Merhaba deniz kızı. ben anka kuşu. bunca zamandır tepeden tırnağa ateşlerle dağlanmış, kendini küllerinden yaratmış, kalbi alev alev yanan bir anka kuşu. beni milyon kere yaktılar üst üste, ancak dert değildi bu alevler. alıştıkça katlanıyordum artık. zarar vermiyordu bana yangınlar..
Öncesinde böyle değildim. bir hiçtim. ne ateşten bir kanat, ne topraktan bir vucüt. ne sudan bir yağmur damlası, ne de havadan bir nefes. hiç bir şeydim ben. yaşayarak tattım acıyı, mutluluğu. acı tarafı çok geldikçe mutluluğa hasret kaldım. yokluğunu hissettikçe daha bir ister oldum. elde edemedikçe daha da alevlenmişti nefretim. artık ben de onlar gibiydim. bana acı verenlerin izindeydim. güçsüz olanın yaşayamadığı bu dünyada, güçlü olmak için acı çektirmek.
Günlerim böyle eziyet ve işkencelerle geçmekteydi.
her bir ölümüm yeni bir dirilişin sabahı demekti bana.
ben her gece ölürdüm acımı içime ata ata
nice zalimler gördüm gölgesinden korkan
her defasında kanardım masum duruşlarına
hiç biri masum değildi, kötülüğün en daniskasıydı onlar
kendi acizliklerini örtmek için güçlü olmaya çalışanlar
çok defa oyuna geldim, aldatıldım
sevgi ektim, ihanet biçtiler
kalbimi ateşlere attılar, usanmadılar
nefretle yaklaştım, geri kaçtılar
elime yüzüme bulaştırdım
olmadı.
istediğim yerlerin, istenmeyeniydim
inancım kalmamıştı hiç bir duyguya
hiç bir bakışa..
yalnızlığa sığınmıştım.
hesapsız sorgusuz yalnızlığa
kendimle başbaşa herkesten uzaklara.
düşlere kapılmıştım
gökyüzünün sonsuzluğuna
uçsuz bucaksız hayallere
kimsenin göremediği, duymadığı tenhalara.
Böyleydi işte senden öncesi deniz kızı. Hiç ummadığım bir an da, henüz daha yalvarmamışken tanrıya sen çıktın karşıma. uçsuz bucaksız tenhada şiir söyleyip gezerken nereden buldun beni.
tesadüfün böylesi.
şöyle bi gelip geçilecek türden değildi
bi an durakladım, seni seyre daldım
suyundan bir yudum aldım
güzelliğine kapıldım
kendimi aşkın büyüsüne bıraktım
nasıl olabilirdi ki böyle birşey.
ben varlığını ateşe borçlu, sen okyanusun derin suları.
seni yudum yudum içtikçe
anladım ki kalbim serin sulara hasret
bütün bu cevapsız sorular,
tanımlayamadığım duygular
hepsi sende saklı.
zaman su gibi akıp geçiyordu
öğretiyordun bana, öğreniyordum
fedakarlık nedir, iyilik nedir, şimdi farkına varıyordum
kendimi seninle ıslah ediyordum
sevgini verdikçe, nefretimden eser kalmadı
alevlere boğulmuş kalbim sönmüştü artık
yeni bir dirilişin kapılarını araladım
bu sefer ki küllerimden değildi
gökyüzüne uzanan sonsuz okyanusunla
farkı hissettim. ışığını parıltını keşfettim. sarhoşluk değildi bu. ne yaptığının tam bilincinde bir vazgeçiş. kötülüğe ve nefrete adanmış bir hayattan vazgeçiş. aydınlık, gizem, bilinmezlik, bir deniz kızının sırları, gerçeği anlat bana. bütün bildiklerini. bilmediklerini benimle keşfet.
bundan sonrası masalların son cümlesi;
sonsuza kadar mutlu mesut
bu masal anlatılmaz ki
bana güzellik nedir diye sormasınlar
tasvir edemem onlara sevdiğimi
bana ne düşünüyorsun diye sormasınlar
anlatamam onlara sevdiceğimi
çünkü sen anlatılmaz yaşanırsın
benden başkası yaşayamaz seni!
sana seni söylemeye bile yürek dayanmaz deniz kızım
sen benim bilinmezim
sen benim çözülemeyen denklemim
anahtarı bende kalbinin
kendim içerden kitledim bu sefer
ebediyen çıkmamak üzere...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder