3 Haziran 2013 Pazartesi
lele kurban zor gelir taksim'e giden zor gelir
"hop dedik Taksim hızlı bize göre"
21 yıldır bu kafadaydım bilmezsiniz. Taksim Meydanı, Taksim Heykeli, Taksim Tüneli, Taksim Gezi Parkı, Taksim, Taksim, Taksim...
bir imla işareti olarak daha yakın bir kelimeydi bana Taksim. Çoğunluğun aksine ilk aşkımı orda görmedim, sevgilimle ilk defa orda el ele tutuşmadım. Ekmek paramı kazanmadım. Yaboz kuşlara yem atmadım. Simitçiden simit almadım. Fotoğraf çekilmedim. 1 Mayıs'a bile gitmedim ulan! evet gitmedim.
Televizyonlardan gördüğüm kadarıyla idi benim için Taksim. Kanlı 1 Mayıs'ın yaşandığı 1977de okuduğum kadarıyla idi. Gerisi yılbaşı kutlamaları, havai fişekler, gülelim eğlenelim işte.
ama ben dokunmamıştım sana henüz...
Ey yasakların, boykotların ve eylemlerin, ihlallerin dolaylı tümleci Taksim!
Yanından bile geçmemiştim halbuki daha senin.
Şöyle bi geçerken bile uğramamıştım sana
20 yıllık İstanbul hayatımda.
Seni ilk defa canlı görmek 1 Haziran'a kısmetmiş. 1 Haziran 2013. Hayatımda yaşadığım en anlamlı gün.
Belki de unutmayacağım tek gün. hadi diğer günlerin hakkını yemiyeyim, unutamayacağım günlerden diyeyim
Yaşadığımın ve ne yaptığımın tam bilincinde usul usul ayak bastım meydanına istiklal caddesinden.
Her zaman havan böyle miydi sanmıyorum ama herhalde o gün tarihinin en az oksijenli günlerinden biriydi.
###
Neyse demogoji yok. gittik, vurduk, geldik. taş atmayıncılara inat fotojenik gerilla pozları verip sembolizmin dibine vurduk. vurmamız da lazımdı. her ne kadar gül dikeni yeter modunda da olsak imzamızı çakmadan çekip gidemezdik öyle aval aval grafitiyle slogan atılmış duvarlara bakarak.
###
Kalabalığın içinde rotasız gemi gibi sığınacak bir liman arayışlarının içersindeyken, birden kaptırdım kendimi 40-50 kişilik bi gruba.
Grupta ne grup ama benden daha amatör benden daha tırsak. Onlar eylemlere alışık değildi bense Taksim'e.
Ben eylemlere de alışkınım, yokuşlara da, panzerlere de. orası ayrı mevzu. neyse bu başka bi hikaye...
içimdeki devrimci duygular kabarmıştı bir kere. Yorgunluk, sıcak güneş hiç birini takmıyordum.
apartmandan tencere, tavayla destek verenlere "Gel, gel, gel, gel, gel..." sloganları vesaire
--GAZ BOMBASI--
İlk çatışma biraz tırsakçaydı. Kabul.
ama maksat "dur lan daha yeni geldik, erkenden vurulmayalım, gazın tadını çıkaralım" temennisiydi.
netekim öyle de oldu. bulunduğum grubun ara sokakta olması ve parmakla sayılabilecek çapta olması atılan gazı da azalttı tabi. neyse diyip ilerlemeye devam ettik.
İnişli çıkışlı, merdivenli ve bol yokuşlu ara sokakları katettikten sonra
derken bizden daha kalabalık bir grupla karşılaştık
katıldık onlara vesselam
arada tecrübeli abiler çıkıp, nutuk attılar falan
yol kenarında park halindeki külüstür bi arabayı el yordamıyla yola kadar ittirip enlemesine barikat yaptık.
beklemeye koyulduk yarım saat bekledik
baktık gelen giden yok (polis yani) devam ettik yürümeye.
bi baktık istiklaldeyiz, girmişiz yanlamasına.
%%%%%%%%%%%%
neyse yaaaa ooffff ....%11
hızlı geçiyorum... %46
buraları da geç... %52
geç geç geç geç... %85
%%%%%%%%%%%%
En sağlamını meydanın orda yedik zaten.
Bu sefer tamam dedim. En önde olucam.
Kafamda öyle bi kurguladım ki, yakın temasa bile varım.
Kalabalık iyice çoğalmaya başladı meydanda.
sloganlar...
küfürler...
öfke gında artık.
Polis konuşlandı.
Biz konuşlandık.
Yürüyoruz...
Ben en önde değilim henüz. 10-15 sıra gerideyim.
Birden en öndekiler arkaya doğru çil yavrusu gibi kaçışmaya başlayınca, heh dedim gene boşu boşuna koşucaz dedim. ama bu sefer kararlıydım. imzayı çakacaktım. insanlar üzerime üzerime gelirken ben onlardan sıyrılıp en öne doğru çıkma çabasında sanki DALGALARI AŞARCASINA!! haha tamam tamam :)
Bir anda yapayalnız kaldım. en öndeydim. ortalık gaz bombasının yaydığı dumandan görülmüyor. zaten önümdeki poliste görülmüyor. cebimde sakladığım taşı çıkardım daha da ileriye dumanların içine girene kadar koştum ileriye ve attım taşımı. gereksiz bir hareket gibi görünse de anlamlıydı. zaten sembolikti. muhtemelen taş boş bi yere düşmüştür yani. polisin yanından bile geçmemiştir. yani öyle zannediyorum öyle ummasam da :)
attıktan sonrası tam cehennem ateşi
apar topar gerisin geriye koşmaya başladım
ama gözüm nasıl yanıyor off yani
ee bu sefer sırf gözler de değil burnum, boğazım, her yerim yanıyor.
harbi sağlam yemiştim bu sefer.
gözüm kapalı koşuyorum öyle.
2-3 saniyelik kör oldum korkusunu atlattıktan sonra geriye bi tek acıya dayanma gücü kalıyor
o acının geçici bişey olduğunu bünyeye inandırmakta 10-15 saniye bir şey zaten.
girdik bi ara sokağa, soluklanıyoruz...
ordan burdan süt, limon uzatanları gördükçe yok lan yalnız değiliz işte duygusu bir kez daha yenileniyor bünyede. onun vermiş olduğu güvenle oturdum bi yere gözlerimin acısını geçmesini bekledim. 3-4 dakika sürdü sürmedi, tekrar eskisi gibiydim. acıdan eser yok. cidden yani.
zaten bunu herkes bilir gelip geçici, zararsız, tamamen organik bir madde biber gazı :)
kalktım ayağa slogan atmaya devam.
direne, direne, kazanacağız
ondan sonra, o gün, bundan daha büyük bi gaz odasına girmedim zaten.
açıkçası yoruldum.
yav he pes ettim.
esasında sıkıldım. gözlerim yağmuru aradı hep. ama yağmadı lanet. yağmur komünisttir bilirsin. herkese eşit yağar. ama o gün yağmadı. canım sıkıldı bu işe. dedim neden yağmur burda değil. yoksa artık davayı sattı mı? ya da ben mi yanlış yerdeyim nedir? yağmursuz direniş olur mu hiç? eksik kalmaz mı? ama diğer direnenler direnmeye devam ediyorlardı yılmadan. yoksa ben dışlanmışmıydım? ya da öyle mi hissediyordum kendimce? kafamda zilyon tane soru gidip gele dursun akşamı ettik böylelikle.
sonra?
sonrası alkollü istiklal turları işte.
sabaha kadar içtik. kah oturdum, kah volta attım. yoldan geçenlerle muhabbete girdim falan filan.
bi yerde sızmışım öyle.
sabah ilk vapurla geri döndüm bizim yakaya. kalıp 3-5 slogan atmaya ne mecalim vardı ne de hevesim, isteğim. yağmur yüzünü dönmüştü bi kere. ben iflah olmam. bir daha asla yağmur yağmayan bir eyleme katılmam. zaten son pişmanlığı 2yi 3 haziran'a bağlayan gece yaşadım.
eve gelir gelmez vurdum kafayı yattım. uyandığımda bugünün dünüydü işte. kulaklar, gözler gelen haberlerde tabi. gece yağdı yağmur. duydum ki beşiktaş'a da yağmış. e herhalde Taksim'e de yağmıştır.
içim cız etti. vay be yağmur, demek derdin benleymiş. ben gidince yağdın arkamdan öyle mi.
öyle olsun yağmur, öyle olsun.
ama ben gene de severim seni, her ne kadar bana yağmasan da
gene de bağlarım umudumu, kurumuş toprakların sana umut bağlaması gibi
gene de unutamam seni,
gene de özlerim,
gene de kopamam senden bulutlardan koptuğun gibi
______________________bir de ne göreyim_____________________________________
twitter da bir resim. güya Milletin Adamları olan şu üç ismin paylaşıldığı bi fotograf.
fotografta demogojiyle karışık tehditvari mesajlar falan.
şunları yazasım geldi.
"milletin adamlarıymış? biri asılmış, biri zehirlenmiş(?) ötekini yedirmezlermiş? kimi neye yedirmezsiniz?
biri darbeyle gitti amenna, diğeri darbeyle geldi eyvallah. sonuncusunu da kim getirdi bilirsiniz evelallah.
ama sonuncusunun karşısında tank, tüfek yok bu sefer. su katılmamış halk iradesi var.
hem de öyle sandık süsü verilmiş "demokrasi" sosuna batırılmış bir irade değil!
canlı kanlı sokaklarda isyanını dışa vuran halkın hakiki iradesi var..."
dedim ve bir sigara daha yakıp defolup gittim
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder