki, paradoksun allahı
kaydadeğer olmayan yaşamımı inadına kayıtlara geçirme çabası.
ben anladım. hepsi zaman kaybı.
sosyal ilişkilere girmek için götünü yırtan bi yığın insan
çabalamıyorum lan. anca denk gelirse işte
hepsindeki maksat aynı, her çırpınışın altında yatan o gizli hedef karı kız meseleleri
siktiğim protestolarından, devrimci palavralardan, direnişlerden bile soğudum
bence karl marx bile bi kadının gözüne (veya bilmem daha nerelerine) girmek için yazmıştır o manifestoyu
geçen gittiğim berkinelvan şeysinde polise karşı duran ve ne bok yediğinin ne bok yapacağının farkında bile olmayan (aynen ben de dahil) denyolar bir kez daha kafama kazıdı.
yine olsa yine giderim bir büyük ayaklanmaya
bu sefer gitmeyince de "sen niye gitmedin" demesinler
zaten hep birilerinin sorgu sualleriyle idame ediyoruz ya hayatı
bunu göz ardı edemezsin ki?
aaa olur mu biz kendimiz için gidiyoruz
lan yok öyle bi dünya. hani ezilenler, hani sömürülen halklar, hani işkence görenler haksız yere öldürülenler, çevre yeşillik güzellik vesaire?
ben kendim için gitmedim geziye. yarı ortamı keşfetme öğrenme ne oluyo bitiyo merakı yarı "herkes gidiyo ben de gidim" telaşı yarı birileri adına orda bulunma sorumluluğu hissetme yarı sosyalleşme yarı heyecan yarı bilmem ne işte. kendimi doğrudan ilgilendiren herhangi bi slogan attığımı hatırlamıyorum yani :) faşizme karşı bacak omuza yaşıyoz zaten domalcağımız kadar domalmışız hem birey olarak hem toplum olarak e daha ne?
öyle olayı sadece kendine indirgeyip kestirip atamazsın yani, oke
yok moruk bitmek tükenmek bilmeyen eleştirilerin canı cehenneme
yalnızlık ömür boyu.
ortalama zekamla, kıç üstü ekran başında oturduğum boş zamanlarımı birleştirip haftada 1-2 yüzlüğe tav olup ekonomik bağımsızlığımı ilan ettiğim günden beri kafam cidden rahat.
bundan sonrası; önümüze bakmaca.
gerçekleşmesini beklediğimiz şeylerden bi süreliğine vazgeçip, beklenmeyen zamana devredip siktir etmek lazım
ilerde çok pis göt olucam biliyorum
ve bu tükürdüklerimi yalıycam
söz
bekliyorum
saat kafama göreyi 5 geçiyor
aklımda kanepeden bozma yatağım ve uykuya en erken sürede nasıl dalarım düşüncesi
bi takım ibnekarca gelişmelerden dolayı hayallerim lağım sularında fare ve böceklere bulanırken
hiç kimseye minnet etmeden yaşayabilmenin zevkindeyim
karın tokluğuna razı gelip hayatımın en cici günlerini piç ediyorum
ne kadar az insan o kadar az virüs
o kadar az menfaat. o kadar az ibnelik.
öte yandan o kadar çok yalan. o kadar hayal ürünü bünye.
sadece kendimi kandırıyorum. bi başkasını değil. bu biraz rahatlatıyor.
tonlarca ağırlıktaki dünya sömürülürken ben kendimi sömürmüşüm çok mu
saymaya kalksam tepeden tırnağa ikiyüzlülükle dolu gelmişim geçmişim
faşizme karşı bacak omuza bi durum bu benimki
konuşurken solcu yaşarken karambolcuyum vesselam
öylesine manyakça bi egoizm rejimi ki bu
söverken de kendime sayarken de
toplum mu beni dışlayan ben mi toplumdan kendimi soyutlayan
ikisinin de içine sıçayım
öyle boktan bir hayat ki, paradoksun allahı
kaydadeğer olmayan yaşamımı inadına kayıtlara geçirme çabası.
ben anladım. hepsi zaman kaybı.
sosyal ilişkilere girmek için götünü yırtan bi yığın insan
çabalamıyorum lan. anca denk gelirse işte
hepsindeki maksat aynı, her çırpınışın altında yatan o gizli hedef karı kız meseleleri
siktiğim protestolarından, devrimci palavralardan, direnişlerden bile soğudum
bence karl marx bile bi kadının gözüne (veya bilmem daha nerelerine) girmek için yazmıştır o manifestoyu
geçen gittiğim berkinelvan şeysinde polise karşı duran ve ne bok yediğinin ne bok yapacağının farkında bile olmayan (aynen ben de dahil) denyolar bir kez daha kafama kazıdı.
yine olsa yine giderim bir büyük ayaklanmaya
bu sefer gitmeyince de "sen niye gitmedin" demesinler
zaten hep birilerinin sorgu sualleriyle idame ediyoruz ya hayatı
bunu göz ardı edemezsin ki?
aaa olur mu biz kendimiz için gidiyoruz
lan yok öyle bi dünya. hani ezilenler, hani sömürülen halklar, hani işkence görenler haksız yere öldürülenler, çevre yeşillik güzellik vesaire?
ben kendim için gitmedim geziye. yarı ortamı keşfetme öğrenme ne oluyo bitiyo merakı yarı "herkes gidiyo ben de gidim" telaşı yarı birileri adına orda bulunma sorumluluğu hissetme yarı sosyalleşme yarı heyecan yarı bilmem ne işte. kendimi doğrudan ilgilendiren herhangi bi slogan attığımı hatırlamıyorum yani :) faşizme karşı bacak omuza yaşıyoz zaten domalcağımız kadar domalmışız hem birey olarak hem toplum olarak e daha ne?
öyle olayı sadece kendine indirgeyip kestirip atamazsın yani, oke
yok moruk bitmek tükenmek bilmeyen eleştirilerin canı cehenneme
yalnızlık ömür boyu.
ortalama zekamla, kıç üstü ekran başında oturduğum boş zamanlarımı birleştirip haftada 1-2 yüzlüğe tav olup ekonomik bağımsızlığımı ilan ettiğim günden beri kafam cidden rahat.
bundan sonrası; önümüze bakmaca.
gerçekleşmesini beklediğimiz şeylerden bi süreliğine vazgeçip, beklenmeyen zamana devredip siktir etmek lazım
ilerde çok pis göt olucam biliyorum
ve bu tükürdüklerimi yalıycam
söz
4 Mart 2014 Salı
2 Mart 2014 Pazar
Ömür Boyu Depresyon
kimseyi siklemezsen, kimse seni siklemez
kimseyi siklemedim, kimsesiz kaldım
herkesi mutlu edemem, herkes mutlu olsun istedim
kimseyi mutlu edemedim, yoruldum.
herşeye özenip, herkes gibi olmak
hiç bişey yapamayıp hiç bişey olarak kalmaktır.
çok sevdim, çokça güvendim, umudu bir çift gözde yarattım
her güzel şey gibi o gözlerin feri de bir gün söndü, aldandım.
yalanlar söyledim, çok büyük attım
artık ben bile kendime inanmıyorum, psikolojim alt üst
değişmek düzene girmek
değişmeyen tek şeyin benim değişemeyeceğimin olduğunu anladım
hayallerde yaşadığımı düşündüm
şarkılarda olduğumu fark ettim
dertlerle dolu bir aileye doğup
benim derdim dünyanın derdini aşmışken
üzerine başka dertlere ortak olmaya çalıştım, ezildim.
Merhaba yaban çiçeği. ben sana dokunmayan yılan. sürünerek geçerken yine bir yerlerden bir gün sen çıkmıştın ya hani karşıma, güneşi hatırlatmıştın gökyüzünü gökkuşağını, çiçekler, güzel günler ve toz pembe hayallere kaptırmıştın beni. şefkat fedakarlık vesaire iyi şeyler yani. iyilik. ışık. hep yaşamaktan korkup içime attığım mutluluklardan bahsetmiştin. umut dolu bir dünya.
sonra bir gün, birileri öyle bir ağladı ki, gökyüzü şimşekler tarafından işgal edildi. kar, fırtına eşliğinde üzerimize yağdı. ben sana daha dokunamadan hasret rüzgarları aldı götürdü seni. herşey kelebek etkisi misali. bir kötü davranışım, bir boşvermişliğim seni aldı ellerimden öte diyarlara taşıdı. ben sana dokunamayan yılan. başkalarına kaldı artık o dokunamadığım tenin. başka diyarların başka yılanlarına. belki kurtlara, belki çakallara. ben sürünmeye devam kendi çöl iklimimde. sen kendine iyi bak yaban çiçeğim.
kimseyi siklemedim, kimsesiz kaldım
herkesi mutlu edemem, herkes mutlu olsun istedim
kimseyi mutlu edemedim, yoruldum.
herşeye özenip, herkes gibi olmak
hiç bişey yapamayıp hiç bişey olarak kalmaktır.
çok sevdim, çokça güvendim, umudu bir çift gözde yarattım
her güzel şey gibi o gözlerin feri de bir gün söndü, aldandım.
yalanlar söyledim, çok büyük attım
artık ben bile kendime inanmıyorum, psikolojim alt üst
değişmek düzene girmek
değişmeyen tek şeyin benim değişemeyeceğimin olduğunu anladım
hayallerde yaşadığımı düşündüm
şarkılarda olduğumu fark ettim
dertlerle dolu bir aileye doğup
benim derdim dünyanın derdini aşmışken
üzerine başka dertlere ortak olmaya çalıştım, ezildim.
Merhaba yaban çiçeği. ben sana dokunmayan yılan. sürünerek geçerken yine bir yerlerden bir gün sen çıkmıştın ya hani karşıma, güneşi hatırlatmıştın gökyüzünü gökkuşağını, çiçekler, güzel günler ve toz pembe hayallere kaptırmıştın beni. şefkat fedakarlık vesaire iyi şeyler yani. iyilik. ışık. hep yaşamaktan korkup içime attığım mutluluklardan bahsetmiştin. umut dolu bir dünya.
sonra bir gün, birileri öyle bir ağladı ki, gökyüzü şimşekler tarafından işgal edildi. kar, fırtına eşliğinde üzerimize yağdı. ben sana daha dokunamadan hasret rüzgarları aldı götürdü seni. herşey kelebek etkisi misali. bir kötü davranışım, bir boşvermişliğim seni aldı ellerimden öte diyarlara taşıdı. ben sana dokunamayan yılan. başkalarına kaldı artık o dokunamadığım tenin. başka diyarların başka yılanlarına. belki kurtlara, belki çakallara. ben sürünmeye devam kendi çöl iklimimde. sen kendine iyi bak yaban çiçeğim.
1 Mart 2014 Cumartesi
Yalandan Efkarlanan Yılan
yaşamayı reddediyorum
gözlerine bir daha bakamamak,
asla dokunamayacak olmam. bunlara iyice alışmaya çabalıyorum.
o gözler ki yepyeni bir hayattı.
canlılığın diriliğin dışavurumu.
çiçekler istiyorum seni çiçeklere benzetiyorum. ama onlar çiçek.
mevsimlik, kısa ömürlü.
düşümdeki sevgilim. yaslanacak bir omuz bir göğüs.
duvarlar koltuklar ve yatağım ama onlar çok sert, betondan ve tepkisiz.
beraber ağlayabilmek.
dokunduğunda damarlarında akan kanı hissedebilmek.
tıpkı gerçek gibi. benliğim gibiydi.
bir kalp bir nefes. herşey birer taklit miydi.
hissedebilmek. artık bana dair hiç bişey hissetmiyor musun
yok muyum ben.
sevgi aşk gelip geçici miydi.
SIKICI mıydı yani.
3-5 aylık mıdır hayat paylaşmacalar.
günün birinde ayrılmak üzerine midir bütün ilişkiler.
böyle mi yola çıkmalıyım her defasında.
öldüğümde bir tek anam mı ağlayacak ardımdan o da 40ım çıkana kadar işte.
beni toprağa verirken birileri
eş dost sevdiklerim
ömürlük yarim diyebileceğim bir insan evladı olmayacak mı cesedimin başında.
özel hayatım bir bilgisayar dolusu klasörden mi ibaret kalacak
bu <parasızlık eşittir sosyal olamama> girdabında.
ben çabalamam arkadaş anlamıyo musun.
geçmişi tek başıma silemem
ve bunu da yapmam zaten.
buraya kadar geldim bundan sonra da giderim
yalnızlık sırtımda
inadım omuzlarımda
tek başıma silkemem üzerimden
ve yanaşacağım da yok zaten.
ohh rahatladım
şimdi iyiyim
gözlerine bir daha bakamamak,
asla dokunamayacak olmam. bunlara iyice alışmaya çabalıyorum.
o gözler ki yepyeni bir hayattı.
canlılığın diriliğin dışavurumu.
çiçekler istiyorum seni çiçeklere benzetiyorum. ama onlar çiçek.
mevsimlik, kısa ömürlü.
düşümdeki sevgilim. yaslanacak bir omuz bir göğüs.
duvarlar koltuklar ve yatağım ama onlar çok sert, betondan ve tepkisiz.
beraber ağlayabilmek.
dokunduğunda damarlarında akan kanı hissedebilmek.
tıpkı gerçek gibi. benliğim gibiydi.
bir kalp bir nefes. herşey birer taklit miydi.
hissedebilmek. artık bana dair hiç bişey hissetmiyor musun
yok muyum ben.
sevgi aşk gelip geçici miydi.
SIKICI mıydı yani.
3-5 aylık mıdır hayat paylaşmacalar.
günün birinde ayrılmak üzerine midir bütün ilişkiler.
böyle mi yola çıkmalıyım her defasında.
öldüğümde bir tek anam mı ağlayacak ardımdan o da 40ım çıkana kadar işte.
beni toprağa verirken birileri
eş dost sevdiklerim
ömürlük yarim diyebileceğim bir insan evladı olmayacak mı cesedimin başında.
özel hayatım bir bilgisayar dolusu klasörden mi ibaret kalacak
bu <parasızlık eşittir sosyal olamama> girdabında.
ben çabalamam arkadaş anlamıyo musun.
geçmişi tek başıma silemem
ve bunu da yapmam zaten.
buraya kadar geldim bundan sonra da giderim
yalnızlık sırtımda
inadım omuzlarımda
tek başıma silkemem üzerimden
ve yanaşacağım da yok zaten.
ohh rahatladım
şimdi iyiyim
27 Şubat 2014 Perşembe
Cahil Darbeler ve Rejim Sirkülasyonu
zamanı okşama at kenara sakla
mutluluk tek biçimde yeryüzü dünya
kalanlar ardından baka dursun sen yorulma çabala
bu paraları sonuna kadar kovala
kalbin delikse ritme bırak
kafanı soyutla
herşeye bir sebep arama bunu siktir et yak sigaranı otur aşşa rahatla küfret belaya bulaşmadan ama kenardan izle ve gör yanlış ata oynama seç beğen al dünya kısa sigara da öyle
kapıları zımparayla zedele ve yavaşça aç sonrası gelir merak etme
dağların gökyüzüne değdiği tepelere çık sinyal ver buradayım diye bağır alay et geç
kendine yetmeyi keşfet ağlama
bi fıkra anlat ve kendine gül insanlar yalnız
aynaya bak ama kapılma suratına
kendini sev ama okşama bunu unutma
bi şarkı uydur sana ait olan
kimselere söyleme sadece sen bil
kendini kandır dünya nereye gidiyor
kral sensin buna inan ama kokain yok
bırakalım gitsin yani anlıyon mu ısrar etmenin anlamı yok. hem belki bumerang gibi geri gelir. belli mi olur ihtimaller dahilinde sonuçta. ama geldiği gibi de geri yollanır. çünkü adı üstünde bumerang gibi. sonrası özgürlük zaten bir de bakmışın nerdesin. etrafını sorgularsın bu adamlar kim diye. hep onlar gibi olma çabası. aslında onların sahip olduğu şeye sahip olma çabası. çünkü sen sensindir değil mi? o gibi olmak adı üstünde zaten "gibi"den dolayı anladın. o olmak değil "o gibi" olmak var işin ucunda. sonuçta benliğinden vazgeçemeyeceğine göre?
demekki aslında neymiş hep bi özenti hali. e böyle de düşündün mü herkes özenti. gelmiş geçmiş bütün insanlık bişeylere özenmiş sonuçta, taş devrinden bu yana belki de. oha büyük salladım. neyse belki tutar.
amaçsızca yürüyorum göğü mor olan dağların yamacında. kurda kuşa sataşıyorum arada sivri dilimle. gölgeler arıyorum arkaşlık edecek, yolun bittiği yerde karanlığa gömülecek. yağmur yağdığında beraber ıslanacak yoldaşlar arıyorum. bağırıyorum. kargalar kaçıyor. sesim yankılanıp ta içime kadar işliyor. aradığım yoldaş da ben oluyorum kendime. yalnızlığı sırtıma alıp yürümeye devam ediyorum. bağırdıkça yalnızlığım ağırlaşıyor. çünkü o ses her defasında yankılanıp bana misliyle geri geliyordu. ta içime kadar iniyordu. omuzlarıma çöküp kalıyordu.
güneş yalandan doğuyordu. yürümeye devam ediyordum. nereye gittiğimi bilmeden sorgulamadan kaybolmaya devam ediyordum dağların tepesinde. amaçsızca büyütüyordum gözümde dağları. şişirip şişirip yüceltiyordum. üzerinde yürüdüğüm bu yeryüzü parçası yükselip arşın en dibine kadar yerleşmişti. egoizmin doruklarında süzülüyorum. yalnızlık egoizme kayar, muhtaçtır..
egoizm ama "gereksiz egoizm". yalnızlık rejimine alternatif bir çözüm. tıpkı liderini kaybetmiş bir ülkenin çaresizliğindeki gibi yeri doldurulması gereken önemli bir eksiklik. ego. yalnızlık egoizmi destekler, alkışlar, oyunu ona verir her daim. çünkü aç kalmıştır. çünkü savaştan yeni çıkmıştır. çoluğunu çocuğunu eşini dostunu kaybetmiştir bünye. yalnız kalan bünye. bu boşlukları bu acıları doldurmanın çaresine bakmalıydı derhal. bu geçici çözüm sürecinde çareyi kendinde bulur. çare egoizm sloganları inceden inceye artar. halk sokağa dökülür "egoizm isteriz" diye. şehirler yağmalanır denizler kızdırılır. uyuyan sokaklar dehşetle uyanır. kanlı geçer bu geçiş süreci. belki halkın isyanı ideal olanı değil de, aç kalmalıydı ama duruşunu bozmamalıydı dim dik ayakta durmalıydı ama sevgiye açlık ve boşluk ihtiyacı ağır bastı. çok geçmeden sokaklar temizlenir ve egoizm yalnızlığın tökezleyen demokrasisinin bozuk işleyişini düzeltmek adı altında yönetime el koymak zorunda kalır. halk geçici bir süreliğine de olsa bu faşizan davranışlara boyun eğmek zorundaydı. içine dönmeliydi çareyi kendinde bulmalıydı. dışa kapanmalı ve geçici bir süreliğine kendi kendine yetinmeliydi. sıkı önlemler, deli sansürler, gereksiz panikler ve korkular ancak halk kararlıydı. biliyordu geçiciydi bu rejim. her ne kadar onuruna yedirememiş olsa da göz yumması sağ duyulu davranması köprüye geçene kadar ayıya dayı demesi gerekliydi. sıcak bir gülümseme aradığında aynaya bakmalıydı. hayalci, şekilci ve taklitçi bir düzen elbette ömrün sonuna kadar gidemezdi. bi yerde biterdi. ama şu an gerekli. eğer kara topraklara bir avuç toprak vermek için henüz çok erkense bu genç ülke için, o zaman beklemek zorunda. geçici bir süre kendiyle vakit geçirmeli umutsuzluğa kapılmamalı. çünkü geçiciydi. yalancıydı. ama gerekli. daha yeni aldatılmışlığın boşvermişliğin kullanılmışlığın ve sömürülmüşlüğün tadını tatmışken yeni bir macera arayışına daha çıkamazdı. misak-i milli sınırları korunmalıydı. intihara meyillenmemeli karamsar olmamalıydı. çünkü bu istiklal mücadelesinde muhtaç olduğu kuvvet damarlarındaki kanda mevcuttu. kendi kanı lan yani. sadece kendi kanı. egoizm işte. kendini, gelmişini geçmişini yüceltmeliydi. kurtulmak gerek cıvık renkli gömlekten. lay lay lom balon düzenden. hep daha iyisini elde etmektir ya hani. hep daha güzelini ararsın. işte şimdi öyle bir bataklığa sürükle ki aklından geçenleri, ilerde yaşanacaklar o kadar anlamlı o kadar dağların doruklarında yaşanılsın.
mutluluk tek biçimde yeryüzü dünya
kalanlar ardından baka dursun sen yorulma çabala
bu paraları sonuna kadar kovala
kalbin delikse ritme bırak
kafanı soyutla
herşeye bir sebep arama bunu siktir et yak sigaranı otur aşşa rahatla küfret belaya bulaşmadan ama kenardan izle ve gör yanlış ata oynama seç beğen al dünya kısa sigara da öyle
kapıları zımparayla zedele ve yavaşça aç sonrası gelir merak etme
dağların gökyüzüne değdiği tepelere çık sinyal ver buradayım diye bağır alay et geç
kendine yetmeyi keşfet ağlama
bi fıkra anlat ve kendine gül insanlar yalnız
aynaya bak ama kapılma suratına
kendini sev ama okşama bunu unutma
bi şarkı uydur sana ait olan
kimselere söyleme sadece sen bil
kendini kandır dünya nereye gidiyor
kral sensin buna inan ama kokain yok
bırakalım gitsin yani anlıyon mu ısrar etmenin anlamı yok. hem belki bumerang gibi geri gelir. belli mi olur ihtimaller dahilinde sonuçta. ama geldiği gibi de geri yollanır. çünkü adı üstünde bumerang gibi. sonrası özgürlük zaten bir de bakmışın nerdesin. etrafını sorgularsın bu adamlar kim diye. hep onlar gibi olma çabası. aslında onların sahip olduğu şeye sahip olma çabası. çünkü sen sensindir değil mi? o gibi olmak adı üstünde zaten "gibi"den dolayı anladın. o olmak değil "o gibi" olmak var işin ucunda. sonuçta benliğinden vazgeçemeyeceğine göre?
demekki aslında neymiş hep bi özenti hali. e böyle de düşündün mü herkes özenti. gelmiş geçmiş bütün insanlık bişeylere özenmiş sonuçta, taş devrinden bu yana belki de. oha büyük salladım. neyse belki tutar.
amaçsızca yürüyorum göğü mor olan dağların yamacında. kurda kuşa sataşıyorum arada sivri dilimle. gölgeler arıyorum arkaşlık edecek, yolun bittiği yerde karanlığa gömülecek. yağmur yağdığında beraber ıslanacak yoldaşlar arıyorum. bağırıyorum. kargalar kaçıyor. sesim yankılanıp ta içime kadar işliyor. aradığım yoldaş da ben oluyorum kendime. yalnızlığı sırtıma alıp yürümeye devam ediyorum. bağırdıkça yalnızlığım ağırlaşıyor. çünkü o ses her defasında yankılanıp bana misliyle geri geliyordu. ta içime kadar iniyordu. omuzlarıma çöküp kalıyordu.
güneş yalandan doğuyordu. yürümeye devam ediyordum. nereye gittiğimi bilmeden sorgulamadan kaybolmaya devam ediyordum dağların tepesinde. amaçsızca büyütüyordum gözümde dağları. şişirip şişirip yüceltiyordum. üzerinde yürüdüğüm bu yeryüzü parçası yükselip arşın en dibine kadar yerleşmişti. egoizmin doruklarında süzülüyorum. yalnızlık egoizme kayar, muhtaçtır..
egoizm ama "gereksiz egoizm". yalnızlık rejimine alternatif bir çözüm. tıpkı liderini kaybetmiş bir ülkenin çaresizliğindeki gibi yeri doldurulması gereken önemli bir eksiklik. ego. yalnızlık egoizmi destekler, alkışlar, oyunu ona verir her daim. çünkü aç kalmıştır. çünkü savaştan yeni çıkmıştır. çoluğunu çocuğunu eşini dostunu kaybetmiştir bünye. yalnız kalan bünye. bu boşlukları bu acıları doldurmanın çaresine bakmalıydı derhal. bu geçici çözüm sürecinde çareyi kendinde bulur. çare egoizm sloganları inceden inceye artar. halk sokağa dökülür "egoizm isteriz" diye. şehirler yağmalanır denizler kızdırılır. uyuyan sokaklar dehşetle uyanır. kanlı geçer bu geçiş süreci. belki halkın isyanı ideal olanı değil de, aç kalmalıydı ama duruşunu bozmamalıydı dim dik ayakta durmalıydı ama sevgiye açlık ve boşluk ihtiyacı ağır bastı. çok geçmeden sokaklar temizlenir ve egoizm yalnızlığın tökezleyen demokrasisinin bozuk işleyişini düzeltmek adı altında yönetime el koymak zorunda kalır. halk geçici bir süreliğine de olsa bu faşizan davranışlara boyun eğmek zorundaydı. içine dönmeliydi çareyi kendinde bulmalıydı. dışa kapanmalı ve geçici bir süreliğine kendi kendine yetinmeliydi. sıkı önlemler, deli sansürler, gereksiz panikler ve korkular ancak halk kararlıydı. biliyordu geçiciydi bu rejim. her ne kadar onuruna yedirememiş olsa da göz yumması sağ duyulu davranması köprüye geçene kadar ayıya dayı demesi gerekliydi. sıcak bir gülümseme aradığında aynaya bakmalıydı. hayalci, şekilci ve taklitçi bir düzen elbette ömrün sonuna kadar gidemezdi. bi yerde biterdi. ama şu an gerekli. eğer kara topraklara bir avuç toprak vermek için henüz çok erkense bu genç ülke için, o zaman beklemek zorunda. geçici bir süre kendiyle vakit geçirmeli umutsuzluğa kapılmamalı. çünkü geçiciydi. yalancıydı. ama gerekli. daha yeni aldatılmışlığın boşvermişliğin kullanılmışlığın ve sömürülmüşlüğün tadını tatmışken yeni bir macera arayışına daha çıkamazdı. misak-i milli sınırları korunmalıydı. intihara meyillenmemeli karamsar olmamalıydı. çünkü bu istiklal mücadelesinde muhtaç olduğu kuvvet damarlarındaki kanda mevcuttu. kendi kanı lan yani. sadece kendi kanı. egoizm işte. kendini, gelmişini geçmişini yüceltmeliydi. kurtulmak gerek cıvık renkli gömlekten. lay lay lom balon düzenden. hep daha iyisini elde etmektir ya hani. hep daha güzelini ararsın. işte şimdi öyle bir bataklığa sürükle ki aklından geçenleri, ilerde yaşanacaklar o kadar anlamlı o kadar dağların doruklarında yaşanılsın.
22 Şubat 2014 Cumartesi
İğrenç Küfürlü Bir Başlık
bebeğim dediğim çekti gitti artık sevgi hissetmiyorum, sevinç hissetmiyorum. içim bomboş. hissiz duygusuz kendi çıkarlarına kafa yoran vurdumduymaz bir piçim ben.
sayıcam sövücem arkamdan vuranların arkasından.
kaçanı kovalayamam bu yorgunlukta boşa ümit etme
ağlanırım sızlanırım ama yok işte kılımı kıpırdatamam bana 1 gelmeyene
neyse şu an herşey çok karışık
en azından yaşıyorum. yorumsuz bir hayatın içinde, iğleti bir sömürü düzeni, akıtılan alın teri, arkamda bıraktığım sevdiklerim, içime attığım dertlerim ve suya düşen hayallerimle ben işte, yaşıyorum. yarının derdinde, gözlerim dumanlı, aklımda geçip giden zaman işime bakıyorum. arada seni düşünüyorum. onu düşünüyorum. onları düşünüyorum. kimdi onlar? artık yoklar. olmasınlar. ben bana yetmenin derdindeyken onun bunun derdine düşmek ne haddime. yılları eskitmekle kendimizi kandırmakla geçti ömrümüz. koş dediler koştum dur dediler durdum oku dediler okudum ne yaptımsa yaranamadım çevreme. çalışmak para dediler orda durun dedim. sonunda da istenmeyen oldum siktir olup gittim. şimdi kazanıyorum hem de göt üstü oturarak. ama orda durun. madem bana verilen değer cüzdanımla eşdeğer anlayalım bilelim yani biz de kuralına göre oynayalım. o kadar özgürüm ki sorumluluk sıfır. çok değişik artık hayatım. bildiğin gibi değil.
kandırıldım yarı yolda bırakıldım eyvallah tamam. ama merak etmeden duramıyorum. acaba vicdanı rahat mı? ne kadar umrumda olabilir ki. yalanlar üzerine kurulmuş bir dünya. öyle bir gitti ki sanki hiç bişey olmamış gibi. bu kadar kolaydı yani. aslında belki de hiç olmamıştı. herşey bir göz yanılsam...öfff en iyisi yatayım bu yazı olmadı bi ara sağlam bişey yazayım
maksat buralar boş kalmasın
sayıcam sövücem arkamdan vuranların arkasından.
kaçanı kovalayamam bu yorgunlukta boşa ümit etme
ağlanırım sızlanırım ama yok işte kılımı kıpırdatamam bana 1 gelmeyene
neyse şu an herşey çok karışık
en azından yaşıyorum. yorumsuz bir hayatın içinde, iğleti bir sömürü düzeni, akıtılan alın teri, arkamda bıraktığım sevdiklerim, içime attığım dertlerim ve suya düşen hayallerimle ben işte, yaşıyorum. yarının derdinde, gözlerim dumanlı, aklımda geçip giden zaman işime bakıyorum. arada seni düşünüyorum. onu düşünüyorum. onları düşünüyorum. kimdi onlar? artık yoklar. olmasınlar. ben bana yetmenin derdindeyken onun bunun derdine düşmek ne haddime. yılları eskitmekle kendimizi kandırmakla geçti ömrümüz. koş dediler koştum dur dediler durdum oku dediler okudum ne yaptımsa yaranamadım çevreme. çalışmak para dediler orda durun dedim. sonunda da istenmeyen oldum siktir olup gittim. şimdi kazanıyorum hem de göt üstü oturarak. ama orda durun. madem bana verilen değer cüzdanımla eşdeğer anlayalım bilelim yani biz de kuralına göre oynayalım. o kadar özgürüm ki sorumluluk sıfır. çok değişik artık hayatım. bildiğin gibi değil.
kandırıldım yarı yolda bırakıldım eyvallah tamam. ama merak etmeden duramıyorum. acaba vicdanı rahat mı? ne kadar umrumda olabilir ki. yalanlar üzerine kurulmuş bir dünya. öyle bir gitti ki sanki hiç bişey olmamış gibi. bu kadar kolaydı yani. aslında belki de hiç olmamıştı. herşey bir göz yanılsam...öfff en iyisi yatayım bu yazı olmadı bi ara sağlam bişey yazayım
maksat buralar boş kalmasın
20 Şubat 2014 Perşembe
Bu Kadar Basit
bi rüya gördüm,
içinde o olmayan
uyandım,
yanımda o olmadan
kalktım,
yatağımı düzeltmeden
gittim
mutfağa bi çay koydum,
geldim
odama işimin başına geçtim..
işte bu kadar basit "mal" varlığım
içinde o olmayan
uyandım,
yanımda o olmadan
kalktım,
yatağımı düzeltmeden
gittim
mutfağa bi çay koydum,
geldim
odama işimin başına geçtim..
işte bu kadar basit "mal" varlığım
16 Şubat 2014 Pazar
Sana Ait Herşeyi
ama herşeyi
silmeli.
silmeli.
15 Şubat 2014 Cumartesi
Yalan Aşkın Evladı
ne demeli şimdi
bu satırları yazan adam
şu an çaresiz
şu an düşkün
kovalamış sevdiklerini yanıbaşından
yalnızlığına ağlar
dokunamaz
sanki çevresi dokunulmaz
neden böyle beni bulur garip duygular
çalkantılar
önümüz bahardı halbuki yaban çiçeğim
belki bu yaz kavuşacaktık
olmadı işte be
inancım yok benim
demiştim
daha kaç yüz tane şarkı tüketmeli gidenlerin ardından
sen ilk değildin yaban çiçeği
tıpkı diğer yaban çiçekleri gibi
soldun sen de
gidişin ihanetin işte
şimdi başka hayatlarda
başka düşler seni bekler
git yaban çiçeğim
koş...
hayal ettiklerin bana dokunmaz artık
ben bir duraktım işte öyle
gelen gidenler vesaireler
sen ilkdin yaban çiçeği
7 aylık bir serüven
temmuz sıcak
şubat soğuk
bahar haram
gitsen gözlerim akar durmaz
boşluktayım...
beklesem gururum
dönsen güvenim
ah be yaban çiçeğim
neden git dedin
neden?
bu satırları yazan adam
şu an çaresiz
şu an düşkün
kovalamış sevdiklerini yanıbaşından
yalnızlığına ağlar
dokunamaz
sanki çevresi dokunulmaz
neden böyle beni bulur garip duygular
çalkantılar
önümüz bahardı halbuki yaban çiçeğim
belki bu yaz kavuşacaktık
olmadı işte be
inancım yok benim
demiştim
daha kaç yüz tane şarkı tüketmeli gidenlerin ardından
sen ilk değildin yaban çiçeği
tıpkı diğer yaban çiçekleri gibi
soldun sen de
gidişin ihanetin işte
şimdi başka hayatlarda
başka düşler seni bekler
git yaban çiçeğim
koş...
hayal ettiklerin bana dokunmaz artık
ben bir duraktım işte öyle
gelen gidenler vesaireler
sen ilkdin yaban çiçeği
7 aylık bir serüven
temmuz sıcak
şubat soğuk
bahar haram
gitsen gözlerim akar durmaz
boşluktayım...
beklesem gururum
dönsen güvenim
ah be yaban çiçeğim
neden git dedin
neden?
5 Şubat 2014 Çarşamba
Ara Sıra Mahşer Ara Sıra Yaşama Hırsı
benim ahmet kayalarım var şeker pembesi.
senin süslü püslü hayallerine keskin bir bıçak gibi tehdit oluşturan dertle dolu acılı hatıralarım var. anlamazsın.
yaşananlar var sevdalar haram bana.
çıtalı bir uçurtmaydı tek hasretim
gökyüzüne umutla bakan çocuklar,
mahalle arkalarında çatı katlarında beslenen güvercinler,
bölüşüp paylaşılan bir ekmeğin içinden çıkan o büyülü buğu...
bilemezsin çocukluğumun yoksulluğunu.
utanırdım arkadaşlarımdan öğretmenlerimden
sakladığım sırlarım çökerdi omuzlarıma
düşerdim. bakamazdım gülüşen suratlara
mutluluğum bir kelebek ömrü misali
varoş bir mahalledir benim ömrüm
yerin en dibine inşa edilmiş evimizde
sabahları güneş doğmazdı uyuduğum harabeye
gözyaşlarımla yüzümü yıkamayı öğrendiğim günden beri
üzgün olmalara meyillendi aklımız
hayat zorluydu vahşi ve acımasız
sokak kedisi misali
hep bir tedirginlik hali
tekmeler çoğaldıkça duvarlarımız daha da yükseldi
kurtlar sofrasında karnımızı doyurma telaşı
hep daha ağır bastı geçim sıkıntısı
bizim için gelecek algısı yoktu
gelecek bir bilinmez uçurum
bugünü kurtarmaktı amacımız
biz yalnızdık hayalet gemiydik siyasi sloganlar altında
yürüyüşler olaylar olurdu silahlar konuşurdu
hep çemberin dışında rüzgarın savurduğu varoşlardık
biz kimdik? biz, biz olmayı bile beceremedik..
kim biçti bu rolü bize?
bir kızı sevmeye heveslenmek
sevdalanmak aşık olmak..
haram kılınmış. lanetlenmiştik.
biz o dalaveraların içersinde
anamızdır, bacımızdır...
yan gözle bakmak olmaz* işlenmiş genlerimize
yakıştıramazdık kendimizi süslü püslü hayallere
biz varoştuk, mapuslarda yatardık
ahmet kayalarımız vardı...
senin süslü püslü hayallerine keskin bir bıçak gibi tehdit oluşturan dertle dolu acılı hatıralarım var. anlamazsın.
yaşananlar var sevdalar haram bana.
çıtalı bir uçurtmaydı tek hasretim
gökyüzüne umutla bakan çocuklar,
mahalle arkalarında çatı katlarında beslenen güvercinler,
bölüşüp paylaşılan bir ekmeğin içinden çıkan o büyülü buğu...
bilemezsin çocukluğumun yoksulluğunu.
utanırdım arkadaşlarımdan öğretmenlerimden
sakladığım sırlarım çökerdi omuzlarıma
düşerdim. bakamazdım gülüşen suratlara
mutluluğum bir kelebek ömrü misali
varoş bir mahalledir benim ömrüm
yerin en dibine inşa edilmiş evimizde
sabahları güneş doğmazdı uyuduğum harabeye
gözyaşlarımla yüzümü yıkamayı öğrendiğim günden beri
üzgün olmalara meyillendi aklımız
hayat zorluydu vahşi ve acımasız
sokak kedisi misali
hep bir tedirginlik hali
tekmeler çoğaldıkça duvarlarımız daha da yükseldi
kurtlar sofrasında karnımızı doyurma telaşı
hep daha ağır bastı geçim sıkıntısı
bizim için gelecek algısı yoktu
gelecek bir bilinmez uçurum
bugünü kurtarmaktı amacımız
biz yalnızdık hayalet gemiydik siyasi sloganlar altında
yürüyüşler olaylar olurdu silahlar konuşurdu
hep çemberin dışında rüzgarın savurduğu varoşlardık
biz kimdik? biz, biz olmayı bile beceremedik..
kim biçti bu rolü bize?
bir kızı sevmeye heveslenmek
sevdalanmak aşık olmak..
haram kılınmış. lanetlenmiştik.
biz o dalaveraların içersinde
anamızdır, bacımızdır...
yan gözle bakmak olmaz* işlenmiş genlerimize
yakıştıramazdık kendimizi süslü püslü hayallere
biz varoştuk, mapuslarda yatardık
ahmet kayalarımız vardı...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)