17 Kasım 2013 Pazar

Diablonun Meleği Sal'salabim

bak ne diycem. sansar'ın eski şarkılarını hala zevkle dinleyebiliyorum lan. valla. benim şu yaşımdan daha küçük yaşlarda yaptığı kayıtlar yani düşünsene. ona rağmen sarıyor. anlıyosun. daha doğrusu ben anlıyorum sana noluyo. kendimden bişeyler buluyorum. çok yakın hissediyorum. valla bak. abartmasam reenkarne haliyim falan diycem lan. ölmeden reenkarne olunamıyo mu? kaç yüz yıl bilmem kaç milenyum geçmiş bi modifikasyon bi kendi kendine evrilme falan olmamış mı? peki.
kendine back vokal yapan adam candır. herşeyden önce samimidir. bir de hayati bir yansıması var. bu adam kendi 'hayat'ına da back vokal yapar. tüm dünyaya back vokal yapar hatta. sen ne diyosun?
fırtınalı bi gecede dalgalı denizde kendini boğmak nedir abi? 
sorarım sana. normal kafa ürünü olabilir mi hiç? 
bambaşka bi kafa ya. ruh hastası olmak işte böyle bişey...haha

Vasiyetsizlerin dünyası şerefsizlerin rüyası,
gücü bilen anlar akar kanlar, arkamdan arkamdan akar kanlar,
akıtan bıçak çıkar kankamdan sigaramın dumanı kesmedi beni,
ateşle şunu varsa bi çakmak, elimi titretir çakmağı çakmak.
Fırtınalı bi gece yağmur sağanak, dalgalı denizde kendini boğmak,
herşeyimi salıp hiçbişey olmak, dumanaltı bir gece doğmak,
bana para lazım çok lazım, sana yara lazım göğsünden,
bana bira lazım harman kaldım gitmen lazım tez elden,
ezelden geldiler onlar, şeytandır isimleri lakin;
bu adam alışkın bunlara, iblisi gördüğünde çok sakin.
Bugünlerde şarkı bulamıyorum dinlediğim zaman kendimi bulduğum,
tetiği çekemedim kafama dayayıp ama bu bir şarkıdır kendimi vurduğum,
umduğum gibi değil duyguların, kurgulamıştım ben hayalleri,
ama gün gelecek gelecek! ben kral olcam dür kalemleri!
Lanet olası insanların arasından kaçacaksan şanını bırak,
miras kalsın sen yalnızsın ben tekil şahıs yanıma bırakma!
Bu şarkıyı her gece dinle kalbin çalsın sen söyle!
bu şarkıyı bir kere dinle bir kere sev ve de bir kere öl!
bu şarkıyı boşver gitsin bir bardak su dünya çöl!
Bu şarkıyı bir kere dinle bir kere git ama hiç dönme!
Sizlerden farkım var şarkım gerçek hikayeler anlatır,
gözlerden uzak olmak sahnedeyken de mümkün olabilir,
yani vurabilir seni bi gün birisi, yani bıçaklanabilirsin her an.
Elini karnına götürürsün kan, o yere kapanır ama kapanmaz yaran.
Hayat dediğin korku filmi, cama yumruk atıp kestim elimi,
bana baktılar bu adam deli mi? Harman kaldım yoklar cebini..
Hayat okulunda öğretmen şeytan onda kılıç sende kalkan,
yolu bulamadın mı tanrıya sormam, cevap alamayınca gerekiyo sarman,
Barmen bi bardak koymadı hiç, sokaklarda içtim ben.
şimdi kendimi değerli görürüm rap yapmazken hiçtim ben.
Sert olupta mert takılırsan, korkarsın bi gün elbet bir gün,
Dünya döndü kafamda döndü sigaralar öldü her gece her gün,
yine bana bakan adam oldu herkes, yine beni göremedi gitti kalleş,
kalleşler kankam oldu bazen,düşman kalleş kardeş birleş

DUR!

14 Kasım 2013 Perşembe

Zor Değil. Ölebilir. Elbette. Herkes.

Yapmak zorundaydım ve yaptım. hala yapıyorum. hatta daha da yapacağım. gittiği yere kadar yapacağım. esasında yapmıyorum. bişey yaptığım yok yani. olay da bu zaten. ben artık çabalamıyorum.
bi sigara yakayım
kulakları çınlasın.
yok bu sefer buharlı değilim, ayıkım.
demiştim. ben artık çabalamıyorum. kimseyi kovalamıyorum. güvenmiyorum. beğenmiyorum, gurur duymuyorum, hissetmiyorum, alkışlamıyorum, duymuyorum duble duble vesaire bu böyle gider. hissizliğin doruklarındayım. şu aralar. evet yine o ben. umutsuz nihilistin en büyük evladı. merhaba?
sıkılan bunalan, rahatsız olan çeker gider. gitti de. aslolan şudur ki geliyorsan gelirsin zaten. kem küm muhabbetleri geri de kaldı. ya varsındır ya yoksundur. hiç kimse yok. göremiyorum?
ben hiç bişeydim zaten. mesela bataklık hiç değildim. tuttuğumu içime çekemedim. avcıydım bi zamanlar. kötü bir avcı. başarısız bir avcı. heveslik günü birlik avlara musallat olan başarısız bir avcı. tuttuğumu koparamam. niye koparayım lan ben manyak mıyım? değildim. neydim o zaman? o değil de bişeydim, hiç bişey oldum. neyse bu başka bi hikaye.

hatırlıyorum unutmadım. özlüyorum. ama isteyemem. kimseyi sevemem ben. hak etmem. onları sevmeyi hak etmedim. lanet üstüne lanet bindi. hiç biri bana katlanamadı. kimse bana katlanamaz. katlandığı yerden kopar gider. bu böyle. belki de böyle yazılmış, kader diyip geçmek gerek. bu teselli olmasa yaşanmaz zaten. her yeni gün bi öncekinden daha boktanlaşmaya başladıysa bir insan için gerçekten durum ciddi demektir. evet.

şu aralar kendi dünyamı kurmaktan vazgeçtim. birilerinin kurduğu dünyada figüranlık yapıyorum. büyük bir dünya. seçim yapmakta özgürsün. sınırlı bir sınırsızlık mevcut. boşa harcanacak çok zamanım var. giden de gitti zaten. ben de çok durmadım. kapıldım bu dünyaya. artık hayallerim yok hedeflerim var. sevip sevilmek yok çıkar menfaat ilişkisi var. umrumda değil beni biraz istese bulurdu zaten. gönlümü almak dünyanın en kolay işi. farkında olmamaksa dünyanın en zoru. yapıcak bişey yok. şartlar bunu gerektirdi. zaten kimseye ihtiyacı yoktu onun dimi? neyse geç geç.

maksat buralar boş kalmasın.

9 Kasım 2013 Cumartesi

Depresif Klavye

kafadan direk konuya gireceksin işte böyle her zaman. o zaman daha samimi daha yalandan az (vakit dar çünkü hızlıca konuya girmişsin) izahlar verebiliyor insan. evet insan. izah. veriyor. yalan yalanı doğurur derler ya işte biraz da bunla bağlantılı dediğim. önceden de yazmıştım yalan söylemek insanlık için bir ihtiyaçtır. ya da ihtiyaççıktır işte falan filan. işte ihtiyaç olduğu için kullanmakta kimi zaman meşru kabul edilebilir. görmezden gelinebilir. hatta umursanmamış olabilir. ama umursanmayışı yalan söyleyen kişi için olumsuz çünkü karşıdakini "olmayan bir şey"e inandırma çabası tehlikeye düşebilir. çünkü başka çaresi yok. o yüzden umursanması "şarttır".

misal ben çoktanrıcılığın olduğu dönemlerde yaşasaydım ve bana sorsalardı sen necisin neye inanıyon diye uğursuzluk ve tembellik tanrısına tapardım. huyum bu abi. ruhumda var. kötülük pislik fesatlık. suça bulaşma hevesi, macera arayışı, karşı durma, aykırı olma çabası falan filan hepsi birer etken. veya öbürü ona etken. o kadarını bilmiyorum. kendimden niye örnek veriyosam artık. sonuçta ben aslında yokkum. dimi. yok hükmündeyim. karada boğularak ölmek kadar asla var olamayacak bişey. istisnalar hariç karıştırma şimdi şöyle boğulur böyle boğuluru. ana temaya odaklan sen. o değil de sen kimsin? aşık olmak kim?

25 Ekim 2013 Cuma

Kalk kalk, geldik

insanların sevdiği insanlara veya kendisini sevmesini istediği insanlara yalan söylemesi kaçınılmaz bir durumdur
bence yani

şöyle ki; yalan söylersen işte anladın mı? yalan. bir sürü berbat ama zorunlu yalan. bir insan niye yalan söyler? mesela ben kendimi temize çıkarmak adına çokça kez söylemişimdir. yalan söylemişimdir. sayısını hatırlayamadığım tonlarca yalan. çünkü ben insanım. belki kötü bir insanım. belki zayıf ve ezik. ama insanım. konu o değil yani erdem olgusu değil yani onu diyorum neyse geç. evet. insanlar yalan SÖYLER. çok basittir. maliyeti ilk bakışta ucuz bile gelebilir insana. ama. -ileride ağır bedeller ödeteBİLİR- evet. bu da erdem ve ahlaktan küçük bi kubleydi geçelim. sonuçta insan yalan söyler. söylemek zorunda dostum. insanın doğasında bu var. beğenilme kaygısı. ve en önemlisi bence -yalnızlık- yani yalnız kalma kaygısı. he burdan nereye bağlıycam bi yere bağlamıycam hepsinin ucunun dayandığı nokta ÖLÜM korkusu. bu ciddi işte...

ben şahsen yalan söylemeye çok küçük yaşta başlamışımdır. evet evet bunu geçelim bence de konu benim küçüklük maceralarım değil.
yalan öğrenilen ve öğretilen bir ŞEYdir işte, adını getiremedim! öğrenmesi basittir. anidir. bir an da kaparsın. bazense fark etmeden kaparsın -çoğu bu değil mi zaten eskimeyen moda *sübliminal mesajlar*-
bu böyle yani. yalan söyleriz. gelelim birazcık erdem ve ahlak kısmınaaa
bu yalanlar, yani sevdiceğimiz olan insanlara söylediğimiz yalanlar, art niyetli yalanlar olmayabilir. bak olur da demiyorum olmaz da demiyorum. ol-MAYABİLİR! diyorum. yani topu taca atıyorum. evet evet. okuyucunun takdirine bırakıyorum. bıraktım gitti.

ya kısacası yalan söylemek hayatın bir parçası arkadaş. onsuz olmuyor. ve kimi zamanda zevkli oluyor :D
kabul yalansız bir dünya hepimizin ütopyası. ancak olan bu arkadaş kaçınılmaz bişey. çünkü neden insanız insan. evet insan. demin saydığım kaygı ve korkular. bizi yalana itebilir. olmasını istediğimiz gibi, ideal olanı olamadığımız için çareyi "o öyleymiş gibi" davranmakta buluruz. çare "o öyleymiş gibi" bundan sonra. negzel bi seçim sloganı dimi. hihi
bundan sonrası sorgulamalar, yargılamalar, ben ne oldum paranoyaları alır başını gider. yalandan ibaret hayatını sorgulamaya başlarsın. başta herşey güzeldi hani kontrol altındaydı? ama yok. bir de bakmışsın sen yalandan ibaret kurduğun hayatın içersinde bile değilmişsin aslında. yani dünyayı kurmuşsun çekilmişsin bi kenara. asıl benliğin canlı kanlı madde halinde olandan bahsediyorum yani. he fiziksel. biyolojik hee
böyle olunca ulan hani ben nerdeyim kendimi nereye koymuşum tarzında yargılamalaaaar ve çat :)
içinden bir ses çıkar ve haykırır artık. SORUN BENDE! sorun harbiden de ben de! anlarsın o zaman bunca yalana ne gerek vardı, niye kastım kendimi bu kadar. gerçeğini doğrusunu yapabilmek varken neden onca abuk subuk yalan, aslında SADECE kendini kandırmalar.

bundan sonrası işte opsiyonel. kişinin kendi kanaatine kalmış.
ya hayatı seyredersin yalanlarınla ya da atlarsın sahneye yaşarsın paşa paşa. tamamen kişinin kendi seçimi.

hadi eyvallah.

5 Ekim 2013 Cumartesi

Derdini Anlat(a)mayan-Bayan

dur yazasım var bu kafayı. bunu öylesine önceki asıl bişeylere kendimi bağımlı hissetmeden önceki halimdeki kafayla yazasım var.

ulan pineapple express geldi aklıma :D
manyak filmdi ya
neyse neyse

bu gerçekten yazmayı en çok istediğim yazılardan biri olucak
bu sefer gerçekten uzun olacak çünkü acayip bi enerjim var anlatamadığım (hani şu anlatamadığım)
ya da ben film mi seyretsem ya
neyse dur

ne diyoduk
aslında bişey demiyordum
sadece biraz saçmalama hakkımı kullanmak istiyorum
evet
umarım yargılanmam

şimdi ben ne diyodum
yok yok onu demiycem onu şimdi öldürdüm
yok yok sevdiceğimi demiyorum
ya başka bişey öldürdüm onu diyorum
tamam neyse ne diyodum
heh. aslında herkes herşeyin farkında biliyo musun. ya anla işte "zaman yavaşlıyor" şu an.
anlıyor musun?
hayır
boşver zaten.

çok fazla boşluk bıraktığımı farkettim bu gerçekten çok sinir bozucu ben de biliyorum ama "napim"

şimdi herkes herşeyin farkında aslında. yok yani sen ben biz olayını demiyorum, bütün insanlıktan söz ediyorum yani genel olarak.

yok ben anlatamıycam herhalde derdimi
çünkü kime anlatıyorum ki ben
kime??

29 Eylül 2013 Pazar

Gördüklerimi Görseydin Donardı Gözlerin

bir yazıya başlarken neden insanlar giriş kısmında çok kararsız gibi gözükürler?
ben şahsen yaşıyorum bunu. bi türlü şöyle ayakları yere basan sağlam bir giriş yaptığımı hatırlamıyorum. yani bilmiyorum egoist ruhumdan mıdır bu mükemmeliyetçi tavrım ama durum bu.
neyse geç

benim çevrem pis ve tehlikeli güzelim.
o yüzdendir ki stres sıkıntı duman ve buhar.

kırmızı hapı tattıktan beri hiç iyi değilim ben. yani normal değilim. kötü de değilim ama işte. pişman hiç değilim. algılarım açılıyor dünyaya daha değişik bir noktadan bakmak var ya hani -evet evet varmış öyle bişey- bu oluyor tam olarak. sanki olayların üzerindeki o sisli puslu yalancı perde kalkıyor falan işte. gerçeği bilme arzusu hatta ve daha fazlası tatma isteği, bir kere tattıktan sonra tekrar tekrar isteme dürtüsü vesaire vesaire bunların toplamı çekiyor beni kendine kendine.
ama tamamen dibine kadar sorunlu bir durum değil yani.
güzel.
bu kadar.

canım çok sıkılıyor. soğudum.
ama beni öldürme.

22 Eylül 2013 Pazar

Gözle Görülen İki Düşman Hava: Buhar ve Duman

vuuuvv şu an acayip bir mutluluk hormonu salgılamaktayım. yani tıbben zerre anlamam bir hormonun falanından filanından ama söylentilerden çıkardığım kadarıyla durum bu olsa gerek vesselam.
şimdi olay şu yaban çiçeğim, az çok tahmin ettiğin üzere şu an kafalar hafif *buharlı* aynen aynen bildiğin buharlı. yani sakın yanlış anlama hani du-man-lı demiyorum azcık buharlı. bilmiyorum. buharlı neye tekamül eder bu saçmalama noktası üst seviyede olan mecazi kelimenin ama bilirsin, saçmalamak iyidiiiir :))
heh şimdi, ne diyodum, heh tamam, kafalar diyodum işte, e malum, "azcık" böyle *buharlı* iken ağzımdan çıkan, dahaa doğrusu, beynimin içinden geçen, çok çok daha doğrusu, ellerimden çıkan şu manyetik kodlu modlu ruhsuz kelimelerii eee ne diyorum ben yaa
kısacası bildiğin ne dediğimi +hatırlamıyorum+ mod 10

bugün, evet evet bugün, eeee şey işte lan güzel bi gündü işte ya
güldük eğlendik yeri geldi hüzünlendik falan filan cinsinden bi gündü işte
tabi akşam maçı da izleyince üzerine o da öyle falan filan bişey oldu işte
kısacası bugün güzel bir gün idi, nokta

(onu demiyorum ben, başka bişey diycektim ama çıkaramıyorum yani, o kadar çok diyesim ve uzun uzadıya yazacak o kadar çok şey geçiriyorum ki kafam da....)

şimdi öncelikle şu parçayı yazının asıl ana temasına hitaben gönderiyorum
http://www.youtube.com/watch?v=ZdLMUkGg0mk

evet.
merhaba yaban çiçeğim, ben ortam soytarısı. kimi zaman şunun kimi zaman bunun. bu ben, yani kendime soytarılığı yakıştırmış ben, çoğu farklı zamanlarda çoğu farklı mekanlarda sayısız kişiliğe soytarılık etmiş ki hiç bir zaman aç kalmamış. böylesine önü açık bir mesleğe de kimsenin hayır diyeceğini sanmıyorum tabi.
**e tabi önü açık kavramını göreceli olarak görmek lazım. ben "aç kalmamak" derken kişinin kendi içinde yarattığı vicdan mahkemesinden tut, adalet anlayışına bağlayı kastettiğim için, hani o bildiğimiz karnını doyurma manasından bahsetmedim yani. heh bu böyle biline de ilk önce**
-off amaan amma kastım anlayan anlar zaten-

işte ben, bu soytarı, seni tanıdığı günden beri bu üzerine yapışmış mesleği yavaş yavaş sorgulamaya başladı. belki de elinde hali hazırda bulunan bir mesleği kaybetme korkusudur bu, belki de artık mesleğine karşı olumsuz düşünceler içersinde olması vesaire. ben bilemem, tam bilemem..
şu an da noluyo bitiyo dersen aslına bakarsan tam da atmış sayılmam o mesleği üzerimden. hala bi takım mesleki alışkanlıklar bulunmakta vesselam

bu böyle.
işte ben yaban çiçeğim, seni tanıdığım günden beri artık iç dünyamı sorgular olmuştum. bak demiştim kendi kendime aslında o kadar da bahtı kara değilmişsin, hala bir yerlerde bi zaman aniden karşına çıkabilecek kişiler dünyadan göçüp gitmemiş..
işte öyle de oldu
harbiden de öyle olmuş lan
ya vallahi billahi bak hala şoktayım yani inan ki yani
şimdi bi düşündüm de.. hmm yok yok olmuş olmuş
biz olmuşuz işte yaaa :)

olmuşuz yaban çiçeğim. gerçekten de olmuşuz. bu soytarı öyle olmuş ki hatta herhalde bu dünya da başına gelip gelebilecek en güzel şey böyle bi şey olsa gerek diye düşünmekte.
ondan sonra görüşürüz
beni artık ister himayene al kendi soytarın yap, ister soytarılıktan azat et. bu sana kalmış.
cidden sana kalmış
bedelleri belki ağır olur tarafımdan, ama seçim senin, kararını ver çattt

hal böyleyken yaban çiçeğim yiğitsen uslandır beni. ey yasakların
bi dakka ya şu dizeler geldi aklıma

Ey yasakların Kahpeliğin
Ve soygunların koruyucusu
Türkü çağıran kızlarımı sustur 
Ve kahraman oğullarımı 
Mezar kaza kaza kederli, kızgın 
Tohum serpe serpe hünerli 
Ve sömürüle sömürüle bomboş 
Ve açlığın 
Ve zulmün izlerini 
Derin uçurumlarında taşıyan ellerimi 
Nacaklara ve tırpanlara sarılan ellerimi 
Mavzerlere sarılan ellerimi 
Zincirlere vur gücün yeterse 
Ama adına yaşamak dersen 
Ot gibi, saman gibi yaşamak dersen 
Bir solucan gibi yerlerde sürünerek 
Ezilerek 
Sömürülerek 
Re-zil-ce 
Çatlayan tomurcuğun 
Doğan çocuğun çığlığını duymadan 
Gül benizli sevgilinin 
Titreyen göğüslerini öpmeden doyasıya 
Korka korka 
Yana yana 
Her gün biraz daha derinden 
Her gün biraz daha kapkara duyarak ölümü 
Aç ve arkasız 
Köpekleşerek 
Yaşamak dersen 
Bu yürek 
Çat diye çatlasın ulan

hufff çok sağlam sözler ya. hele bi de bu şiiri ahmet kayadan dinleyip, tanışınca tabi...

öyle işte. beni özgürlüğüme kavuşturdun yaban çiçeğim. beni azat ettin, özgür kıldın, korkularımdan, umutsuzluğumdan, mahrumiyetimden serbest bıraktın. ben seni tanıdıkça özgürleştim. benliğimi tanıdım. seni sevdikçe var olduğumu, bu dünyada nefes aldığımı fark ettim. ondan öncesinde hiç bir şeyde benliğimi kabul edip anlamlandıramamıştım. bazılarının hiç bir şeyiydim ben. hiç bir şeyleri olamamış, hiç yaşanmamış, hiç tadılmamışlarıydım. ben o bazılarının hiç bir şeyiydim. ve şimdi artık anladım ki onlarda benim hiç bir şeylerim imiş. 

bunlar da böyle işte. yazdıkça kabardığımı hissediyorum. gürül gürül aktığımı hissediyorum.
bütün dertlerim bitmiş uçuyorum gibi hissediyorum.
böyle garip garip hisler.

özgürüm artık yaban çiçeğim. soytarı artık özgür. beni sen kavuşturdun özgürlüğüme. sana bağlandım bağımlı kalacağım ama konu o değil. ben sana bağlandıkça özgürleştim. konu bu kadar derin işte. senin kadar derin. için kadar. 
bu özgürlük hiç bitmesin. bir kere tatmışım tadını hiç bitsin ister miyim. ancak her özgürlüğü istemem. senin özgürlüğünde yaşamalıyım yaban çiçeğim. çünkü özgürlük kutsal bişeydir, öyle cart curt yeni yeni özgürlük tadayım olmaz, yanlış sıkıntı çıkar olmaz dedim başka özgürlük istemez o kadar! 

heh neyse sakinim şimdi..
off yaban çiçeğim, öyle işte. kısacası bu, ben seni sevdim. hem de sahiplendim. öyle kendime özel buldum ki seni, istedim ki hiç kimseyle paylaşmiyim. senin olayım tamamıyle. bunu gerçekten çok istedim. 
ve göreceksin, olacaklar, olacağız, göreceğiz. ben inanıyorum. öyle.

şu başta bahsettiğim şeye geleyim hadi sonra da vurayım kafayı yatayım, balon gibi çünkü bidon gibi su deposu gibi şişmiş şişmiiişşş kafammm off aman yanii
bu sefer ki gerçekten benim isteğim arzum dışında gelişti çünkü tamameeeen rastgele olmuş bi olay ki biliyosun ki ben hep rastgele yürütmüşümdür bu işi
evet
bu da böyle
başka sorunuz?
hehe şaka şaka
şimdi
ben bi güzel uyuycam
siz de çoktan uyumuşsunuzdur zaten sayın okuyucu 
giderken 
şunu belirtmek isterim ki
her kimseniz kimsinizdir
ki sanırım sizin hiç bir şeyinizimdir
(BİR KİŞİ HARİÇ)
ben gerçekten mutluyum
merak etmeyin
mutluluğun kitabını resmini 3d filmini falan filan bütün sanat dallarında bu duygu selimi kusacak kadar mutluyum
siz de eminim mutlusunuzdur
olun olun
fazla mutluluk göz çıkarmaz
bu dünya mutluluktan batmaz
merak etmeyin

şimdi ben, kendim o hariç olan bir kişinin yarın gönlünü daha fazla nasıl alırımın peşinde kafamı yastığa gömüp yatmayı planlıyorum. durum bu. durum aynen bu yani.

haydi eyvallah

20 Ağustos 2013 Salı

Kumbara Dibin Kara

http://www.youtube.com/watch?v=swFNC8FE-Ak
uzun zamandır dinlemez oldum bi zamanlar müptelası olduğum şu parçayı.
kimsede aramazdım gönlümün pamuk prensesini harbiden de öyleydi. bildiğin bitirmiştim artık ya bütün duygularım yok hükmündeydi. sanki dünya bir oyundu ve ben treni kaçırmıştım. şehir üstüme üstüme geliyordu el ele tutuşmuş ikili ordularla. her defasında çarpıyordu yüzüme sevgililerin o sinsi bakışları. sen yalnızsın yalnız öleceksin'i pompalıyordu beynime. kendimi hazırlamaya başlamıştım ufaktan. tövbe etmiştim artık sevmelere. sevilmeler de olamadığından hayatımda çokta zor olmuyordu bu alışma çabaları. bir evim bir de sigaram geçiniyorduk işte öyle duvarlara aşk şiirleri yazarak. yalnızlık üzerime okunmuş bir lanetti öyle. 3 yaşımdan beri yalnızdım zaten ben. dedik ya allah analı babalı büyütmedi beni. yeterince dua etmemiş demek ki annemin çevresi "allah analı babalı büyütsün" tarzında.

ancaaak.. bir dua var ki çok işitmişimdir "allah sevdiğine kavuştursun" sanırım gerçekten içlerinden gelerek söylemişler. kavuşturdu işte sonunda bak isyan etme yok artık. ben de diyorum son zamanlarda niye kaybediyorum kumarda. iddaa'dan dolayı az para kaybetmemiştim. bildiğin dibe vurmuştum öyle böyle değil bütçe fena sarsılmıştı ulan diyodum aşkta da kaybediyoruz bari kumarda kazanalım olmuyordu ama olmadı da. bari kumarda kazanalım demiyorum ki artık "barilik" bir durum yok artık ortada, bütün hayatın anlamı olan aşkta kazanıyorum artık öyle kazanıyorum ki tüm geçmişin kalp fakirliğini silip süpürecek derecede çuval çuval kazanıyorum hem de.

hiç inancım yoktu benim. yanıbaşımdan geçip gitmekteydi gönül verdiklerim. bir insan kaç kere gönül verebilir ki kaç kere kaybedebilir, onu geçtim ne zaman pes edebilir? bitmek tükenmek bilmeyen bir aşk sanrısı içersindeydim. işte öyle bir zamanda çıktın ki karşıma lanetin bitti, kabusundan uyan nidaları ata ata kalbime işledin sevgi ve şefkatini. ben hüzündüm, beni sen seçtin. seçilmiş olmanın verdiği dayanılmaz haz. adres doğruydu, zaman doğruydu, hedef kişi doğruydu. dört dörtlük bir aşk filmi senaryosu. ben aşk filmlerine pek ısınamam, eğer sonda kavuşurlarsa kız ve oğlan, kıskançlığımdan söver sayar öyle bitirirdim filmi. inanmazdım çünkü inancım yoktu kavuşmalara, karşılıklı aşklara. o derece tiksinmiştim ve hatta itilmiştim aşka dair dünyadan. gel gelelim inancımı yeniden kazandım. gözlerimle görünce, bizzat yaşayınca mutluluğu inanmaya başladım artık. daha sımsıkı sarıldım, ne yaptığının tam bilincinde ama deli gibi inanmış bir durumdayım. gözü kör olan aşklara inat olarak aksine demiştim ya ben aşkı bulunca açılcak gözlerim. şu an gözlerim fal taşı yaban çiçeğim.

artık zaman öyle hızlı akıyor ki yaşarken günlere yetişemez, günleri sayamaz oldum. şimdi takvime baktım da tam 1 ay olmuş dolu dolu. bir insan bu kadar uzun rüya göremez dimi? rüyasa da rüya olsun. bakarsın rekorlar kitabına yazılır adım en uzun rüya diye. yani bu işin sonu her türlü güzele çıkıyor. beni seversen hayat olurum sevmezsen rüya. ikisi de güzeldir vesselam. hayat seninle güzel rüyalar seninle. sevmek seni sevince daha bi güzel yaban çiçeğim. sevmek fiilini duyunca aklımda direk sen canlanırsın. bi aşk şarkısında akla direk sen gelirsin. bir insana geçmişi unutturabilmişsen, başarmışsındır demektir. herşey başarılı olacak diye bi kaide yok hele başarılı aşk diye birşey sanırım en olmazı olurdu.


sahi düşündüm de "başarılı aşk" nedir ya? daha önce onlarca " sıfatlı aşk " duymuştum ama bak bunu ilk defa kendimden duydum şimdi. evet evet kendimden duydum. iç sesimden yaniii. neyse neyse saçmaladım gene, bak kulağımda çınladı, meleğim adımı andı galiba, batıl inançlara bayılıyorum, onlarsız hayat çekilmezdi beee.

haydi iyi şeyler

14 Ağustos 2013 Çarşamba

Varlığım Yok Hükmündedir

sevgi mi aşk mı salla, bildiğin bütün kimyasalları yolla.
bu gece bir sürü şey ölecek kafamda. seni öldüremiyeceğim yine dokuz canlı kedi seni. 
resmini çiziyorum son rötuşlarım. bu tabloda cesetsin duyulmaz haykırışların. 
verdiğin verebileceğin tüm sözlerin, şimdi artık yok hükmündedir. 
lanet üstüne lanet çöktü gözlerime, gözlerim kan çanağı.
nereye kadar gider ben ağlamam lanetim ağlasın son sözlerim
hayallerimi dumana boğarken gençliğim ellerimden kayıp gitmekte

9 Ağustos 2013 Cuma

Denizler Neden Dalgalanır Bilir misin?

sen zaten dünyanın en saçma insanısın dostum. evet.
nerde kalmıştık? he evet hatırladım. geçirdiğim son 10 gün buraya yazamayacak kadar illegal. zaten kimin sikinde sadece egoma okutuyorum buraları geçirdiğim günlerin çetelesini tutuyorum. bu aralar ruhumu egoma sattım çatır çatır yaşıyorum. daha büyük vurgunu yapmadık ama. kimyasala karşıyım ama istisna diye bişey var. bi kereden bişey olur canım. sorun şu ki; elimde ekonomik özgürlüğüm var ve hesap vermek zorunda olduğum kimsem yok. ne bir ailem ne de bir çift göz. düşlerimden ibaret olan kediler var ama dedim ya onlar sadece düşlerimden ibaret. hayallerime hesap vermeli miyim bilmiyorum? gelecekte ki bana hesap veremem olsa olsa hesabı ona kitlerim onu geç. ya öbür dünya? hassiktir.. en iyisi kafana göre yaşa kader hesap sorar. küçükken hep, bir sürü sevgilim olacak ve hepsini birbiriyle aldatıp intikamımı alıcam derdim. bu ulvi amaca hizmet eden her nefere teşekkürü borç bilirim. misyon henüz tamamlanmadı. denenmeyi bekleyen bir çok kedi var ufukta. kendileri kaşındılar. yavşaklık yapana yol verilir. verildi de. bu arızayı kim durdurur meçhul. durduran kedinin bir ömür boyu belası olucam ki demiştim "koymazsam orospu çocuyum."

bu mal bi harika dostum anladık. hint keneviri ve dj bl3nd. bu ikisinden biri eksikse olmuyor işte. he bi de yanıp sönen ışık amcaoğlu. tribe girmeyin lan herkese yetecek kadar mevcut THC var bu dünyada. yok lan herkes içmesin boku çıkar dünyanın neyse vazgeçtim. yaşıyorum olm kısacası. en azından bi aralar yaşadım. gelecekten birileri dönüp baktığında buraya en azından bi aralar yaşamış diyecek. şimdilik böyle. ölene kadar böyle. koç burcu bu, bir hırslandı mı kendi kusmuğunda bile boğulabilir. dikkat etmesine gerek yok çünkü kaybedecek bişeyi yok. herkes özgürlüğü sever, ben sevmem. bu özgürlük sıktı artık. kısıtlanmak kontrol edilmek benimde hakkım. ama takım elbiseli kodamanlar tarafından değil. devlet değil lan onu demiyorum. yavru bir kedi diyorum anlıyo musun? anlaşıldı çocuğum senin sorunun sahiplenilmek dediğini duyar gibiyim yav heee. 965 yıldır böyle bi sorunumun olduğunu biliyorum zaten. gene şu "nedenciler" tayfası. göçük altında kalıp denize dökülün emi. sorunlara kulp takıp siktir olup karanlığa karışın anca. çözüm yaratmaya gelince alayınız patinaj. 

duygusal piç karanlık işler peşinde. gün bu gün değildir belki ama ay bu aydır oğlum. daha işin antalya boyutu var. evet boyutu. boş sahilde aç kedileri döverken bir kaç milyar beyin hücremi de öldüreceğim. ben en son geçen hafta öldüm. bu ne ilk ölüşümdü ne de son. duygusal manada tabîî. öldüren meçhul. hayal mahsülü geldi geçti ama kayıp. bu sefer neden öldürüldüm bilmiyorum. otopsi bile yapamadık yani. neyse ölüm defterimde daha bir sürü boş yer var. isimler yazıldıkça biraz daha yaklaşıyorum yaşama. bu kaos ortamı hoşuma gidiyor. buz gibi soğumam gereken bi çok insan var daha. acaba şu an ne yapıyorlar nerdeler :) 
deneklerden biri son göz ağrım olana kadar kedi beslemeye devam. akıl oyunları, şifreler, takma adlar ohooo polisiye roman gibi hayat. halbuki bok var dimi sanki ne olacak uzattığım eli tutsalar. illa soğutacaklar kendilerini. neyssse

duman avcıları peşimde. ama peşimde olmalarından farklı şekilde peşimde. benim arkadaşlarım beni ilgilendirir. bilgilendirir. silgilendirir. nargile değil bong içiyoz ökkeş. ökkeş dedim de egom tavan yaptı. 7 milyar insan aynı anda patlayıp tribe girsin lan ne güzel olurdu. bana göre dünya hala dikey. sorun değil güzelim olmasan da köpeğim. kafamdaki çöp evi çoktan yarattım. her gece başka harikalar diyarında geyşalarla sek sek oynuyoruz. bu çok güzel bişey dostum. itiraf etmeliyim kusura bakmayın, beni kaybedenler çok bahtsız. bu dünyaya bir kere geldik sonuçta. bu sikimsonik kezbanik sloganlara beni siz zorladınız. olmasaydım zorlamazdınız. ben de olmuyorum artık. bi kere oldum öldürdünüz. beni sadece bir kere öldürme hakkınız vardı. ikinci şans beklemeyin çünkü ölü insan artık bir daha olamaz. bir daha olmamak üzere, elveda.. 

haftanın enleri
#kadıkoy moda
#eski dostlar
#dumanı bol muhabbetler
#dj bl3nd
#death note
#zıvana
#diasa (sen öyle de o anlar bakışı)

he bi de stop motion
ve tabi ki antalya

29 Temmuz 2013 Pazartesi

Ağırlaştırılmış Müebbet Aşk

Merhaba deniz kızı. ben anka kuşu. bunca zamandır tepeden tırnağa ateşlerle dağlanmış, kendini küllerinden yaratmış, kalbi alev alev yanan bir anka kuşu. beni milyon kere yaktılar üst üste, ancak dert değildi bu alevler. alıştıkça katlanıyordum artık. zarar vermiyordu bana yangınlar..

Öncesinde böyle değildim. bir hiçtim. ne ateşten bir kanat, ne topraktan bir vucüt. ne sudan bir yağmur damlası, ne de havadan bir nefes. hiç bir şeydim ben. yaşayarak tattım acıyı, mutluluğu. acı tarafı çok geldikçe mutluluğa hasret kaldım. yokluğunu hissettikçe daha bir ister oldum. elde edemedikçe daha da alevlenmişti nefretim. artık ben de onlar gibiydim. bana acı verenlerin izindeydim. güçsüz olanın yaşayamadığı bu dünyada, güçlü olmak için acı çektirmek.

Günlerim böyle eziyet ve işkencelerle geçmekteydi.
her bir ölümüm yeni bir dirilişin sabahı demekti bana.
ben her gece ölürdüm acımı içime ata ata
nice zalimler gördüm gölgesinden korkan
her defasında kanardım masum duruşlarına
hiç biri masum değildi, kötülüğün en daniskasıydı onlar
kendi acizliklerini örtmek için güçlü olmaya çalışanlar
çok defa oyuna geldim, aldatıldım
sevgi ektim, ihanet biçtiler
kalbimi ateşlere attılar, usanmadılar
nefretle yaklaştım, geri kaçtılar
elime yüzüme bulaştırdım
olmadı.

istediğim yerlerin, istenmeyeniydim
inancım kalmamıştı hiç bir duyguya
hiç bir bakışa..

yalnızlığa sığınmıştım.
hesapsız sorgusuz yalnızlığa
kendimle başbaşa herkesten uzaklara.
düşlere kapılmıştım
gökyüzünün sonsuzluğuna
uçsuz bucaksız hayallere
kimsenin göremediği, duymadığı tenhalara.

Böyleydi işte senden öncesi deniz kızı. Hiç ummadığım bir an da, henüz daha yalvarmamışken tanrıya sen çıktın karşıma. uçsuz bucaksız tenhada şiir söyleyip gezerken nereden buldun beni.
tesadüfün böylesi.
şöyle bi gelip geçilecek türden değildi
bi an durakladım, seni seyre daldım
suyundan bir yudum aldım
güzelliğine kapıldım
kendimi aşkın büyüsüne bıraktım
nasıl olabilirdi ki böyle birşey.
ben varlığını ateşe borçlu, sen okyanusun derin suları.
seni yudum yudum içtikçe
anladım ki kalbim serin sulara hasret
bütün bu cevapsız sorular,
tanımlayamadığım duygular
hepsi sende saklı.
zaman su gibi akıp geçiyordu
öğretiyordun bana, öğreniyordum
fedakarlık nedir, iyilik nedir, şimdi farkına varıyordum
kendimi seninle ıslah ediyordum

sevgini verdikçe, nefretimden eser kalmadı
alevlere boğulmuş kalbim sönmüştü artık
yeni bir dirilişin kapılarını araladım
bu sefer ki küllerimden değildi
gökyüzüne uzanan sonsuz okyanusunla
farkı hissettim. ışığını parıltını keşfettim. sarhoşluk değildi bu. ne yaptığının tam bilincinde bir vazgeçiş. kötülüğe ve nefrete adanmış bir hayattan vazgeçiş. aydınlık, gizem, bilinmezlik, bir deniz kızının sırları, gerçeği anlat bana. bütün bildiklerini. bilmediklerini benimle keşfet.

bundan sonrası masalların son cümlesi;
sonsuza kadar mutlu mesut
bu masal anlatılmaz ki
bana güzellik nedir diye sormasınlar
tasvir edemem onlara sevdiğimi
bana ne düşünüyorsun diye sormasınlar
anlatamam onlara sevdiceğimi
çünkü sen anlatılmaz yaşanırsın
benden başkası yaşayamaz seni!
sana seni söylemeye bile yürek dayanmaz deniz kızım
sen benim bilinmezim
sen benim çözülemeyen denklemim
anahtarı bende kalbinin
kendim içerden kitledim bu sefer
ebediyen çıkmamak üzere...

25 Temmuz 2013 Perşembe

Yok Olmak Var Olmak Değilse

Dinle yağmur falan değmedi yüreğime
şimdi sen bendesin ben sende
gönül koyup da yüzünü çevirme
hiç kimsenin olan kalbin varken
herkesin olan vücutlara kaymaz aklım
salınan salınsın rujlu caddelerde
içkilere meze olsun gülüşleri
ruhlarını paraya pula satarken onlar
adım anılmayacak dumanlı gözlerde
ben bazen ölürüm
bazense hayat kurtarır varlığım
seni görürüm sonra
gözlerim çırılçıplak ve utangaç
kalbim 180
ellerim titrek ve terli
dilim tutulmuş ama ne tutulmak
aklımıysa beşyüzelli milyar fikir boğmuş
biri bana tokat atsa anca buluşur ruh bedenle
şöyle güzel bi dövseler vurmayın demem
bak yine tribe girdim
ciğerlerim nikotin ister
arsenikli sakız ister
ben bazen ölürüm böyle
ölmelerim duygusuz ve pişman
beni öldürme yaban çiçeğim
beni pişman etme
ölürsem bir daha gelemem
ölürsem hiç kimse herkes olur
ben herkes olmak istemem
hiç kimseyim ben
hiç bir şeyim
henüz yazılmamış bir hikaye
keşfedilmemiş bir toprak
hiç dokunulmamış gökyüzüyüm ben
beni öldürme
ben ölürsem, bir daha gülemem öyle içten
ölüler yapayalnızken gülemez
ne sevgi var ne şefkat
ve nefret dahi
ben ölmek istemem
beni öldürme
eğer ölürsem
bir daha asla sevemem

22 Temmuz 2013 Pazartesi

Kime Koşarsın Canın Yandığında?

Seni en çok sevene mi?
En sevdiğine mi?

ne kaçanı koşup kovalamak var
ne de kovalayandan kaçmak artık
ikisi de aynı kapı
görüldüğü üzere bu çocuk akıllandı
bir kişi hariç herkese şaşı
ama sokakta bulmadı aşkını
uğraşmıyor boş boğaz kedilerle
aşk kilimine ilmik atmak da her gün
rüzgarımıza kapılma uzak dur
siz 7 milyar biz ikimiz
dünya yeniden dönüyor
dön be dünya
bu gemi gider..

20 Temmuz 2013 Cumartesi

Sevdiceğe Hitabe

duygusalımsın.
kazandığımsın.
duygular sel olmuş sen de toplanmış.
ben konuşmam, kaderim de sussun. kalbim konuşsun.
elimi al, kalbini ver. sıkı pazarlıkçıyımdır. ne sen kaybet ne de ben.
ömrümü al, gözlerini ver. görmesin benden başkasını.
zamanı okşama, aksın gitsin. bize zaman lazım.
şarkıları susturma, sürekli çalsın. onlar bize lazım.
bana hayatını anlat, ben de sana. bunlar bize yol gösterecek.
beni bekle, yolun sonu aydınlık. yarınlar bizim.
sen kimsin? bence güneşsin. ışığını hiç eksik etme yüzümden.
bak bana ben kimim? en güzel ömürlük hayalin. gidecek yerim yok nereye gidebilirim?
olduk mu biz yani şimdi? bence olduk.
olamadığımız geçmişi unut. geleceğine beni de kat artık.
korkularınla yüzleş. aklın şüphe nedir bilmeyecek.
yüreğin varsa beni inandır. cesaretine muhtacım.
ebedi hayatı sayıklıyorum. yani ismini.
sigara eşittir sensizlik. bana sigarayı bıraktır.
sen içimdesin haykıramam. kulaklarım kıskanır, nazarı değer.
yüzüne bakmaya kıyamam. gözlerim alışkın değil ki böyle bakmalara.
yalnızlığıma kastın mı var senin? yılların sorumluluğu bu, yüreğin varsa gel.

bilmiyorum
neden böyle hissediyorum
lütfen susar mısın?
sessizliğini dinliyorum.
ve sanırım ben kendimi kaybediyorum
vazgeçtim susma! bana herşeyi anlat.
uyandır bul beni, bütün sırları anlat.
bütün ulaşılmaz hayalleri tasvir et.
amacım ol, yardım et.
derindir sevmelerim, yüreğin genişse gel.
beni hafife alma. sığamam diye korkarım.
korkmak güzeldir. yaşamımızı sağlar, onu idame eder. en başta sen de korkacaksın. korkmalısın da zaten.
sonrasında öyle sınırsız, öyle yasaksız gel ki bana, korkmak neymiş, yıkılsın tüm duvarlar. korkmak nedir unutalım. birbirimizi unutmayı unutacağımız gün, korkularımız da kaybolur gider. kimse kimseden korkmaz olur.

aynen öyle. ne istediğinin tam bilincinde. lanet olmasın artık hiç birşeye. nefretim senle köreldi gitti. seni yüz yıllarca tanıyormuş gibiyim. ruhun ruhuma dokunmuş bi kere. buradasın işte. sanki damarlarımdasın. en kral uyuşturucadan daha ağır bağımlılıktır aşkın. asıl bağımsızlığım, sana olan bağımlılığım.
anlatılmaz yaşanırsın. ulaşabilecek en son noktasın. zaafımsın. kendimi övemiyorum. kendimi unuttum.
sen varken, aklıma ben gelmiyorum.

ayrılık şarkıları dinlemek gelmiyor artık içimden. sevipte kavuşamayanların şarkıları hitap etmiyor artık. ama yine de fazla kaptırmamak lazım. benim felsefeme göre, bir şey iyi gidiyorsa, her şey yolundaysa kesin bi yamukluk var demektir. bu inancımı yıkabilir misin? laneti mi bozabilir misin? kaderimi baştan yazabilir misin?
neyse boşver.
kendin ol yeter.
bir gün gideceksen de eğer
saçlarını bırak git
varlığın yokluğuna başlı başına tehdit
bu gözler neler gördü
ne aşklar duydu.
hepsi kış güneşiydi. geldiler, geçtiler, gittiler. geçerken uğradılar yani. sen öyle değilsin bilirim. hissederim. öncekilerine inat olsun diye daha çatlatacak şekilde sev beni.
inat değil mi arkadaş? gebersin tüm sürüngen fetişleri. sürünmekten başka ne kattınız hayatıma?

bu böyledir. karanlığın en yoğun olduğu an. artık yorulmak yok. kaçanı kovalamak yok. bi kenara savrulup gitmek yok. boşlukta çırpınmak yok. rüzgara karşı durmak yok. yasak sevmelere hapsolmak yok. üçüncü tekil şahıs olmak yok. yok işte yok!

peki ne var?
sonsuzluk var. iki ömür var. umut var. gerisi zaten bunlardan doğan türevleri.
kısacası sabretmek var. HER ŞEY ÇOK GÜZEL OLACAK var.

nokta

16 Temmuz 2013 Salı

Örümcek Öldürmek Günah mıdır?

günah mıdır, caiz midir, hata mıdır, yasak mıdır, yanlış mıdır, mıdır da mıdır
aslında bu soruyu soran düşünce yapısı başlı başına hatadır.
çünkü bir canlıyı öldürmek öyle veya böyle günahtır.
evet. bütün din tarihini analiz etmiş oldum böylelikle.

bi sigara?

15 Temmuz 2013 Pazartesi

Foseptik Çukurunda Serenat

ulan hiç mi güzel bişey olmaz hayatımda?
yav arada oluyor işte bişeyler. annem 1 aylığına tatile gitti mesela. evde geniş geniş takılıyorum. ama sigarayı çoğalttım. yalnızken yani artık tamamen yalnız başınayken, çay falan da gelmiyor insanın aklına. çay kalabalık ortamların içeceğidir. en azından 2 kişi ile içilir.

portishead var arkaplanda. dudağımda dumandan halkalar. elini bile tutamadığım aşklarım. gençliğimi harcadığım sevdalarım, takıntılarım, bağımlılıklarım. hepsi bilinçaltıma çakılı kalmış orda bi yerlerde. çekip çıkaramıyorum. tek başıma hayaller kuramıyorum. hay bu duvarları icat edenin...duvarlara derdimi anlatamıyorum. her yer dağınık. her şey kafamda. her şey dağınık. savaştan sağ kurtulmuş bir asker düşün. bütün pislikleri görmüş geçirmiş kan revan içinde. o kadar boş kavgalar, o kadar gereksiz çekişmeler, sürtüşmeler... çözülemeyen bir bilmece gibi, dünyanın en uzun labirenti. içinde ben kaybolmuşum. aslında yolu biliyorum. gücüm yok, çıkamıyorum. bilerek kapattım bu labirente kendimi. insanlardan uzaklaşmak istedim. bir kaç yüz sene kafa dinlemek adına.

onca pislik hikaye, onca acımasız yaşanmışlık. neler duydum. kimselerin yaşamadığı şeyler duydum. kafamda, gözlerimdeki şeytanda. neler yaşadım. daha henüz yaşamadığım, neler yaşadım kafamda, zihnimde. kimselere anlatamadığım. neler gördüm, rüyalarımda. ne çatışmalar, ne vurgunlar...
babamın gülüp geçtiği ne rüyalar gördüm. ölümünü gördüğüm babamın gülüp geçtiği rüyalar. insan hiç ölüme güler mi? onu geçtim kendi ölümüne güler mi?
hayallerime sadece rüyalarımda kavuşuyorsam, anladım ki ölmekte zor değil demiş şair.
ölmekten korkmak değil de, acıdan korkmak var...

gelecek de bir gün gelecek
biliyorum oralarda bi yerdesin
sen kimsin?
bir gün çıkacaksın karşıma, tesadüfen olacak elbette
ilk başta anlam veremiycez ikimizde.
belki de zoraki bir tanışma olacak, hiç hesapta yokken.
senden onlarcasını elimin tersiyle ittim ben.
hepsi birer kaçan fırsattı aklıma sorsan.
kalbimse yok bu değil diye diretti duygusal damarlarıma her defasında
hep daha iyini aradım. sabrettim, gözlerimi kapadım, asla bakamadım sana.
sokakta yürürken, yanımdan geçerken, okulumu okurken hiç ama hiç bakamadım yüzüne
aşkın gözü kördür derler ama bendeki körlük aşkı bulana dek.
hakiki olanından alayım ben, gerisi çıtır çerez istemez...

uzaklaş yaklaşma bana, sakın ola girme hayatıma
seni sevemem bana öyle bakma
gözlerin gözlerime ambargo olmuş
dudakların başkalarına serbest bölge
ellerin ellerime o kadar uzak ki
vize almam için daha kaç kişiyi elemen lazım?
kalbine daha kaç çizik atman lazım?
hayallerin, ideallerin, heveslerin
bırak ruhumu ateşlemeyi
sigarama bile ateş olamazken
sen part-time severken
ben gece vardiyası emeği verirken
öyleyse niye bunca şarkı
bunca şiir, bunca karalama?
neyse üstü kalsın.

hayalimdeki ruhu, beğendiğim bedene koyup aşk sanacağım.
ve son noktayı koyacağım
daha önce iki kere koydum ben. biraz fazla koymuş olmamdan olsa gerek beden falan hikaye kaldı yanında.
orantılı koymak gerek. fazla koydun mu, bir de bakmışın odanda tek başına, kül tablası ayarındaki dudaklarından çıkan sayıklamalarla ilahi aşkın ufuklarına yelken açar haldesin.
en azından başlangıç aşamasında fazla koymamak gerek.
nabza göre verdiğin şerbeti, beğendiğin bedenin sana tav olmasını sağlayana kadar sürdür.
sonrasında koy koyabildiğin kadar beğendiğin bedene.

koymazsam orospu çocuğuyum!
iyi geceler.

12 Temmuz 2013 Cuma

Tepeden Tırnağa Varoşizm

bugün oldukça yapmacık bir gündü. plastik plastik suratlar, sentetik hayaller, silikon gülüşler aklınıza gelebilecek bütün dolgu malzemeleri vardı bugün hayatımda. yok yok inşaata falan topum kaçmadı, otur bi dinle.

saat 10da güç bela uyandım. bi yerlere geç kalmıştım. hayatım sürekli bir şeylere geç kalmaktan ibaret olduğu için çok da kafaya takılacak bir durum söz konusu değildi bu sefer. apar topar dışarı attım kendimi. kahvaltı yapmaya bile vaktim yoktu. derhal metronun yolunu tuttum. bu anadolu yakasındaki metroyu bilen bilir. yerin dibine yapıldığı için, in in bitmiyor. metroya binene kadar 4 kapkaç vakası, 9 adet adam öldürmeye teşebbüs, 7 hırsızlık olayı planladım kafamda (şaka şaka). ama allahı var vızır vızır geçiyor.

bostancıda inmem gerekiyordu ama öyle yapmadım. illa bi denyoluk yapıcam ya hani kalktım (kalkmadım tabi oturuyorum) kadıköye kadar gittim. karnım açtı. karnım açken başım döner benim. insanız ya hani arada biz de. öyle.
ve evet. börek yemek için kartaldan kadıköye giden zeka küpü benim. ancak hemen hemen hepsi bedavaya mal oldu bana. orası derin mevzu. sonra anlatırım (o sonralar hiç gelmez nedense)

gitmişken vapurada mı binsem ordan ver elini beşiktaş hayallerine falan kapılsam da titreyip kendime geldim. tekrar metronun yolunu tuttum. zira hala halletmem gereken işler vardı ve elimdeki abuk subuk evraklar bana çoktan yük olmaya başlamıştı bile. bostancıya vardım. vergili, daireli betondan bir binaydı hedefim. içersindeki zombi kılıklı beyaz yakalılar kendi derebeyliklerini çoktan ilan etmişler. böyle abuk subuk bir dünya işte. dışarda açık oto pazarına dönmüş e-5, öğrendiği ilk kelime "soğuk su" olan çocuklar, kendisine 500 metre uzaklıktaki birine korna çalan psikopat minibüs şöforleri, işte istanbulun halı altına süpürülmüş gerçekleri. elbette ruh hastası olmamak bir mucize olurdu. bence istanbulun derhal karantinaya alınması gerek.

bankadaki işimi de hallettikten sonra ofise geri döndüm.
ofisteki mesai saatimin tamamını birilerine muhasebe programını öğretmekle geçirdim. sanki ben çok biliyorum da aq. ne anlarım hesaptan kitaptan, ne işim var muhasebede. hiç işte.
ama yok yok işimi seviyorum. rahat geniş takılıyorum o imkanım var en azından. çayım, kahvem, sigaram, keyfim, kahyam herşey tamam. ofisteki tiplerden bahsedeyim biraz. patronumuz hayaletgül hiç bir iş yapmaz. arada sırada gelir, "çocuklar amerika diye bi kıta keşfettim ama çok uzak" tarzında sayıklamalarda bulunur, gider. kıdemli stajyer yumurtacan'ı önceden beri tanırım, iyi çocuktur. bazen yersiz espriler yapsa da idare eder. slayer cadısı hoş bi kıza benziyor. ama kesin sevgilisi vardır. fazla muhattap olmamaya çalışıyorum. diğer tipleri anlatmaya pek gerek yok şimdilik. düz memur karakterli tipitipler işte. yine de nefretimi kusamadan edemiycem. bende ki potansiyeli fark etmiş olmalarından olsa gerek, bi kaç tane ayağımı kaydırma girişini bertaraf ettikten sonra saati 18:00 ettik bugün de. PAYDOS.

evimle işyerinin arası 100 metre var/yok.
yine de o mesafeyi uzun uzadıya bir yolmuşçasına yürümenin vermiş olduğu hazzı anlatamam.
.......................
bi sigara yakim
.......................
portishead
ay sonu antalya olacak mı
barış ipnesi naptı acaba
o değil de yağmur...
neyyse
kokoreç yemiyorum lan ne zamandır
içim dışım erik suyu oldu
şuraya güzel bi dövme iyi gider
.......................
(sesli düşündüm)
.......................

evet nerde kalmıştık
heh eve geldim işte. bilgisayarımı özlemişim valla. evimde gibiyim sanki bilgisayar başında.
evet evet. evimde, evimde gibiyim sanki. yani önceden de evimdeydim, ama laptop da yazamıyordum. odamın bu köşesi içime sinmiş artık. bu köşe dışında ilham gelmiyor. odamdayken, evimde gibiyim diyelim.
illa bu köşe olacak! o kadar.

sonra işte ne oldu. muhtemelen bi sigara yakmışımdır.

sayısız trip hop denemelerinden sonra yüzlerce canavarın daha hayatını sonlandırıp, bugünü de dünüme eklemeye hazır hale gelmiş bulunmaktayım.

şimdi uyuyacağım.
SESSİZLİK LÜTFEN!
http://www.youtube.com/watch?v=5g7_rbwUy0U

11 Temmuz 2013 Perşembe

Sigara Benim Feryadımın İsyanıydı

Bir süre gözden uzak olmalıydı.
Geride bıraktıklarına içten içe üzülse de, kesinlikle pişman değildi. Umudunu yitirmişti artık. Uğruna bir ömür vermeye hazır olduğu gözlerde, umudu göremiyordu. Zerre kalıntısı kalmamıştı. Geride bıraktıkları çoktan verilecek yolları ardına kadar açmıştı onun için. Kapılar ardına kadar açık unutulmuştu. Açık kapı görmeye dayanamazdı o. Yine dayanamadı. Bıraktı kendini "boşluğun" acımasız kollarına. Bu seferki boşluk pek de yabancı sayılmazdı aslında.

Bu ne ilkti ne de son olacaktı. Biliyordu. Bilinçliydi. Bu da geçecekti. Bu da yıllar sonra dönüp de ardına baktığında, hafifçe gülümseyeceği ve "kötü ama dünyanın sonu değil ya yaşıyoruz işte" diyeceği bir anı olarak yerini alacaktı. Bazılarının kalbi kırılacaktı elbet. Ancak yeni bir başlangıç için, yeni bir sayfa için, bazı şeyleri göze almak gerekiyordu.

###########################

İlahi bakış açısıyla kendi hayatını anlatmakta güzelmiş he!
neyse geç geç

merhaba.
ben bir şizofrenim.
belki de değilim. her neysem neyim işte. bu önemli değil.
yalancıyım da aynı zamanda. tanıdığım en büyük yalancı.
normal değilim. normal bir insanmış gibi davranıyorum. aklımdan geçenleri söylesem beni yaşatmazlar tribindeyim. günlük hayatda söyleyemediklerimi buraya kusuyorum.
ve evet. paranoyağım. sanırım en baskını bu. tehditler almıyorum. ya da belki alıyorum. bilmiyorum. herşeyi de yazamam buraya. sonuçta söz uçar yazı kalır, o yazı da bir gün aleyhime delil olur. olabilir. evet.
benim yaşadığım yerde insanlar hafif şeytani varlıklardır. ruhlarını lucifer a satmış garip adam ve garip kadınlar. sürekli etrafımı kötü güçlerle çevrilmiş hissediyorum. illuminatiye bağlamıycam dur bekle. bahsetmek istediğim, ne bilim ya, normal değil işte. gerçekten değil.
belkide bu anormallik normaldir. gökten zembille inmedik ya buraya. bi şekilde yozlaştık bizde işte.

hayatım hep bu normal varlıkların saçmalıklarına ayak uydurmakla geçti.
dünyaya geldiğimde özgürdüm. bence insanın en özgür halidir doğduğu an. sonrasında zihni milyonlarca doğru yanlış kavramla dolmaya başlar. işin içine nufüs kağıdı girer. devlet seni tanır. yürümeyi öğrenirsin, sokakta koşarsın, mahalle seni tanır. konuşmayı sökersin, kelimeler öğrenirsin, insanlar seni yönlendirir, emreder.
okula başlarsın, okuma yazma öğrenirsin, devlet beynini yıkar..
beyin yıkamak bir yana, bildiğin beynini yıkar yani (yıkmak)

yeni yeni insanlarla tanışırsın. arkadaş derler normal insanlar. elle tutulur, gözle görülür arkadaşlar.
ve tesadüf bilimi işlemeye başlar...
hiç alakasız insanlarla aynı anda, bir çatı altında, aynı amaç doğrultusunda yürümeye zorlanırsın.
neden burdayım? neden bu insanlar? burası neresi, ben kimim?
yavaş yavaş bilinçaltına nüksetmeye başlar; "yalnızlık, kötüdür"
öylesine kalabalığa karışmışsındır ki artık, senin ne düşünüp ne yaptığın tek başına bir anlam ifade etmemektedir.

ufak tefek sıyrıklarla atlatılan bu travma dönemleri, şansın varsa böyle de gider.
ortaokulda yavaş yavaş ergenlikle beraber cinsellik olgusu da girer hayatına. bi travma daha geçirirsin.
din olgusu da artık iyiden iyiye etkisini göstermiştir. camileri allah sandığın o dönemleri atlatmışsındır artık.
ahlak değerleri yani yaşadığın toplumun ahlak değerleri çoktan bulaşmıştır zihnine.
ayıplar, günahlar havada uçuşmaktadır.
bundan sonrası yapılacaklar bellidir. "fazla dikkat çekme"

sanırım bu "fazla dikkat çekme" sübliminal mesajı doğduğumuzdan beri bize bi şekilde empoze edilmiş.
daha bebekken "öcü, cız, hııı söylerim abilere" tarzı korkutmalarla bütün duygularımız piç edilmiş bile.
bütün özgüven, yaratıcılık, deneme arzusu, merak duygusu hepsi ama hepsi, insanın keşfetmeye, icatlar çıkarmaya, üretmeye dair ve ilerlemeye dair her ne varsa hepsi bastırılmaya çoktan başlamıştır.
korkuyu baskı aracı olarak kullanan bu "normal varlıklar" ürettikleri "fazla dikkat çekme" "uslu çocuk ol" "aman ha yaramazlık yapma cızz" tarzındaki mottolarını, tıpkı kendilerinin bir zamanlar maruz kaldıkları bu denyo denyo davranışlar eşliğinde, küçük yaştaki çocuğa uygulayarak, bu kısır döngüye hizmet etmiş bulunmaktalar.

çok geçmeden lise yıllarına gelinmiştir artık. bu "normalleştirme" döneminin doruk noktası diyebiliriz. devletin politikalarına uygun "uslu" insan artık son evresine gelmiş bulunmaktadır. vatana millete hayırlı uğurlu olsun vesselam.
artık işin içine farklı farklı korkular girmiştir. değişik baskılar, psikolojik zihin kontrol yöntemleri, izleniyorsun her hareketin kayıt altında, kameralar, tabelalar, yasaklar, iç tüzükler, dış tüzükler falandı filandı derken, kişi eğer kendisine sunulmuş laylaylom ama bir o kadar da sahte ve toz pembe hayata kapılmamışsa hala bir çıkış yolu bulunmaktadır. aslında çıkış yolu her zaman orada küçük bir nokta olarak dursa da, cezbedicilikten o kadar yoksundur ki bu yol, insan o yola girmeye üşenir, göze alamaz, zor gelir zor!

yazının başında ben bi paranoyağım demiştim. evet! ama sen de paranoyaksın. senin çevren, senin arkadaşların, senin ailen... herkes paranoya girdabında. seni yönetenler veya senin yönettiklerin alayı paranoya girdabı nda. bu kuşkuculuk o kadar derine inmiş durumdaki, toplum olarak paranoyak olmuş durumdayız ama o kadar "normal" bir boyut almış durumda ki bu paranoya kimse farkında değildir. en basitinden kapılarımıza attığımız en az 3 kilit bile bunun göstergesidir. duvarlar paranoyadır. güvenlik ihtiyacımızın aşırıya kaçması paranoyadır. herhangi bir bankada güvenlik görevlisi olarak çalışan üniformalı arkadaş paranoya kırıntısıdır. adama sorsan güvenlikten sorumlu güya, ancak o kadar gereksiz yerlerde güvenlik görevlileri işe alınmış ki, aylarca olay molay çıkmadığından, adamın işi; gelene geçene adres tarifi yapmak, sanki ilk defa bankaya gelmiş bir tipe "vezne şurda, sıra almak için buraya, bodrum aşağı katta, al bu da manivela demiri, götüne sokarsın" tarzında konuşmalar yapmak olmuş.

lise hayatında da mucizevi bir şekilde popülariteye boyun eğmemiş bu genç arkadaşımız (evet ben) ısrarla bu göz boyayan para tuzağı sisteme alet olmamaya, alnının akıyla direnmeye devam etmiştir. pek tabi ki sosyal hayatından nice ödünler vermek durumunda kalmıştır. arkadaşları marka manyağı olmuş, o 10 liralık bi gömlekle bütün yazı geçirmiş. arkadaşları o sinema senin bu bowling salonu benim demiş, o mahallesindeki eylemlere adam toplamakla debelenmiş. arkadaşları bir zamanlar popülariteye karşı duruşuyla kendini kabul ettiren ama günümüzde overground'ın tillahı olmuş rock/metal müziklerle coşkulanmış, o protest müziklerle tüm müzik zevkini karşılamış (şu aralar trip-hop a fena kafayı taktım orası ayrı:)

gel zaman git zaman arkadaşlarıyla kafası uyuşmayan, hiç bir ortak aktiviteyle yan yana olamayan bu ruh hastası genç, doğal olarak yalnızlığın dibine sürüklenecekti. 'netekim öyle de oldu'
zaten hafif şizofren eğilimli biri olduğu için, yalnızlıkta pek koymayacaktı vesselam.
ya da artık içten içe ses çıkarmayıp, üzerine kara büyü gibi yapışmış olan bu yalnızlığı kabullendiği için şizofrenizm e kaymıştır orası bilinmez. asıl olan yarattığı bu dünyada mutlu mudur değil midir? önemli olan bu. şimdilik mutlu görünüyor. arada canı sıkılsa da, akşam olup kafayı yastığa vurduğu zaman beraber olacağı sonsuz sayıda hatun var. milyonlarca kez aldatabilme hakkına sahip. kimsenin ahını falan da almaz hem. tek aldattığı kendi kendisi. belki de kendisinin ahını almıştır kim bilir?

bu böyledir. tek bir kuruş harcamadan çıkıp flört ettiği sayısız hatun geçmiştir hayatından. daha doğrusu kafasında yarattığı LSD dünyadan. hatta evlenmiştir bile. genç yaşta evliliği tatmıştır. tabi tam "kafasında planladığı" gibi bir evlilik dahi olmuş olsa da, o da boşanmaktan kurtulamamıştır. tıpkı babası.
2de çocuğu var bu manyağın. biri duygu biri düşünce.

üniversite hayatı koca bir fiyaskodan ibaret olan, bu yanlışlıkla doğmuş olan genç, orada da umduğunu bulamamıştır. bir yanda uyuşturucu maddelerle yeni tanışmış sözde aykırı, özde asalak bir gurüh, öte yanda bilimum siyasi ve dinî akıma(anladınız siz o dinî akımı) bulaşıp örgütlenmiş koyun sürüsü. aralarında aşırı solcu gruplar yoktu. olsa da "slogan solculuğu"ndan ibaret neyi savunduğunu bile bilmeyen tipler olurdu herhalde bak bi düşündüm de yok yok kalsın. kim bilir olsaydı belki ufaktan kayardım o yola..

üniversitede kızlar mı teklif ediyormuş? haha komik şey.
varsa da bana denk gelmedi. ortaokuldaki sınıf arkadaşlarım bile daha medeni cesareti yüksek, tabuları aşmış kızlardı. sanırım günümüzde moda olan "kezbanizm" akımı fena halde derinden etkiledi toplumu ondan olsa gerek. neyse zaten gerek de yok. dedik ya "kabullenilmiş yalnızlık" ilişmeyin.

#####################

pazartesinden beri bilgisayar mavi ekran vere vere bi hal oldu. ondan dolayı aslında daha önceden başlamayı düşündüğüm "Bir şizofrenin günlük hayatı" tadında yazacağım yarı günlüğümsü yazıma biraz geç başlamış bulunmaktayım. yarından itibaren eğer gene bi aksilik olmazsa bu yazı dizisine başlayacağım. kah iş hayatı üzerine, kah mahallede yaşadığım denyo durumlar üzerine kafa ütüleyip göz yoracağım. belki bundan da sıkılırım bilemem ( nalet olası koç burcu )
burdan tüm diğer kişiliklerime saygı ve sevgilerimi yollar, esenlikler dilerim. hoşçakalın.

bi sigara yakim

5 Temmuz 2013 Cuma

az LAF çok İŞ

sık sık okuyun diye emirler yağdırıyorum ya hani,
arada okumaktan sıkıldığınız da bir de İZLEmeye koyulun.
şunu mesela >> http://www.youtube.com/watch?v=tFbRH-S2L94

4 Temmuz 2013 Perşembe

SaLvodan Seçmeler vol. 1

Başım belada ben bi paranoyağım
Odamın kapısı beyaz ve kara boyalı
Sabah ayılıp kalktığımda kendimde miyim ?
Tanıdığım biri mi benim kendim dediğim?

Gökyüzü ağlamaklı bak bu gece
İçine merhem olacak tek bir hece
Gündüz oldu bak önüne imece
Bende seninleyim gidelim ecele

Kim sever ki seni beni
Kim sever ki deli gibi
Kimse kimse için ölmez ve kimse görmez
Bizde arkadaşını bırakıp kimse gitmez

Her yol senin için, adımı atman için.
Herkes senin için, yoluna çıkmak için.
Zorluklar o biçim ve kolaya kaçan için.
Her şey senin için, vaktini iyi geçir.

Elimde bir kalem, sabaha karşı 3 bucuk
Yollarım çakıllı, umuda yolculuk
Sahnede bir tiyatro görevim oyunculuk
Oynadığımız sahnede rolümüzü unuttuk

Okurdum hep kitapları içinde boşça yazsalar da
Sabahları uyanmalar ve kolpalar yanımda
İlki tam bi fiyaskoydu adını bile unuttum
Sonuncusunu çok severdim adımı bile unuttu

Duygusuz ifadelerle bir taş olsam özlemimle.
Gömün beni sözlerimle,bende sizi özlerim be.
Duygularımı közleyin ve aleve verin benim önümde.
Kelimelerime dikkat et.Ben ağlamam son günümde.

Satırlarımı yazarken ben bugün bi banktayım
Boğaza doğru bakan ücra bir parktayım
Göğsümde bir kırık kalp, kafam bozuk
Dudaklarımda tütün havaysa soguk.

Şehir bir okyanustu hep köpek balıklarıyla
Ben nehirde beslenirdim onların artığıyla
Gözlerinde olmasın bende olmiyim
Oğlum sevenim olmasın bende sevmiyim
Karanlık sokakta yürürken yüzüm gülmesin
ve ben kendimle ağlarken kimse görmesin
Bu fırtına dinmesin dalgalar inmesin
ve ben benimle kalıyim kimse bilmesin
ve ben içimden geleni yazıyim kimse duymasın
ve bana özel bir melodim olsun sizin değilki o
Benim içinde ağlasınlar ölemedimki hiç
ve bende dalga geçiyim hayatla gülemedimki hiç
Bir hayat borcunuz var bana geriye verin
Durun ne olur gitmeyin geriye gelin
ve ben çığlık çığlığa sinir krizlerimle
Yumruk attım duvara
Şu an krizdeyim

3 Temmuz 2013 Çarşamba

Nefret Öğretir, Sevgi Kandırır

Bekle Bizi Ağustos.

birileri cinnet geçirebilir. birileri unutulmuş olabilir. birileri var ya o birileri, peşimdeler. ne istediklerini kendileri bile bilmiyorlar. tek dertleri ilgi ilgi ilgi ilgi ilgiilgilgilgilgilgilgilgilgilgi

hayatımdan gelip geçenler öylesine sömürdüler ki duygularımı neyse ki vurdumduymaz kişiliğim bana mısın demedi. bunca tanıdığım insan, yani deneyip deneyip soğudum insan, bunca gelip geçen zaman, yani BOŞA AKAN ZAMAN. hepsi boşaydı.
dün yaşananların hepsi BOŞU BOŞUNAYDI. haha evet evet gereksizdi yani.
yüzeysel insanlar, topunuzun köküne sigara söndüreyim emi. iki dakka ciddi olun, iki dakka derin düşüncelere dalın. ölürsünüz dimi? bi yerleriniz eksilir. sonunda beni de kendinize ha çevirdiniz ha çevireceksiniz. kendimi denete denete denenecek bir tadım kalmadı. 3 sene önce dalgınlığıma gelip de öylesine espri olsun diye aldığım şu blog ismi üzerime ha yapıştı ha yapışacak. BOŞ İNSAN!

üç noktalı veda cümlelerinin canı cehenneme. ben vedaları sevemedim. beceremiyorum yani. huyum değil.
çağımızın vebasal hastalığı "ilgi deliliği"
çokça kez ağza alınmayacak küfürler eşliğinde sövüp saymıştım bu ilgi manyaklarına ama pişman olmuştum, "yok yaa sorun ben de, fazla abartıyorum işte" ama yok! abarttığım falan yok! mezar hırsızları girdi yine hayatıma. hortladı gene şu ilgi delileri. bok var beni buluyorlar. kötü kader midir nedir allah belasını kökünden versin.

neyse bunlar işin "iş olmayan" kısımları. gelelim konumuza. gerçi konu falan da yok. zaten hiç bişey yok. nihilist bedenim aşka geldi. her güzel şey gibi sen de yoksun Sylvanas. bilgisayar kodlarından ibaretsin işte. ben de kime diyorum burda.
yarın ölüm var. iş var güç var. yolun sonunda son gülen iyi gülen var. son gülen olana dek hıçkıra hıçkıra susmaya devam.

şaka gibi

2 Temmuz 2013 Salı

Doğaçlama Muhasebe

Bugün ofiste hiç tanımadığım, daha önce hiç görmediğim, konuşmadığım, yazışmadığım, bla bla madığım bla bla mediğim hiç bir etkileşimde bulunmadığım bir insana kanım kaynadı. ruhumu okşadı adeta. ama gördüğüm tek şey vesikalık bir fotoğraftı ve bir kimlik fotokopisi. bir film sahnesi gibi yaşadım yine o anı. kelebek etkisi değil de atlas bulutu filmindeki reenkarne hayat tezine aklım kaydı. acaba o insan geçmişteki hayatımda (tabi varsa öyle bir hayat) karşılaşıp, o hayatıma bi şekilde etki eden birisimiydi? dünyaları kıskandıran bir aşk hikayesi miydi? ya da birşey miydi? ben ağaç falandım da o bana yağmur olup yağan yağmur tanesi miydi?
cevap bulamadım...

haftanın enleri

#4 hafta sürecek bir iş hayatı
#milyonlarca kağıt parçasına sıkışmış hayaller
#delgeç
#zımba
#faturalar
#ve antalya

30 Haziran 2013 Pazar

İllede Biteverya: Patagonya Halk Destanı

Tepemde insanlar ölüşürken
Yaralılar istatistiğe bölüşürken
Sen, ben eşittir bizken
Matematiğe inanmam ben
Anlamıyor musun çocuk?
Bu boyalı süslü püslü caddeler, mağazalar, betonlar
Hepsi yalnızlığa cephe almış
Beni ben olmadığım için sevmeye zorlanmış
İnsanların yüzlerini göremiyorum
Onlar mı yüzsüz yoksa ben mi körüm
Bilemiyorum..

Hayallerini işgal altındayım
Kuşatmalarım oldukça barışçıldı
Meydanlarda birikmiş halkın
Meraklı gözlerle dinliyordu aşka dair manifestolarımı
Kimisi dalga geçti
Kimisi üşengeçti
Gözlerin gözlerime cesaret edemedi
Karar ver, seçimini yap!
Komünizm mi yoksa Kollektivist anarşizm mi?
İkimize, hepimize özgürlüktü sloganım
Sömürülmüş duygularına onurlu bir yaşam hakkıydım
Kimsenin burnu bile kanamadan mutlu olacaktık
Bir gülümsemene kalmıştı ki kansız zaferim
Tüm cephelerinde reddedilmeyi gördüm
Asık surat ve bin bir tane gerilla gördüm
Sevgi ve şefkatimi faşizan düşüncelere alet ettin
Sürünmekten haz alan hayatını kendi haline bıraktım
Mutsuzluğa gülerek koşan direnişçi kalbine yenik düştüm
Topyekün geri çekildim sınırlarından
Şimdi emperyalist aşk oyunlarının boyunduruğu altında
Dış mihrakların hedefi halindesin
İç savaşlarla kavrulup
Kendi kendini imha edeceksin
Toprakların yozlaşmaktan olsa da virane
Tam bağımsızlık fikri gelip geçti benimle
Ne diyeyim be yasak bölgem
İstediğin gibi olsun
Beni de vaktinden evvel konuşup
Anlaşılamamış bir düşünür farzet

Hadi sana bol redifli bir şiir
Gülelim eğlenelim hesabı

Aşkın komik bi fikra
Ayrılıktan korkar sıkça
Şarkılar dinleyip bağlandıkça
Seni sana havale ediyorum

Kendine söz ver yeminini bozma
Kareli gömleği var diye tav olma
Mükemmeli arama, fazla şey yapma
Seni sana emanet ediyorum

Her önüne çıkanı çok sevme
Az düşün, çok ye, hesabı ödeme
Rüyadan uyanıp gerçeği görünce
Seni sana şikayet ediyorum

Gözlerin siyahın en güzel tonu
Saçların yol olsa dünyanın sonu
Tendon bağların kitaplara konu
Seni sana tarif ediyorum

Kıssadan hisse bu al dikkate
Çok çalış çabala ol efsane
Herkesin derdi kendi kendine
Seni sana beni bana bırakıyorum

Kafa yorma,
Bu!
Dünden kalan en güzel halindi
Seni sen yapan
En güzel halindi
Beni aldatan
İki hece bir şiirdi
Bizi biz yapan
Geçmişin izleriydi
Size aşk satan
Sarhoş bir deliydi
En güzel yalan
Onların hayali
Yine falan filan
Hepsi geçiciydi
Bilirim yalan
Ölüm hariciydi
Çünkü tek yalan
Ölüm hariciydi
Geriye tek kalan
Yal-nız-lık hissi

26 Haziran 2013 Çarşamba

Freddy'nin Kabusu

kılıçlarınızı çekin, kanım helaldir.
gözleri mözleri değmesin, yüzü bana haramdır

bu ülkede ateistler üşengeçliğinden ateisttir. devrimciler enayidir.
sağcıların kafası rahattır. solcuların vicdanı.
aktivistler çapulcu. demokratlar hep haklı.
terörist kimdir belli değil.
sahi nasıl bi ülke lan bu? dediğinizi duyar gibiyim. demediniz mi? neyse salla.

klavye bulamıyorlarsa ekran klavyesi kullansınlar
zira dünya sadece pamuk şeker tarlalarından ibaret değil
bundan dolayı hiç kimse camel soft aromalı kahve işine sıcak bakmayacaktır
halbuki ne güzel bir hayaldi senle yağmurlu bir gecede sabaha kadar age of empires oynamak
kimse bilmez her gece birileri düşer aklıma
rüyalarımdan gelip geçen biri
adını bile bilmediğim biri
henüz tanışmadığım biri
senelerce bana katlanabilecek bir biri
beni annemden çok düşünecek biri
annelerin evlatlarına olan düşkünlükleri bana pek inandırıcı gelmez. yani yapmacık falan gelir işte. samimi değildir. bir karşılık vardır işin içinde. dünyadaki tüm anneler için demiyorum tabi. bir anne ahtapotun yavruları uğruna hayatından vazgeçmesi istisna elbette. ancak o da bir karşılığa tekamül eder ki bunu anlayıp kavrayabilmek benim açımdan çok güç. sizi bilmem. genlerine işlenmiş olan "neslini sürdür" psikolojisi işte. evet kullandığım bu "işlenmiş" kelimesine göre, yaratılışçı olduğum ve bir yaradanın varlığına inandığım fikrini düşünebilirsin. ama istisnalar kaideyi bozmaz.

dünya dönüyor. dönmek zorunda. zorunda olduğu kadar da çaresiz. çaresizlik alışmaktan gelir. gelir tablosu muhasebede 6lı hesapları gösterir. gösteripte vermemek gayet ahlaki bir durumdur. durumlar kötü. kötü olan herşey cezbedici. cezbetmenin kökü cazibe olsa gerek. gerekli olan tek şey limitsiz bir kredi kartı. kartlarımı hiç bir zaman açık oynamam. oyunun kurallarını sen koyduğun sürece zamanla hiç bir zevk almazsın. almadan veren tek varlık tanrıdır. sen tanrı mısın beni öldürdün? ölüm herşeyin cevabı. cevaplar soran kişiye göre değişir. değişmeyen tek şey değişmediğimdir. değişmeyen insan yalnızsa yalnızdır. yalnızlık yeri gelir bir ihtiyaçtır. ihtiyaçlar kaynaklarla orantılıdır. orantılar kaynaklarla. kaynakların tükendiği gün sigarayı bırakıcam. bırakıp gittiklerim arkamdan hiç ağlamadılar. ağlayanlarsa belli etmediler. etme eyleme dediklerim adımı bile unuttular. unuttukları benden ibaret kalmadı. kalıp ısrar edenler pek bişey yaşamadılar. yaşadıkları istedikleri gibi olmadı. olamadı. iyi geceler gecenin kör karanlığı...

gecenin 2siydi. ve benim tamı tamına 2 saat uyumamam gerekiyordu. neden niçinini sorma. saat şu an tam 3ü 45 geçiyor ve şimdi uyuyacağım. evet 1 saat 45 dakika boş boş bekledim ve şimdi uyuyacağım. maksat uyuzluk olsun. he bi de buralar boş kalmasın. bana 3e kadar sayıp boynumu vuracağımı söyleyin ama 1 demeden sallayın giyotini. maksat ibnelik olsun. deniz kızı girmiş düşlerime ben iflah olmam.

23 Haziran 2013 Pazar

OKU!

okumuyorsunuz gençlik!
hayır lan kendimden bahsetmiyorum. yazdıklarımdan bahsetmiyorum. yazdıklarım elimin kiri haşa yazı bile değil hatta onu geçin. genel anlamda okumadığınızdan bahsediyorum. teknik meknik bi takım bilimsel makalelerden de bahsetmiyorum. ben işin ideolojik, felsefik, aklınıza gelebilecek her türlü SOYUT kavramındayım.
din meselesi ise başlı başına kafayı taktığım bi mevzu.
kimliğinizin din hanesinde yazan "İSLAM" kelimesinin kelime kökenini bile bilmeyecek kadar okumuyorsunuz! hadi kollektif olayım zorunuza gitmesin. OKUMUYORUZ. ki doğru ben de okumuyorum. yahu bu ülkede yaşar nuri okuyun okuyun okuyun diye yırtındı senelerce. yaşımın yettiği kadarıyla CANLI tanığı oldum yetmediği kadarına da BANTtan şahit oldum. evet lanet olsun belki televizyon denen aptal kutusundan farkına vardım tüm bunlara ama orda da bırakmadım, bırakmamaya da devam.
kitap okuyun. isim mi istiyorsunuz? üşenmeyin bulursunuz. tamam kitap okumak sıkıcı bir eylem. hayatımda en son okuduğum kitap ismini bile hatırlayamadığım kadar eski bir çocukluk dönemimden kalma. kabul ediyorum en cahil ben olayım ancak bişeylerin farkındayım en azından. artı herşey de kitap değil günümüz çağında. internet diye bi icat var mesela?

mesela bu yazıyı okuyorsanız elinizin altında internet vardır olarak görüyorum ki öyle yani tartışmasız değil mi?
şimdi o halde google a girin. bu sefer, en azından bir kereye mahsus olmak kaydıyla, şarkı,alışveriş,oyun hatta spor kısacası zevk ve eğlenceye dair ne varsa bunlara bir ara verin lütfen lan.
ve yazın. Karmatîlik nedir?
Hasan Sabbah kimdir?
Hallac-ı Mansur Kimdir?
Şeyh Bedreddin, Börklüce, Torlak Kemal kimlerdir?
Celalî İsyanlarının sebep ve sonuçları?
hayır lan tarih sınavının olası sorularını yazmıyorum üç dakka adam olun beni dinleyin.
daha doğrusu beni dinlemeyin.
Nihat Genç'leri Eren Erdem'leri Yaşar Nuri Öztürk'leri Aytunç Altındal'ları dinleyin
ve devam edin googledan aratmaya
Sıffin Savaşı, Vahabilik, Tapınak Şövalyeleri nelerdir
Cem Sultan, Şah İsmail bunlar kimdir

illa bu verdiğim isimleri savunun KORUYUP KOLLAYIN ONLARI ühüü :(( amacıyla vermiyorum. öğrenin anasını satim ya öğrenin. OKUYUN! TANIYIN! DÜŞÜNÜN! yorumlayın! ama habersiz kalmayın. gerçeği öğrenmek değil mi asıl olan? gerçeği öğrenin.
CIA denen dünyanın kara kutusu olan örgütün binasında
şöyle bir şey yazar >> "Gerçeği öğrenmelisin, gerçek seni özgür kılar"
Gerçeği öğrenmelisiniz gençler. dünya üzerinde oynanan çeşitli folklorik oyunlardan bahsetmiyorum. bu bilgileri hayatınızın amacı yapıp meslek haline dönüştürün de demiyorum aq. Sadece bilin, öğrenin, farkına varın! yaşayın. düşünün! hiç bir şey yapamıyorsanız bile düşünün! elinizden geldiği kadar ÖRGÜTLENİN!

bırakın palavraları, bırakın merkez medya söylemlerini, bırakın ""provokasyon oluyor, aman direnişin adı kirlenmesin, flama olmasın, cart curt olmasın, gençler sadece denyo denyo takılıp gitsin işte, duvarlara da üç beş tane "orantısız zeka" ürünü slogan yazsınlar spreylerle, amaaaan ne gereği var işte gülelim eğlenelim, tayyip'e küfür mü ediyorlar? amaaan etsinler canım ne var işte anca küfür ederler zaten, ama sakın haaa! başka türlü tepki koymasınlar, düşünceleri laiklik, atatürk ve bayraktan öteye geçmesin, taş da atmasınlar polisin gücüne gidiyormuş :( tamam mı güzel gençler :( a benim kuzularım a benim canlarım :( "" diyenleri. bırakın bunları yaaa.

noldu en son bak? karanfil vercez dediler? ne oldu? tuttu mu bu gandhici pasif direnişiniz? tutmadı dimi? kafasını arap fistanıyla bozmuş hastalıklı ılımlı islam cemaatinin polisi ne anlar karanfilden arkadaşım?
Emevi zihniyeti diyoruz sana burda. Tayyip'in İsrail ve Amerikanın eliyle Türkiye'ye enjekte ettiği, adeta bir aşı gibi enjekte ettiği bu "Ilımlı İslam" zehiri, şiddet ve karşındakini (bırak yozlaştırmayı) İMHA etmekten başka bir düşünce içermeyen hastalıklı bir akımdır. Tıpkı Emevinin zamanında Hüseyinin yolundan gidenlere yaptığı imha etme politikasından başka bir şey değildir. Hamas denen, Müslüman Kardeşler denen o merkez medya tarafından sürekli cici cici bizlere tanıtılmaya çalışılan "kendinden olmayanları imha et" örgütlerinden başka bir şey değildir. Tayyip ve cemaati "Ilımlı El Kaide" den başka bir şey değildir. Ilımlı Talibandan başka birşey değildir. Elinde AK-47 ile dağlarda poz veren güya "mücahit" olan terörist gerillaların, düz ovaya çıkıp takım elbise giymesinden başka bişey değildir. Tayyip mücahit falan değil bildiğin "müteahhit"tir ey %50nin içindeki milyonda 1 olan zavallı kömür fetişi arkadaşım duy beni artık!

binlerce aklı başında düşünen genç, bu tayyip denen yaratığa yarramı ye tayyip diye bağırıp dinine küstürüldü.
Yapma düşünen genç,
 oyuna gelme diycem şimdi bak ama çok klişe ve basit kalıcak biliyorum ama gerçekten öyle lan.
GERÇEKTEN öyle.
ya da bildiğin, inandığın gibi olsun düşünen genç. belki bu benim seni davet ettiğim adamlar dünyanın en ahmak insanlarıdır ve yanılıyorlardır olabilir, herşey olabilir, ancak inkar etme, düşman olarak dahi görsen tanı, yiğit bulutlara, melih gökçeklere kurban gitme. yazık etme kendine. Siyasi görüşü Atatürk ve 6 okundan ibaret olanlara da sığınmaktan vazgeç. Atatürk çok büyük bir önder, bir düşünür, bir devrimci, bir insanın bu dünyadaki yapıp yapabileceği en üst düzeydeki noktalara ulaşmış bir mucizevi olgu, ancak onu ilahlaştırıp her fırsatta ona sığınmak tamamen Atatürk'e yapılmış bir ihanet olacaktır. bunu Atatürk'ün kendisi söylemekte zaten. aç oku işte onu bile bilmiyorsun belki de.

SORGULAYIN! daima daha ilerici daha yenilikçi bir duruş sergileyin. he şimdi diyceksin tee yazının başında saydığın isimler teee tarihin en dibinden kalmış isimler onlarla ne işim olacak o zaman diyceksiniz. ulan tamam bunu da diyin. ama onları da sorgulayın. tanıyın diyorum. ÖĞRENİN. bilin. DÜŞÜNÜN. tekrarlayın. okuyun, çünkü okumak size sahip olduğunuz değerleri hatırlatmaya yardımcı olur. sürekli okuyun. kısır döngü haline getirin lan evet. tekrar tekrar hatırlayın. ben kimim ve kimlerleyim. şu saçına başına mavi gözüne tav olduğum çocuğun cüzdanından başka bana katabilecek neyi var diye düşünün bir kere olsun! üzerindeki polo gömleğin hangi insani yönüme desteği olacak diye iki dakka bi vicdan muhasebesi yapın. şu vücuduna, göğsüne, fiziğine yamulduğum hatun bana yatak odamda bir kaç saatlik fanteziden başka ne sunabilir diye kendinizi yargıya çekin. bunları yapın. silkelenin. kendinize gelin. özünüze dönün. insanlar hür doğar ve hür yaşamak ZORUNDADIRLAR. sokaklar, sürü psikolojisiyle hareket edip koyun olmaktan "KORKAN" ve bu kâbusu yaşamak istemeyen uyanmış ve hala uyanmaya devam eden bilinçli ama malesef örgütsüz insanlarla dolu. bunlara kulak verin. ve hatta el verin. omuz verin. dikkat verin. hahaha kikiki hayatınıza ufak bir reklam arası verin. kendinizi kaybetmeye mahkum mutsuz ve yorulmuş bir edebiyat şaheseri olarak görebilirsiniz. umudunuzu yitirmiş olabilirsiniz. inancınızı kaybetmiş olabilirsiniz kendinize dair. o halde ne bileyim şu gökte özgürce uçan kuşun kanatlarını kıskanın ve KENDİNİZE GELİN. bunu yapın.

UNUTMA. SEN İNSANSIN.
saygılar.

http://www.youtube.com/watch?v=Jqmgbi6JWsE

Mario Balotelli nin Follow attığı adam

-Bazı insanlar çok...
-ney?
-YAVŞAK!
:(

kısa süren geleneksel arabesk müzik dinleme ve inleme sezonunu kapattığımı siz saygıdeğer dost görünümlü kuyucu murat paşalara en içten egoist duygularımla bildiriyorum. hoşgeldiniz parkadaşlar!
bundan böyle böyle. canfezayı siktir ettim, çok desteksiz sallıyodu aga! ölüyorum bitiyorum ilacımı getirin ayağı yok artık. müzik kültürüm sansar salvo disslerinden ibaret artık. ha arada bi de skrillex falan. muhtaç olduğum kudret beynimdeki  nöronlarda mevcuttur vesselam. kalbim uzun bir süre yoğun bakımda. çok şiddetli çarpışmalar yaşadı garibim. kendine gelmesi uzun zaman alır. boşver zaten gebersin zırtapoz. güçsüz olanın kaybettiği bir dünyada işi ne zaten. duygusal olmaya gerek yok. kimse kimse için ölmez ve hatta yaşamaz. akıllı olun. hatta ayık olun. kendime sövme modunu iptal etmiş bulunmaktayım. sana da sövmüycem dur bi sakin ol.

ve unutmadan hepiniz beni öldürmek istiyorsunuz biliyorum. üzerimde oynadığınız oyunları biliyorum. hain planlarınızı biliyorum. en kısa zamanda canıma kast etmek için toplandığınız yeraltı mabedini kendi ellerimle yıkacağıım * ünlem * ünlem *

22 Haziran 2013 Cumartesi

Pozisyon Hastası Yan Hakem

Karşımda biri var. bana bişeyler anlatma çabasında. bir insan.
yani ilk bakışta boyu posu kaşı gözü bir insanı çağrıştırıyor.
aynaya baktığımda gördüğüm ben gibi neredeyse. o bana bir şeyler anlatma çabasında
bense her defasında konuşan kişi her kim olursa olsun yeniden tanıma çabasındayım.
çoğu zaman algılamakta güçlük çekiyorum.
o kaptırmış gidiyor iken söylediği bir kelimenin, bu kendime benzetip iletişime geçme ihtiyacı hissettiğim yaratıkla olabilecek bağlantısını kurma çabasına giriyorum
tren demiştir mesela ya da ne bilim ağaç demiştir. neden ağaç?
bu yaratık ve ağaç arasındaki ilgi alaka nedir?
Ya da çok sevdiğim bir şeyi cümle içinde kullanmıştır.
çikolata demiştir mesela ve ya antep fıstığı
hemen ataklanmaya başlarım. zoruma gider açıkcası.
ulan neden ben değil de o ağzına aldı bu kelimeyi diye.
halbuki ne çok severim çikolatayı falan.
o anlatıp konuşa dursun benimse artık çikolatadan başka hiç bir şey umrumda olmaz
o an herşeyden herkesten kendimden bile soğurum
hatta çikolatadan bile
çünkü ilk ben kullanmalıydım o kelimeyi.

19 Haziran 2013 Çarşamba

Savrulurken Raconun Kırmızı Pelerini O Zarif Öfkeye

kaçsam şehrin uzağına
tutulacak el bulmaya
eciline uculuna
zeytin dalı uzatmaya

ben bu şehrin
ben böyle şehrin
taaaaaaaaa
egzozunu bacasını
hormonlanmış gıdasını
silikonlu hayatını

ben bu şehrin
ben böyle şehrin
taaaaaaaaa
kakafonik soundunu
dokusunu kokusunu
gübresini hormonunu

zenofobik bakışını
gemsiz ipsiz vandalını
sanatını....
dalağını

* * * * * * * * * * * *

çıksam baksam bulutlara
selam çaksam martılara
eftenine püftenine
kimlik kartı uzatmaya

ben bu şehrin
ben böyle şehrin...
taaaaaaaaa
apolitik duruşunu
üçlü serbest vuruşunu
koyunlara uyuşunu

ben bu şehrin
ben böyle şehrin...
taaaaaaaaa
bok kokulu boğazını
betonlaşmış toprağını
peyzajını planını


dolmuşunu taksisini
emniyetsiz şeridini
e-5ini...
limitini

* * * * * * * * * * * *


dönsem dursam yollarında
kimse beni anlamasa
serkeşine peşkeşine
ateşimi uzatmaya

ben bu şehrin
ben böyle şehrin
taaaaaaaaa
delisini cinnetini
delikanlı çetesini
işsizini ipsizini

ben bu şehrin
ben böyle şehrin
taaaaaaaaa
tomasını polisini
jenix gazlı tazyiğini
çeviğini kuvvetini


varoşunu yokuşunu
foseptikten çukurunu
borusunu...
soluğunu


* * * * * * * * * * * *

baksam yarin gözlerine
inanmasam sözlerine
ecişine bücüşüne
minyon vücut pek şahane

ben bu yarin
ben böyle yarin
taaaaaaaaa
makyajını cilvesini
akıp gitmiş rimelini
depresifsel hallerini

ben bu yarin
ben böyle yarin
taaaaaaaaa
parfümünü şişesini
tektaşını kolyesini
yitip bitmez hasretini

saçma sapan dertlerini
ağlamaklı gözlerini
kaşlarını...
tribini


* * * * * * * * * * * *

dönsem gelsem mahalleme
heryer olmuş bi allame
antinine kuntinine
hepsi boş laf tabiki de

ben bu şehrin
ben böyle şehrin
taaaaaaaaa
gündemini dış borcunu
ortadoğu sorununu
balkanların konumunu

ben bu şehrin
ben böyle şehrin
taaaaaaaaa
kot pantolon modasını
nemli nemli havasını
denizini karasını


rastgele seçilmişini
gelmişini geçmişini
yedi tane...
tepesini

Sevdiğim Kızın Bisikletini Çaldım olm!

Öldürmek istediğim değil ama intihar etmelerini istediğim insanlar var. Öldürmeye bile değmeyecek insanlar.
istanbul bugün püfür püfür esiyor. sahilde dizelcanlar, mazotgüller el ele tutuşmuş fink atıyor. ve ben yine avcumu yalıyorum. siz pek muhterem okuyucularıma parantezsiz ve beğenilme kaygısı taşımayan, gayet göz yorucu ve sağlığa zararlı, sinirlere dokunan, vicdanlara musluk suyu serpen, okuma yazma bildiğiniz için kendinizden tiksinecek bir yazı arz ediyorum.
çayım sigaram hazır. arkadaşlar siz hazır mısınız. başlayalım o halde.
bilgisayar simülasyonuna aşık olan bir insan düşünün. şimdi unutun.
okunmamak için yazıcam bu sefer. öyle delicesine yazıcam ki, öyle harfe boğucam ki burayı, sıkılana, bıkana kadar öyle kusucam ki içimdekileri, gören wikipedia dan copy paste yaptım sanacak.
şu günden itibaren geleneksel arabesk müzik dinleyip hayata küsme sezonunu açıyorum. millet yaza bomba gibi girmeyi planlarken, ben intiharlardan intihar beğenmekteyim. dünya da bütün acıları, bütün kederleri yıkın üzerime ey insanlar. maddi manevi tüm acılar. evlat acısı mı en büyüğü. gelsin. aşk acısı mı? vurun beni. maddi sıkıntı mı? sapına kadar. faturalar ve kablolara lanet olsun.
küfür de edicem. çokta güzel küfür ederim. şimdiden uyarıyorum, geri dönün.
nikotinden damarlarım çıldırana kadar küllüğe abanıcam. derhal bir yerlerden ağır roman kitabını edinmeliyim.
metonun ruhu şad olsun. tüm kolera halkına selam olsuın. bundan böyle kimse argo kelime öğrenmeden çıkmasın karşıma. sen de çıkma karşıma deniz kızı. yarattığın girdapta boğulasın. ama sen deniz kızısın, kuluçkalı bir deniz kızı. nasıl boğulasın ki. yarattığın girdap ancak beni boğar. beni bi kaşık okyanusta boğdun. ne halin varsa gör. en azından önümüzdeki 45 dakikalığına ne halin varsa gör işte. sonra ben yine dönerim kürkçü dükkanına.

arabesk mi ıyy diyenler var mesela aramızda. evet evet var.
be dallamanın evladı, pinhani den, duman dan, (ki çok severim ikisini de) şundan bundan ayrılık şarkısı, platonik aşk şarkıları dinleyince " süper ya :( " müslümden, erol budan dan dinleyince pis kaka dimi. aşk olsun sana gerizekalı. ayıp ediyosun. bak sana dallamanın evladı dedim çok özür dilerim. sen bildiğin dallamanın en önde bayrak tutanısın aslında. kavram kargaşalarında boğulmuş, hayata dair bir tek tutarlı çıkarımı olmayan, boş gelmiş boş gidecek bir insansın. ve malesef insansın. bana en çok koyanı da bu. dayanamıyorum cahil insan görmeye.
hadi cahillik bi nebze katlanılabilir bir şey. BAZEN.
hatta kişi cahilliğinin farkındadır, bunu bildiğini beyan eder ona da canım feda ZATEN.
ancak cahilliğinin bile farkında olmayan onu da geçtim inkar eden tipler var ya hani.
onlar var ya.
onların ben aq.
aq dedim de bak deyineyim madem. q harfi bildiğimiz üzere alfabemizde olmayan bir harftir. ve aq kısaltması da "amına qoyayım" ın kısaltması malumunuz. hal böyle olunca şimdi diyceksiniz, "aq ne lan kodumun bebesi"
kabul. haklı bir serzeniş. anlarım. ancak sen de bizi anla amcaoğlu. biz 90lı nesil, yüzlerce ırkın görmüş olduğu katliamlardan daha beter bir yozlaşma süreci geçirdik. 2000li yıllar rüzgar gibi geçti üzerimizden. msn devrinde nice genç fidan solup gitti ekran başında. ne oldum manyağı olan bu nesil, gördüğü her boka balıklama atlamak suretiyle, yeri geldi gothic oldu, yeri geldi emo oldu. kimi heavy metali keşfetti, kimi rap müzikle duygularını terbiye etti. kimisi gerizekalı olduğundan msn hesabı açmayı bile beceremedi. kimisi 89.com'da takılırken kalpten gitti. ama en beyinsiz tayfa da hangisi oldu biliyo musun. online oyunlarla kafayı sıyıran tayfa. nice çocuk mahvoldu internet cafe köşelerinde. nice zeki,çevik ve bir o kadar ahlaklı genç çocuk piç oldu bir tane canavar peşinde. halbuki futbola efor harcasaydı bu genç veya herhangi bir spor dalına, şimdi paranın nirvanasına koymuş bi şekilde, altında merso, kolunda monro, arkasında terso terso tipler hayatı yaşayacaktı belki de. olmadı ama amcaoğlu, olmadı malesef. devlet politikaları göz yumdu bu duruma. giderek apolitikleşen bu hurda beyinli nesil, siyasi görüş olarak ortaokuldaki atatürk figüründen öteye geçemedi malesef.
şahsen kendimi istisna olarak görmek zorundayım. tamam kabul. en pis şekilde kullandım bu online oyun ortamlarını. gecemi gündüzümü piç edip 24 saat başından kalkmadım. arkadaşlarımla aram açıldı. arkadaşlarımı bile unuttu bırak ara açmayı, teker teker bağımı kopardım doğal olarak. hepsi kıçı kırık bir savaş oyunu uğrunaydı. ama amcaoğlu, ama.. ben hepten güme gitmedim. okudum araştırdım, yazmaya devam ettim. deli dana gibi canavarlara bıçak çekip, kılıç sallamadım sadece. ben zaten hep büyücü karakterler açardım. ilgimi cezbederdi yani böyle kitaplı, iksirli karakterler. ve itiraf ediyorum, hep bir büyücü olmak istemişimdir. gerçi kim istemezki. uçmak, kaymak, kayalara sığmamak falan. güzel şeyler tabi bunlar.
gel gelelim amcaoğlu, zamanla bi baktım, geriye bi tek ben adam olmamışım. yaş kemale erdi diyecek halim yok tabi daha genciz hehe. ama bi çok şeyden geri kaldım. yani bir çok şeyden anlıyo musun. araba bile süremiyorum düşünsene. benim açımdan büyük bir eksiklik. ya da ne bilim benim hayatımda hiç cüzdanım olmadı mesela. elim para tuttuğu zamanlar da bile cüzdanım olmamıştı hiç. şimdi ne alaka diyceksin biliyorum dedin hiç şey yapma açıklıyayım. yani ne bilim cüzdan sahibi olmak bir statü göstergesidir bence. hoş gerçi bi cüzdan dediğin nedir, pazarda 5 liraya tanesi. ama olmadı işte anlıyo musun olmadı. dövmem de yok benim mesela. şöyle afili bir zülfikar iyi giderdi sağ koluma. bunu yapacağım. neyse

konu iyice dağıldı ne diyodum ben.
aşk müzik sektörü içindir demişmiydim daha önce size? o halde şimdi diyorum.
pek tabi ki bu aşkı değersiz bir olgu olarak gördüğüm anlamına gelmez.
müzik piyasası için bulunmaz bir nimetiz biz platonik aşk mağdurları.
sendikalaşsak var ya ortalığın feriştahına koyarız.
parti kursak falan en azından meclise girebilme şansımız çok yüksek.
benden yaşça büyük bi kuzenim vardı mesela. ablam yani. ilk defa ondan duyar olmuştum arabesk parçalar. sürekli odasında volta eşliğinde ibrahim erkal, fatih kısaparmak, hakkı bulut falan dinler dururdu. ne zaman odasına girsem çocuk halimle koşa koşa, birden irkilirdi. koğuş ağası duruşundan ödün vermeden ama bana da kıyamadığından uygun bir dille def ederdi odasından. şimdi o evli çocuklu ve mutlu, dinlediği kasetlerse ondan bana tek hatıra. bayrağı ben devraldım anlıyacağınız. sonra da bıdı bıdı eder dururlar, yavuz niye agresif yavuz niye coşkun ırmaklar gibi deli manyak.. güzel arkadaşım benim boşuna kafanı duvarların taşlarına vurup beni ayarlardan ayarlara sokma. çocukluğumdan beri ne gördüysem büyüklerden onun şekil almış haliyim ben. sadece kafam biraz başka şeylere daha basıyormuş işte hepsi bu.
büyüdüğüm mahalle mesela. Allahın varoşu olan istanbulda bi arka mahalle. senelerden beri solcu duruşuyla övünen, kavga gürültünün masabaşı iş rutinliğinde sürdüğü, garibi gurebası bol, ama son yıllarda uyuşturucu batağına saplanmış, küçük küçük balici çocukların mesken tuttuğu, ordan burdan marjinal ırklar diyebileceğimiz azınlık tarafından çepeçevre kuşatılmış, adalar manzarasını hiç bir kanarya adasına değişmeyeceğim, elleri pis ama kalbi temiz mahallem benim. severim ben mahallemi. ama fırsatını bulduğum an da defolup gideceğim orası ayrı mevzu. yaşanmıyor be amcaoğlu. her anın kelle koltukta. tamam benim belaya bulaşacak cavlaklı bakan gözlerim olmadı hiç ama 10 metre ötede geceyi beraber geçirdiğim komşum bir uyuşturucu müptelası ve mezardaki babasından yadigar kalan 14lüsü her an patlamaya hazır bir şekilde. hiç bir şeyden ölmezsen kaza kurşunundan ölürsün o derece bi mayın tarlası anlıyacağın.

