Bir süre gözden uzak olmalıydı.
Geride bıraktıklarına içten içe üzülse de, kesinlikle pişman değildi. Umudunu yitirmişti artık. Uğruna bir ömür vermeye hazır olduğu gözlerde, umudu göremiyordu. Zerre kalıntısı kalmamıştı. Geride bıraktıkları çoktan verilecek yolları ardına kadar açmıştı onun için. Kapılar ardına kadar açık unutulmuştu. Açık kapı görmeye dayanamazdı o. Yine dayanamadı. Bıraktı kendini "boşluğun" acımasız kollarına. Bu seferki boşluk pek de yabancı sayılmazdı aslında.
Bu ne ilkti ne de son olacaktı. Biliyordu. Bilinçliydi. Bu da geçecekti. Bu da yıllar sonra dönüp de ardına baktığında, hafifçe gülümseyeceği ve "kötü ama dünyanın sonu değil ya yaşıyoruz işte" diyeceği bir anı olarak yerini alacaktı. Bazılarının kalbi kırılacaktı elbet. Ancak yeni bir başlangıç için, yeni bir sayfa için, bazı şeyleri göze almak gerekiyordu.
###########################
İlahi bakış açısıyla kendi hayatını anlatmakta güzelmiş he!
neyse geç geç
merhaba.
ben bir şizofrenim.
belki de değilim. her neysem neyim işte. bu önemli değil.
yalancıyım da aynı zamanda. tanıdığım en büyük yalancı.
normal değilim. normal bir insanmış gibi davranıyorum. aklımdan geçenleri söylesem beni yaşatmazlar tribindeyim. günlük hayatda söyleyemediklerimi buraya kusuyorum.
ve evet. paranoyağım. sanırım en baskını bu. tehditler almıyorum. ya da belki alıyorum. bilmiyorum. herşeyi de yazamam buraya. sonuçta söz uçar yazı kalır, o yazı da bir gün aleyhime delil olur. olabilir. evet.
benim yaşadığım yerde insanlar hafif şeytani varlıklardır. ruhlarını lucifer a satmış garip adam ve garip kadınlar. sürekli etrafımı kötü güçlerle çevrilmiş hissediyorum. illuminatiye bağlamıycam dur bekle. bahsetmek istediğim, ne bilim ya, normal değil işte. gerçekten değil.
belkide bu anormallik normaldir. gökten zembille inmedik ya buraya. bi şekilde yozlaştık bizde işte.
hayatım hep bu normal varlıkların saçmalıklarına ayak uydurmakla geçti.
dünyaya geldiğimde özgürdüm. bence insanın en özgür halidir doğduğu an. sonrasında zihni milyonlarca doğru yanlış kavramla dolmaya başlar. işin içine nufüs kağıdı girer. devlet seni tanır. yürümeyi öğrenirsin, sokakta koşarsın, mahalle seni tanır. konuşmayı sökersin, kelimeler öğrenirsin, insanlar seni yönlendirir, emreder.
okula başlarsın, okuma yazma öğrenirsin, devlet beynini yıkar..
beyin yıkamak bir yana, bildiğin beynini yıkar yani (yıkmak)
yeni yeni insanlarla tanışırsın. arkadaş derler normal insanlar. elle tutulur, gözle görülür arkadaşlar.
ve tesadüf bilimi işlemeye başlar...
hiç alakasız insanlarla aynı anda, bir çatı altında, aynı amaç doğrultusunda yürümeye zorlanırsın.
neden burdayım? neden bu insanlar? burası neresi, ben kimim?
yavaş yavaş bilinçaltına nüksetmeye başlar; "yalnızlık, kötüdür"
öylesine kalabalığa karışmışsındır ki artık, senin ne düşünüp ne yaptığın tek başına bir anlam ifade etmemektedir.
ufak tefek sıyrıklarla atlatılan bu travma dönemleri, şansın varsa böyle de gider.
ortaokulda yavaş yavaş ergenlikle beraber cinsellik olgusu da girer hayatına. bi travma daha geçirirsin.
din olgusu da artık iyiden iyiye etkisini göstermiştir. camileri allah sandığın o dönemleri atlatmışsındır artık.
ahlak değerleri yani yaşadığın toplumun ahlak değerleri çoktan bulaşmıştır zihnine.
ayıplar, günahlar havada uçuşmaktadır.
bundan sonrası yapılacaklar bellidir. "fazla dikkat çekme"
sanırım bu "fazla dikkat çekme" sübliminal mesajı doğduğumuzdan beri bize bi şekilde empoze edilmiş.
daha bebekken "öcü, cız, hııı söylerim abilere" tarzı korkutmalarla bütün duygularımız piç edilmiş bile.
bütün özgüven, yaratıcılık, deneme arzusu, merak duygusu hepsi ama hepsi, insanın keşfetmeye, icatlar çıkarmaya, üretmeye dair ve ilerlemeye dair her ne varsa hepsi bastırılmaya çoktan başlamıştır.
korkuyu baskı aracı olarak kullanan bu "normal varlıklar" ürettikleri "fazla dikkat çekme" "uslu çocuk ol" "aman ha yaramazlık yapma cızz" tarzındaki mottolarını, tıpkı kendilerinin bir zamanlar maruz kaldıkları bu denyo denyo davranışlar eşliğinde, küçük yaştaki çocuğa uygulayarak, bu kısır döngüye hizmet etmiş bulunmaktalar.
çok geçmeden lise yıllarına gelinmiştir artık. bu "normalleştirme" döneminin doruk noktası diyebiliriz. devletin politikalarına uygun "uslu" insan artık son evresine gelmiş bulunmaktadır. vatana millete hayırlı uğurlu olsun vesselam.
artık işin içine farklı farklı korkular girmiştir. değişik baskılar, psikolojik zihin kontrol yöntemleri, izleniyorsun her hareketin kayıt altında, kameralar, tabelalar, yasaklar, iç tüzükler, dış tüzükler falandı filandı derken, kişi eğer kendisine sunulmuş laylaylom ama bir o kadar da sahte ve toz pembe hayata kapılmamışsa hala bir çıkış yolu bulunmaktadır. aslında çıkış yolu her zaman orada küçük bir nokta olarak dursa da, cezbedicilikten o kadar yoksundur ki bu yol, insan o yola girmeye üşenir, göze alamaz, zor gelir zor!
yazının başında ben bi paranoyağım demiştim. evet! ama sen de paranoyaksın. senin çevren, senin arkadaşların, senin ailen... herkes paranoya girdabında. seni yönetenler veya senin yönettiklerin alayı paranoya girdabı nda. bu kuşkuculuk o kadar derine inmiş durumdaki, toplum olarak paranoyak olmuş durumdayız ama o kadar "normal" bir boyut almış durumda ki bu paranoya kimse farkında değildir. en basitinden kapılarımıza attığımız en az 3 kilit bile bunun göstergesidir. duvarlar paranoyadır. güvenlik ihtiyacımızın aşırıya kaçması paranoyadır. herhangi bir bankada güvenlik görevlisi olarak çalışan üniformalı arkadaş paranoya kırıntısıdır. adama sorsan güvenlikten sorumlu güya, ancak o kadar gereksiz yerlerde güvenlik görevlileri işe alınmış ki, aylarca olay molay çıkmadığından, adamın işi; gelene geçene adres tarifi yapmak, sanki ilk defa bankaya gelmiş bir tipe "vezne şurda, sıra almak için buraya, bodrum aşağı katta, al bu da manivela demiri, götüne sokarsın" tarzında konuşmalar yapmak olmuş.