neyse ya konu dağıldı gene. ne diyodum?
heh aşk.
size daha önce aşkın antik yunan da erkeklerin seksi bedavaya getirmek için uydurdukları bir yalan olduğunu söylemiş miydim? o hal de şimdi söylüyorum işte. tabi bunu ben kendi kıçımdan uydurmadım. gayet bilindik bi aforizma. aforizma dedim de aforizma kasamam belki size şimdi ama çok güzel tamlamalar yaratırım.

neyse dur bi sigara içim geliyorum...

az önce sigaramla felsefe çaplı ideolojik bir tartışmaya girdik. sigarama çakmağımın erdemli vasıflarını sıraladım. dedim, sigara, sigara! çakmak senin gibi yavşak değil. öyle rüzgar nerden eserse oraya takla atan liboşlara hiç benzemez senin gibi. rüzgarlı ortamlara gelemez benim çakmağım. sen ruhunu amerikan firmalarına satmış bir denyosun. çakmak ise daima varoşları temsil eder. tamam içlerinde belki milyon dolarlık altın kaplama çakmaklar çıkmıştır piyasaya ama onlar istisna. benim çakmağım olan tokai, Kartal'ın Tuzla'nın Gebze'nin sanayi bölgelerindeki fabrikalarda üretilen, bu ülkenin taşı toprağıyla kavrulmuş ve gene bu ülkeye kendini adamış şerefli bir emekçidir. sense emperyalizme başı dönmüş bir kompradorsun. çakmak daima 7den 70e herkesin ihtiyaç halinde yanında bulundurması gereken bir araç-gereçtir. insanoğlunu zehirlemek maksadıyla, ateşle yapmış olduğun bu vicdansız anlaşma elbette çakmağı derinden yaralamaktadır. kibrit ise zaten garibim kelebekten daha kısadır ömrü. milyonlarca kibritin hayatını söndürdüm. oysa onlar da kapılmıştı ölümsüzlüğün o karşı konulamaz dürtüsüne. insanoğlu da kendine benzetmişti ateşi, suyu, havayı, taşı toprağı... bunlardan en savunmasızı ateş çıktı. deli cesaretli olduğundan tahriklere kolay kapılan garibim ateş, kendini sonsuza kadar parlayacakmış rüyasıyla insanoğluna kul köle olmaktan başka ne yaptı. hiç bir zaman hükmeden taraf olamadı ateş insanoğlunun çirkefliği karşısında. elbette yeri geldiğinde intikamını fazlasıyla aldı. acısını çıkardı. yakıp tutuşturduğu milyonlarca ormanla insanoğluna olan öfkesini eyleme dönüştürmeye devam etse de, hiç bir zaman suya karşı koyamadı. su gibi aziz ol derler ya hani. bence bu da tartışılır. tamam belki azizdir ama hiç bir zaman insana minnet etmedi su.
su casustur. sanılanın aksine şeffaf falan değildir. su sinsidir, içten pazarlıkçıdır. asırlardır insanoğlunun vücudunda saklanır durur. son darbeyi yapana kadar sabırla bekler. küçük çaplı olan ve antreman niteliği taşıyan darbelerini ise ölü yıkama ayinleriyle göstererek, yüzümüze bir tokat gibi çarpar bu savaş stratejisini.
havaya gelirsek. o bi nebze kontrol mekanizması olmayı başarmıştır diyebiliriz. rüzgar nereye eserse oraya falan gitmez çünkü rüzgarın eseceği yeri o belirler ZATEN. dilediğinde ateşi okşayıp delirtir manyak eder alevler büyür de büyür, dilediğinde denizleri dalgalara boğar suyla oyuncak gibi oynar.
geriye ne kaldı toprak. ahh toprak ah :)
toprak aralarında en iyilikten kafa çıldırtacak derece de erdemlisi. demin saydığım karşılıksız hiç bir iş yapmayacak olan denyolar gibi davranmaz bu toprak. ona 1 gelene o 10 gider. bir selamına tonlarca miktarda ürün bahşeder insanlığa. insan kıymetini bilir bilmez, o ayrı mesele. o insanın yavşaklığıdır. ama ona fark yapmaz. yeter ki selamını kesmesin insan topraktan. zaten topraktan geldik, toprağa gideceğiz diyen insan da yamuk yapmaz toprak anaya.

çay demledim gelin! ama çay içmek için değil, nasıl çay içilir görün, öğrenin diye.
size 10 Mayıs da kurulup, 10 Mayıs da yıkılan bir devletin hazin sonunu anlatayım mı?
neyini anlatıcam be, anladınız zaten siz onu.
bak gene dağıldı konu görüyo musun. ne diyoduk en son.
heh aşk.
ben doğaya aşıktım mesela bi zamanlar. bildiğimiz doğa, tabiat. yağmurun bereketine aldanmıştım. güneşin ışığına. ağaçların gölgesine. ama araya siyaset girdi, entrika bulaştı, soğudum. sadece beni sevsin dediğim yağmurun herkese yağdığını görünce, kıskançlıktan mezopotamya tanrılarına kaydı aklım. öyle bi eksen kayması işte. gerisini sen düşün.

sen düşün dedim de. sen kimsin bu arada? neyse ihtiyar bunağa bağladım gene.
geçen gene gidiyoruz. polis peşimizde değil bu sefer. acep ne iştir demeye kalmadan, pikaçu gökten gülümseyi verdi. yanaklarım ısırgan otu gibi yanıyordu. ömrü hayatımda böyle aç kalmamıştım. halbuki yarım saat önce 2 yarım kokoreç yemiştim, karnım toktu. ama ruhum açlıktan geberiyordu. sevdiğim kız önümde diz çökmüş bana yalvarıyordu. lütfen beni sevme diye yalvarıyordu. beni sevme diye hıçkıra hıçkıra ağlar mı bir insan hiç? ben bunu yaşadım işte. sanki dokunsam kendi kendini imha edecekmiş gibi. patlamaya hazır bir bomba misali tüm alarmları tehdit ediyordu. beni bir fünye gibi gören bu bombayı patlatmaya kıyamadım elbet. kamuyu ilgilendiren bir olaydı nitekim. ıssız bir adaya götürüp patlatmayı düşündüm. ama gelmezdi ki. kendisini çoktan başka bir fünyecinin kollarına bırakmıştı ZATEN. balistik kanunları hiçe sayarcasına ısrarla üzerine gittim ağlayan bombanın. saçları çok güzeldi. karşı koyamazdım. itiraf et sen de bana karşı koyamadın. patlıyacağını bile bile izin verdin bana. şimdi ise yalvarıyorsun, lütfen beni patlatma diye. peki öyleyse. seni şimdilik patlatmıyacağım kimyasal sevdam. doğru zamanı sabırla bekleyip pusuda kalacağım. ve öyle bir zaman gelecek ki, artık sen patlat beni diye haykırsan da avaz avaz, oralı bile olmayacağım. çünkü seni patlatmak değil derdim. etrafımda patlatacak düzinelerce bomba varken, sarışın, kumral, buğday tenli düzinelerce bomba varken çevremde, seni patlatmaya kıyamam. kablolarına hitap edeceğim sürekli. ben seni etkisiz hale getirmenin çabasındayım, patlatıp imha etmek değil. doğru kabloyu bulup bütün bu panik ve karmaşa ortamına son vereceğim. o zaman hayat yeniden normale dönecek. o zaman herkes tekrardan işinde gücünde olacak, çocuklar yeniden sokaklarda gönül rahatlığıyla top oynayabilecek...  

neyse konu gene dağıldı. ne diyoduk?
heh aşk.
geçen gene oturuyoruz. sene bilmem kaç yüz bin. henüz daha fransız devrimi gerçekleşmemiş. ortalık derebeyinden geçilmiyor. ama hitler, stalin, mao falan hayatta yani. osman gazi tutturdu ben bağımsız olacam. cengiz han durur mu tabi hemen kılıcını çekti. baktım elma soyuyor. yarısını bölüp osman gaziye verdi. bu harekete içerlenen büyük iskender çocuk gibi zırlamaya başladı. ulan adamlar dünya devletleri kurmuşlar bi elmayı paylaşamadılar iyi mi. tuttum alayını sıra dayağından geçirdim. cetvelle nasıl vuruyorum ama. o zamanlar cetvel daha icat olmadığı için da vinci nin ilgisini çekti tabi. en çok bana vuracaksın diye yalvarmaya başladı. ama nasıl yalvarıyor. tuttum kulağından kaldırdım havaya. bakın dedim bu çocuk büyük adam olacak. nasıl yani dedi attila. dedim attilacığım nasıl yanisi mi var. çocuk belli ki cetvele tav oldu daha yakından incelemek için böyle bi yola başvurdu. büyük çin düşünürü konfüçyüs kafa sallayıp gülümsedi. daha o zamanlar genç tabi. bıyıkları yeni terliyor. ulan dedim ilerde koca koca adamlar olacaksınız, kitleleri derinden etkileyecek olayların baş aktörleri olacaksınız. habire odama girip çıkıp beni rahatsız ediyorsunuz. mecbur muyum lan ben sizin biyografilerinizi bilmeye. azcık nicola tesla dan feyz alın şerefsizler diye azarladım bunları. ey napolyon! dedim. o kadar aşk mektubu yazmışsın, sevmişsin falan filan. ama kime ne fayda. sen hayatında hiç ahmet kaya dinledin mi dedim? göt oldu kaldı tabi. ya sen Fuzuli? sen hiç sagopa kajmer den şikayetname yi dinledin mi? apışıp kaldı tabi. belki benden yaşça büyüksünüz amma gelecek her zaman bir adım öndedir. o yüzden sizden her manada üstünüm. ben sizin duyup görmediklerinizi yaşadım. sizin görüp duyduklarınızı da az çok bilirim. ama siz? siz geçmişte kaldınız. milyarlarca icat çıktı lan sizden sonra. binlerce düşünce akımı. hangi birine vakıf oldunuz? sen hala ideal devlet diye yırtın dur Platon. kaç yüz tane devlet geçti yattığın toprağın üzerinden. kaç tane kavim tükürdü mezarına. hiç... ya nazilere ne demeli? siz recep tayyip erdoğan kimdir bilir misiniz? tayyipi tanısaydınız hitler i memur bile yapmazdınız başınıza o derece. bizim memlekette yüz nakli bile yapıldı ibn-i sina sen ne diyosun. malkoçoğlu, tarkan, ulubatlı hasanmış falan filan. siz polat alemdar'ı tanıyonuz mu len? adamın 10 sezonda böğrüne yediği kurşun sayısı, normandiya çıkarmasında bile sıkılmamıştır. bak che guevara yukarda Allah var, senin gibisi daha gelmedi. sana lafım yok yoldaş. freud sen sus haksızsın ipne. o bi kere öyle değil. penisinle düşünmekten vazgeç artık. gandhi taksim gezi parkı direnişini görseydi yemin ediyorum intihar ederdi. ey büyük japon imparatoru meiji! hayatında hiç anime seyrettin mi lan. genç kuşaklara bıraktığın ülkenin geleceği şeker kız candy oldu. lolipop figürlü mor kafalı hatunlara kurban gitti. hey gidi hey.
başka da bişey demiyorum lan size. oturun birbirinizi yiyip durun şimdi. ben kapıda sigara içmeye gidiyorum.

dedim ve rüyalara daldım.

16 Haziran 2013 Pazar

Seç Beğen Al Haber

Dün akşam saatlerinde çıkan olaylarda milyarlarca insan hayatta kaldı.
Gazoz ve kola kapaklarıyla öfkeli kalabalığı dağıtmayı başaran kolluk kuvvetleri olay sonrası göz altına aldığı bir grup marjinal örgüt üyesiyle nargile içmeye gitti. nargilenin dumanından etkilenip komaya giren semt sakinleri kafayı bulana kadar tavla oynadılar. durumdan rahatsızlık duyan sokak köpekleri valilik binasına kendilerini dikenli tellerle bağlayarak havladılar. dokunanı izmarite çeviren bu ölümcül silahın nerenin malı olduğu konusunda insanların akıllarında soru işaretleri belirdi. bu tip imla işaretlerine aşina olmayan bi takım bulmaca manyağı grup, durumu kendilerinin lehine çevirmek için pilot kalemlerini uzaya fırlattı. uzaydan yanıt çok geçmeden gelince astrologlar ayağa kalktı. gezegenlerin köşe kapmaca oynadığı günümüz dünyasında, burç sayısı 462ye yükseldi. olaylara tepkisiz kalamayan izmir saat kulesi bağımsızlığını ilan ederek topladığı müritleri ile büyük bir gürültü sonrası yerin dibine girerek gözden kayboldu. yağmaladıkları enkaz yığınlarını tarihi bir müzeye satmaya çalışırken yakalanan motorsiklet severler, basın mensuplarına heyecan dolu anlar yaşattı. hızını alamayan tarihi eser kaçakçıları denizaltılarla kaçmaya çalışırken Ankara semalarında yakayı kime verdi. olayın şaşkınlığını üzerinden atamayan Beyoğlu kasabasının şerifi misket olimpiyatlarının açılışını ertelediğini nakletti. gelen baskılar üzerine sigara markasını değiştirmek zorunda kalan şerif yeşilay derneğine molotoflu ikramda bulundu.

Gün geçtikçe borsadaki değeri düşmeye başlayan atom bombası, eski ihtişamlı günlerini yaşayamamaktan şikayetçi. bir apartmanın bodrum katında yapayalnız ve çaresiz bir halde bulunan ünlü bomba, muhabir arkadaşlarımıza zor günler için biriktirdiği çatapat koleksiyonunu gösterdi. çarpıcı açıklamalarda bulunduktan sonra benzinle kendini yakmaya yeltenen çaresiz bomba, imdat çığlıklarıyla haykırırak "beni nagazaki ye gömün" dediği öğrenildi. yoğun bakıma alınan bu hayasız kimyasal silahı kurum olarak toplum duyarlılığını göz önünde bulundurduğumuz için devletten özür diliyoruz ve Albert Einstein'a gıyabında tazminat davası açılmasını şiddetle rica ediyoruz.

Balkanlardan gelen soğuk hava dalgasına aşık olan adam, içine düştüğü bu vahim durum karşısında daha fazla dayanamayıp Balkanlara göç etti. Aradığı soğuk aşkını tüm aramalara rağmen bulamayan sevgi dolu adam "gelmişken 1-2 hafta daha kalayım bari" diyerek bölge halkı için tedirgin günler yaşatmaya devam edeceğini söyledi. Gurbet hayatına uyum sağlayamayan şaşkın adam, manzarasını bozduğu gerekçesiyle silahlı çatışmaya girdiği bir dağ çakalıyla mahkemelik oldu. Sınır dışı edilen bu ar damarı çatlak vatandaşımız İpsala gümrük kapısında kendisini karşılayan Türkiye Maganda Odası Genel Başkanının düzenlediği miting de basın açıklaması verdiği sırada, görevlerini yapmakta olan basın mensuplarının kameralarını gasp ederek, yayınlanmak istemediğini böyle de manyak bir kişiliğe sahip olduğunu tüm açık yürekliliğiyle bildirdi.