lise hayatında da mucizevi bir şekilde popülariteye boyun eğmemiş bu genç arkadaşımız (evet ben) ısrarla bu göz boyayan para tuzağı sisteme alet olmamaya, alnının akıyla direnmeye devam etmiştir. pek tabi ki sosyal hayatından nice ödünler vermek durumunda kalmıştır. arkadaşları marka manyağı olmuş, o 10 liralık bi gömlekle bütün yazı geçirmiş. arkadaşları o sinema senin bu bowling salonu benim demiş, o mahallesindeki eylemlere adam toplamakla debelenmiş. arkadaşları bir zamanlar popülariteye karşı duruşuyla kendini kabul ettiren ama günümüzde overground'ın tillahı olmuş rock/metal müziklerle coşkulanmış, o protest müziklerle tüm müzik zevkini karşılamış (şu aralar trip-hop a fena kafayı taktım orası ayrı:)
gel zaman git zaman arkadaşlarıyla kafası uyuşmayan, hiç bir ortak aktiviteyle yan yana olamayan bu ruh hastası genç, doğal olarak yalnızlığın dibine sürüklenecekti. 'netekim öyle de oldu'
zaten hafif şizofren eğilimli biri olduğu için, yalnızlıkta pek koymayacaktı vesselam.
ya da artık içten içe ses çıkarmayıp, üzerine kara büyü gibi yapışmış olan bu yalnızlığı kabullendiği için şizofrenizm e kaymıştır orası bilinmez. asıl olan yarattığı bu dünyada mutlu mudur değil midir? önemli olan bu. şimdilik mutlu görünüyor. arada canı sıkılsa da, akşam olup kafayı yastığa vurduğu zaman beraber olacağı sonsuz sayıda hatun var. milyonlarca kez aldatabilme hakkına sahip. kimsenin ahını falan da almaz hem. tek aldattığı kendi kendisi. belki de kendisinin ahını almıştır kim bilir?
bu böyledir. tek bir kuruş harcamadan çıkıp flört ettiği sayısız hatun geçmiştir hayatından. daha doğrusu kafasında yarattığı LSD dünyadan. hatta evlenmiştir bile. genç yaşta evliliği tatmıştır. tabi tam "kafasında planladığı" gibi bir evlilik dahi olmuş olsa da, o da boşanmaktan kurtulamamıştır. tıpkı babası.
2de çocuğu var bu manyağın. biri duygu biri düşünce.
üniversite hayatı koca bir fiyaskodan ibaret olan, bu yanlışlıkla doğmuş olan genç, orada da umduğunu bulamamıştır. bir yanda uyuşturucu maddelerle yeni tanışmış sözde aykırı, özde asalak bir gurüh, öte yanda bilimum siyasi ve dinî akıma(anladınız siz o dinî akımı) bulaşıp örgütlenmiş koyun sürüsü. aralarında aşırı solcu gruplar yoktu. olsa da "slogan solculuğu"ndan ibaret neyi savunduğunu bile bilmeyen tipler olurdu herhalde bak bi düşündüm de yok yok kalsın. kim bilir olsaydı belki ufaktan kayardım o yola..
üniversitede kızlar mı teklif ediyormuş? haha komik şey.
varsa da bana denk gelmedi. ortaokuldaki sınıf arkadaşlarım bile daha medeni cesareti yüksek, tabuları aşmış kızlardı. sanırım günümüzde moda olan "kezbanizm" akımı fena halde derinden etkiledi toplumu ondan olsa gerek. neyse zaten gerek de yok. dedik ya "kabullenilmiş yalnızlık" ilişmeyin.
#####################
pazartesinden beri bilgisayar mavi ekran vere vere bi hal oldu. ondan dolayı aslında daha önceden başlamayı düşündüğüm "Bir şizofrenin günlük hayatı" tadında yazacağım yarı günlüğümsü yazıma biraz geç başlamış bulunmaktayım. yarından itibaren eğer gene bi aksilik olmazsa bu yazı dizisine başlayacağım. kah iş hayatı üzerine, kah mahallede yaşadığım denyo durumlar üzerine kafa ütüleyip göz yoracağım. belki bundan da sıkılırım bilemem ( nalet olası koç burcu )
burdan tüm diğer kişiliklerime saygı ve sevgilerimi yollar, esenlikler dilerim. hoşçakalın.
bi sigara yakim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder