Tepemde insanlar ölüşürken
Yaralılar istatistiğe bölüşürken
Sen, ben eşittir bizken
Matematiğe inanmam ben
Anlamıyor musun çocuk?
Bu boyalı süslü püslü caddeler, mağazalar, betonlar
Hepsi yalnızlığa cephe almış
Beni ben olmadığım için sevmeye zorlanmış
İnsanların yüzlerini göremiyorum
Onlar mı yüzsüz yoksa ben mi körüm
Bilemiyorum..
Hayallerini işgal altındayım
Kuşatmalarım oldukça barışçıldı
Meydanlarda birikmiş halkın
Meraklı gözlerle dinliyordu aşka dair manifestolarımı
Kimisi dalga geçti
Kimisi üşengeçti
Gözlerin gözlerime cesaret edemedi
Karar ver, seçimini yap!
Komünizm mi yoksa Kollektivist anarşizm mi?
İkimize, hepimize özgürlüktü sloganım
Sömürülmüş duygularına onurlu bir yaşam hakkıydım
Kimsenin burnu bile kanamadan mutlu olacaktık
Bir gülümsemene kalmıştı ki kansız zaferim
Tüm cephelerinde reddedilmeyi gördüm
Asık surat ve bin bir tane gerilla gördüm
Sevgi ve şefkatimi faşizan düşüncelere alet ettin
Sürünmekten haz alan hayatını kendi haline bıraktım
Mutsuzluğa gülerek koşan direnişçi kalbine yenik düştüm
Topyekün geri çekildim sınırlarından
Şimdi emperyalist aşk oyunlarının boyunduruğu altında
Dış mihrakların hedefi halindesin
İç savaşlarla kavrulup
Kendi kendini imha edeceksin
Toprakların yozlaşmaktan olsa da virane
Tam bağımsızlık fikri gelip geçti benimle
Ne diyeyim be yasak bölgem
İstediğin gibi olsun
Beni de vaktinden evvel konuşup
Anlaşılamamış bir düşünür farzet
Hadi sana bol redifli bir şiir
Gülelim eğlenelim hesabı
Aşkın komik bi fikra
Ayrılıktan korkar sıkça
Şarkılar dinleyip bağlandıkça
Seni sana havale ediyorum
Kendine söz ver yeminini bozma
Kareli gömleği var diye tav olma
Mükemmeli arama, fazla şey yapma
Seni sana emanet ediyorum
Her önüne çıkanı çok sevme
Az düşün, çok ye, hesabı ödeme
Rüyadan uyanıp gerçeği görünce
Seni sana şikayet ediyorum
Gözlerin siyahın en güzel tonu
Saçların yol olsa dünyanın sonu
Tendon bağların kitaplara konu
Seni sana tarif ediyorum
Kıssadan hisse bu al dikkate
Çok çalış çabala ol efsane
Herkesin derdi kendi kendine
Seni sana beni bana bırakıyorum
Kafa yorma,
Bu!
Dünden kalan en güzel halindi
Seni sen yapan
En güzel halindi
Beni aldatan
İki hece bir şiirdi
Bizi biz yapan
Geçmişin izleriydi
Size aşk satan
Sarhoş bir deliydi
En güzel yalan
Onların hayali
Yine falan filan
Hepsi geçiciydi
Bilirim yalan
Ölüm hariciydi
Çünkü tek yalan
Ölüm hariciydi
Geriye tek kalan
Yal-nız-lık hissi
30 Haziran 2013 Pazar
26 Haziran 2013 Çarşamba
Freddy'nin Kabusu
kılıçlarınızı çekin, kanım helaldir.
gözleri mözleri değmesin, yüzü bana haramdır
bu ülkede ateistler üşengeçliğinden ateisttir. devrimciler enayidir.
sağcıların kafası rahattır. solcuların vicdanı.
aktivistler çapulcu. demokratlar hep haklı.
terörist kimdir belli değil.
sahi nasıl bi ülke lan bu? dediğinizi duyar gibiyim. demediniz mi? neyse salla.
klavye bulamıyorlarsa ekran klavyesi kullansınlar
zira dünya sadece pamuk şeker tarlalarından ibaret değil
bundan dolayı hiç kimse camel soft aromalı kahve işine sıcak bakmayacaktır
halbuki ne güzel bir hayaldi senle yağmurlu bir gecede sabaha kadar age of empires oynamak
kimse bilmez her gece birileri düşer aklıma
rüyalarımdan gelip geçen biri
adını bile bilmediğim biri
henüz tanışmadığım biri
senelerce bana katlanabilecek bir biri
beni annemden çok düşünecek biri
annelerin evlatlarına olan düşkünlükleri bana pek inandırıcı gelmez. yani yapmacık falan gelir işte. samimi değildir. bir karşılık vardır işin içinde. dünyadaki tüm anneler için demiyorum tabi. bir anne ahtapotun yavruları uğruna hayatından vazgeçmesi istisna elbette. ancak o da bir karşılığa tekamül eder ki bunu anlayıp kavrayabilmek benim açımdan çok güç. sizi bilmem. genlerine işlenmiş olan "neslini sürdür" psikolojisi işte. evet kullandığım bu "işlenmiş" kelimesine göre, yaratılışçı olduğum ve bir yaradanın varlığına inandığım fikrini düşünebilirsin. ama istisnalar kaideyi bozmaz.
dünya dönüyor. dönmek zorunda. zorunda olduğu kadar da çaresiz. çaresizlik alışmaktan gelir. gelir tablosu muhasebede 6lı hesapları gösterir. gösteripte vermemek gayet ahlaki bir durumdur. durumlar kötü. kötü olan herşey cezbedici. cezbetmenin kökü cazibe olsa gerek. gerekli olan tek şey limitsiz bir kredi kartı. kartlarımı hiç bir zaman açık oynamam. oyunun kurallarını sen koyduğun sürece zamanla hiç bir zevk almazsın. almadan veren tek varlık tanrıdır. sen tanrı mısın beni öldürdün? ölüm herşeyin cevabı. cevaplar soran kişiye göre değişir. değişmeyen tek şey değişmediğimdir. değişmeyen insan yalnızsa yalnızdır. yalnızlık yeri gelir bir ihtiyaçtır. ihtiyaçlar kaynaklarla orantılıdır. orantılar kaynaklarla. kaynakların tükendiği gün sigarayı bırakıcam. bırakıp gittiklerim arkamdan hiç ağlamadılar. ağlayanlarsa belli etmediler. etme eyleme dediklerim adımı bile unuttular. unuttukları benden ibaret kalmadı. kalıp ısrar edenler pek bişey yaşamadılar. yaşadıkları istedikleri gibi olmadı. olamadı. iyi geceler gecenin kör karanlığı...
gecenin 2siydi. ve benim tamı tamına 2 saat uyumamam gerekiyordu. neden niçinini sorma. saat şu an tam 3ü 45 geçiyor ve şimdi uyuyacağım. evet 1 saat 45 dakika boş boş bekledim ve şimdi uyuyacağım. maksat uyuzluk olsun. he bi de buralar boş kalmasın. bana 3e kadar sayıp boynumu vuracağımı söyleyin ama 1 demeden sallayın giyotini. maksat ibnelik olsun. deniz kızı girmiş düşlerime ben iflah olmam.
gözleri mözleri değmesin, yüzü bana haramdır
bu ülkede ateistler üşengeçliğinden ateisttir. devrimciler enayidir.
sağcıların kafası rahattır. solcuların vicdanı.
aktivistler çapulcu. demokratlar hep haklı.
terörist kimdir belli değil.
sahi nasıl bi ülke lan bu? dediğinizi duyar gibiyim. demediniz mi? neyse salla.
klavye bulamıyorlarsa ekran klavyesi kullansınlar
zira dünya sadece pamuk şeker tarlalarından ibaret değil
bundan dolayı hiç kimse camel soft aromalı kahve işine sıcak bakmayacaktır
halbuki ne güzel bir hayaldi senle yağmurlu bir gecede sabaha kadar age of empires oynamak
kimse bilmez her gece birileri düşer aklıma
rüyalarımdan gelip geçen biri
adını bile bilmediğim biri
henüz tanışmadığım biri
senelerce bana katlanabilecek bir biri
beni annemden çok düşünecek biri
annelerin evlatlarına olan düşkünlükleri bana pek inandırıcı gelmez. yani yapmacık falan gelir işte. samimi değildir. bir karşılık vardır işin içinde. dünyadaki tüm anneler için demiyorum tabi. bir anne ahtapotun yavruları uğruna hayatından vazgeçmesi istisna elbette. ancak o da bir karşılığa tekamül eder ki bunu anlayıp kavrayabilmek benim açımdan çok güç. sizi bilmem. genlerine işlenmiş olan "neslini sürdür" psikolojisi işte. evet kullandığım bu "işlenmiş" kelimesine göre, yaratılışçı olduğum ve bir yaradanın varlığına inandığım fikrini düşünebilirsin. ama istisnalar kaideyi bozmaz.
dünya dönüyor. dönmek zorunda. zorunda olduğu kadar da çaresiz. çaresizlik alışmaktan gelir. gelir tablosu muhasebede 6lı hesapları gösterir. gösteripte vermemek gayet ahlaki bir durumdur. durumlar kötü. kötü olan herşey cezbedici. cezbetmenin kökü cazibe olsa gerek. gerekli olan tek şey limitsiz bir kredi kartı. kartlarımı hiç bir zaman açık oynamam. oyunun kurallarını sen koyduğun sürece zamanla hiç bir zevk almazsın. almadan veren tek varlık tanrıdır. sen tanrı mısın beni öldürdün? ölüm herşeyin cevabı. cevaplar soran kişiye göre değişir. değişmeyen tek şey değişmediğimdir. değişmeyen insan yalnızsa yalnızdır. yalnızlık yeri gelir bir ihtiyaçtır. ihtiyaçlar kaynaklarla orantılıdır. orantılar kaynaklarla. kaynakların tükendiği gün sigarayı bırakıcam. bırakıp gittiklerim arkamdan hiç ağlamadılar. ağlayanlarsa belli etmediler. etme eyleme dediklerim adımı bile unuttular. unuttukları benden ibaret kalmadı. kalıp ısrar edenler pek bişey yaşamadılar. yaşadıkları istedikleri gibi olmadı. olamadı. iyi geceler gecenin kör karanlığı...
gecenin 2siydi. ve benim tamı tamına 2 saat uyumamam gerekiyordu. neden niçinini sorma. saat şu an tam 3ü 45 geçiyor ve şimdi uyuyacağım. evet 1 saat 45 dakika boş boş bekledim ve şimdi uyuyacağım. maksat uyuzluk olsun. he bi de buralar boş kalmasın. bana 3e kadar sayıp boynumu vuracağımı söyleyin ama 1 demeden sallayın giyotini. maksat ibnelik olsun. deniz kızı girmiş düşlerime ben iflah olmam.
23 Haziran 2013 Pazar
OKU!
okumuyorsunuz gençlik!
hayır lan kendimden bahsetmiyorum. yazdıklarımdan bahsetmiyorum. yazdıklarım elimin kiri haşa yazı bile değil hatta onu geçin. genel anlamda okumadığınızdan bahsediyorum. teknik meknik bi takım bilimsel makalelerden de bahsetmiyorum. ben işin ideolojik, felsefik, aklınıza gelebilecek her türlü SOYUT kavramındayım.
din meselesi ise başlı başına kafayı taktığım bi mevzu.
kimliğinizin din hanesinde yazan "İSLAM" kelimesinin kelime kökenini bile bilmeyecek kadar okumuyorsunuz! hadi kollektif olayım zorunuza gitmesin. OKUMUYORUZ. ki doğru ben de okumuyorum. yahu bu ülkede yaşar nuri okuyun okuyun okuyun diye yırtındı senelerce. yaşımın yettiği kadarıyla CANLI tanığı oldum yetmediği kadarına da BANTtan şahit oldum. evet lanet olsun belki televizyon denen aptal kutusundan farkına vardım tüm bunlara ama orda da bırakmadım, bırakmamaya da devam.
kitap okuyun. isim mi istiyorsunuz? üşenmeyin bulursunuz. tamam kitap okumak sıkıcı bir eylem. hayatımda en son okuduğum kitap ismini bile hatırlayamadığım kadar eski bir çocukluk dönemimden kalma. kabul ediyorum en cahil ben olayım ancak bişeylerin farkındayım en azından. artı herşey de kitap değil günümüz çağında. internet diye bi icat var mesela?
mesela bu yazıyı okuyorsanız elinizin altında internet vardır olarak görüyorum ki öyle yani tartışmasız değil mi?
şimdi o halde google a girin. bu sefer, en azından bir kereye mahsus olmak kaydıyla, şarkı,alışveriş,oyun hatta spor kısacası zevk ve eğlenceye dair ne varsa bunlara bir ara verin lütfen lan.
ve yazın. Karmatîlik nedir?
Hasan Sabbah kimdir?
Hallac-ı Mansur Kimdir?
Şeyh Bedreddin, Börklüce, Torlak Kemal kimlerdir?
Celalî İsyanlarının sebep ve sonuçları?
hayır lan tarih sınavının olası sorularını yazmıyorum üç dakka adam olun beni dinleyin.
daha doğrusu beni dinlemeyin.
Nihat Genç'leri Eren Erdem'leri Yaşar Nuri Öztürk'leri Aytunç Altındal'ları dinleyin
ve devam edin googledan aratmaya
Sıffin Savaşı, Vahabilik, Tapınak Şövalyeleri nelerdir
Cem Sultan, Şah İsmail bunlar kimdir
illa bu verdiğim isimleri savunun KORUYUP KOLLAYIN ONLARI ühüü :(( amacıyla vermiyorum. öğrenin anasını satim ya öğrenin. OKUYUN! TANIYIN! DÜŞÜNÜN! yorumlayın! ama habersiz kalmayın. gerçeği öğrenmek değil mi asıl olan? gerçeği öğrenin.
CIA denen dünyanın kara kutusu olan örgütün binasında
şöyle bir şey yazar >> "Gerçeği öğrenmelisin, gerçek seni özgür kılar"
Gerçeği öğrenmelisiniz gençler. dünya üzerinde oynanan çeşitli folklorik oyunlardan bahsetmiyorum. bu bilgileri hayatınızın amacı yapıp meslek haline dönüştürün de demiyorum aq. Sadece bilin, öğrenin, farkına varın! yaşayın. düşünün! hiç bir şey yapamıyorsanız bile düşünün! elinizden geldiği kadar ÖRGÜTLENİN!
bırakın palavraları, bırakın merkez medya söylemlerini, bırakın ""provokasyon oluyor, aman direnişin adı kirlenmesin, flama olmasın, cart curt olmasın, gençler sadece denyo denyo takılıp gitsin işte, duvarlara da üç beş tane "orantısız zeka" ürünü slogan yazsınlar spreylerle, amaaaan ne gereği var işte gülelim eğlenelim, tayyip'e küfür mü ediyorlar? amaaan etsinler canım ne var işte anca küfür ederler zaten, ama sakın haaa! başka türlü tepki koymasınlar, düşünceleri laiklik, atatürk ve bayraktan öteye geçmesin, taş da atmasınlar polisin gücüne gidiyormuş :( tamam mı güzel gençler :( a benim kuzularım a benim canlarım :( "" diyenleri. bırakın bunları yaaa.
noldu en son bak? karanfil vercez dediler? ne oldu? tuttu mu bu gandhici pasif direnişiniz? tutmadı dimi? kafasını arap fistanıyla bozmuş hastalıklı ılımlı islam cemaatinin polisi ne anlar karanfilden arkadaşım?
Emevi zihniyeti diyoruz sana burda. Tayyip'in İsrail ve Amerikanın eliyle Türkiye'ye enjekte ettiği, adeta bir aşı gibi enjekte ettiği bu "Ilımlı İslam" zehiri, şiddet ve karşındakini (bırak yozlaştırmayı) İMHA etmekten başka bir düşünce içermeyen hastalıklı bir akımdır. Tıpkı Emevinin zamanında Hüseyinin yolundan gidenlere yaptığı imha etme politikasından başka bir şey değildir. Hamas denen, Müslüman Kardeşler denen o merkez medya tarafından sürekli cici cici bizlere tanıtılmaya çalışılan "kendinden olmayanları imha et" örgütlerinden başka bir şey değildir. Tayyip ve cemaati "Ilımlı El Kaide" den başka bir şey değildir. Ilımlı Talibandan başka birşey değildir. Elinde AK-47 ile dağlarda poz veren güya "mücahit" olan terörist gerillaların, düz ovaya çıkıp takım elbise giymesinden başka bişey değildir. Tayyip mücahit falan değil bildiğin "müteahhit"tir ey %50nin içindeki milyonda 1 olan zavallı kömür fetişi arkadaşım duy beni artık!
binlerce aklı başında düşünen genç, bu tayyip denen yaratığa yarramı ye tayyip diye bağırıp dinine küstürüldü.
Yapma düşünen genç,
oyuna gelme diycem şimdi bak ama çok klişe ve basit kalıcak biliyorum ama gerçekten öyle lan.
GERÇEKTEN öyle.
ya da bildiğin, inandığın gibi olsun düşünen genç. belki bu benim seni davet ettiğim adamlar dünyanın en ahmak insanlarıdır ve yanılıyorlardır olabilir, herşey olabilir, ancak inkar etme, düşman olarak dahi görsen tanı, yiğit bulutlara, melih gökçeklere kurban gitme. yazık etme kendine. Siyasi görüşü Atatürk ve 6 okundan ibaret olanlara da sığınmaktan vazgeç. Atatürk çok büyük bir önder, bir düşünür, bir devrimci, bir insanın bu dünyadaki yapıp yapabileceği en üst düzeydeki noktalara ulaşmış bir mucizevi olgu, ancak onu ilahlaştırıp her fırsatta ona sığınmak tamamen Atatürk'e yapılmış bir ihanet olacaktır. bunu Atatürk'ün kendisi söylemekte zaten. aç oku işte onu bile bilmiyorsun belki de.
SORGULAYIN! daima daha ilerici daha yenilikçi bir duruş sergileyin. he şimdi diyceksin tee yazının başında saydığın isimler teee tarihin en dibinden kalmış isimler onlarla ne işim olacak o zaman diyceksiniz. ulan tamam bunu da diyin. ama onları da sorgulayın. tanıyın diyorum. ÖĞRENİN. bilin. DÜŞÜNÜN. tekrarlayın. okuyun, çünkü okumak size sahip olduğunuz değerleri hatırlatmaya yardımcı olur. sürekli okuyun. kısır döngü haline getirin lan evet. tekrar tekrar hatırlayın. ben kimim ve kimlerleyim. şu saçına başına mavi gözüne tav olduğum çocuğun cüzdanından başka bana katabilecek neyi var diye düşünün bir kere olsun! üzerindeki polo gömleğin hangi insani yönüme desteği olacak diye iki dakka bi vicdan muhasebesi yapın. şu vücuduna, göğsüne, fiziğine yamulduğum hatun bana yatak odamda bir kaç saatlik fanteziden başka ne sunabilir diye kendinizi yargıya çekin. bunları yapın. silkelenin. kendinize gelin. özünüze dönün. insanlar hür doğar ve hür yaşamak ZORUNDADIRLAR. sokaklar, sürü psikolojisiyle hareket edip koyun olmaktan "KORKAN" ve bu kâbusu yaşamak istemeyen uyanmış ve hala uyanmaya devam eden bilinçli ama malesef örgütsüz insanlarla dolu. bunlara kulak verin. ve hatta el verin. omuz verin. dikkat verin. hahaha kikiki hayatınıza ufak bir reklam arası verin. kendinizi kaybetmeye mahkum mutsuz ve yorulmuş bir edebiyat şaheseri olarak görebilirsiniz. umudunuzu yitirmiş olabilirsiniz. inancınızı kaybetmiş olabilirsiniz kendinize dair. o halde ne bileyim şu gökte özgürce uçan kuşun kanatlarını kıskanın ve KENDİNİZE GELİN. bunu yapın.
UNUTMA. SEN İNSANSIN.
saygılar.
http://www.youtube.com/watch?v=Jqmgbi6JWsE
hayır lan kendimden bahsetmiyorum. yazdıklarımdan bahsetmiyorum. yazdıklarım elimin kiri haşa yazı bile değil hatta onu geçin. genel anlamda okumadığınızdan bahsediyorum. teknik meknik bi takım bilimsel makalelerden de bahsetmiyorum. ben işin ideolojik, felsefik, aklınıza gelebilecek her türlü SOYUT kavramındayım.
din meselesi ise başlı başına kafayı taktığım bi mevzu.
kimliğinizin din hanesinde yazan "İSLAM" kelimesinin kelime kökenini bile bilmeyecek kadar okumuyorsunuz! hadi kollektif olayım zorunuza gitmesin. OKUMUYORUZ. ki doğru ben de okumuyorum. yahu bu ülkede yaşar nuri okuyun okuyun okuyun diye yırtındı senelerce. yaşımın yettiği kadarıyla CANLI tanığı oldum yetmediği kadarına da BANTtan şahit oldum. evet lanet olsun belki televizyon denen aptal kutusundan farkına vardım tüm bunlara ama orda da bırakmadım, bırakmamaya da devam.
kitap okuyun. isim mi istiyorsunuz? üşenmeyin bulursunuz. tamam kitap okumak sıkıcı bir eylem. hayatımda en son okuduğum kitap ismini bile hatırlayamadığım kadar eski bir çocukluk dönemimden kalma. kabul ediyorum en cahil ben olayım ancak bişeylerin farkındayım en azından. artı herşey de kitap değil günümüz çağında. internet diye bi icat var mesela?
mesela bu yazıyı okuyorsanız elinizin altında internet vardır olarak görüyorum ki öyle yani tartışmasız değil mi?
şimdi o halde google a girin. bu sefer, en azından bir kereye mahsus olmak kaydıyla, şarkı,alışveriş,oyun hatta spor kısacası zevk ve eğlenceye dair ne varsa bunlara bir ara verin lütfen lan.
ve yazın. Karmatîlik nedir?
Hasan Sabbah kimdir?
Hallac-ı Mansur Kimdir?
Şeyh Bedreddin, Börklüce, Torlak Kemal kimlerdir?
Celalî İsyanlarının sebep ve sonuçları?
hayır lan tarih sınavının olası sorularını yazmıyorum üç dakka adam olun beni dinleyin.
daha doğrusu beni dinlemeyin.
Nihat Genç'leri Eren Erdem'leri Yaşar Nuri Öztürk'leri Aytunç Altındal'ları dinleyin
ve devam edin googledan aratmaya
Sıffin Savaşı, Vahabilik, Tapınak Şövalyeleri nelerdir
Cem Sultan, Şah İsmail bunlar kimdir
illa bu verdiğim isimleri savunun KORUYUP KOLLAYIN ONLARI ühüü :(( amacıyla vermiyorum. öğrenin anasını satim ya öğrenin. OKUYUN! TANIYIN! DÜŞÜNÜN! yorumlayın! ama habersiz kalmayın. gerçeği öğrenmek değil mi asıl olan? gerçeği öğrenin.
CIA denen dünyanın kara kutusu olan örgütün binasında
şöyle bir şey yazar >> "Gerçeği öğrenmelisin, gerçek seni özgür kılar"
Gerçeği öğrenmelisiniz gençler. dünya üzerinde oynanan çeşitli folklorik oyunlardan bahsetmiyorum. bu bilgileri hayatınızın amacı yapıp meslek haline dönüştürün de demiyorum aq. Sadece bilin, öğrenin, farkına varın! yaşayın. düşünün! hiç bir şey yapamıyorsanız bile düşünün! elinizden geldiği kadar ÖRGÜTLENİN!
bırakın palavraları, bırakın merkez medya söylemlerini, bırakın ""provokasyon oluyor, aman direnişin adı kirlenmesin, flama olmasın, cart curt olmasın, gençler sadece denyo denyo takılıp gitsin işte, duvarlara da üç beş tane "orantısız zeka" ürünü slogan yazsınlar spreylerle, amaaaan ne gereği var işte gülelim eğlenelim, tayyip'e küfür mü ediyorlar? amaaan etsinler canım ne var işte anca küfür ederler zaten, ama sakın haaa! başka türlü tepki koymasınlar, düşünceleri laiklik, atatürk ve bayraktan öteye geçmesin, taş da atmasınlar polisin gücüne gidiyormuş :( tamam mı güzel gençler :( a benim kuzularım a benim canlarım :( "" diyenleri. bırakın bunları yaaa.
noldu en son bak? karanfil vercez dediler? ne oldu? tuttu mu bu gandhici pasif direnişiniz? tutmadı dimi? kafasını arap fistanıyla bozmuş hastalıklı ılımlı islam cemaatinin polisi ne anlar karanfilden arkadaşım?
Emevi zihniyeti diyoruz sana burda. Tayyip'in İsrail ve Amerikanın eliyle Türkiye'ye enjekte ettiği, adeta bir aşı gibi enjekte ettiği bu "Ilımlı İslam" zehiri, şiddet ve karşındakini (bırak yozlaştırmayı) İMHA etmekten başka bir düşünce içermeyen hastalıklı bir akımdır. Tıpkı Emevinin zamanında Hüseyinin yolundan gidenlere yaptığı imha etme politikasından başka bir şey değildir. Hamas denen, Müslüman Kardeşler denen o merkez medya tarafından sürekli cici cici bizlere tanıtılmaya çalışılan "kendinden olmayanları imha et" örgütlerinden başka bir şey değildir. Tayyip ve cemaati "Ilımlı El Kaide" den başka bir şey değildir. Ilımlı Talibandan başka birşey değildir. Elinde AK-47 ile dağlarda poz veren güya "mücahit" olan terörist gerillaların, düz ovaya çıkıp takım elbise giymesinden başka bişey değildir. Tayyip mücahit falan değil bildiğin "müteahhit"tir ey %50nin içindeki milyonda 1 olan zavallı kömür fetişi arkadaşım duy beni artık!
binlerce aklı başında düşünen genç, bu tayyip denen yaratığa yarramı ye tayyip diye bağırıp dinine küstürüldü.
Yapma düşünen genç,
oyuna gelme diycem şimdi bak ama çok klişe ve basit kalıcak biliyorum ama gerçekten öyle lan.
GERÇEKTEN öyle.
ya da bildiğin, inandığın gibi olsun düşünen genç. belki bu benim seni davet ettiğim adamlar dünyanın en ahmak insanlarıdır ve yanılıyorlardır olabilir, herşey olabilir, ancak inkar etme, düşman olarak dahi görsen tanı, yiğit bulutlara, melih gökçeklere kurban gitme. yazık etme kendine. Siyasi görüşü Atatürk ve 6 okundan ibaret olanlara da sığınmaktan vazgeç. Atatürk çok büyük bir önder, bir düşünür, bir devrimci, bir insanın bu dünyadaki yapıp yapabileceği en üst düzeydeki noktalara ulaşmış bir mucizevi olgu, ancak onu ilahlaştırıp her fırsatta ona sığınmak tamamen Atatürk'e yapılmış bir ihanet olacaktır. bunu Atatürk'ün kendisi söylemekte zaten. aç oku işte onu bile bilmiyorsun belki de.
SORGULAYIN! daima daha ilerici daha yenilikçi bir duruş sergileyin. he şimdi diyceksin tee yazının başında saydığın isimler teee tarihin en dibinden kalmış isimler onlarla ne işim olacak o zaman diyceksiniz. ulan tamam bunu da diyin. ama onları da sorgulayın. tanıyın diyorum. ÖĞRENİN. bilin. DÜŞÜNÜN. tekrarlayın. okuyun, çünkü okumak size sahip olduğunuz değerleri hatırlatmaya yardımcı olur. sürekli okuyun. kısır döngü haline getirin lan evet. tekrar tekrar hatırlayın. ben kimim ve kimlerleyim. şu saçına başına mavi gözüne tav olduğum çocuğun cüzdanından başka bana katabilecek neyi var diye düşünün bir kere olsun! üzerindeki polo gömleğin hangi insani yönüme desteği olacak diye iki dakka bi vicdan muhasebesi yapın. şu vücuduna, göğsüne, fiziğine yamulduğum hatun bana yatak odamda bir kaç saatlik fanteziden başka ne sunabilir diye kendinizi yargıya çekin. bunları yapın. silkelenin. kendinize gelin. özünüze dönün. insanlar hür doğar ve hür yaşamak ZORUNDADIRLAR. sokaklar, sürü psikolojisiyle hareket edip koyun olmaktan "KORKAN" ve bu kâbusu yaşamak istemeyen uyanmış ve hala uyanmaya devam eden bilinçli ama malesef örgütsüz insanlarla dolu. bunlara kulak verin. ve hatta el verin. omuz verin. dikkat verin. hahaha kikiki hayatınıza ufak bir reklam arası verin. kendinizi kaybetmeye mahkum mutsuz ve yorulmuş bir edebiyat şaheseri olarak görebilirsiniz. umudunuzu yitirmiş olabilirsiniz. inancınızı kaybetmiş olabilirsiniz kendinize dair. o halde ne bileyim şu gökte özgürce uçan kuşun kanatlarını kıskanın ve KENDİNİZE GELİN. bunu yapın.
UNUTMA. SEN İNSANSIN.
saygılar.
http://www.youtube.com/watch?v=Jqmgbi6JWsE
Mario Balotelli nin Follow attığı adam
-Bazı insanlar çok...
-ney?
-YAVŞAK!
:(
kısa süren geleneksel arabesk müzik dinleme ve inleme sezonunu kapattığımı siz saygıdeğer dost görünümlü kuyucu murat paşalara en içten egoist duygularımla bildiriyorum. hoşgeldiniz parkadaşlar!
bundan böyle böyle. canfezayı siktir ettim, çok desteksiz sallıyodu aga! ölüyorum bitiyorum ilacımı getirin ayağı yok artık. müzik kültürüm sansar salvo disslerinden ibaret artık. ha arada bi de skrillex falan. muhtaç olduğum kudret beynimdeki nöronlarda mevcuttur vesselam. kalbim uzun bir süre yoğun bakımda. çok şiddetli çarpışmalar yaşadı garibim. kendine gelmesi uzun zaman alır. boşver zaten gebersin zırtapoz. güçsüz olanın kaybettiği bir dünyada işi ne zaten. duygusal olmaya gerek yok. kimse kimse için ölmez ve hatta yaşamaz. akıllı olun. hatta ayık olun. kendime sövme modunu iptal etmiş bulunmaktayım. sana da sövmüycem dur bi sakin ol.
ve unutmadan hepiniz beni öldürmek istiyorsunuz biliyorum. üzerimde oynadığınız oyunları biliyorum. hain planlarınızı biliyorum. en kısa zamanda canıma kast etmek için toplandığınız yeraltı mabedini kendi ellerimle yıkacağıım * ünlem * ünlem *
-ney?
-YAVŞAK!
:(
kısa süren geleneksel arabesk müzik dinleme ve inleme sezonunu kapattığımı siz saygıdeğer dost görünümlü kuyucu murat paşalara en içten egoist duygularımla bildiriyorum. hoşgeldiniz parkadaşlar!
bundan böyle böyle. canfezayı siktir ettim, çok desteksiz sallıyodu aga! ölüyorum bitiyorum ilacımı getirin ayağı yok artık. müzik kültürüm sansar salvo disslerinden ibaret artık. ha arada bi de skrillex falan. muhtaç olduğum kudret beynimdeki nöronlarda mevcuttur vesselam. kalbim uzun bir süre yoğun bakımda. çok şiddetli çarpışmalar yaşadı garibim. kendine gelmesi uzun zaman alır. boşver zaten gebersin zırtapoz. güçsüz olanın kaybettiği bir dünyada işi ne zaten. duygusal olmaya gerek yok. kimse kimse için ölmez ve hatta yaşamaz. akıllı olun. hatta ayık olun. kendime sövme modunu iptal etmiş bulunmaktayım. sana da sövmüycem dur bi sakin ol.
ve unutmadan hepiniz beni öldürmek istiyorsunuz biliyorum. üzerimde oynadığınız oyunları biliyorum. hain planlarınızı biliyorum. en kısa zamanda canıma kast etmek için toplandığınız yeraltı mabedini kendi ellerimle yıkacağıım * ünlem * ünlem *
22 Haziran 2013 Cumartesi
Pozisyon Hastası Yan Hakem
Karşımda biri var. bana bişeyler anlatma çabasında. bir insan.
yani ilk bakışta boyu posu kaşı gözü bir insanı çağrıştırıyor.
aynaya baktığımda gördüğüm ben gibi neredeyse. o bana bir şeyler anlatma çabasında
bense her defasında konuşan kişi her kim olursa olsun yeniden tanıma çabasındayım.
çoğu zaman algılamakta güçlük çekiyorum.
o kaptırmış gidiyor iken söylediği bir kelimenin, bu kendime benzetip iletişime geçme ihtiyacı hissettiğim yaratıkla olabilecek bağlantısını kurma çabasına giriyorum
tren demiştir mesela ya da ne bilim ağaç demiştir. neden ağaç?
bu yaratık ve ağaç arasındaki ilgi alaka nedir?
Ya da çok sevdiğim bir şeyi cümle içinde kullanmıştır.
çikolata demiştir mesela ve ya antep fıstığı
hemen ataklanmaya başlarım. zoruma gider açıkcası.
ulan neden ben değil de o ağzına aldı bu kelimeyi diye.
halbuki ne çok severim çikolatayı falan.
o anlatıp konuşa dursun benimse artık çikolatadan başka hiç bir şey umrumda olmaz
o an herşeyden herkesten kendimden bile soğurum
hatta çikolatadan bile
çünkü ilk ben kullanmalıydım o kelimeyi.
yani ilk bakışta boyu posu kaşı gözü bir insanı çağrıştırıyor.
aynaya baktığımda gördüğüm ben gibi neredeyse. o bana bir şeyler anlatma çabasında
bense her defasında konuşan kişi her kim olursa olsun yeniden tanıma çabasındayım.
çoğu zaman algılamakta güçlük çekiyorum.
o kaptırmış gidiyor iken söylediği bir kelimenin, bu kendime benzetip iletişime geçme ihtiyacı hissettiğim yaratıkla olabilecek bağlantısını kurma çabasına giriyorum
tren demiştir mesela ya da ne bilim ağaç demiştir. neden ağaç?
bu yaratık ve ağaç arasındaki ilgi alaka nedir?
Ya da çok sevdiğim bir şeyi cümle içinde kullanmıştır.
çikolata demiştir mesela ve ya antep fıstığı
hemen ataklanmaya başlarım. zoruma gider açıkcası.
ulan neden ben değil de o ağzına aldı bu kelimeyi diye.
halbuki ne çok severim çikolatayı falan.
o anlatıp konuşa dursun benimse artık çikolatadan başka hiç bir şey umrumda olmaz
o an herşeyden herkesten kendimden bile soğurum
hatta çikolatadan bile
çünkü ilk ben kullanmalıydım o kelimeyi.
19 Haziran 2013 Çarşamba
Savrulurken Raconun Kırmızı Pelerini O Zarif Öfkeye
kaçsam şehrin uzağına
tutulacak el bulmaya
eciline uculuna
zeytin dalı uzatmaya
ben bu şehrin
ben böyle şehrin
taaaaaaaaa
egzozunu bacasını
hormonlanmış gıdasını
silikonlu hayatını
ben bu şehrin
ben böyle şehrin
taaaaaaaaa
kakafonik soundunu
dokusunu kokusunu
gübresini hormonunu
zenofobik bakışını
gemsiz ipsiz vandalını
sanatını....
dalağını
* * * * * * * * * * * *
çıksam baksam bulutlara
selam çaksam martılara
eftenine püftenine
kimlik kartı uzatmaya
ben bu şehrin
ben böyle şehrin...
taaaaaaaaa
apolitik duruşunu
üçlü serbest vuruşunu
koyunlara uyuşunu
ben bu şehrin
ben böyle şehrin...
taaaaaaaaa
bok kokulu boğazını
betonlaşmış toprağını
peyzajını planını
dolmuşunu taksisini
emniyetsiz şeridini
e-5ini...
limitini
* * * * * * * * * * * *
dönsem dursam yollarında
kimse beni anlamasa
serkeşine peşkeşine
ateşimi uzatmaya
ben bu şehrin
ben böyle şehrin
taaaaaaaaa
delisini cinnetini
delikanlı çetesini
işsizini ipsizini
ben bu şehrin
ben böyle şehrin
taaaaaaaaa
tomasını polisini
jenix gazlı tazyiğini
çeviğini kuvvetini
varoşunu yokuşunu
foseptikten çukurunu
borusunu...
soluğunu
* * * * * * * * * * * *
baksam yarin gözlerine
inanmasam sözlerine
ecişine bücüşüne
minyon vücut pek şahane
ben bu yarin
ben böyle yarin
taaaaaaaaa
makyajını cilvesini
akıp gitmiş rimelini
depresifsel hallerini
ben bu yarin
ben böyle yarin
taaaaaaaaa
parfümünü şişesini
tektaşını kolyesini
yitip bitmez hasretini
saçma sapan dertlerini
ağlamaklı gözlerini
kaşlarını...
tribini
* * * * * * * * * * * *
dönsem gelsem mahalleme
heryer olmuş bi allame
antinine kuntinine
hepsi boş laf tabiki de
ben bu şehrin
ben böyle şehrin
taaaaaaaaa
gündemini dış borcunu
ortadoğu sorununu
balkanların konumunu
ben bu şehrin
ben böyle şehrin
taaaaaaaaa
kot pantolon modasını
nemli nemli havasını
denizini karasını
rastgele seçilmişini
gelmişini geçmişini
yedi tane...
tepesini
tutulacak el bulmaya
eciline uculuna
zeytin dalı uzatmaya
ben bu şehrin
ben böyle şehrin
taaaaaaaaa
egzozunu bacasını
hormonlanmış gıdasını
silikonlu hayatını
ben bu şehrin
ben böyle şehrin
taaaaaaaaa
kakafonik soundunu
dokusunu kokusunu
gübresini hormonunu
zenofobik bakışını
gemsiz ipsiz vandalını
sanatını....
dalağını
* * * * * * * * * * * *
çıksam baksam bulutlara
selam çaksam martılara
eftenine püftenine
kimlik kartı uzatmaya
ben bu şehrin
ben böyle şehrin...
taaaaaaaaa
apolitik duruşunu
üçlü serbest vuruşunu
koyunlara uyuşunu
ben bu şehrin
ben böyle şehrin...
taaaaaaaaa
bok kokulu boğazını
betonlaşmış toprağını
peyzajını planını
dolmuşunu taksisini
emniyetsiz şeridini
e-5ini...
limitini
* * * * * * * * * * * *
dönsem dursam yollarında
kimse beni anlamasa
serkeşine peşkeşine
ateşimi uzatmaya
ben bu şehrin
ben böyle şehrin
taaaaaaaaa
delisini cinnetini
delikanlı çetesini
işsizini ipsizini
ben bu şehrin
ben böyle şehrin
taaaaaaaaa
tomasını polisini
jenix gazlı tazyiğini
çeviğini kuvvetini
varoşunu yokuşunu
foseptikten çukurunu
borusunu...
soluğunu
* * * * * * * * * * * *
baksam yarin gözlerine
inanmasam sözlerine
ecişine bücüşüne
minyon vücut pek şahane
ben bu yarin
ben böyle yarin
taaaaaaaaa
makyajını cilvesini
akıp gitmiş rimelini
depresifsel hallerini
ben bu yarin
ben böyle yarin
taaaaaaaaa
parfümünü şişesini
tektaşını kolyesini
yitip bitmez hasretini
saçma sapan dertlerini
ağlamaklı gözlerini
kaşlarını...
tribini
* * * * * * * * * * * *
dönsem gelsem mahalleme
heryer olmuş bi allame
antinine kuntinine
hepsi boş laf tabiki de
ben bu şehrin
ben böyle şehrin
taaaaaaaaa
gündemini dış borcunu
ortadoğu sorununu
balkanların konumunu
ben bu şehrin
ben böyle şehrin
taaaaaaaaa
kot pantolon modasını
nemli nemli havasını
denizini karasını
rastgele seçilmişini
gelmişini geçmişini
yedi tane...
tepesini
Sevdiğim Kızın Bisikletini Çaldım olm!
Öldürmek istediğim değil ama intihar etmelerini istediğim insanlar var. Öldürmeye bile değmeyecek insanlar.
istanbul bugün püfür püfür esiyor. sahilde dizelcanlar, mazotgüller el ele tutuşmuş fink atıyor. ve ben yine avcumu yalıyorum. siz pek muhterem okuyucularıma parantezsiz ve beğenilme kaygısı taşımayan, gayet göz yorucu ve sağlığa zararlı, sinirlere dokunan, vicdanlara musluk suyu serpen, okuma yazma bildiğiniz için kendinizden tiksinecek bir yazı arz ediyorum.
çayım sigaram hazır. arkadaşlar siz hazır mısınız. başlayalım o halde.
bilgisayar simülasyonuna aşık olan bir insan düşünün. şimdi unutun.
okunmamak için yazıcam bu sefer. öyle delicesine yazıcam ki, öyle harfe boğucam ki burayı, sıkılana, bıkana kadar öyle kusucam ki içimdekileri, gören wikipedia dan copy paste yaptım sanacak.
şu günden itibaren geleneksel arabesk müzik dinleyip hayata küsme sezonunu açıyorum. millet yaza bomba gibi girmeyi planlarken, ben intiharlardan intihar beğenmekteyim. dünya da bütün acıları, bütün kederleri yıkın üzerime ey insanlar. maddi manevi tüm acılar. evlat acısı mı en büyüğü. gelsin. aşk acısı mı? vurun beni. maddi sıkıntı mı? sapına kadar. faturalar ve kablolara lanet olsun.
küfür de edicem. çokta güzel küfür ederim. şimdiden uyarıyorum, geri dönün.
nikotinden damarlarım çıldırana kadar küllüğe abanıcam. derhal bir yerlerden ağır roman kitabını edinmeliyim.
metonun ruhu şad olsun. tüm kolera halkına selam olsuın. bundan böyle kimse argo kelime öğrenmeden çıkmasın karşıma. sen de çıkma karşıma deniz kızı. yarattığın girdapta boğulasın. ama sen deniz kızısın, kuluçkalı bir deniz kızı. nasıl boğulasın ki. yarattığın girdap ancak beni boğar. beni bi kaşık okyanusta boğdun. ne halin varsa gör. en azından önümüzdeki 45 dakikalığına ne halin varsa gör işte. sonra ben yine dönerim kürkçü dükkanına.
arabesk mi ıyy diyenler var mesela aramızda. evet evet var.
be dallamanın evladı, pinhani den, duman dan, (ki çok severim ikisini de) şundan bundan ayrılık şarkısı, platonik aşk şarkıları dinleyince " süper ya :( " müslümden, erol budan dan dinleyince pis kaka dimi. aşk olsun sana gerizekalı. ayıp ediyosun. bak sana dallamanın evladı dedim çok özür dilerim. sen bildiğin dallamanın en önde bayrak tutanısın aslında. kavram kargaşalarında boğulmuş, hayata dair bir tek tutarlı çıkarımı olmayan, boş gelmiş boş gidecek bir insansın. ve malesef insansın. bana en çok koyanı da bu. dayanamıyorum cahil insan görmeye.
hadi cahillik bi nebze katlanılabilir bir şey. BAZEN.
hatta kişi cahilliğinin farkındadır, bunu bildiğini beyan eder ona da canım feda ZATEN.
ancak cahilliğinin bile farkında olmayan onu da geçtim inkar eden tipler var ya hani.
onlar var ya.
onların ben aq.
aq dedim de bak deyineyim madem. q harfi bildiğimiz üzere alfabemizde olmayan bir harftir. ve aq kısaltması da "amına qoyayım" ın kısaltması malumunuz. hal böyle olunca şimdi diyceksiniz, "aq ne lan kodumun bebesi"
kabul. haklı bir serzeniş. anlarım. ancak sen de bizi anla amcaoğlu. biz 90lı nesil, yüzlerce ırkın görmüş olduğu katliamlardan daha beter bir yozlaşma süreci geçirdik. 2000li yıllar rüzgar gibi geçti üzerimizden. msn devrinde nice genç fidan solup gitti ekran başında. ne oldum manyağı olan bu nesil, gördüğü her boka balıklama atlamak suretiyle, yeri geldi gothic oldu, yeri geldi emo oldu. kimi heavy metali keşfetti, kimi rap müzikle duygularını terbiye etti. kimisi gerizekalı olduğundan msn hesabı açmayı bile beceremedi. kimisi 89.com'da takılırken kalpten gitti. ama en beyinsiz tayfa da hangisi oldu biliyo musun. online oyunlarla kafayı sıyıran tayfa. nice çocuk mahvoldu internet cafe köşelerinde. nice zeki,çevik ve bir o kadar ahlaklı genç çocuk piç oldu bir tane canavar peşinde. halbuki futbola efor harcasaydı bu genç veya herhangi bir spor dalına, şimdi paranın nirvanasına koymuş bi şekilde, altında merso, kolunda monro, arkasında terso terso tipler hayatı yaşayacaktı belki de. olmadı ama amcaoğlu, olmadı malesef. devlet politikaları göz yumdu bu duruma. giderek apolitikleşen bu hurda beyinli nesil, siyasi görüş olarak ortaokuldaki atatürk figüründen öteye geçemedi malesef.
şahsen kendimi istisna olarak görmek zorundayım. tamam kabul. en pis şekilde kullandım bu online oyun ortamlarını. gecemi gündüzümü piç edip 24 saat başından kalkmadım. arkadaşlarımla aram açıldı. arkadaşlarımı bile unuttu bırak ara açmayı, teker teker bağımı kopardım doğal olarak. hepsi kıçı kırık bir savaş oyunu uğrunaydı. ama amcaoğlu, ama.. ben hepten güme gitmedim. okudum araştırdım, yazmaya devam ettim. deli dana gibi canavarlara bıçak çekip, kılıç sallamadım sadece. ben zaten hep büyücü karakterler açardım. ilgimi cezbederdi yani böyle kitaplı, iksirli karakterler. ve itiraf ediyorum, hep bir büyücü olmak istemişimdir. gerçi kim istemezki. uçmak, kaymak, kayalara sığmamak falan. güzel şeyler tabi bunlar.
gel gelelim amcaoğlu, zamanla bi baktım, geriye bi tek ben adam olmamışım. yaş kemale erdi diyecek halim yok tabi daha genciz hehe. ama bi çok şeyden geri kaldım. yani bir çok şeyden anlıyo musun. araba bile süremiyorum düşünsene. benim açımdan büyük bir eksiklik. ya da ne bilim benim hayatımda hiç cüzdanım olmadı mesela. elim para tuttuğu zamanlar da bile cüzdanım olmamıştı hiç. şimdi ne alaka diyceksin biliyorum dedin hiç şey yapma açıklıyayım. yani ne bilim cüzdan sahibi olmak bir statü göstergesidir bence. hoş gerçi bi cüzdan dediğin nedir, pazarda 5 liraya tanesi. ama olmadı işte anlıyo musun olmadı. dövmem de yok benim mesela. şöyle afili bir zülfikar iyi giderdi sağ koluma. bunu yapacağım. neyse
konu iyice dağıldı ne diyodum ben.
aşk müzik sektörü içindir demişmiydim daha önce size? o halde şimdi diyorum.
pek tabi ki bu aşkı değersiz bir olgu olarak gördüğüm anlamına gelmez.
müzik piyasası için bulunmaz bir nimetiz biz platonik aşk mağdurları.
sendikalaşsak var ya ortalığın feriştahına koyarız.
parti kursak falan en azından meclise girebilme şansımız çok yüksek.
benden yaşça büyük bi kuzenim vardı mesela. ablam yani. ilk defa ondan duyar olmuştum arabesk parçalar. sürekli odasında volta eşliğinde ibrahim erkal, fatih kısaparmak, hakkı bulut falan dinler dururdu. ne zaman odasına girsem çocuk halimle koşa koşa, birden irkilirdi. koğuş ağası duruşundan ödün vermeden ama bana da kıyamadığından uygun bir dille def ederdi odasından. şimdi o evli çocuklu ve mutlu, dinlediği kasetlerse ondan bana tek hatıra. bayrağı ben devraldım anlıyacağınız. sonra da bıdı bıdı eder dururlar, yavuz niye agresif yavuz niye coşkun ırmaklar gibi deli manyak.. güzel arkadaşım benim boşuna kafanı duvarların taşlarına vurup beni ayarlardan ayarlara sokma. çocukluğumdan beri ne gördüysem büyüklerden onun şekil almış haliyim ben. sadece kafam biraz başka şeylere daha basıyormuş işte hepsi bu.
büyüdüğüm mahalle mesela. Allahın varoşu olan istanbulda bi arka mahalle. senelerden beri solcu duruşuyla övünen, kavga gürültünün masabaşı iş rutinliğinde sürdüğü, garibi gurebası bol, ama son yıllarda uyuşturucu batağına saplanmış, küçük küçük balici çocukların mesken tuttuğu, ordan burdan marjinal ırklar diyebileceğimiz azınlık tarafından çepeçevre kuşatılmış, adalar manzarasını hiç bir kanarya adasına değişmeyeceğim, elleri pis ama kalbi temiz mahallem benim. severim ben mahallemi. ama fırsatını bulduğum an da defolup gideceğim orası ayrı mevzu. yaşanmıyor be amcaoğlu. her anın kelle koltukta. tamam benim belaya bulaşacak cavlaklı bakan gözlerim olmadı hiç ama 10 metre ötede geceyi beraber geçirdiğim komşum bir uyuşturucu müptelası ve mezardaki babasından yadigar kalan 14lüsü her an patlamaya hazır bir şekilde. hiç bir şeyden ölmezsen kaza kurşunundan ölürsün o derece bi mayın tarlası anlıyacağın.
neyse ya konu dağıldı gene. ne diyodum?
heh aşk.
size daha önce aşkın antik yunan da erkeklerin seksi bedavaya getirmek için uydurdukları bir yalan olduğunu söylemiş miydim? o hal de şimdi söylüyorum işte. tabi bunu ben kendi kıçımdan uydurmadım. gayet bilindik bi aforizma. aforizma dedim de aforizma kasamam belki size şimdi ama çok güzel tamlamalar yaratırım.
neyse dur bi sigara içim geliyorum...
az önce sigaramla felsefe çaplı ideolojik bir tartışmaya girdik. sigarama çakmağımın erdemli vasıflarını sıraladım. dedim, sigara, sigara! çakmak senin gibi yavşak değil. öyle rüzgar nerden eserse oraya takla atan liboşlara hiç benzemez senin gibi. rüzgarlı ortamlara gelemez benim çakmağım. sen ruhunu amerikan firmalarına satmış bir denyosun. çakmak ise daima varoşları temsil eder. tamam içlerinde belki milyon dolarlık altın kaplama çakmaklar çıkmıştır piyasaya ama onlar istisna. benim çakmağım olan tokai, Kartal'ın Tuzla'nın Gebze'nin sanayi bölgelerindeki fabrikalarda üretilen, bu ülkenin taşı toprağıyla kavrulmuş ve gene bu ülkeye kendini adamış şerefli bir emekçidir. sense emperyalizme başı dönmüş bir kompradorsun. çakmak daima 7den 70e herkesin ihtiyaç halinde yanında bulundurması gereken bir araç-gereçtir. insanoğlunu zehirlemek maksadıyla, ateşle yapmış olduğun bu vicdansız anlaşma elbette çakmağı derinden yaralamaktadır. kibrit ise zaten garibim kelebekten daha kısadır ömrü. milyonlarca kibritin hayatını söndürdüm. oysa onlar da kapılmıştı ölümsüzlüğün o karşı konulamaz dürtüsüne. insanoğlu da kendine benzetmişti ateşi, suyu, havayı, taşı toprağı... bunlardan en savunmasızı ateş çıktı. deli cesaretli olduğundan tahriklere kolay kapılan garibim ateş, kendini sonsuza kadar parlayacakmış rüyasıyla insanoğluna kul köle olmaktan başka ne yaptı. hiç bir zaman hükmeden taraf olamadı ateş insanoğlunun çirkefliği karşısında. elbette yeri geldiğinde intikamını fazlasıyla aldı. acısını çıkardı. yakıp tutuşturduğu milyonlarca ormanla insanoğluna olan öfkesini eyleme dönüştürmeye devam etse de, hiç bir zaman suya karşı koyamadı. su gibi aziz ol derler ya hani. bence bu da tartışılır. tamam belki azizdir ama hiç bir zaman insana minnet etmedi su.
su casustur. sanılanın aksine şeffaf falan değildir. su sinsidir, içten pazarlıkçıdır. asırlardır insanoğlunun vücudunda saklanır durur. son darbeyi yapana kadar sabırla bekler. küçük çaplı olan ve antreman niteliği taşıyan darbelerini ise ölü yıkama ayinleriyle göstererek, yüzümüze bir tokat gibi çarpar bu savaş stratejisini.
havaya gelirsek. o bi nebze kontrol mekanizması olmayı başarmıştır diyebiliriz. rüzgar nereye eserse oraya falan gitmez çünkü rüzgarın eseceği yeri o belirler ZATEN. dilediğinde ateşi okşayıp delirtir manyak eder alevler büyür de büyür, dilediğinde denizleri dalgalara boğar suyla oyuncak gibi oynar.
geriye ne kaldı toprak. ahh toprak ah :)
toprak aralarında en iyilikten kafa çıldırtacak derece de erdemlisi. demin saydığım karşılıksız hiç bir iş yapmayacak olan denyolar gibi davranmaz bu toprak. ona 1 gelene o 10 gider. bir selamına tonlarca miktarda ürün bahşeder insanlığa. insan kıymetini bilir bilmez, o ayrı mesele. o insanın yavşaklığıdır. ama ona fark yapmaz. yeter ki selamını kesmesin insan topraktan. zaten topraktan geldik, toprağa gideceğiz diyen insan da yamuk yapmaz toprak anaya.
çay demledim gelin! ama çay içmek için değil, nasıl çay içilir görün, öğrenin diye.
size 10 Mayıs da kurulup, 10 Mayıs da yıkılan bir devletin hazin sonunu anlatayım mı?
neyini anlatıcam be, anladınız zaten siz onu.
bak gene dağıldı konu görüyo musun. ne diyoduk en son.
heh aşk.
ben doğaya aşıktım mesela bi zamanlar. bildiğimiz doğa, tabiat. yağmurun bereketine aldanmıştım. güneşin ışığına. ağaçların gölgesine. ama araya siyaset girdi, entrika bulaştı, soğudum. sadece beni sevsin dediğim yağmurun herkese yağdığını görünce, kıskançlıktan mezopotamya tanrılarına kaydı aklım. öyle bi eksen kayması işte. gerisini sen düşün.
sen düşün dedim de. sen kimsin bu arada? neyse ihtiyar bunağa bağladım gene.
geçen gene gidiyoruz. polis peşimizde değil bu sefer. acep ne iştir demeye kalmadan, pikaçu gökten gülümseyi verdi. yanaklarım ısırgan otu gibi yanıyordu. ömrü hayatımda böyle aç kalmamıştım. halbuki yarım saat önce 2 yarım kokoreç yemiştim, karnım toktu. ama ruhum açlıktan geberiyordu. sevdiğim kız önümde diz çökmüş bana yalvarıyordu. lütfen beni sevme diye yalvarıyordu. beni sevme diye hıçkıra hıçkıra ağlar mı bir insan hiç? ben bunu yaşadım işte. sanki dokunsam kendi kendini imha edecekmiş gibi. patlamaya hazır bir bomba misali tüm alarmları tehdit ediyordu. beni bir fünye gibi gören bu bombayı patlatmaya kıyamadım elbet. kamuyu ilgilendiren bir olaydı nitekim. ıssız bir adaya götürüp patlatmayı düşündüm. ama gelmezdi ki. kendisini çoktan başka bir fünyecinin kollarına bırakmıştı ZATEN. balistik kanunları hiçe sayarcasına ısrarla üzerine gittim ağlayan bombanın. saçları çok güzeldi. karşı koyamazdım. itiraf et sen de bana karşı koyamadın. patlıyacağını bile bile izin verdin bana. şimdi ise yalvarıyorsun, lütfen beni patlatma diye. peki öyleyse. seni şimdilik patlatmıyacağım kimyasal sevdam. doğru zamanı sabırla bekleyip pusuda kalacağım. ve öyle bir zaman gelecek ki, artık sen patlat beni diye haykırsan da avaz avaz, oralı bile olmayacağım. çünkü seni patlatmak değil derdim. etrafımda patlatacak düzinelerce bomba varken, sarışın, kumral, buğday tenli düzinelerce bomba varken çevremde, seni patlatmaya kıyamam. kablolarına hitap edeceğim sürekli. ben seni etkisiz hale getirmenin çabasındayım, patlatıp imha etmek değil. doğru kabloyu bulup bütün bu panik ve karmaşa ortamına son vereceğim. o zaman hayat yeniden normale dönecek. o zaman herkes tekrardan işinde gücünde olacak, çocuklar yeniden sokaklarda gönül rahatlığıyla top oynayabilecek...
neyse konu gene dağıldı. ne diyoduk?
heh aşk.
geçen gene oturuyoruz. sene bilmem kaç yüz bin. henüz daha fransız devrimi gerçekleşmemiş. ortalık derebeyinden geçilmiyor. ama hitler, stalin, mao falan hayatta yani. osman gazi tutturdu ben bağımsız olacam. cengiz han durur mu tabi hemen kılıcını çekti. baktım elma soyuyor. yarısını bölüp osman gaziye verdi. bu harekete içerlenen büyük iskender çocuk gibi zırlamaya başladı. ulan adamlar dünya devletleri kurmuşlar bi elmayı paylaşamadılar iyi mi. tuttum alayını sıra dayağından geçirdim. cetvelle nasıl vuruyorum ama. o zamanlar cetvel daha icat olmadığı için da vinci nin ilgisini çekti tabi. en çok bana vuracaksın diye yalvarmaya başladı. ama nasıl yalvarıyor. tuttum kulağından kaldırdım havaya. bakın dedim bu çocuk büyük adam olacak. nasıl yani dedi attila. dedim attilacığım nasıl yanisi mi var. çocuk belli ki cetvele tav oldu daha yakından incelemek için böyle bi yola başvurdu. büyük çin düşünürü konfüçyüs kafa sallayıp gülümsedi. daha o zamanlar genç tabi. bıyıkları yeni terliyor. ulan dedim ilerde koca koca adamlar olacaksınız, kitleleri derinden etkileyecek olayların baş aktörleri olacaksınız. habire odama girip çıkıp beni rahatsız ediyorsunuz. mecbur muyum lan ben sizin biyografilerinizi bilmeye. azcık nicola tesla dan feyz alın şerefsizler diye azarladım bunları. ey napolyon! dedim. o kadar aşk mektubu yazmışsın, sevmişsin falan filan. ama kime ne fayda. sen hayatında hiç ahmet kaya dinledin mi dedim? göt oldu kaldı tabi. ya sen Fuzuli? sen hiç sagopa kajmer den şikayetname yi dinledin mi? apışıp kaldı tabi. belki benden yaşça büyüksünüz amma gelecek her zaman bir adım öndedir. o yüzden sizden her manada üstünüm. ben sizin duyup görmediklerinizi yaşadım. sizin görüp duyduklarınızı da az çok bilirim. ama siz? siz geçmişte kaldınız. milyarlarca icat çıktı lan sizden sonra. binlerce düşünce akımı. hangi birine vakıf oldunuz? sen hala ideal devlet diye yırtın dur Platon. kaç yüz tane devlet geçti yattığın toprağın üzerinden. kaç tane kavim tükürdü mezarına. hiç... ya nazilere ne demeli? siz recep tayyip erdoğan kimdir bilir misiniz? tayyipi tanısaydınız hitler i memur bile yapmazdınız başınıza o derece. bizim memlekette yüz nakli bile yapıldı ibn-i sina sen ne diyosun. malkoçoğlu, tarkan, ulubatlı hasanmış falan filan. siz polat alemdar'ı tanıyonuz mu len? adamın 10 sezonda böğrüne yediği kurşun sayısı, normandiya çıkarmasında bile sıkılmamıştır. bak che guevara yukarda Allah var, senin gibisi daha gelmedi. sana lafım yok yoldaş. freud sen sus haksızsın ipne. o bi kere öyle değil. penisinle düşünmekten vazgeç artık. gandhi taksim gezi parkı direnişini görseydi yemin ediyorum intihar ederdi. ey büyük japon imparatoru meiji! hayatında hiç anime seyrettin mi lan. genç kuşaklara bıraktığın ülkenin geleceği şeker kız candy oldu. lolipop figürlü mor kafalı hatunlara kurban gitti. hey gidi hey.
başka da bişey demiyorum lan size. oturun birbirinizi yiyip durun şimdi. ben kapıda sigara içmeye gidiyorum.
dedim ve rüyalara daldım.
istanbul bugün püfür püfür esiyor. sahilde dizelcanlar, mazotgüller el ele tutuşmuş fink atıyor. ve ben yine avcumu yalıyorum. siz pek muhterem okuyucularıma parantezsiz ve beğenilme kaygısı taşımayan, gayet göz yorucu ve sağlığa zararlı, sinirlere dokunan, vicdanlara musluk suyu serpen, okuma yazma bildiğiniz için kendinizden tiksinecek bir yazı arz ediyorum.
çayım sigaram hazır. arkadaşlar siz hazır mısınız. başlayalım o halde.
bilgisayar simülasyonuna aşık olan bir insan düşünün. şimdi unutun.
okunmamak için yazıcam bu sefer. öyle delicesine yazıcam ki, öyle harfe boğucam ki burayı, sıkılana, bıkana kadar öyle kusucam ki içimdekileri, gören wikipedia dan copy paste yaptım sanacak.
şu günden itibaren geleneksel arabesk müzik dinleyip hayata küsme sezonunu açıyorum. millet yaza bomba gibi girmeyi planlarken, ben intiharlardan intihar beğenmekteyim. dünya da bütün acıları, bütün kederleri yıkın üzerime ey insanlar. maddi manevi tüm acılar. evlat acısı mı en büyüğü. gelsin. aşk acısı mı? vurun beni. maddi sıkıntı mı? sapına kadar. faturalar ve kablolara lanet olsun.
küfür de edicem. çokta güzel küfür ederim. şimdiden uyarıyorum, geri dönün.
nikotinden damarlarım çıldırana kadar küllüğe abanıcam. derhal bir yerlerden ağır roman kitabını edinmeliyim.
metonun ruhu şad olsun. tüm kolera halkına selam olsuın. bundan böyle kimse argo kelime öğrenmeden çıkmasın karşıma. sen de çıkma karşıma deniz kızı. yarattığın girdapta boğulasın. ama sen deniz kızısın, kuluçkalı bir deniz kızı. nasıl boğulasın ki. yarattığın girdap ancak beni boğar. beni bi kaşık okyanusta boğdun. ne halin varsa gör. en azından önümüzdeki 45 dakikalığına ne halin varsa gör işte. sonra ben yine dönerim kürkçü dükkanına.
arabesk mi ıyy diyenler var mesela aramızda. evet evet var.
be dallamanın evladı, pinhani den, duman dan, (ki çok severim ikisini de) şundan bundan ayrılık şarkısı, platonik aşk şarkıları dinleyince " süper ya :( " müslümden, erol budan dan dinleyince pis kaka dimi. aşk olsun sana gerizekalı. ayıp ediyosun. bak sana dallamanın evladı dedim çok özür dilerim. sen bildiğin dallamanın en önde bayrak tutanısın aslında. kavram kargaşalarında boğulmuş, hayata dair bir tek tutarlı çıkarımı olmayan, boş gelmiş boş gidecek bir insansın. ve malesef insansın. bana en çok koyanı da bu. dayanamıyorum cahil insan görmeye.
hadi cahillik bi nebze katlanılabilir bir şey. BAZEN.
hatta kişi cahilliğinin farkındadır, bunu bildiğini beyan eder ona da canım feda ZATEN.
ancak cahilliğinin bile farkında olmayan onu da geçtim inkar eden tipler var ya hani.
onlar var ya.
onların ben aq.
aq dedim de bak deyineyim madem. q harfi bildiğimiz üzere alfabemizde olmayan bir harftir. ve aq kısaltması da "amına qoyayım" ın kısaltması malumunuz. hal böyle olunca şimdi diyceksiniz, "aq ne lan kodumun bebesi"
kabul. haklı bir serzeniş. anlarım. ancak sen de bizi anla amcaoğlu. biz 90lı nesil, yüzlerce ırkın görmüş olduğu katliamlardan daha beter bir yozlaşma süreci geçirdik. 2000li yıllar rüzgar gibi geçti üzerimizden. msn devrinde nice genç fidan solup gitti ekran başında. ne oldum manyağı olan bu nesil, gördüğü her boka balıklama atlamak suretiyle, yeri geldi gothic oldu, yeri geldi emo oldu. kimi heavy metali keşfetti, kimi rap müzikle duygularını terbiye etti. kimisi gerizekalı olduğundan msn hesabı açmayı bile beceremedi. kimisi 89.com'da takılırken kalpten gitti. ama en beyinsiz tayfa da hangisi oldu biliyo musun. online oyunlarla kafayı sıyıran tayfa. nice çocuk mahvoldu internet cafe köşelerinde. nice zeki,çevik ve bir o kadar ahlaklı genç çocuk piç oldu bir tane canavar peşinde. halbuki futbola efor harcasaydı bu genç veya herhangi bir spor dalına, şimdi paranın nirvanasına koymuş bi şekilde, altında merso, kolunda monro, arkasında terso terso tipler hayatı yaşayacaktı belki de. olmadı ama amcaoğlu, olmadı malesef. devlet politikaları göz yumdu bu duruma. giderek apolitikleşen bu hurda beyinli nesil, siyasi görüş olarak ortaokuldaki atatürk figüründen öteye geçemedi malesef.
şahsen kendimi istisna olarak görmek zorundayım. tamam kabul. en pis şekilde kullandım bu online oyun ortamlarını. gecemi gündüzümü piç edip 24 saat başından kalkmadım. arkadaşlarımla aram açıldı. arkadaşlarımı bile unuttu bırak ara açmayı, teker teker bağımı kopardım doğal olarak. hepsi kıçı kırık bir savaş oyunu uğrunaydı. ama amcaoğlu, ama.. ben hepten güme gitmedim. okudum araştırdım, yazmaya devam ettim. deli dana gibi canavarlara bıçak çekip, kılıç sallamadım sadece. ben zaten hep büyücü karakterler açardım. ilgimi cezbederdi yani böyle kitaplı, iksirli karakterler. ve itiraf ediyorum, hep bir büyücü olmak istemişimdir. gerçi kim istemezki. uçmak, kaymak, kayalara sığmamak falan. güzel şeyler tabi bunlar.
gel gelelim amcaoğlu, zamanla bi baktım, geriye bi tek ben adam olmamışım. yaş kemale erdi diyecek halim yok tabi daha genciz hehe. ama bi çok şeyden geri kaldım. yani bir çok şeyden anlıyo musun. araba bile süremiyorum düşünsene. benim açımdan büyük bir eksiklik. ya da ne bilim benim hayatımda hiç cüzdanım olmadı mesela. elim para tuttuğu zamanlar da bile cüzdanım olmamıştı hiç. şimdi ne alaka diyceksin biliyorum dedin hiç şey yapma açıklıyayım. yani ne bilim cüzdan sahibi olmak bir statü göstergesidir bence. hoş gerçi bi cüzdan dediğin nedir, pazarda 5 liraya tanesi. ama olmadı işte anlıyo musun olmadı. dövmem de yok benim mesela. şöyle afili bir zülfikar iyi giderdi sağ koluma. bunu yapacağım. neyse
konu iyice dağıldı ne diyodum ben.
aşk müzik sektörü içindir demişmiydim daha önce size? o halde şimdi diyorum.
pek tabi ki bu aşkı değersiz bir olgu olarak gördüğüm anlamına gelmez.
müzik piyasası için bulunmaz bir nimetiz biz platonik aşk mağdurları.
sendikalaşsak var ya ortalığın feriştahına koyarız.
parti kursak falan en azından meclise girebilme şansımız çok yüksek.
benden yaşça büyük bi kuzenim vardı mesela. ablam yani. ilk defa ondan duyar olmuştum arabesk parçalar. sürekli odasında volta eşliğinde ibrahim erkal, fatih kısaparmak, hakkı bulut falan dinler dururdu. ne zaman odasına girsem çocuk halimle koşa koşa, birden irkilirdi. koğuş ağası duruşundan ödün vermeden ama bana da kıyamadığından uygun bir dille def ederdi odasından. şimdi o evli çocuklu ve mutlu, dinlediği kasetlerse ondan bana tek hatıra. bayrağı ben devraldım anlıyacağınız. sonra da bıdı bıdı eder dururlar, yavuz niye agresif yavuz niye coşkun ırmaklar gibi deli manyak.. güzel arkadaşım benim boşuna kafanı duvarların taşlarına vurup beni ayarlardan ayarlara sokma. çocukluğumdan beri ne gördüysem büyüklerden onun şekil almış haliyim ben. sadece kafam biraz başka şeylere daha basıyormuş işte hepsi bu.
büyüdüğüm mahalle mesela. Allahın varoşu olan istanbulda bi arka mahalle. senelerden beri solcu duruşuyla övünen, kavga gürültünün masabaşı iş rutinliğinde sürdüğü, garibi gurebası bol, ama son yıllarda uyuşturucu batağına saplanmış, küçük küçük balici çocukların mesken tuttuğu, ordan burdan marjinal ırklar diyebileceğimiz azınlık tarafından çepeçevre kuşatılmış, adalar manzarasını hiç bir kanarya adasına değişmeyeceğim, elleri pis ama kalbi temiz mahallem benim. severim ben mahallemi. ama fırsatını bulduğum an da defolup gideceğim orası ayrı mevzu. yaşanmıyor be amcaoğlu. her anın kelle koltukta. tamam benim belaya bulaşacak cavlaklı bakan gözlerim olmadı hiç ama 10 metre ötede geceyi beraber geçirdiğim komşum bir uyuşturucu müptelası ve mezardaki babasından yadigar kalan 14lüsü her an patlamaya hazır bir şekilde. hiç bir şeyden ölmezsen kaza kurşunundan ölürsün o derece bi mayın tarlası anlıyacağın.
neyse ya konu dağıldı gene. ne diyodum?
heh aşk.
size daha önce aşkın antik yunan da erkeklerin seksi bedavaya getirmek için uydurdukları bir yalan olduğunu söylemiş miydim? o hal de şimdi söylüyorum işte. tabi bunu ben kendi kıçımdan uydurmadım. gayet bilindik bi aforizma. aforizma dedim de aforizma kasamam belki size şimdi ama çok güzel tamlamalar yaratırım.
neyse dur bi sigara içim geliyorum...
az önce sigaramla felsefe çaplı ideolojik bir tartışmaya girdik. sigarama çakmağımın erdemli vasıflarını sıraladım. dedim, sigara, sigara! çakmak senin gibi yavşak değil. öyle rüzgar nerden eserse oraya takla atan liboşlara hiç benzemez senin gibi. rüzgarlı ortamlara gelemez benim çakmağım. sen ruhunu amerikan firmalarına satmış bir denyosun. çakmak ise daima varoşları temsil eder. tamam içlerinde belki milyon dolarlık altın kaplama çakmaklar çıkmıştır piyasaya ama onlar istisna. benim çakmağım olan tokai, Kartal'ın Tuzla'nın Gebze'nin sanayi bölgelerindeki fabrikalarda üretilen, bu ülkenin taşı toprağıyla kavrulmuş ve gene bu ülkeye kendini adamış şerefli bir emekçidir. sense emperyalizme başı dönmüş bir kompradorsun. çakmak daima 7den 70e herkesin ihtiyaç halinde yanında bulundurması gereken bir araç-gereçtir. insanoğlunu zehirlemek maksadıyla, ateşle yapmış olduğun bu vicdansız anlaşma elbette çakmağı derinden yaralamaktadır. kibrit ise zaten garibim kelebekten daha kısadır ömrü. milyonlarca kibritin hayatını söndürdüm. oysa onlar da kapılmıştı ölümsüzlüğün o karşı konulamaz dürtüsüne. insanoğlu da kendine benzetmişti ateşi, suyu, havayı, taşı toprağı... bunlardan en savunmasızı ateş çıktı. deli cesaretli olduğundan tahriklere kolay kapılan garibim ateş, kendini sonsuza kadar parlayacakmış rüyasıyla insanoğluna kul köle olmaktan başka ne yaptı. hiç bir zaman hükmeden taraf olamadı ateş insanoğlunun çirkefliği karşısında. elbette yeri geldiğinde intikamını fazlasıyla aldı. acısını çıkardı. yakıp tutuşturduğu milyonlarca ormanla insanoğluna olan öfkesini eyleme dönüştürmeye devam etse de, hiç bir zaman suya karşı koyamadı. su gibi aziz ol derler ya hani. bence bu da tartışılır. tamam belki azizdir ama hiç bir zaman insana minnet etmedi su.
su casustur. sanılanın aksine şeffaf falan değildir. su sinsidir, içten pazarlıkçıdır. asırlardır insanoğlunun vücudunda saklanır durur. son darbeyi yapana kadar sabırla bekler. küçük çaplı olan ve antreman niteliği taşıyan darbelerini ise ölü yıkama ayinleriyle göstererek, yüzümüze bir tokat gibi çarpar bu savaş stratejisini.
havaya gelirsek. o bi nebze kontrol mekanizması olmayı başarmıştır diyebiliriz. rüzgar nereye eserse oraya falan gitmez çünkü rüzgarın eseceği yeri o belirler ZATEN. dilediğinde ateşi okşayıp delirtir manyak eder alevler büyür de büyür, dilediğinde denizleri dalgalara boğar suyla oyuncak gibi oynar.
geriye ne kaldı toprak. ahh toprak ah :)
toprak aralarında en iyilikten kafa çıldırtacak derece de erdemlisi. demin saydığım karşılıksız hiç bir iş yapmayacak olan denyolar gibi davranmaz bu toprak. ona 1 gelene o 10 gider. bir selamına tonlarca miktarda ürün bahşeder insanlığa. insan kıymetini bilir bilmez, o ayrı mesele. o insanın yavşaklığıdır. ama ona fark yapmaz. yeter ki selamını kesmesin insan topraktan. zaten topraktan geldik, toprağa gideceğiz diyen insan da yamuk yapmaz toprak anaya.
çay demledim gelin! ama çay içmek için değil, nasıl çay içilir görün, öğrenin diye.
size 10 Mayıs da kurulup, 10 Mayıs da yıkılan bir devletin hazin sonunu anlatayım mı?
neyini anlatıcam be, anladınız zaten siz onu.
bak gene dağıldı konu görüyo musun. ne diyoduk en son.
heh aşk.
ben doğaya aşıktım mesela bi zamanlar. bildiğimiz doğa, tabiat. yağmurun bereketine aldanmıştım. güneşin ışığına. ağaçların gölgesine. ama araya siyaset girdi, entrika bulaştı, soğudum. sadece beni sevsin dediğim yağmurun herkese yağdığını görünce, kıskançlıktan mezopotamya tanrılarına kaydı aklım. öyle bi eksen kayması işte. gerisini sen düşün.
sen düşün dedim de. sen kimsin bu arada? neyse ihtiyar bunağa bağladım gene.
geçen gene gidiyoruz. polis peşimizde değil bu sefer. acep ne iştir demeye kalmadan, pikaçu gökten gülümseyi verdi. yanaklarım ısırgan otu gibi yanıyordu. ömrü hayatımda böyle aç kalmamıştım. halbuki yarım saat önce 2 yarım kokoreç yemiştim, karnım toktu. ama ruhum açlıktan geberiyordu. sevdiğim kız önümde diz çökmüş bana yalvarıyordu. lütfen beni sevme diye yalvarıyordu. beni sevme diye hıçkıra hıçkıra ağlar mı bir insan hiç? ben bunu yaşadım işte. sanki dokunsam kendi kendini imha edecekmiş gibi. patlamaya hazır bir bomba misali tüm alarmları tehdit ediyordu. beni bir fünye gibi gören bu bombayı patlatmaya kıyamadım elbet. kamuyu ilgilendiren bir olaydı nitekim. ıssız bir adaya götürüp patlatmayı düşündüm. ama gelmezdi ki. kendisini çoktan başka bir fünyecinin kollarına bırakmıştı ZATEN. balistik kanunları hiçe sayarcasına ısrarla üzerine gittim ağlayan bombanın. saçları çok güzeldi. karşı koyamazdım. itiraf et sen de bana karşı koyamadın. patlıyacağını bile bile izin verdin bana. şimdi ise yalvarıyorsun, lütfen beni patlatma diye. peki öyleyse. seni şimdilik patlatmıyacağım kimyasal sevdam. doğru zamanı sabırla bekleyip pusuda kalacağım. ve öyle bir zaman gelecek ki, artık sen patlat beni diye haykırsan da avaz avaz, oralı bile olmayacağım. çünkü seni patlatmak değil derdim. etrafımda patlatacak düzinelerce bomba varken, sarışın, kumral, buğday tenli düzinelerce bomba varken çevremde, seni patlatmaya kıyamam. kablolarına hitap edeceğim sürekli. ben seni etkisiz hale getirmenin çabasındayım, patlatıp imha etmek değil. doğru kabloyu bulup bütün bu panik ve karmaşa ortamına son vereceğim. o zaman hayat yeniden normale dönecek. o zaman herkes tekrardan işinde gücünde olacak, çocuklar yeniden sokaklarda gönül rahatlığıyla top oynayabilecek...
neyse konu gene dağıldı. ne diyoduk?
heh aşk.
geçen gene oturuyoruz. sene bilmem kaç yüz bin. henüz daha fransız devrimi gerçekleşmemiş. ortalık derebeyinden geçilmiyor. ama hitler, stalin, mao falan hayatta yani. osman gazi tutturdu ben bağımsız olacam. cengiz han durur mu tabi hemen kılıcını çekti. baktım elma soyuyor. yarısını bölüp osman gaziye verdi. bu harekete içerlenen büyük iskender çocuk gibi zırlamaya başladı. ulan adamlar dünya devletleri kurmuşlar bi elmayı paylaşamadılar iyi mi. tuttum alayını sıra dayağından geçirdim. cetvelle nasıl vuruyorum ama. o zamanlar cetvel daha icat olmadığı için da vinci nin ilgisini çekti tabi. en çok bana vuracaksın diye yalvarmaya başladı. ama nasıl yalvarıyor. tuttum kulağından kaldırdım havaya. bakın dedim bu çocuk büyük adam olacak. nasıl yani dedi attila. dedim attilacığım nasıl yanisi mi var. çocuk belli ki cetvele tav oldu daha yakından incelemek için böyle bi yola başvurdu. büyük çin düşünürü konfüçyüs kafa sallayıp gülümsedi. daha o zamanlar genç tabi. bıyıkları yeni terliyor. ulan dedim ilerde koca koca adamlar olacaksınız, kitleleri derinden etkileyecek olayların baş aktörleri olacaksınız. habire odama girip çıkıp beni rahatsız ediyorsunuz. mecbur muyum lan ben sizin biyografilerinizi bilmeye. azcık nicola tesla dan feyz alın şerefsizler diye azarladım bunları. ey napolyon! dedim. o kadar aşk mektubu yazmışsın, sevmişsin falan filan. ama kime ne fayda. sen hayatında hiç ahmet kaya dinledin mi dedim? göt oldu kaldı tabi. ya sen Fuzuli? sen hiç sagopa kajmer den şikayetname yi dinledin mi? apışıp kaldı tabi. belki benden yaşça büyüksünüz amma gelecek her zaman bir adım öndedir. o yüzden sizden her manada üstünüm. ben sizin duyup görmediklerinizi yaşadım. sizin görüp duyduklarınızı da az çok bilirim. ama siz? siz geçmişte kaldınız. milyarlarca icat çıktı lan sizden sonra. binlerce düşünce akımı. hangi birine vakıf oldunuz? sen hala ideal devlet diye yırtın dur Platon. kaç yüz tane devlet geçti yattığın toprağın üzerinden. kaç tane kavim tükürdü mezarına. hiç... ya nazilere ne demeli? siz recep tayyip erdoğan kimdir bilir misiniz? tayyipi tanısaydınız hitler i memur bile yapmazdınız başınıza o derece. bizim memlekette yüz nakli bile yapıldı ibn-i sina sen ne diyosun. malkoçoğlu, tarkan, ulubatlı hasanmış falan filan. siz polat alemdar'ı tanıyonuz mu len? adamın 10 sezonda böğrüne yediği kurşun sayısı, normandiya çıkarmasında bile sıkılmamıştır. bak che guevara yukarda Allah var, senin gibisi daha gelmedi. sana lafım yok yoldaş. freud sen sus haksızsın ipne. o bi kere öyle değil. penisinle düşünmekten vazgeç artık. gandhi taksim gezi parkı direnişini görseydi yemin ediyorum intihar ederdi. ey büyük japon imparatoru meiji! hayatında hiç anime seyrettin mi lan. genç kuşaklara bıraktığın ülkenin geleceği şeker kız candy oldu. lolipop figürlü mor kafalı hatunlara kurban gitti. hey gidi hey.
başka da bişey demiyorum lan size. oturun birbirinizi yiyip durun şimdi. ben kapıda sigara içmeye gidiyorum.
dedim ve rüyalara daldım.
16 Haziran 2013 Pazar
Seç Beğen Al Haber
Dün akşam saatlerinde çıkan olaylarda milyarlarca insan hayatta kaldı.
Gazoz ve kola kapaklarıyla öfkeli kalabalığı dağıtmayı başaran kolluk kuvvetleri olay sonrası göz altına aldığı bir grup marjinal örgüt üyesiyle nargile içmeye gitti. nargilenin dumanından etkilenip komaya giren semt sakinleri kafayı bulana kadar tavla oynadılar. durumdan rahatsızlık duyan sokak köpekleri valilik binasına kendilerini dikenli tellerle bağlayarak havladılar. dokunanı izmarite çeviren bu ölümcül silahın nerenin malı olduğu konusunda insanların akıllarında soru işaretleri belirdi. bu tip imla işaretlerine aşina olmayan bi takım bulmaca manyağı grup, durumu kendilerinin lehine çevirmek için pilot kalemlerini uzaya fırlattı. uzaydan yanıt çok geçmeden gelince astrologlar ayağa kalktı. gezegenlerin köşe kapmaca oynadığı günümüz dünyasında, burç sayısı 462ye yükseldi. olaylara tepkisiz kalamayan izmir saat kulesi bağımsızlığını ilan ederek topladığı müritleri ile büyük bir gürültü sonrası yerin dibine girerek gözden kayboldu. yağmaladıkları enkaz yığınlarını tarihi bir müzeye satmaya çalışırken yakalanan motorsiklet severler, basın mensuplarına heyecan dolu anlar yaşattı. hızını alamayan tarihi eser kaçakçıları denizaltılarla kaçmaya çalışırken Ankara semalarında yakayı kime verdi. olayın şaşkınlığını üzerinden atamayan Beyoğlu kasabasının şerifi misket olimpiyatlarının açılışını ertelediğini nakletti. gelen baskılar üzerine sigara markasını değiştirmek zorunda kalan şerif yeşilay derneğine molotoflu ikramda bulundu.
Gün geçtikçe borsadaki değeri düşmeye başlayan atom bombası, eski ihtişamlı günlerini yaşayamamaktan şikayetçi. bir apartmanın bodrum katında yapayalnız ve çaresiz bir halde bulunan ünlü bomba, muhabir arkadaşlarımıza zor günler için biriktirdiği çatapat koleksiyonunu gösterdi. çarpıcı açıklamalarda bulunduktan sonra benzinle kendini yakmaya yeltenen çaresiz bomba, imdat çığlıklarıyla haykırırak "beni nagazaki ye gömün" dediği öğrenildi. yoğun bakıma alınan bu hayasız kimyasal silahı kurum olarak toplum duyarlılığını göz önünde bulundurduğumuz için devletten özür diliyoruz ve Albert Einstein'a gıyabında tazminat davası açılmasını şiddetle rica ediyoruz.
Balkanlardan gelen soğuk hava dalgasına aşık olan adam, içine düştüğü bu vahim durum karşısında daha fazla dayanamayıp Balkanlara göç etti. Aradığı soğuk aşkını tüm aramalara rağmen bulamayan sevgi dolu adam "gelmişken 1-2 hafta daha kalayım bari" diyerek bölge halkı için tedirgin günler yaşatmaya devam edeceğini söyledi. Gurbet hayatına uyum sağlayamayan şaşkın adam, manzarasını bozduğu gerekçesiyle silahlı çatışmaya girdiği bir dağ çakalıyla mahkemelik oldu. Sınır dışı edilen bu ar damarı çatlak vatandaşımız İpsala gümrük kapısında kendisini karşılayan Türkiye Maganda Odası Genel Başkanının düzenlediği miting de basın açıklaması verdiği sırada, görevlerini yapmakta olan basın mensuplarının kameralarını gasp ederek, yayınlanmak istemediğini böyle de manyak bir kişiliğe sahip olduğunu tüm açık yürekliliğiyle bildirdi.
Gazoz ve kola kapaklarıyla öfkeli kalabalığı dağıtmayı başaran kolluk kuvvetleri olay sonrası göz altına aldığı bir grup marjinal örgüt üyesiyle nargile içmeye gitti. nargilenin dumanından etkilenip komaya giren semt sakinleri kafayı bulana kadar tavla oynadılar. durumdan rahatsızlık duyan sokak köpekleri valilik binasına kendilerini dikenli tellerle bağlayarak havladılar. dokunanı izmarite çeviren bu ölümcül silahın nerenin malı olduğu konusunda insanların akıllarında soru işaretleri belirdi. bu tip imla işaretlerine aşina olmayan bi takım bulmaca manyağı grup, durumu kendilerinin lehine çevirmek için pilot kalemlerini uzaya fırlattı. uzaydan yanıt çok geçmeden gelince astrologlar ayağa kalktı. gezegenlerin köşe kapmaca oynadığı günümüz dünyasında, burç sayısı 462ye yükseldi. olaylara tepkisiz kalamayan izmir saat kulesi bağımsızlığını ilan ederek topladığı müritleri ile büyük bir gürültü sonrası yerin dibine girerek gözden kayboldu. yağmaladıkları enkaz yığınlarını tarihi bir müzeye satmaya çalışırken yakalanan motorsiklet severler, basın mensuplarına heyecan dolu anlar yaşattı. hızını alamayan tarihi eser kaçakçıları denizaltılarla kaçmaya çalışırken Ankara semalarında yakayı kime verdi. olayın şaşkınlığını üzerinden atamayan Beyoğlu kasabasının şerifi misket olimpiyatlarının açılışını ertelediğini nakletti. gelen baskılar üzerine sigara markasını değiştirmek zorunda kalan şerif yeşilay derneğine molotoflu ikramda bulundu.
Gün geçtikçe borsadaki değeri düşmeye başlayan atom bombası, eski ihtişamlı günlerini yaşayamamaktan şikayetçi. bir apartmanın bodrum katında yapayalnız ve çaresiz bir halde bulunan ünlü bomba, muhabir arkadaşlarımıza zor günler için biriktirdiği çatapat koleksiyonunu gösterdi. çarpıcı açıklamalarda bulunduktan sonra benzinle kendini yakmaya yeltenen çaresiz bomba, imdat çığlıklarıyla haykırırak "beni nagazaki ye gömün" dediği öğrenildi. yoğun bakıma alınan bu hayasız kimyasal silahı kurum olarak toplum duyarlılığını göz önünde bulundurduğumuz için devletten özür diliyoruz ve Albert Einstein'a gıyabında tazminat davası açılmasını şiddetle rica ediyoruz.
Balkanlardan gelen soğuk hava dalgasına aşık olan adam, içine düştüğü bu vahim durum karşısında daha fazla dayanamayıp Balkanlara göç etti. Aradığı soğuk aşkını tüm aramalara rağmen bulamayan sevgi dolu adam "gelmişken 1-2 hafta daha kalayım bari" diyerek bölge halkı için tedirgin günler yaşatmaya devam edeceğini söyledi. Gurbet hayatına uyum sağlayamayan şaşkın adam, manzarasını bozduğu gerekçesiyle silahlı çatışmaya girdiği bir dağ çakalıyla mahkemelik oldu. Sınır dışı edilen bu ar damarı çatlak vatandaşımız İpsala gümrük kapısında kendisini karşılayan Türkiye Maganda Odası Genel Başkanının düzenlediği miting de basın açıklaması verdiği sırada, görevlerini yapmakta olan basın mensuplarının kameralarını gasp ederek, yayınlanmak istemediğini böyle de manyak bir kişiliğe sahip olduğunu tüm açık yürekliliğiyle bildirdi.
13 Haziran 2013 Perşembe
Eylemcilerden Çevik Kuvvete Şeker Gazlı Sert Müdahele
Gebze istikametinden antalya ya giden izmir otobüsü
ankara esenboğa havalimanına zorunlu iniş yaptı.
olay sonrası çıkan çatışmada yüzlerce köyü sel aldı.
Yaşanan olaylarla ilgili açıklama yapmak zorunda kalan
Şavşat ilçe emniyet müdürü Nuri Atıf Açıksarı
"Böyle oynamaya devam edersek turu geçmemiz zor" dedi
Olayların çevre illere sıçramasından endişe duyan
bir grup terorist ellerindeki pankartlarla belgrad ormanını ateşe verdi.
Suçu barajı geçemeyen partilere atan hükümet yetkilileri ise balık fiyatlarına dikkat çekti
Hükümet daha öncede geçen yılın aynı ayında meydana gelen depremde
San Marino konsolosluğundan gelen yardım teklifini red etmiş
gelen tepkiler üzerine geri adım atmak zorunda kalmıştı.
ankara esenboğa havalimanına zorunlu iniş yaptı.
olay sonrası çıkan çatışmada yüzlerce köyü sel aldı.
Yaşanan olaylarla ilgili açıklama yapmak zorunda kalan
Şavşat ilçe emniyet müdürü Nuri Atıf Açıksarı
"Böyle oynamaya devam edersek turu geçmemiz zor" dedi
Olayların çevre illere sıçramasından endişe duyan
bir grup terorist ellerindeki pankartlarla belgrad ormanını ateşe verdi.
Suçu barajı geçemeyen partilere atan hükümet yetkilileri ise balık fiyatlarına dikkat çekti
Hükümet daha öncede geçen yılın aynı ayında meydana gelen depremde
San Marino konsolosluğundan gelen yardım teklifini red etmiş
gelen tepkiler üzerine geri adım atmak zorunda kalmıştı.
Bu duruma tepkisiz kalamayan bir avuç maden işçisi
topladıkları uranyum atıklarıyla Alcatraz Hapishanesine iltica talebinde bulundu.
Uluslararası basında geniş yankı uyandıran bu haberler
sivil toplum örgütlerini derinden yaraladı.
Umduklarını bulamamaktan şikayet eden Cezayir Barolar Birliği,
Jüpiter Hayvan Hakları Mahkemesine başvuracaklarını bildirdi.
Direnişin tek umudu olarak nitelendirilen Monte Carlo sokak çocukları
hep bir ağızdan olayları kınadıklarını dile getirerek, tek millet, tek bayrak çağrısında bulundu.
Sert tutumlarında ısrarcı olan minibüsçüler odası genel sekreteri
çözümün adresi olarak sandığı gösterdi.
Tüm aramalara rağmen bulunamayan sandık
Laleli'de bir otel odasında terkedilmiş halde bulundu.
Geçtiğimiz günlerde karanfil yüklü bir araçla
Patagonya Kültür Vakfına intihar eyleminde bulunan aktivist genç Bizans uyruklu çıktı
Son günlerde yaşadığımız olayları bununla bağlantılı bulan
Bangladeş Ekonomi Bakanı Şeyh Zinhar Vahvah
çarpıcı pozlarla hayranlarını kırıp geçirdi
Olaylar büyüyor...
Bize izlemeye devam edin...
Kendi Cenazesine Geç Kalan Adam
neyim ben?
antik yunanda platonik aşk tanrısı mı?
ilk çağda romalı bir gladyatör,
ortaçağda kralın soytarısı mı?
reenkarnasyon diye bir şey varsa eğer, ben tekamülünü daha tamamlayamamış bahtsız bir bedeviyim bu kesin
neyse beni geçelim.
hayatta hiç bir zaman yeşil ışık olma. yeşil ışık hayır demesini bilmeyen zavallı bir enayidir
kırmızı ışık olacaksın. gelene dur bakalım neyin nesisin sen, acelesi olana ağır ol otur anlat bakalım senin hikayen ne demeyi bileceksin. tabi kırmızılığından ödün vermeden.
öbürü zaten arada kalmış kim takar sarı ışığı..
bizim ev doluymuş, hadi size gidelim yar
size gidelim dedim de aklıma ne geldi bak.
yok aslında hiç bir şey gelmedi.
şu an aklıma nedense Pendikdeki Gözdağı geldi.
bir de Kayışdağı semaları.
ama Kartal sahil gelmiyor artık aklıma. hiç hiç yani, adını bile anmam. tabiii.. öyle
bu kadar. dağılın!
antik yunanda platonik aşk tanrısı mı?
ilk çağda romalı bir gladyatör,
ortaçağda kralın soytarısı mı?
reenkarnasyon diye bir şey varsa eğer, ben tekamülünü daha tamamlayamamış bahtsız bir bedeviyim bu kesin
neyse beni geçelim.
hayatta hiç bir zaman yeşil ışık olma. yeşil ışık hayır demesini bilmeyen zavallı bir enayidir
kırmızı ışık olacaksın. gelene dur bakalım neyin nesisin sen, acelesi olana ağır ol otur anlat bakalım senin hikayen ne demeyi bileceksin. tabi kırmızılığından ödün vermeden.
öbürü zaten arada kalmış kim takar sarı ışığı..
bizim ev doluymuş, hadi size gidelim yar
size gidelim dedim de aklıma ne geldi bak.
yok aslında hiç bir şey gelmedi.
şu an aklıma nedense Pendikdeki Gözdağı geldi.
bir de Kayışdağı semaları.
ama Kartal sahil gelmiyor artık aklıma. hiç hiç yani, adını bile anmam. tabiii.. öyle
bu kadar. dağılın!
12 Haziran 2013 Çarşamba
Sıvı Nitrojen Banyosu
yahu arkadaş ben mi belamı arıyorum da buluyorum yoksa "bela" benim belalı sevgilim falan mı olmuş
halbuki ne gereği var dimi otur oturduğun yerde.
ama yok illa 5. kişiliğim rahat durmayacak. devrimciyiz ya hani bizde. sokaklar "gaz gölü" olmuş evde durmak bize yakışmaz. çıktık gittik işte. saat akşamın 9u. metroyla kadıköy. ordan hooop vapurla karaköy. yürü babam yürü. vardık istiklal'e. daha henüz caddeye tomalar girmemiş. üç beş çapulcu slogan atıyor :)
karıştık kuru kalabalığa. ama kuzen benden daha manyak durur mu. illa girecek geziye. takıldım peşine gidiyoruz. caddeden girmek, imralıya girmek gibi bişey tabi. çevik kuvvet kapatmış meydana girişi. dedi napalım napalım. şişli yönünden deneyelim. verdim okeyi, girdik bi ara sokağa. ama nasıl bi gaz gölü olmuş anlatamam.
ama tedarikliyim tabi bu sefer. gözlerim korumada.
çok basit aslında.
eski adıyla 1 milyoncu dediğimiz, ucuzcu bi dükkandan 250 kuruşa (bak böyle daha ucuz geliyo dimi kulağa) temin edilebilen bu gözlükler, her türlü direniş ve eylem anında tek can yoldaşınız oluveriyor.
neyse
ilerleliyoruz ara sokaklardan. gözlük gözümde. sanki call of duty oynuyorum ama. hani şu çernobilli bölüm. aynı o triplerdeyim. bu sefer portakal gazı falan attılar sesleri etrafta yankılanıyor. dedim dayı ne portakalı bildiğin greyfurt bu, acı acı... :)
ben ilerde pes ettim. dedim yeter da kuzen. çünkü gözleri kurtarmıştık ama kontrol edemediğim, istemsiz bir öksürük tutmaya başladı beni. sanki biri gırtlağımdan tutmuş "geber pis çapulcu" dercesine sıkıyor. e tabi bu sefer alıştırmaları da direk geçmiştik. direk etap sonu canavarına kafa tuttmuştuk. kuzen benden daha kararlıydı. malum yerde buluşuruz diyerekten ayrıldık. ama dedim ya acayip pişmanım. tamamen anlık gelişen can derdine düşmemden dolayı bırakmıştım onu. keşke biraz daha ortamı solusaydık o zaman kesin giderdim gezi parkına doğru. neyse ne işte günah çıkarmaya başlamıyim şimdi ardı arkası kesilmez. günahlarım bin bir türlü çünkü...
ben geri de kaldım. uzunca bir süre tarlabaşı bulvarında, beyoğlu ilçe emniyet müdürlüğü önünde konuşlanmış polislerin karşısında tip tip dikilip gözlem yaptım. yanımdan geçen maskeli, rujlu, topuklu hanfendiler(!) falan... baya bi haşır neşir oldum istanbulun abileri, ablaları, eyvallahları, maşallahlarıyla.
sonra çıktım istiklal'e tekrardan. burdan sonrası doğaçlama. kafasına göre bir ileri bir geri gidip-gelen ne yapacağını da esasında pek bilmeyen slogan atan "çapulcular"la muhabbet sohbet. sürekli bi memleket kurtarma teorileri işte. tipik şeyler bilirsin. neyse geç geç.
asıl olay gece 3-4 sularında polisin artık eee yeter lan naralarıyla caddeye tomalarla bodoslama dalmasıyla başladı :) gs lisesine kadar kovaladı gobeller. başta sadece tazyikli su sıka sıka gelen tomayı saldılar üzerimize.
baktılar millet tırsıyo zaten kimsenin bi bok yapacağı yok geri döndü toma kardeş. hee tabi ülkemizin(!) polisine yardımcı olmadık değil tabi. baktım kimse yok tomaya geri geri, topla topla diye yol gösterecek birisi, hemen bi hevesle (sanki rahat dursan nolucak gerizekalı illa yapacam şovumu) atıldım bu göreve. ama tomanın hortumu sürekli daha büyük bi kalabalığın kaçtığı ara sokağa doğru baktığı için biraz da ondan güven aldım. nede olsa bana dönene kadar çoktan topuklarım o yüzden dibine kadar girdim. utanmasam zaten ateş isteyecektim polisten o derece bi deli cesaret.
######
işte bu kadar saçma bi çatışma ortamı arkadaş! demin sana biber gazı atan adamla karşılıklı iletişime girebiliyorsun. yanından elini kolunu sallaya sallaya geçiyorsun falan. bu neyin savaşı la?
######
sonra sonra toplu halde hücuma geçen çevik kuvvetle bu kadar hoş sohbet olamıyorsun tabi :)
bu toma kardeşe yardım ettikten sonra ortalık bi duruldu. karınca gibi dağılan çapulcu topluluğu olarak tekrardan caddeye doluştuk. işte bi 15-20 dakka daha slogan attıktan sonra gaz bombaları yağmaya başladı tekrardan. tekrar püskürtüldük ama bu sefer ki daha bi sağlam oldu işte. bu sefer ara sokaklara falan da kaçmak yetmeyecekti. çevik kuvveti geçtim sivil polisler de işin içinde bu sefer. yarım saat falan ara sokaklarda köşe kapmaca oynadıktan sonra sığındım bir yere işte. ama nereye sığındığımı falan neyse bunları geçelim zira ben işkillenmeye başladım...
bu yazı nereye gidiyor aman allahım.
resmen izleniyorum paranoyası baş gösterdi bak gene
neyse neyse
güneş doğdu, elimizde boş biber gazı fişekleriyle
evlerimize dağıldık olay bu
sonrası şimdiki zaman işte
yaşıyorum
ve sanırım daha da çok yaşıycam
yani tabi sigarayı bırakırsam elbette
ama başta da belirttim ya tuhaf bir heyecanla yaşıyorum bugünlerde
bana sigarayı bıraktırabilecek bir heyecan
olumlu sonuçlanırsa tabee
haftanın enleri
#finaller bitti
#büt telaşı
#herekesiz 3 ay (ohh)
#biraksesuarolarak gaz maskesi
#birçapulcunun sırtçantasında bulundurmasıgerekenler
#marjinalgruplaradair komplo teorileri
#sigarasızbirhayat mümkün mü? acabaları
#saat 2:10 tarlabaşı semaları
#bugaz birharika dostum
#ankara
haydi hayırlı direnişler
9 Haziran 2013 Pazar
Gene Geldi Duygusalın Evladı
Merhaba yaban çiçeği. ben bal arısı. bazense eşek arısı.
yaban çiçeği dediğime bakma sana. o zarif ve narin duruşuna "yaban" kelimesi her ne kadar uymasa da, çiçeksin sen sonuçta. uğruna tüm çiçekleri görmezden gelebileceğim, bütün bordo gülleri, sarı laleleri, menekşeleri, nergisleri, kardelenleri, kızıl çiçekleri ama hepsini aklına gelebilecek her bir güzel çiçeği sanat eserlerinden silip süperecek derecede "güzel"sin.
benim penceremden...
Sana nerden rastgeldim yaban çiçeği?
Niye çıktın karşıma söyle bana.
Henüz başka bir çiçeğin acısını atamamışken üzerimden, tüm polenlere tövbe etmişken, beni ben yapan, varlığımın yegane sebebini reddetmişken, nerden çıktın da karşıma çeldin gittin aklımı.
seni sevdim yaban çiçeği
seni sevdim...
sevmek nedir bilir misin sen yaban çiçeği?
bir arı... varoluş sebebi sadece bal yapmaktan ibaret olan bir arı, sevebilir mi?
ben sevdim.
ben isyankar bir arıyım. sevip sevilme hakkını geri isteyen başkaldırmış bir arı.
sevmesine sevdim de yaban çiçeği, sevilmesi yarım kaldı.
bana öyle bakma yaban çiçeği, korkuyorum.
her korkunun kökünde "ölüm korkusu" yatarmış
hayır bu öyle bir korku değil. bu korku aslında başka bir korku.
yaşama korkusu...
seni yaşayabilmenin vermiş olduğu o aklımın alamayacağı iğleti korku.
Derin bir ah çektin içim yandı yaban çiçeği
Kıyamaz gözüm gözlerine
neden ahlayıp vahlarsın yaban çiçeği.
halbuki ben güneş olurdum sana, su olup köklerine, hücrelerine ışık olurdum
neden sızlanırsın ki sen yaban çiçeği
ilaç olur, merhem olurum ben sana
Rüyalarımdan gelip geçersin yaban çiçeği
Varamaz elim ellerine
neden uzatmazsın bana elini yaban çiçeği
benim sana umut ve sevgi dolu gözlerimden başka verebilecek neyim var söyle
göz nakli mi istiyorsun sen nedir?
bir gülümsemene bakardı yaban çiçeği
bir gülümsemene...
Tren yolunda raylar uzar
uzar da sana gider yaban çiçeği
her yol sana çıkar yaban çiçeği
kalbimin odaları, aklımın koridorları
her şey sana, her yer sana çıkar
ama sen de gidiyorsun.
dur, gitme yaban çiçeği
gidersen de beni de götür
Derin bir ah çektin içim yandı yaban çiçeği
Dayanmaz gönlüm hasretine
dayanmaz dayanmasına da dayanmak zorundayım bilirim
bilirim...
sen başkasının çiçeğisin bakma bana öyle
Arzularımdan gelip geçersin yaban çiçeği
Yaslanmaz başım dizlerine
arzularımdan gelip geçtin de, bir türlü gidemedin
ama sadece arzularımdan gidemedin
yoksa gelipte gittiğin herhangi başka bir şey yoktu
Gurbet olunca yollar uzar
Uzar da sana gitmez yaban çiçeği
Dağa gider, taşa gider
Aşka gider, sen gidersin
Benim de başıma gelenler adamı kanser eder
Derin bir ah çektin içim yandı yaban çiçeği
Yetişmez ömrüm gençliğine
yetişmedi de zaten, başkaları çoktan kopardı seni dalından
ben öyle bakakaldım ardından
şimdi o seni koparanlar bilmezler ki çiçek dalında güzeldir
bilmezler ki seni besleyen sevgidir, şefkattir
umarım seni anlarlar
Son nefesimden gelip geçersin
Yağmaz gözüm ellerine
gözlerimin feri söndü yaban çiçeği
benden sana yar olmaz bakma bana öyle
Sevdim inanamayacağın kadar seni yaban çiçeği
Şimdilik hoşçakal
beni sensizliğinle rahat bırak yaban çiçeği
acı çekmek istemiyorum ama beni bırak
acılarımı bi kaşık alkole boğarım iğneyi de kendime batırırım
ben sarhoş bir eşek arısıyım
kime ne zaman tutulacağı belli olmayan
serseri bir eşek arısı
7 Haziran 2013 Cuma
Turistik Astral Seyahat ve Rüya Soykırımı
muhalif olana bile muhalefet
Şimdi ne diycem bak.
şimdi mesela ben kalkıp isyan etmiş, başkaldırmış, sokaklara dökülmüş insanların karşısına çıkıp
"Direnmeyin, yetmiyor çabalarınız, evlerinize dönün, boş koşmaktansa, boş durmak iyidir" desem
bunu desem yani? gülerler mi ağlarlar mı bana.
peki şimdi ben ne olurum? o yandan mı bu yandan mı?
bunu yapsam bana ne yaparlar? döverler mi söverler mi?
ben olsam "ne diyo la bu deli" diyip güler geçerim şahsen.
neyse bunu geç
Kendinize gelin.
hiç bir toplumsal meseleye duyarsız kalmayın
Çıkın, söyleyin, bağırın, fikirlerinizi dile getirin.
terkedilmiş bir köşede yapayalnız bir başına, güçsüzüm elimden ne gelir ki triplerine girmeyin
şimdi muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur diyecek halim yok tabiki
ama bu size gaz verecekse bi şekilde bunu da kullanın
Düşünün! Sorgulayın.
üzerinde düşüneceğiniz, sorgulayacağınız her hangi bir olgu hakkında bilgi sahibi değilseniz bile kendinizden başlayın. elbette bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olun demiyorum.
Kendinizi tanıyın.
tanımakla kalmayın, tanımlayın. ifade edin. geçmişte neydiniz. şu an nasılsınız. ilerde ne olacaksınız.
mesela günlük hayatta nasılsın diye soran bir insan evladına "iyiyim" tarzı, artık duymaktan dolayı iyilikten nefret etmiş hale geldiğim basit klişe cevaplardan kaçının. ufkunuzu genişletin. kelime dağarcığınıza yeni yeni kelimeler katın.
kitap okuyun! demiyorum illa. yani tamam okuyun okuycaksan amenna, ancak kitap okumayı bir kurtuluş kapısı olarak görmeyin. çağımızın nimeti interneti akılcı kullanın (bunu söyleyen 475 milyon 543 bin 860ıncı insanım kabul)
tarihi olaylara merak duyun. evet merakınıza el atıyorum. adam gibi şeyler merak edin.
felsefeye el atın. evet lan karıştırın felsefeyi. ne olmuş ne bitmiş bi bakın. belki yıllardır cevap veremediğiniz saçma sapan takıntı ve komplekslerinizin bir anlamı olduğunu, hiçte gereksiz ve alay konusu edilecek şeyler olmadığını, gayet insani bi takım zaaflardan süregeldiğini ve bunun hangi düşünür tarafından yüzyıllar önce dile getirildiğini öğrenip, mal gibi şaşırıp afallayın. emin olun kafa yapması için kullandığınız o maddelerden daha büyük travmalar yaşayacaksınız.
bunlar böyle. naçizane tavsiyelerim
niye böyle bi tavsiye verme gereği hissettim bilmiyorum.
ne haliniz varsa görün banane ya babamın oğlusunuz sanki
neyse geç geç
Çok sinirliyim ya
2 gündür telefonum kayıp. hı hı evet :/
hayır işin kötü tarafı şarzı da bitmiş çaldırıyoz çıkmıyor bi yerden
lanet ola
Cennet Mahallesi diye bi dizi var mesela
şaka gibi değil mi?
hadi biraz canını sıkayım. sıkayım sıkayım. belki canı sıkılmış biriysen ters tepki yapar birden yaşama sevinci gelir. çöp kamyonları var mesela. ne alaka diycen şimdi. yav alakası falan olması önemli değil. çöp kamyonu var mı yok mu arkadaşım onu söyle bana? var dimi? e tamam daha ne? niye inkar ediyorsun? derdin ne arkadaşım? çok mu para kazanmak istiyorsun? ben de istiyorum. uçmak da istiyorum ben. ben daha bir çok şey istiyorum. istemediğin kadar şey istiyorum. ama mesela bazı şeyleri sadece istiyorum. yani olsunlar demiyorum. sadece istiyorum. olmasalar da olur. yani olmasalar da yaşıyabilirim elbette. mesela şu an canım çikolatalı dondurma istiyor. mesela yani. ama sadece istiyorum. olmasını, gerçekten olmasını istesem gider bakkaldan alırım, zorum ne ama dediğim gibi sadece istiyorum. bu kadar.
Kocaeli diye bir şehir var mesela. var dimi böyle bir şey? tamam. haritada görmüşsündür belki. hatta belki gitmişsindir bile yani. neyse. ben çok gittim-geldim. öyle iç kısımlarına merkezine doğru hiç gitmedim ama. gebze-hereke arası çok gittim. mesela bu şehrin fabrikalarla kanser yatağı olmuş kısımları var. heh işte ben oralarından çok geçtim. böyle D-100 karayolunun kenar taraflarında dizilmiş milyarlarca fabrika düşün. genelde sonuna taş, aş, daş, vb. kısaltmalarla kurulmuş şirketlerin işçi yutan fabrikaları. içerlerinde neler dönüp bitiyor hiç bilmiyorum. yemin ediyorum bilmiyorum ya. dışardan bakıldığında ise terkedilmiş yıllardır insan ayağı basmamış yerler gibi gözüküyor inanın bana.
Dolmuşla geçip giderken yanlarından, bu fabrikaların olduğu mevkîlerde duraklar oluyor tabi. insanlar inip biniyorlar. ister istemez daha çok gözüne takılıyor tabi bu terkedilmiş süsü verilmiş fabrikalara. defalarca sordum kendime "yahu bir insan burda niye iner" diye. ama cidden yani öyle tenha mekanlar ki buralar, las vegas çölleri gibi. arkadaş soruyorum kendime yıllardır soruyorum bir allahın kulu da çıkıp demedi bana böyle böyle diye. hep kendimi avuttum durdum, "böyle gelmiş, böyle gider işte yavuz, takma kafana, daha gençsin, neler görecen du bakalım"...
Kimse elinizden tutmuyor diye hayıflanıp söylenmeyin.
yeri geldiğinde kendi rehberiniz, kendiniz olun.
bak bişey diycem, sabah 6 çayları falan
garip kahvelerde insanlar şeytan
ben paranoyak bir insanım, siz de öyle olun
şimdi biri çıkar der "ben kimseden korkmam"
yav he dayı he. sen kimseden korkma. ölümden de korkma. öyle korkusuz, sualsiz yaşa. tamam?
İnsan kafası çok ilginç. neyi ne zaman, nerde nasıl yapacağı belli olmaz.
mesela fotoğraf makinesi. neden 1500 yıl önce icat edilmemiş? bunu soruyorum sana ey insan!
bundan 1500 yıl SONRA, hadi 1500 çok oldu 150 yıl sonra kim bilir daha neler icat olmuş olacak.
bi düşünsene. düşünemezsin ki :) düşünebilecek bişey olsa çoktan icat olmuştu zaten.
O yüzden bir hayalin varsa sus! kimseye söyleme. söyledikten sonra başkalarının hayali olur.
kim söylemişse güzel söylemiş vesselam.
Bazen o kadar güzel cümleler, sloganlar duyuyorum ki, kendimden utanıyorum. evet evet utanıyorum. bu kadar güzel bir söz daha önce benim niye aklıma gelmedi diye. siz de utanın. utanmak güzeldir.
belki de başkasından duyduğum için güzel gelmiştir bilemem. ben söylesem, ilk defa kendimden duysam güzel bir söz, o kadar da güzel gelmeyecektir mesela. insanın kendini bu kadar aşağıda görmesi niye?
halbuki dünya üzerindeki en egoist varlıktır insan dimi?
Komünizm, egoizme düşman bir ideolojidir. herkese eşit davranır. kibirli olmayı sevmez. gösterişten uzaktır. yılışıklığa gelemez. buraya kadar herşey güzel dimi?
ama fırsatçılığı köreltir
insanlar herşeyi devletten bekler
öyle aklıma geldi yazayım dedim
neyse geç geç
Bazen manyak gibi çıldırıyorum. işten çıkış saatleri İstanbul'un trafiği. e-5 açık oto pazarı olmuş. köprüler tıkanmış, kavşaklar yavşak olmuş falan filan. söyleniyorum yanımdaki adama. ya arkadaş bu nasıl hayat diye.
haklısın yeğen bakışlarıyla geçiştiriyor tabi. ulan bu akıl almaz bir şey be. on binlerce araba, bu arabaların tükettiği benzin, dizel, lpg şuydu buydu vesaire. bunca kimyasal madde, bunca petrol.. nerden geliyor lan. hiç mi bitmiyor lan diyorum. hiç mi bitmiyor. en azından 365x30 gündür böyle bu trafik. ve her geçen gün bir önceki günden daha da artarak yoluna devam ediyor. sonra bi benzin istasyonu yanından geçiyorum, pompacı abiler o kadar rahatlar ki sanırsın 7 sülalesi rahat adamın. "biz de daha petrol çok yeğen" tavırları.
hıh... ulan deliriyorum be
neyse Redhack sözcüsü söylenecek söz bırakmamış zaten
ben gidiyorum. ben şimdi gidiyorum. döndüğümde,
dönmüş olacağım
bu kadar basit
beyin yıkayan kışkırtıcı sözler yok
akıllara zarar afilli kelimeler yok
kendinize "kafanıza göre" bakın
kafanıza göre kalın
kafanıza göre yaşayacağınız günler
ve
kanattığınız yerleri öpmeye çalışmayın
haydi güle güle
Şimdi ne diycem bak.
şimdi mesela ben kalkıp isyan etmiş, başkaldırmış, sokaklara dökülmüş insanların karşısına çıkıp
"Direnmeyin, yetmiyor çabalarınız, evlerinize dönün, boş koşmaktansa, boş durmak iyidir" desem
bunu desem yani? gülerler mi ağlarlar mı bana.
peki şimdi ben ne olurum? o yandan mı bu yandan mı?
bunu yapsam bana ne yaparlar? döverler mi söverler mi?
ben olsam "ne diyo la bu deli" diyip güler geçerim şahsen.
neyse bunu geç
Kendinize gelin.
hiç bir toplumsal meseleye duyarsız kalmayın
Çıkın, söyleyin, bağırın, fikirlerinizi dile getirin.
terkedilmiş bir köşede yapayalnız bir başına, güçsüzüm elimden ne gelir ki triplerine girmeyin
şimdi muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur diyecek halim yok tabiki
ama bu size gaz verecekse bi şekilde bunu da kullanın
Düşünün! Sorgulayın.
üzerinde düşüneceğiniz, sorgulayacağınız her hangi bir olgu hakkında bilgi sahibi değilseniz bile kendinizden başlayın. elbette bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olun demiyorum.
Kendinizi tanıyın.
tanımakla kalmayın, tanımlayın. ifade edin. geçmişte neydiniz. şu an nasılsınız. ilerde ne olacaksınız.
mesela günlük hayatta nasılsın diye soran bir insan evladına "iyiyim" tarzı, artık duymaktan dolayı iyilikten nefret etmiş hale geldiğim basit klişe cevaplardan kaçının. ufkunuzu genişletin. kelime dağarcığınıza yeni yeni kelimeler katın.
kitap okuyun! demiyorum illa. yani tamam okuyun okuycaksan amenna, ancak kitap okumayı bir kurtuluş kapısı olarak görmeyin. çağımızın nimeti interneti akılcı kullanın (bunu söyleyen 475 milyon 543 bin 860ıncı insanım kabul)
tarihi olaylara merak duyun. evet merakınıza el atıyorum. adam gibi şeyler merak edin.
felsefeye el atın. evet lan karıştırın felsefeyi. ne olmuş ne bitmiş bi bakın. belki yıllardır cevap veremediğiniz saçma sapan takıntı ve komplekslerinizin bir anlamı olduğunu, hiçte gereksiz ve alay konusu edilecek şeyler olmadığını, gayet insani bi takım zaaflardan süregeldiğini ve bunun hangi düşünür tarafından yüzyıllar önce dile getirildiğini öğrenip, mal gibi şaşırıp afallayın. emin olun kafa yapması için kullandığınız o maddelerden daha büyük travmalar yaşayacaksınız.
bunlar böyle. naçizane tavsiyelerim
niye böyle bi tavsiye verme gereği hissettim bilmiyorum.
ne haliniz varsa görün banane ya babamın oğlusunuz sanki
neyse geç geç
Çok sinirliyim ya
2 gündür telefonum kayıp. hı hı evet :/
hayır işin kötü tarafı şarzı da bitmiş çaldırıyoz çıkmıyor bi yerden
lanet ola
Cennet Mahallesi diye bi dizi var mesela
şaka gibi değil mi?
hadi biraz canını sıkayım. sıkayım sıkayım. belki canı sıkılmış biriysen ters tepki yapar birden yaşama sevinci gelir. çöp kamyonları var mesela. ne alaka diycen şimdi. yav alakası falan olması önemli değil. çöp kamyonu var mı yok mu arkadaşım onu söyle bana? var dimi? e tamam daha ne? niye inkar ediyorsun? derdin ne arkadaşım? çok mu para kazanmak istiyorsun? ben de istiyorum. uçmak da istiyorum ben. ben daha bir çok şey istiyorum. istemediğin kadar şey istiyorum. ama mesela bazı şeyleri sadece istiyorum. yani olsunlar demiyorum. sadece istiyorum. olmasalar da olur. yani olmasalar da yaşıyabilirim elbette. mesela şu an canım çikolatalı dondurma istiyor. mesela yani. ama sadece istiyorum. olmasını, gerçekten olmasını istesem gider bakkaldan alırım, zorum ne ama dediğim gibi sadece istiyorum. bu kadar.
Kocaeli diye bir şehir var mesela. var dimi böyle bir şey? tamam. haritada görmüşsündür belki. hatta belki gitmişsindir bile yani. neyse. ben çok gittim-geldim. öyle iç kısımlarına merkezine doğru hiç gitmedim ama. gebze-hereke arası çok gittim. mesela bu şehrin fabrikalarla kanser yatağı olmuş kısımları var. heh işte ben oralarından çok geçtim. böyle D-100 karayolunun kenar taraflarında dizilmiş milyarlarca fabrika düşün. genelde sonuna taş, aş, daş, vb. kısaltmalarla kurulmuş şirketlerin işçi yutan fabrikaları. içerlerinde neler dönüp bitiyor hiç bilmiyorum. yemin ediyorum bilmiyorum ya. dışardan bakıldığında ise terkedilmiş yıllardır insan ayağı basmamış yerler gibi gözüküyor inanın bana.
Dolmuşla geçip giderken yanlarından, bu fabrikaların olduğu mevkîlerde duraklar oluyor tabi. insanlar inip biniyorlar. ister istemez daha çok gözüne takılıyor tabi bu terkedilmiş süsü verilmiş fabrikalara. defalarca sordum kendime "yahu bir insan burda niye iner" diye. ama cidden yani öyle tenha mekanlar ki buralar, las vegas çölleri gibi. arkadaş soruyorum kendime yıllardır soruyorum bir allahın kulu da çıkıp demedi bana böyle böyle diye. hep kendimi avuttum durdum, "böyle gelmiş, böyle gider işte yavuz, takma kafana, daha gençsin, neler görecen du bakalım"...
Kimse elinizden tutmuyor diye hayıflanıp söylenmeyin.
yeri geldiğinde kendi rehberiniz, kendiniz olun.
bak bişey diycem, sabah 6 çayları falan
garip kahvelerde insanlar şeytan
ben paranoyak bir insanım, siz de öyle olun
şimdi biri çıkar der "ben kimseden korkmam"
yav he dayı he. sen kimseden korkma. ölümden de korkma. öyle korkusuz, sualsiz yaşa. tamam?
İnsan kafası çok ilginç. neyi ne zaman, nerde nasıl yapacağı belli olmaz.
mesela fotoğraf makinesi. neden 1500 yıl önce icat edilmemiş? bunu soruyorum sana ey insan!
bundan 1500 yıl SONRA, hadi 1500 çok oldu 150 yıl sonra kim bilir daha neler icat olmuş olacak.
bi düşünsene. düşünemezsin ki :) düşünebilecek bişey olsa çoktan icat olmuştu zaten.
O yüzden bir hayalin varsa sus! kimseye söyleme. söyledikten sonra başkalarının hayali olur.
kim söylemişse güzel söylemiş vesselam.
Bazen o kadar güzel cümleler, sloganlar duyuyorum ki, kendimden utanıyorum. evet evet utanıyorum. bu kadar güzel bir söz daha önce benim niye aklıma gelmedi diye. siz de utanın. utanmak güzeldir.
belki de başkasından duyduğum için güzel gelmiştir bilemem. ben söylesem, ilk defa kendimden duysam güzel bir söz, o kadar da güzel gelmeyecektir mesela. insanın kendini bu kadar aşağıda görmesi niye?
halbuki dünya üzerindeki en egoist varlıktır insan dimi?
Komünizm, egoizme düşman bir ideolojidir. herkese eşit davranır. kibirli olmayı sevmez. gösterişten uzaktır. yılışıklığa gelemez. buraya kadar herşey güzel dimi?
ama fırsatçılığı köreltir
insanlar herşeyi devletten bekler
öyle aklıma geldi yazayım dedim
neyse geç geç
Bazen manyak gibi çıldırıyorum. işten çıkış saatleri İstanbul'un trafiği. e-5 açık oto pazarı olmuş. köprüler tıkanmış, kavşaklar yavşak olmuş falan filan. söyleniyorum yanımdaki adama. ya arkadaş bu nasıl hayat diye.
haklısın yeğen bakışlarıyla geçiştiriyor tabi. ulan bu akıl almaz bir şey be. on binlerce araba, bu arabaların tükettiği benzin, dizel, lpg şuydu buydu vesaire. bunca kimyasal madde, bunca petrol.. nerden geliyor lan. hiç mi bitmiyor lan diyorum. hiç mi bitmiyor. en azından 365x30 gündür böyle bu trafik. ve her geçen gün bir önceki günden daha da artarak yoluna devam ediyor. sonra bi benzin istasyonu yanından geçiyorum, pompacı abiler o kadar rahatlar ki sanırsın 7 sülalesi rahat adamın. "biz de daha petrol çok yeğen" tavırları.
hıh... ulan deliriyorum be
neyse Redhack sözcüsü söylenecek söz bırakmamış zaten
ben gidiyorum. ben şimdi gidiyorum. döndüğümde,
dönmüş olacağım
bu kadar basit
beyin yıkayan kışkırtıcı sözler yok
akıllara zarar afilli kelimeler yok
kendinize "kafanıza göre" bakın
kafanıza göre kalın
kafanıza göre yaşayacağınız günler
ve
kanattığınız yerleri öpmeye çalışmayın
haydi güle güle
YAKAMOZ
Merhaba yağmur. Merhaba yasaklı sevdam...
Beni tanımadın mı?
Benim.Yakamoz.
Kendime dair hiç bir fikrim yok.Yakamoz derler bana sadece. Tek bildiğim bu.
Seni tanıdığım günden beri kendimi unuttum.Kim olduğumu hatırlamıyorum.Ben hiç kimseyim.
Ancak sen, herşeysin. Sen klişelerle tasvir edilemeyecek kadar kendine özgü bir afetsin.
Ben de ancak seninle var olabilecek bir avuç umudum.
Şu sıralar tek başına anlamı olmayan bir bağlaç tribindeyim. Kendisine anlam katacak devrik bir cümle arayışında olan hor görülmüş ve dışlanmış bir bağlaç.
ve bağlacı gibiyim mesela. Yağmur ve Yakamoz.
ile bağlacı gibi. Yağmur ile Yakamoz.
Böyle bir acziyet duygusu işte
Seni yerde ararken gökte bulmuştum.
hem de hiç ummadığım bir zamanda.
Ben yakamozum. Yağmur yağar ıslanırım ben.
uzun süredir kuru bir halde günlerimi sayar durumdayım
İnfaz gününü bekleyen bir mahkumun telaşı içersindeyim
peki sen ne zaman yağacaksın?
ne zaman sırılsıklam edeceksin beni?
kurumuş toprak bile halime acır beni görse.
denizler suyunu paylaşmak ister benimle
geri çeviririm elimin tersiyle.
ihya etmez beni sizin suyunuz.
iflah olmam dalgalarınızla
uzak durun.
Ben yakamozum. Güneş doğar kaybolurum ben.
güneş bile acıdı bana. uzunca süre doğmak istemedi kaçıp kaybolmayayım diye
fayda etmedi. belki kaybolmadım ama sensiz hep eksiktim dedim ya
sensiz, gecenin kör karanlığında bile parlayamıyordum eskisi gibi
sonunda güneş kızdı bana, gücendi.
öyle bir parladı ki, kıskandım, imrendim
yok oldum
Ben yakamozum. Ay ışığı der dururum ben.
varlığımın tek sebebi ay ışığı.
ama varlık içinde yokluğu yaşadım ben.
yalvardım, yakardım ay ışığına.
var etme artık beni, onsuz yaşayamam dedim.
güldü geçti bana. umrunda bile olmadım.
hasretimi hafife aldı. kızdım, gücendim.
zarar verdim varlığımın tek bilimsel gerçeğine
yani kendime,
vücuduma..
Ben Yakamoz.
Romantik film sahnelerinin vazgeçilmez figüranı
Duygusal şarkıların vurdumduymaz hayranı
Kim farkıma varır ki benim?
Kim halimden anlar?
geceleri sahilde piizlenen sakallı şarapçı
sen bir kez olsun bana içmedin
bir kez olsun şiir yazmadın bana
canın sağolsun, kırgınlığım değil sana
sana değil, bu şehire, bu denize hiç değil
ey balıkçılar!
ağlarınıza takılmayayım
ellerinizle toplayın beni.
teknelerinize alın.
zımparadan bitap düşmüş sandallarınıza
beni de götürün buralardan.
açılın derin sulara
yağmurun yağdığı ada sahillerine
olmaz mı?
peki.
Ben neyim ki?
Asi bir yakamozum ben.
gözlerim yağmuru ister
gözlerim de yok ki benim
olmasın!
canım yağmuru ister
canım ne ki benim
istemesin!
Başkaldıran bir yakamozum ben
Bitmez bu hikaye
sığmam iskele kenarlarına
dar gelir bana okyanuslar
Günahkar bir yakamozum ben
Yazılmaz benim biyografim
dalgalara rüşvet veririm
martıların baş belasıyım
Yalancı bir yakamozum ben
Hep yanlış anlaşılmış
belki yasaklanmış
inkar edilmiş...
işte yakamoz!
ayın denizdeki yansıması,
ışığı, parıltısı...
hayır değilmişim
öyle değilmişim meğer
ama öyleymişim gibi davranın
devam edin şiirlerinizde yer vermeye
devam edin şarkılarda beni anmaya
küfredip, sökmeyin sazınızdan, kemanınızdan
beni bilim adamlarına bırakmayın
materyalizme yar etmeyin
kim vurduya kurban gitmeyeyim
yakamozum ben
dünyanın en "güzel" kelimesi
Ben yakamozum. Sessiz sessiz ağlar gibiyim.
Hüngür hüngür ağlasam, balıklar kaçıp gider.
balıklar anlamaz derdimden
anlatsam da unuturlar zaten
hem ne anlar onlar aşktan, sevgiden
rakı sofralarında mezedir etleri
darılıp, küsmüyorum ama
onların bir suçu yok
onlara şiir yazmayanlar
mideye hitap eden kaçak avcılar utansın
fiyatlarına zam yapanlar
utansın
Ben yakamozum. Zaman geldi, gidecek miyim?
Bırak ay gitsin, ben kalayım bu gece.
Umudunum ben.
Direnişsel Haykırmacalar Şelalesi
Taksim Gezi dedik
Dirliğim düzenim
Leri zindanda
Kalıram kalıram kardaş
Dostlar yandadır
Ağaçların kökü
Kandadır kanda
Ölürem ölürem halkım
Ölürem ölürem halkım
Ölürem ölürem halkım
Aklım sendedir
Artar eksilmeyiz
Direnişlerde
Kolay değil derdin
Ucu derinde
Taksim Meydanında hey dost
Heykel önünde
Vururam vururam yurdum
Vururam vururam yurdum
Öfkem gındadır
Dirliğim düzenim
Umudum canım
Solum, sağ tarafım hey dost
Cümle varlığı
Benim beyaz unum
Ak güvercinim
Bilirem bilirem yoldaş
Bilirem bilirem yoldaş
Bilirem bilirem yoldaş
Bilirem bilirem yoldaş
Eylem günüdür
6 Haziran 2013 Perşembe
İnsanları Denerseniz Soğursunuz
Genelde yazdıklarımı yazar, bitiririm, ondan sonra başlığı belirlerim. %90 gibi anti-demokratik bir oranla böyle olmuştur yani. Ancak başlıklar çok önemlidir bir yazı için. Ben önem veririm yani. Evet ben.
Yalnız bu yazı da öyle olmadı. Tamamen başlığa odaklanarak bişeyler yazmak istedim bu sefer. Yav evet öyle işte. Niye inanmıyorsun bana? Yalan mı söylüycem alla alla. ki tanıdığım en büyük yalancı benimdir. o ayrı mevzu. neyse geç
Gelelim başlığa. İnsanları denemek.
İnsanları deneme yolu çeşit çeşit türlü türlüdür. Kimi yakından dener, kimi uzaktan dener. Kiminin deneme sebebi öylesinedir, maksat vakit geçirmek, kimisinin ki ise inandığı ideal hayat şeklini arama arzusu. Böyle uzar gider daha yani neyse uzatmıyim.
İnsanlar, insanları dener. Tanımadığı insanları dener yani. Kimileri bodoslama dalmak ister o biraz çılgınca bir fikir tabi. Hani "önüme gelen ilk kişiye kendimi öptüreceğim" demek gibi birşey. tabi herhangi bir mantığa dayanmayan bir şey. kaldı ki o öptüren kişi, kendisini öpen kişiyi de bir şekilde denemiştir diyebiliriz pek tabi.
Denemek böyle, çeşit çeşit.
Misal sokakta adres sorarken birisine, o insanı da denemiş sayılırsınız. İstemsiz bir şekilde tabi.
Bir dolmuşa(dolmuş lafını da hiç sevmem minibüs işte arkadaş bizim köyde minibüs deriz biz hatlı minibüslerdir onlar ör:gebze harem, pendik kadıköy vs. ama şimdi şurda kalkıp minibüs desem akla sadece motorlu, yaklaşık 12-21 arası koltuğa sahip, otomobilden büyük otobüsten küçük bir ulaşım aracı geleceğinden oooff anladınız işte siz dünyanın en uzun parantezi olmadan kapatıyorum) binerken "bi tane gebze uzatır mısınız" dediğiniz önünüzdeki vatandaşı bile denemiş olursunuz böylelikle. yani tamamen ihtiyaçtan ama geçici anlık saniyelik ve zorunlu olmayan ihtiyaçtan doğmuş bir deneme şekli.
İşte bunlar daha uzar gider
markette ödeme yaptığınız kasiyer (ki zaman zaman onları denemek gereği bile duymayız. ödeyeceğin tutarı bilirsin, para elinde hazırdır, kasiyerin "şu kadar şu kadar tuttu" demesini bile beklemeden hızla hızla tutuşturursun parayı eline, sanki manyak gibi tüketme arzun var elindeki paradan bir an önce kurtulma isteği [neyse bu başlı başına bir konu bi ara bunu da yazacağım] falan filan)
Bir de inandığın ideal hayat uğruna insanları deneme ihtiyacı duyduğumuz anlar olur.
İşte bu ne olur, güzel bir iş için birileriyle kontak kurmak, hali hazırda çalışıyorsak bulunduğumuz iş yerindeki insanları denemek (güzel bir çalışma ortamı sağlamak adına) işte neblim okul arkadaşlıkları, kopya falan filan için denemek arkadaşları, ve bir de aşk mevzusu.
Belki tamam insan sırf aşık olmak için aşık olmuşsa birisine bunun canı cehenneme. Onu demiyorum. ama bi yerden başlamak lazım değil mi? Birilerini denemek lazım. He tabi baştaki deneme amacı o ideal aşka kavuşma arzusu olmayabilir. ki ilk görüşte aşk diye bi palavraya inanmam o ayrı mevzu. neyse geç geç
bu arada ne parantez açtım be. bu parantez açmakta başlı başına bir konu olabilir mesela. dur yeri gelmişken kısaca değineyim. parantez açan insan anlaşılamamaktan, parantez dışında kalan sözlerinin, yani kendi sözlerinin kendisini yeterince anlatamadığından kuşku duyduğundan böyle bi takım dingilliklere (haşa senden) başvurmasından meydana gelen TAMAMEEEEEN iyi niyetinden kaynaklanan temiz, saf, şuurlu bir harekettir vesselaaaaaam.
şimdi bu böyle
bunu böyle bi kenara koyalım
gelelim soğuma kısımlarına.
Bu denediğimiz elemanlar belli bir zaman sonra isyan edebilirler pek tabi.
Örneğin en basitinden. "ulan adam dükkana girdi, adres sordu cevapladık ama bi teşekkür bile etmedi hayvan" MESELA
Bu adres sorulan elemanın edebileceği isyanın en zirve noktası ancak bu kadar olabilir elbette
"Bi teşekkür bile etmedi"
he bi ara çıkmıştı ya hani "Justin bize bi 'hi' bile demedi" onun gibi bişey (saçma ve özenti bir örnek kabul)
Bunlar böyle böyle işte
ve bunlar basit soğumalar.
Asıl meseleye geliyorum dikkat
aman çok heycanlandın ya sen de
neyse
asıl mesele şu
bu ideal hayatı bulma çabasında girdiğimiz deneyimler. bunların getirmiş olduğu olumsuz neticeler sonucunda ortaya çıkan soğumalar. daha doğrusu başlı başına soğuyupta hayalimizdeki insanı o denediğimiz insanda bulamadığımızdan dolayı ortaya çıkan soğuma, ve bu soğumanın sonucunda adı koyulan "olumsuz" neticeler diyelim. evet evet böyle diyelim böyle.
Şimdi bu çocuk ne anlatmak istiyor, derdi ne bu manyağın dediğini duyar gibiyim.
Derdim şu.
Daha güzel, daha mutlu
barış için, insanlık için
batsın bu dünya!!!
yok yok o değil :))
ya şöyle. biriyle tanışırsın. okuldan olur. işyerinden olur.
bindiğin metroda, trende olur (oha yok artık deme oluyor)
internette, telefonda, hatta televizyonda falan :))
sahilde, parkta gezerken olur (VALLAHİ OLUYOR BE)
katıldığın eylemden olur (bak ciddi diyorum bak)
bi konser bi festival de olur (hmm yaaaani diyosun dimi çakal)
barda, meyhanedeee aaaaa offf tamam sustum :)
olur da olur yani biliyosun işte, bilemem artık senin sosyal şeyine kalmış
bu tanıştığın kişiyi daha tanıma öncesinde önce bir denersin.
denemenin mekanik kısmına gireceğim şimdi
bu deneme işi öncelikle duyu organlarıyla yapılan bir eylemdir
görme ve duyma başlıca elemanlarıdır elbette (koklayarak ve tadarak [bak dokunmayı kafadan geçtim bi kere] birini denemek teorik olarak mümkün olsa bile pratik olarak ııı ııı yok olmaz)
bu koklama işi pratikte de bi nebze düşünülebilir tabi. parfüm piyasası çok çok gelişti. vicente loopec diye beyin ziyanı bir ürün var. dünyanın en hayvan herifi olsan dahi sıkıyosun abicim bunu neymiş bütün kadınlar tav oluyormuş. yok yeeaaa. neyse geç
şimdi görmek ve duymak diyoruz dimi? EVET
öncelikle görmekten daha az bir önemi olduğu düşünülen (ki çok çok göreceli bir mevzu) duymaktan başlayalım. bir insanı denemeye kalkışmadan önce duyarak işe başladığını varsayıyorum. mesela sesinden etkilenmişsindir, konuşmaları hoşuna gitmiştir. ama ne konuştuğunun bi önemi yoktur. tamamen hitap gücü, vurgu ve tonlamaları çelmiştir aklını diyelim. veya gülüşü, sırıtması falan filan bilmem ne işte.
Bu işin tamamen duygusal kısmıyla ilgilendiğini gösterir (BENCE)
çünkü ses dediğimiz olgu soyut bir kavram kardeşimmmm
ses duygulara hitap eder. direkt olarak ama. kalbe işler. tamam akla tesir ettiği zamanlar da olmuştur yoksa milyonlarca kalabalığı ateşli bir konuşma yapmadan nasıl aynı yöne doğru yürüteceksin. görsel yayınlarla bi yere kadar yani. kabul edelim. BUNU KABUL EDELİM Bİ KERE! ettik mi? tamam. sakinim.
ses dediğimiz olay böyle
gelelim görme mevzusuna
görme işi basit. genelde ve çoğunlukla birini denemeden önce görürsün. yani direkman hafızaya atarsın. çünkü ortada deneyecek bir insan olması lazım değil mi ve bunun içnde direkt olarak o denenecek olayı kobayı (evet) bi görmek lazım şöyle boydan boya. yüzünü kaşını gözünü kirpiğini al saçını yanağını kulağını burnunu boynunu ver. böyle uzar gider. o ara artık neresi dikkatini çekmişse. sadece belden aşağı düşünen denyoları bi kenara bırakıyorum pek tabi. nefes alsın yetercileri de marsta hayat varmışa ikna kampanyası için burdan yetkililere sesleniyorum.
görmekte böyle
şimdi gördük geçirdik, duyduk duyuşturduk.
geriye denenmeye niyetlenmiş kobayı çepeçevre sarıp, bir örümceğin avını kıskıvrak yakalaması, boğazlayıp bi güzel mideye indirmesi, sonrasında sindirmesi, sonrasında eeee işte belgesel kuşağı falan filan
öncelikle. bu denediğimiz kişi hayalimizdeki insan olmayacaktır. hayır olur mu olmazmıyı tartışmayacağım zira ben kesinlikle olamayacağından dem vuracağım. olamaz yani. evet. olması bir komünizm ütopyası gibi kesinlikle tam manasıyla yaşanamayacak bir hayalden öteye geçemez. olmaz kardeşim işte zorlama. olduğunu zannedenler olabilir ancak. veya bu hayalindeki ruha en yakını bulan kişi vardır. gerçek manada felsefik olarak irdeleyecek olursak hiç kimse "kendine en ideal olan"ı hiç bir zaman bulamaz. çünkü insan kendini klonlayamaz. yani henüz bilmiyorum gizli teknolojiler ne alemde falan filan ama genel olarak klonlama henüz başarılabilmiş değil kiiiii kaldı kiii klonlasan bile klonun sana sadece biyolojik olarak bir benzerlik gösterecektir. duygu ve düşünceler ne derece aynı olur? bence olamaz. çünkü yaşanmışlıklar ve geçmiş bizi biz yapan o temel kavramlar bizi yoğuran hamur gibi yoğurup şekle büründüren bi kişilik sahibi yapan o elemanlar farklı olacaktır pek tabi.
neyse uzattım
nerde kalmıştık?
heh! bir de baktık ki, denenen kobayın ne mavi gözü var, ne polo gömleği var, ne cüzdanı şişik ne kredi kartının bol sıfırlı bakiyesi kalmış ne saçı başı düzgün ne bacakları düzgün 90 60 90 değil adonisi yok elleri çok çirkin ne dövmesi var ne kolyesi ne de bişey bişey bişey bişey böyle gider işte. ama hep maddiyat hep maddiyat yani. anladın? ilk bakışta deneyecek olan insanın bu değer süzgecinden geçecek olan kobayın bu ön imtihanı başaıryla geçtiğini varsayarak devam edeceğim şimdi.
diyelim ki hakkaten deneyecek olanın ne malda gözü var ne de para pulda.
harbiden delikanlı delikanlı diyor ki bana seni gerek seni.
kafa yapısı, dünya görüşü, ahlak değerleri, kalp dünyası şusu busu
bunlar daha bir baskın basıyor diyelim ve o görme duyusunu başlangıç için göz ardı ediyor
bildiğin gözü kapalı bir maceraya giriyor diyelim
bu saatten sonra neyin ne olacağı hiç belli olmaz.
tarafların birbirlerini sürekli deneme çabaları bitmek tükenmek bilmez. çünkü yukarda bahsettiğim gibi.
mavi gözü, polo gömleği seçmeyen bu arkadaş, kendini karşısındaki insanın soyut dünyasına kaptırmış ve dünyada karşısına çıkmış en mükemmel en zat-ı şahane en en en işte tanımlaması bile olmayacak derece de güzel insan olduğunu zannede dursun, bir taraftan da denemelerini sürdürmeye pek tabi devam edecek. bu sürekli deneme hali, üstüne gitme hali, aşırı sevgi, aşk, sonsuz şefkat, biz ölümsüzüz, biz şöyleyiz, biz öyle hayanoğlu hayvanlık derecesinde bağlıyız ki birbimize ooooff amaaaan değmeyin bize nazarınız işlemez, tanrıların yeryüzü yansıması, destansı bir ilişki, bilmem ne bilmem aman aman yani....
bu tripler eninde sonunda kaçınılmaz olarak, doymak bilmeyen ademoğlunun sürekli daha dahayı, daha daha bilmem neyi işte daha çok olsun daha daha sevgi arayışını ister istemez hayal kırıklığına uğratacaktır. ve hızlı bir şekilde bir anda bütün DENEMElerin sonucunda ortaya SOĞUMA hali çıkacaktır pek tabi.
sonrasını anlatmaya pek gerek yok tabi. kısacası soğuyan insan yavaş yavaş kişiden uzaklaşacak, duvarlar örecek, güven kaybolacak falanıydı filanıydı işte ve küçük kıyamet. AYRILIK.
"berkecan biz anlaşamıyoruz yaaaa" bak bunu duydun mu derhal terket diyologu kes yani bi süre güzel arkadaşım. ciddi diyorum ya. bi kere berkecan diye isim mi olur? kendinde bi hatayı ara, kendini bi sorgula sonra biz anlaşamıyoruz yaaaa diyen kızla ne gibi bi beklentim olabilir? neden ben? neden bu kızlayım? ben nerdeyim? nerden geldim nereye gidiyorum? tarzı soruları kendine sor. HA bak cevapla demiyorum. cevaplayabileceğini henüz sanmıyorum ama sen yine de bi sor. not al yani bilinçaltına. belki rüyalarında falan ya da sokakta, sahilde, dağda bayırda bir ağacın gölgesinde ufkun açılır, açılır da o geri bir zekaya sahip beynin bir cevap olması için ipucu olur sana bidon kafalı gereksiz insan seni!!!
bak gene tutamadım kendimi
neyse
bu kadar yeter
SOĞUDUM ARKADAŞ
de hadi yeter gidin artık
kolum yoruldu. soğudum bu yazıdan. denedim soğudum bak şimdi.
sizden de soğudum ey insanlar!
buz gibi değil ama
böyle gereksiz rahatsız edici bir şekilde yüzünü vurur ya soğuk hava, heh aynı öyle
biraz ısınması için sigara yakıcam.
ısınınca tekrar yazarım.
kendinizi denetmeyin.
Yalnız bu yazı da öyle olmadı. Tamamen başlığa odaklanarak bişeyler yazmak istedim bu sefer. Yav evet öyle işte. Niye inanmıyorsun bana? Yalan mı söylüycem alla alla. ki tanıdığım en büyük yalancı benimdir. o ayrı mevzu. neyse geç
Gelelim başlığa. İnsanları denemek.
İnsanları deneme yolu çeşit çeşit türlü türlüdür. Kimi yakından dener, kimi uzaktan dener. Kiminin deneme sebebi öylesinedir, maksat vakit geçirmek, kimisinin ki ise inandığı ideal hayat şeklini arama arzusu. Böyle uzar gider daha yani neyse uzatmıyim.
İnsanlar, insanları dener. Tanımadığı insanları dener yani. Kimileri bodoslama dalmak ister o biraz çılgınca bir fikir tabi. Hani "önüme gelen ilk kişiye kendimi öptüreceğim" demek gibi birşey. tabi herhangi bir mantığa dayanmayan bir şey. kaldı ki o öptüren kişi, kendisini öpen kişiyi de bir şekilde denemiştir diyebiliriz pek tabi.
Denemek böyle, çeşit çeşit.
Misal sokakta adres sorarken birisine, o insanı da denemiş sayılırsınız. İstemsiz bir şekilde tabi.
Bir dolmuşa(dolmuş lafını da hiç sevmem minibüs işte arkadaş bizim köyde minibüs deriz biz hatlı minibüslerdir onlar ör:gebze harem, pendik kadıköy vs. ama şimdi şurda kalkıp minibüs desem akla sadece motorlu, yaklaşık 12-21 arası koltuğa sahip, otomobilden büyük otobüsten küçük bir ulaşım aracı geleceğinden oooff anladınız işte siz dünyanın en uzun parantezi olmadan kapatıyorum) binerken "bi tane gebze uzatır mısınız" dediğiniz önünüzdeki vatandaşı bile denemiş olursunuz böylelikle. yani tamamen ihtiyaçtan ama geçici anlık saniyelik ve zorunlu olmayan ihtiyaçtan doğmuş bir deneme şekli.
İşte bunlar daha uzar gider
markette ödeme yaptığınız kasiyer (ki zaman zaman onları denemek gereği bile duymayız. ödeyeceğin tutarı bilirsin, para elinde hazırdır, kasiyerin "şu kadar şu kadar tuttu" demesini bile beklemeden hızla hızla tutuşturursun parayı eline, sanki manyak gibi tüketme arzun var elindeki paradan bir an önce kurtulma isteği [neyse bu başlı başına bir konu bi ara bunu da yazacağım] falan filan)
Bir de inandığın ideal hayat uğruna insanları deneme ihtiyacı duyduğumuz anlar olur.
İşte bu ne olur, güzel bir iş için birileriyle kontak kurmak, hali hazırda çalışıyorsak bulunduğumuz iş yerindeki insanları denemek (güzel bir çalışma ortamı sağlamak adına) işte neblim okul arkadaşlıkları, kopya falan filan için denemek arkadaşları, ve bir de aşk mevzusu.
Belki tamam insan sırf aşık olmak için aşık olmuşsa birisine bunun canı cehenneme. Onu demiyorum. ama bi yerden başlamak lazım değil mi? Birilerini denemek lazım. He tabi baştaki deneme amacı o ideal aşka kavuşma arzusu olmayabilir. ki ilk görüşte aşk diye bi palavraya inanmam o ayrı mevzu. neyse geç geç
bu arada ne parantez açtım be. bu parantez açmakta başlı başına bir konu olabilir mesela. dur yeri gelmişken kısaca değineyim. parantez açan insan anlaşılamamaktan, parantez dışında kalan sözlerinin, yani kendi sözlerinin kendisini yeterince anlatamadığından kuşku duyduğundan böyle bi takım dingilliklere (haşa senden) başvurmasından meydana gelen TAMAMEEEEEN iyi niyetinden kaynaklanan temiz, saf, şuurlu bir harekettir vesselaaaaaam.
şimdi bu böyle
bunu böyle bi kenara koyalım
gelelim soğuma kısımlarına.
Bu denediğimiz elemanlar belli bir zaman sonra isyan edebilirler pek tabi.
Örneğin en basitinden. "ulan adam dükkana girdi, adres sordu cevapladık ama bi teşekkür bile etmedi hayvan" MESELA
Bu adres sorulan elemanın edebileceği isyanın en zirve noktası ancak bu kadar olabilir elbette
"Bi teşekkür bile etmedi"
he bi ara çıkmıştı ya hani "Justin bize bi 'hi' bile demedi" onun gibi bişey (saçma ve özenti bir örnek kabul)
Bunlar böyle böyle işte
ve bunlar basit soğumalar.
Asıl meseleye geliyorum dikkat
aman çok heycanlandın ya sen de
neyse
asıl mesele şu
bu ideal hayatı bulma çabasında girdiğimiz deneyimler. bunların getirmiş olduğu olumsuz neticeler sonucunda ortaya çıkan soğumalar. daha doğrusu başlı başına soğuyupta hayalimizdeki insanı o denediğimiz insanda bulamadığımızdan dolayı ortaya çıkan soğuma, ve bu soğumanın sonucunda adı koyulan "olumsuz" neticeler diyelim. evet evet böyle diyelim böyle.
Şimdi bu çocuk ne anlatmak istiyor, derdi ne bu manyağın dediğini duyar gibiyim.
Derdim şu.
Daha güzel, daha mutlu
barış için, insanlık için
batsın bu dünya!!!
yok yok o değil :))
ya şöyle. biriyle tanışırsın. okuldan olur. işyerinden olur.
bindiğin metroda, trende olur (oha yok artık deme oluyor)
internette, telefonda, hatta televizyonda falan :))
sahilde, parkta gezerken olur (VALLAHİ OLUYOR BE)
katıldığın eylemden olur (bak ciddi diyorum bak)
bi konser bi festival de olur (hmm yaaaani diyosun dimi çakal)
barda, meyhanedeee aaaaa offf tamam sustum :)
olur da olur yani biliyosun işte, bilemem artık senin sosyal şeyine kalmış
bu tanıştığın kişiyi daha tanıma öncesinde önce bir denersin.
denemenin mekanik kısmına gireceğim şimdi
bu deneme işi öncelikle duyu organlarıyla yapılan bir eylemdir
görme ve duyma başlıca elemanlarıdır elbette (koklayarak ve tadarak [bak dokunmayı kafadan geçtim bi kere] birini denemek teorik olarak mümkün olsa bile pratik olarak ııı ııı yok olmaz)
bu koklama işi pratikte de bi nebze düşünülebilir tabi. parfüm piyasası çok çok gelişti. vicente loopec diye beyin ziyanı bir ürün var. dünyanın en hayvan herifi olsan dahi sıkıyosun abicim bunu neymiş bütün kadınlar tav oluyormuş. yok yeeaaa. neyse geç
şimdi görmek ve duymak diyoruz dimi? EVET
öncelikle görmekten daha az bir önemi olduğu düşünülen (ki çok çok göreceli bir mevzu) duymaktan başlayalım. bir insanı denemeye kalkışmadan önce duyarak işe başladığını varsayıyorum. mesela sesinden etkilenmişsindir, konuşmaları hoşuna gitmiştir. ama ne konuştuğunun bi önemi yoktur. tamamen hitap gücü, vurgu ve tonlamaları çelmiştir aklını diyelim. veya gülüşü, sırıtması falan filan bilmem ne işte.
Bu işin tamamen duygusal kısmıyla ilgilendiğini gösterir (BENCE)
çünkü ses dediğimiz olgu soyut bir kavram kardeşimmmm
ses duygulara hitap eder. direkt olarak ama. kalbe işler. tamam akla tesir ettiği zamanlar da olmuştur yoksa milyonlarca kalabalığı ateşli bir konuşma yapmadan nasıl aynı yöne doğru yürüteceksin. görsel yayınlarla bi yere kadar yani. kabul edelim. BUNU KABUL EDELİM Bİ KERE! ettik mi? tamam. sakinim.
ses dediğimiz olay böyle
gelelim görme mevzusuna
görme işi basit. genelde ve çoğunlukla birini denemeden önce görürsün. yani direkman hafızaya atarsın. çünkü ortada deneyecek bir insan olması lazım değil mi ve bunun içnde direkt olarak o denenecek olayı kobayı (evet) bi görmek lazım şöyle boydan boya. yüzünü kaşını gözünü kirpiğini al saçını yanağını kulağını burnunu boynunu ver. böyle uzar gider. o ara artık neresi dikkatini çekmişse. sadece belden aşağı düşünen denyoları bi kenara bırakıyorum pek tabi. nefes alsın yetercileri de marsta hayat varmışa ikna kampanyası için burdan yetkililere sesleniyorum.
görmekte böyle
şimdi gördük geçirdik, duyduk duyuşturduk.
geriye denenmeye niyetlenmiş kobayı çepeçevre sarıp, bir örümceğin avını kıskıvrak yakalaması, boğazlayıp bi güzel mideye indirmesi, sonrasında sindirmesi, sonrasında eeee işte belgesel kuşağı falan filan
öncelikle. bu denediğimiz kişi hayalimizdeki insan olmayacaktır. hayır olur mu olmazmıyı tartışmayacağım zira ben kesinlikle olamayacağından dem vuracağım. olamaz yani. evet. olması bir komünizm ütopyası gibi kesinlikle tam manasıyla yaşanamayacak bir hayalden öteye geçemez. olmaz kardeşim işte zorlama. olduğunu zannedenler olabilir ancak. veya bu hayalindeki ruha en yakını bulan kişi vardır. gerçek manada felsefik olarak irdeleyecek olursak hiç kimse "kendine en ideal olan"ı hiç bir zaman bulamaz. çünkü insan kendini klonlayamaz. yani henüz bilmiyorum gizli teknolojiler ne alemde falan filan ama genel olarak klonlama henüz başarılabilmiş değil kiiiii kaldı kiii klonlasan bile klonun sana sadece biyolojik olarak bir benzerlik gösterecektir. duygu ve düşünceler ne derece aynı olur? bence olamaz. çünkü yaşanmışlıklar ve geçmiş bizi biz yapan o temel kavramlar bizi yoğuran hamur gibi yoğurup şekle büründüren bi kişilik sahibi yapan o elemanlar farklı olacaktır pek tabi.
neyse uzattım
nerde kalmıştık?
heh! bir de baktık ki, denenen kobayın ne mavi gözü var, ne polo gömleği var, ne cüzdanı şişik ne kredi kartının bol sıfırlı bakiyesi kalmış ne saçı başı düzgün ne bacakları düzgün 90 60 90 değil adonisi yok elleri çok çirkin ne dövmesi var ne kolyesi ne de bişey bişey bişey bişey böyle gider işte. ama hep maddiyat hep maddiyat yani. anladın? ilk bakışta deneyecek olan insanın bu değer süzgecinden geçecek olan kobayın bu ön imtihanı başaıryla geçtiğini varsayarak devam edeceğim şimdi.
diyelim ki hakkaten deneyecek olanın ne malda gözü var ne de para pulda.
harbiden delikanlı delikanlı diyor ki bana seni gerek seni.
kafa yapısı, dünya görüşü, ahlak değerleri, kalp dünyası şusu busu
bunlar daha bir baskın basıyor diyelim ve o görme duyusunu başlangıç için göz ardı ediyor
bildiğin gözü kapalı bir maceraya giriyor diyelim
bu saatten sonra neyin ne olacağı hiç belli olmaz.
tarafların birbirlerini sürekli deneme çabaları bitmek tükenmek bilmez. çünkü yukarda bahsettiğim gibi.
mavi gözü, polo gömleği seçmeyen bu arkadaş, kendini karşısındaki insanın soyut dünyasına kaptırmış ve dünyada karşısına çıkmış en mükemmel en zat-ı şahane en en en işte tanımlaması bile olmayacak derece de güzel insan olduğunu zannede dursun, bir taraftan da denemelerini sürdürmeye pek tabi devam edecek. bu sürekli deneme hali, üstüne gitme hali, aşırı sevgi, aşk, sonsuz şefkat, biz ölümsüzüz, biz şöyleyiz, biz öyle hayanoğlu hayvanlık derecesinde bağlıyız ki birbimize ooooff amaaaan değmeyin bize nazarınız işlemez, tanrıların yeryüzü yansıması, destansı bir ilişki, bilmem ne bilmem aman aman yani....
bu tripler eninde sonunda kaçınılmaz olarak, doymak bilmeyen ademoğlunun sürekli daha dahayı, daha daha bilmem neyi işte daha çok olsun daha daha sevgi arayışını ister istemez hayal kırıklığına uğratacaktır. ve hızlı bir şekilde bir anda bütün DENEMElerin sonucunda ortaya SOĞUMA hali çıkacaktır pek tabi.
sonrasını anlatmaya pek gerek yok tabi. kısacası soğuyan insan yavaş yavaş kişiden uzaklaşacak, duvarlar örecek, güven kaybolacak falanıydı filanıydı işte ve küçük kıyamet. AYRILIK.
"berkecan biz anlaşamıyoruz yaaaa" bak bunu duydun mu derhal terket diyologu kes yani bi süre güzel arkadaşım. ciddi diyorum ya. bi kere berkecan diye isim mi olur? kendinde bi hatayı ara, kendini bi sorgula sonra biz anlaşamıyoruz yaaaa diyen kızla ne gibi bi beklentim olabilir? neden ben? neden bu kızlayım? ben nerdeyim? nerden geldim nereye gidiyorum? tarzı soruları kendine sor. HA bak cevapla demiyorum. cevaplayabileceğini henüz sanmıyorum ama sen yine de bi sor. not al yani bilinçaltına. belki rüyalarında falan ya da sokakta, sahilde, dağda bayırda bir ağacın gölgesinde ufkun açılır, açılır da o geri bir zekaya sahip beynin bir cevap olması için ipucu olur sana bidon kafalı gereksiz insan seni!!!
bak gene tutamadım kendimi
neyse
bu kadar yeter
SOĞUDUM ARKADAŞ
de hadi yeter gidin artık
kolum yoruldu. soğudum bu yazıdan. denedim soğudum bak şimdi.
sizden de soğudum ey insanlar!
buz gibi değil ama
böyle gereksiz rahatsız edici bir şekilde yüzünü vurur ya soğuk hava, heh aynı öyle
biraz ısınması için sigara yakıcam.
ısınınca tekrar yazarım.
kendinizi denetmeyin.
5 Haziran 2013 Çarşamba
Odam Satendir Benim
Paylaştığım sevgilerim döndü gareze
Ben kendimi kimseye böldüremedim
Yağmurlara gelirken arka sahnede
Deştin de kalbimi bir of demedim.
Canıma neler değdi sana diyemedim
Beni kaç kere sattılar
Aslı nda böylemiydin
Ben kendimi kimseye böldüremedim
Yağmurlara gelirken arka sahnede
Deştin de kalbimi bir of demedim.
Canıma neler değdi sana diyemedim
Beni kaç kere sattılar
Aslı nda böylemiydin
Canıma neler değdi sana diyemedim
Beni kaç kere kırdılar
Aslı nda böylemiydin
of of of of
Yıkıldım, sevin.
Güldün gamzelerin girdi gözüme
Kimlere bu nazarı değdiremedim
Sessiz sessiz okudum seni delice
Bir kez olsun yüzünü göremedim
Yıkıldım, sevin.
Güldün gamzelerin girdi gözüme
Kimlere bu nazarı değdiremedim
Sessiz sessiz okudum seni delice
Bir kez olsun yüzünü göremedim
Yine Yeşillendi Fındık Dalları
Sözün var mı sevgilim
Sığ sularda inci tanesi boyamaya
Esaretin kaldıysa
Hala benle baştan konuşmaya
Sus canım sevgilim
Hayat vizelerden ibaret olabilir mi
Yargıç gibi bir halin var
Vurguların müebbet olabilir mi
En sondan başlamak gerek bazen
Hayatı harcamak
En sondan sevmek gerek bazen
Herşeyi hatırlamak
Ben ki yarın ilk günmüş gibi
Boşu boşuna ölmek istiyorum ben
Her ne çıkarsa karşıma
Kalem verip yazılmak istiyorum ben
En sondan başlamak gerek bazen
Hayatı harcamak
En sondan sevmek gerek bazen
Herşeyi hatırlamak
Sığ sularda inci tanesi boyamaya
Esaretin kaldıysa
Hala benle baştan konuşmaya
Sus canım sevgilim
Hayat vizelerden ibaret olabilir mi
Yargıç gibi bir halin var
Vurguların müebbet olabilir mi
En sondan başlamak gerek bazen
Hayatı harcamak
En sondan sevmek gerek bazen
Herşeyi hatırlamak
Ben ki yarın ilk günmüş gibi
Boşu boşuna ölmek istiyorum ben
Her ne çıkarsa karşıma
Kalem verip yazılmak istiyorum ben
En sondan başlamak gerek bazen
Hayatı harcamak
En sondan sevmek gerek bazen
Herşeyi hatırlamak
4 Haziran 2013 Salı
Allahın Dünyası Herkesin Olsun
geçen gene gidiyoruz. bana "böbrek sever misin?" diye sordu.
"tavada mı, mangalda mı" dedim.
sustu kaldı.
işte hayat böyledir Jonathan.
neyse ne diyoduk.
heh! küfür etmek istiyorum ben arkadaş ya! Hakaret etmek istiyorum. Sövüp sövüştürmek, veryansın etmek istiyorum. Sokağa çıkıp taiyyip'e sövmek istiyorum. İstiyorum var mı? Yok! O halde ne duruyorsun diyenleri duyar gibiyim. Bak akıllı olun! Size Şebnem Ferahın çakıl taşlarından atarım yoksa.
Taş atmayıncılar var bi de. " durun onlar bizim polisimiz " diye bağıran amcalar! Size söylüyorum. Yediğin gazlar kafa yaptı herhalde kaşınıyosunuz.
Utanmasan domalıp haykıracaksın polise " nooooolur coplarınızı da kullanın :( " diye.
Ben bu oyunu bozarım arkadaş!
Bu böyle olmaz. Kısasa kısas. Şiddete şiddet.
Ne yapalım Gandhicilik mi oynayalım. Pasif direniş falan. Yok arkadaş biz Hintli değiliz, gelemeyiz fakirizm yapmaya. Bize vurana yani adaletsizliğe, haksızlığa gelemeyiz. Ben gelmem vesselam.
(Tamam lan oyuna gelmeyin, şiddete hayır.)
beni kimse okumaz, beni kimse okumaz, beni kim okuyor ki zaten diye yırtınıyorum ya hani.
hani arada imla kurallarına çok dikkat ediyorum
hatta küfür etmemeye özen gösteriyorum falan
düşündüm de...
NE GEREĞİ VAR?!
" ama o zaman kimse seni okumaaaaaz, kimse takip etmez "
ya kardeşim bi git!
beni 5 kişi okusa yeter zaten.
o 5 kişide şu an mevcut zaten.
" Diğer Kişiliklerim "
Şizofren adam yalnız değildir. bak bunu bi yere not falan alın, güzel laf ettim.
artı bir de " engellenme hakkım engellenemez ".
şu an tam RTE kafasındayım. Kurduğum hayal dünyasında yaşıyorum.
arada ayaklanan, sesi yüksek çıkan muhalif güçler oluyor bi takım organlarımdan ancak beyin iradesi ben de olduğu için görmezden gelebiliyorum. zaten dış kuvvetler hepten kuyumu kazma çabasında. bildiğin RTE kafası bu. Vücudum ülke, ben de onun lideri. ama kaçıp gidersem bir daha dönüşüm olmaz.
yav he
yalnız değilim diyorum işte işin kısası bu
yav hiç bişey yoksa Allah var yanımda
melekler var kiramen katibin
sigaram var her ne kadar param bitince bana sırtını dönse de
hem telefonum var sürekli yanımda. o da parayı sever, para olmayınca susar mesaj dahi attırmaz ama var yani
var oğlu var işte
ben 90lı nesilim ben aç kalmam, ben yalnız da kalmam, ben neo-egoist neslin insanıyım. egoizm müessesi bu nesille şaha kalktı. bu nesille büyüdü ve gene bu nesille yok olacak. devrim olacaksa onu da biz yapacağız!
mesela ben yüzme bilmem. ama çikolatayı çok severim nedense.
kimyasala da karşıyımdır, asprin bile kullanmam. gel gelelim şu bmw sevdasından vazgeçemiyorum arkadaş
ayakkabımı da bağlayamam ben, ama enginardan nefret ederim
eyyorlamam bu kadar
#><-e hani küfür etmedin?$#>$##½#£$½{$[$$
$#>$##½#£$½{$[$$+lan aklıma küfür gelmedi aq
-iyi tamam bi daha olmasın$½{$[$$#>$##½#
>$#½{#½#£$½+kes lan yavşağam>$#½{#½#£$½
çaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaat ½$#½#£$½{$[$$#>£#><>$#½{#½#£$½{$[$$#>$#>£#><>$##½#£$½{$[$$#>$
£#><>$#½{#½#£$½{$[$$#>$£#><>$#½{#½#£$½{$[$$#>$
½#£$½{$[$$#>£#><>$#½{#½£#><>$#½£#><>$#½{#½#£$½{$[$$#>$£#><>$#½{#½#£$½{$[$$#>$##½#£$½{$[$$#>$
£#><>$#½{#½#£$½{$[$$#>$£#><>$#½{#½#£$½{$[$$#>$
½#£$½{$[$$#>£#><>$#½{#½£#><>$#½£#>½£#><>$#½£#><>$#½{#½#£$½{$[$$#>$£
½#£$½{$[$$#>£#><>$#½{#½£#><>$#½£#><>$#½{#½#£$½{$[$$#>$£#><>$#½{#½#£$½{$[$$#>$##½#£$½{$[$$#>$
£#><>$#½{#½#£$½{$[$$#>$£#><>$#½{#½#£$½{$[$$#>$
½#£$½{$[$$#>£#><>$#½{#½£#><>$#½£#>½£#><>$#½£#><>$#½{#½#£$½{$[$$#>$£
"tavada mı, mangalda mı" dedim.
sustu kaldı.
işte hayat böyledir Jonathan.
neyse ne diyoduk.
heh! küfür etmek istiyorum ben arkadaş ya! Hakaret etmek istiyorum. Sövüp sövüştürmek, veryansın etmek istiyorum. Sokağa çıkıp taiyyip'e sövmek istiyorum. İstiyorum var mı? Yok! O halde ne duruyorsun diyenleri duyar gibiyim. Bak akıllı olun! Size Şebnem Ferahın çakıl taşlarından atarım yoksa.
Taş atmayıncılar var bi de. " durun onlar bizim polisimiz " diye bağıran amcalar! Size söylüyorum. Yediğin gazlar kafa yaptı herhalde kaşınıyosunuz.
Utanmasan domalıp haykıracaksın polise " nooooolur coplarınızı da kullanın :( " diye.
Ben bu oyunu bozarım arkadaş!
Bu böyle olmaz. Kısasa kısas. Şiddete şiddet.
Ne yapalım Gandhicilik mi oynayalım. Pasif direniş falan. Yok arkadaş biz Hintli değiliz, gelemeyiz fakirizm yapmaya. Bize vurana yani adaletsizliğe, haksızlığa gelemeyiz. Ben gelmem vesselam.
(Tamam lan oyuna gelmeyin, şiddete hayır.)
beni kimse okumaz, beni kimse okumaz, beni kim okuyor ki zaten diye yırtınıyorum ya hani.
hani arada imla kurallarına çok dikkat ediyorum
hatta küfür etmemeye özen gösteriyorum falan
düşündüm de...
NE GEREĞİ VAR?!
" ama o zaman kimse seni okumaaaaaz, kimse takip etmez "
ya kardeşim bi git!
beni 5 kişi okusa yeter zaten.
o 5 kişide şu an mevcut zaten.
" Diğer Kişiliklerim "
Şizofren adam yalnız değildir. bak bunu bi yere not falan alın, güzel laf ettim.
artı bir de " engellenme hakkım engellenemez ".
şu an tam RTE kafasındayım. Kurduğum hayal dünyasında yaşıyorum.
arada ayaklanan, sesi yüksek çıkan muhalif güçler oluyor bi takım organlarımdan ancak beyin iradesi ben de olduğu için görmezden gelebiliyorum. zaten dış kuvvetler hepten kuyumu kazma çabasında. bildiğin RTE kafası bu. Vücudum ülke, ben de onun lideri. ama kaçıp gidersem bir daha dönüşüm olmaz.
yav he
yalnız değilim diyorum işte işin kısası bu
yav hiç bişey yoksa Allah var yanımda
melekler var kiramen katibin
sigaram var her ne kadar param bitince bana sırtını dönse de
hem telefonum var sürekli yanımda. o da parayı sever, para olmayınca susar mesaj dahi attırmaz ama var yani
var oğlu var işte
ben 90lı nesilim ben aç kalmam, ben yalnız da kalmam, ben neo-egoist neslin insanıyım. egoizm müessesi bu nesille şaha kalktı. bu nesille büyüdü ve gene bu nesille yok olacak. devrim olacaksa onu da biz yapacağız!
mesela ben yüzme bilmem. ama çikolatayı çok severim nedense.
kimyasala da karşıyımdır, asprin bile kullanmam. gel gelelim şu bmw sevdasından vazgeçemiyorum arkadaş
ayakkabımı da bağlayamam ben, ama enginardan nefret ederim
eyyorlamam bu kadar
#><-e hani küfür etmedin?$#>$##½#£$½{$[$$
$#>$##½#£$½{$[$$+lan aklıma küfür gelmedi aq
-iyi tamam bi daha olmasın$½{$[$$#>$##½#
>$#½{#½#£$½+kes lan yavşağam>$#½{#½#£$½
çaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaat ½$#½#£$½{$[$$#>£#><>$#½{#½#£$½{$[$$#>$#>£#><>$##½#£$½{$[$$#>$
£#><>$#½{#½#£$½{$[$$#>$£#><>$#½{#½#£$½{$[$$#>$
½#£$½{$[$$#>£#><>$#½{#½£#><>$#½£#><>$#½{#½#£$½{$[$$#>$£#><>$#½{#½#£$½{$[$$#>$##½#£$½{$[$$#>$
£#><>$#½{#½#£$½{$[$$#>$£#><>$#½{#½#£$½{$[$$#>$
½#£$½{$[$$#>£#><>$#½{#½£#><>$#½£#>½£#><>$#½£#><>$#½{#½#£$½{$[$$#>$£
½#£$½{$[$$#>£#><>$#½{#½£#><>$#½£#><>$#½{#½#£$½{$[$$#>$£#><>$#½{#½#£$½{$[$$#>$##½#£$½{$[$$#>$
£#><>$#½{#½#£$½{$[$$#>$£#><>$#½{#½#£$½{$[$$#>$
½#£$½{$[$$#>£#><>$#½{#½£#><>$#½£#>½£#><>$#½£#><>$#½{#½#£$½{$[$$#>$£
Çokta güzel oldu taam mı
Suyun derinliği farklıydı
Ama benim belime senin de beline geliyordu
Bütün yapraklar yeşerip açacaktı
Ama ilk sen düştün kalanlar önümden korkuyla kaçtı
Bütün aşklar hep yalan olacaktı
Ama en yalanı bizimkisi diyecektik
Her bir insan yalnız olacaktı
Ama hep kendimizi en yalnız zannedecektik
Çamur mu sürmek istiyorum başkasının duygularına
Önce benim ellerim kirlenecek
Suyla mi gidiyorum bir başkasının yanan yüreğine
O yürekte hiç yerim olmayacak
Bana bilmediğin bir şey söyleyeme
Sen de hiç bir şey bilmiyosun
Ne kadar kötülük varsa hepiniz için
Hepsini dileyip gerisine direniyorum
Çok sonraları fark edecektin
Kötülük pislik bile göreceli olacaktı
O kadar yavaş kirlenecektik ki
Masumiyet fotoğraflarda yenilenip açacaktı
Korkuyor muyum benden farklı olan her şeyden
Korktuğum şey kendi içimde küçülecek
Ortak mi oluyorum bir başkasının yalnızlığına
Yüreğim yalnızlık nedir hep bilecek
Bana bilmediğin bir şey söyleyeme
Sen de hiç bir şey bilmiyosun
Ne kadar kötülük varsa hepiniz için
Hepsini dileyip gerisine direniyorum
Ama benim belime senin de beline geliyordu
Bütün yapraklar yeşerip açacaktı
Ama ilk sen düştün kalanlar önümden korkuyla kaçtı
Bütün aşklar hep yalan olacaktı
Ama en yalanı bizimkisi diyecektik
Her bir insan yalnız olacaktı
Ama hep kendimizi en yalnız zannedecektik
Çamur mu sürmek istiyorum başkasının duygularına
Önce benim ellerim kirlenecek
Suyla mi gidiyorum bir başkasının yanan yüreğine
O yürekte hiç yerim olmayacak
Bana bilmediğin bir şey söyleyeme
Sen de hiç bir şey bilmiyosun
Ne kadar kötülük varsa hepiniz için
Hepsini dileyip gerisine direniyorum
Çok sonraları fark edecektin
Kötülük pislik bile göreceli olacaktı
O kadar yavaş kirlenecektik ki
Masumiyet fotoğraflarda yenilenip açacaktı
Korkuyor muyum benden farklı olan her şeyden
Korktuğum şey kendi içimde küçülecek
Ortak mi oluyorum bir başkasının yalnızlığına
Yüreğim yalnızlık nedir hep bilecek
Bana bilmediğin bir şey söyleyeme
Sen de hiç bir şey bilmiyosun
Ne kadar kötülük varsa hepiniz için
Hepsini dileyip gerisine direniyorum
3 Haziran 2013 Pazartesi
Alıcam Kırbacı Vurucam da Vurucam
Akşamlar böyle bitmez
Hep böyle dertli bitmez
Evli evine gitmez
Kuşlar yuvaya dönmez
Bir de sen git
Bir de sen git
Bir de sen git
İçimden
Yaralıymışım ben
Gelen bu yolculardan
En çok ben şanslıyım
Ne kadar az yaşadıysam
O kadar çok yalnızım
Biraz da sen gül
Biraz da sen gülümse
Ölürken bile nefretim sana
Bir tek sen anlama
Sensiz de geçiyor bu günler biliyorsun
Yüreğime seni, seni sormuyorum
Öyle yalnız, yalnız kaldın biliyorum
Türküler söylemişsin bana duymuyorum
Hep böyle dertli bitmez
Evli evine gitmez
Kuşlar yuvaya dönmez
Bir de sen git
Bir de sen git
Bir de sen git
İçimden
Yaralıymışım ben
Gelen bu yolculardan
En çok ben şanslıyım
Ne kadar az yaşadıysam
O kadar çok yalnızım
Biraz da sen gül
Biraz da sen gülümse
Ölürken bile nefretim sana
Bir tek sen anlama
#############################
Yüreğime seni, seni sormuyorum
Öyle yalnız, yalnız kaldın biliyorum
Türküler söylemişsin bana duymuyorum
Yıllar oldu buralardan çıkamıyorum
Bağlanmış elim ayağım kaçamıyorum
Bir kuş oldum gökyüzünde, uçamadım ben
Nehir oldum ırmak oldum, taşamadım ben
Çocuk oldum sokaklarda, oynamadım ben
Doğdum da büyüdüm ama yaşamadım ben
Doğdum da büyüdüm ama yaşamadım ben
Bağlanmış elim ayağım kaçamıyorum
Bir kuş oldum gökyüzünde, uçamadım ben
Nehir oldum ırmak oldum, taşamadım ben
Çocuk oldum sokaklarda, oynamadım ben
Doğdum da büyüdüm ama yaşamadım ben
Doğdum da büyüdüm ama yaşamadım ben
Yıllar olmuş buralardan çıkamıyorum
Bağlanmış elim ayağım kaçamıyorum.
Bağlanmış elim ayağım kaçamıyorum.
lele kurban zor gelir taksim'e giden zor gelir
"hop dedik Taksim hızlı bize göre"
21 yıldır bu kafadaydım bilmezsiniz. Taksim Meydanı, Taksim Heykeli, Taksim Tüneli, Taksim Gezi Parkı, Taksim, Taksim, Taksim...
bir imla işareti olarak daha yakın bir kelimeydi bana Taksim. Çoğunluğun aksine ilk aşkımı orda görmedim, sevgilimle ilk defa orda el ele tutuşmadım. Ekmek paramı kazanmadım. Yaboz kuşlara yem atmadım. Simitçiden simit almadım. Fotoğraf çekilmedim. 1 Mayıs'a bile gitmedim ulan! evet gitmedim.
Televizyonlardan gördüğüm kadarıyla idi benim için Taksim. Kanlı 1 Mayıs'ın yaşandığı 1977de okuduğum kadarıyla idi. Gerisi yılbaşı kutlamaları, havai fişekler, gülelim eğlenelim işte.
ama ben dokunmamıştım sana henüz...
Ey yasakların, boykotların ve eylemlerin, ihlallerin dolaylı tümleci Taksim!
Yanından bile geçmemiştim halbuki daha senin.
Şöyle bi geçerken bile uğramamıştım sana
20 yıllık İstanbul hayatımda.
Seni ilk defa canlı görmek 1 Haziran'a kısmetmiş. 1 Haziran 2013. Hayatımda yaşadığım en anlamlı gün.
Belki de unutmayacağım tek gün. hadi diğer günlerin hakkını yemiyeyim, unutamayacağım günlerden diyeyim
Yaşadığımın ve ne yaptığımın tam bilincinde usul usul ayak bastım meydanına istiklal caddesinden.
Her zaman havan böyle miydi sanmıyorum ama herhalde o gün tarihinin en az oksijenli günlerinden biriydi.
###
Neyse demogoji yok. gittik, vurduk, geldik. taş atmayıncılara inat fotojenik gerilla pozları verip sembolizmin dibine vurduk. vurmamız da lazımdı. her ne kadar gül dikeni yeter modunda da olsak imzamızı çakmadan çekip gidemezdik öyle aval aval grafitiyle slogan atılmış duvarlara bakarak.
###
Kalabalığın içinde rotasız gemi gibi sığınacak bir liman arayışlarının içersindeyken, birden kaptırdım kendimi 40-50 kişilik bi gruba.
Grupta ne grup ama benden daha amatör benden daha tırsak. Onlar eylemlere alışık değildi bense Taksim'e.
Ben eylemlere de alışkınım, yokuşlara da, panzerlere de. orası ayrı mevzu. neyse bu başka bi hikaye...
içimdeki devrimci duygular kabarmıştı bir kere. Yorgunluk, sıcak güneş hiç birini takmıyordum.
apartmandan tencere, tavayla destek verenlere "Gel, gel, gel, gel, gel..." sloganları vesaire
--GAZ BOMBASI--
İlk çatışma biraz tırsakçaydı. Kabul.
ama maksat "dur lan daha yeni geldik, erkenden vurulmayalım, gazın tadını çıkaralım" temennisiydi.
netekim öyle de oldu. bulunduğum grubun ara sokakta olması ve parmakla sayılabilecek çapta olması atılan gazı da azalttı tabi. neyse diyip ilerlemeye devam ettik.
İnişli çıkışlı, merdivenli ve bol yokuşlu ara sokakları katettikten sonra
derken bizden daha kalabalık bir grupla karşılaştık
katıldık onlara vesselam
arada tecrübeli abiler çıkıp, nutuk attılar falan
yol kenarında park halindeki külüstür bi arabayı el yordamıyla yola kadar ittirip enlemesine barikat yaptık.
beklemeye koyulduk yarım saat bekledik
baktık gelen giden yok (polis yani) devam ettik yürümeye.
bi baktık istiklaldeyiz, girmişiz yanlamasına.
%%%%%%%%%%%%
neyse yaaaa ooffff ....%11
hızlı geçiyorum... %46
buraları da geç... %52
geç geç geç geç... %85
%%%%%%%%%%%%
En sağlamını meydanın orda yedik zaten.
Bu sefer tamam dedim. En önde olucam.
Kafamda öyle bi kurguladım ki, yakın temasa bile varım.
Kalabalık iyice çoğalmaya başladı meydanda.
sloganlar...
küfürler...
öfke gında artık.
Polis konuşlandı.
Biz konuşlandık.
Yürüyoruz...
Ben en önde değilim henüz. 10-15 sıra gerideyim.
Birden en öndekiler arkaya doğru çil yavrusu gibi kaçışmaya başlayınca, heh dedim gene boşu boşuna koşucaz dedim. ama bu sefer kararlıydım. imzayı çakacaktım. insanlar üzerime üzerime gelirken ben onlardan sıyrılıp en öne doğru çıkma çabasında sanki DALGALARI AŞARCASINA!! haha tamam tamam :)
Bir anda yapayalnız kaldım. en öndeydim. ortalık gaz bombasının yaydığı dumandan görülmüyor. zaten önümdeki poliste görülmüyor. cebimde sakladığım taşı çıkardım daha da ileriye dumanların içine girene kadar koştum ileriye ve attım taşımı. gereksiz bir hareket gibi görünse de anlamlıydı. zaten sembolikti. muhtemelen taş boş bi yere düşmüştür yani. polisin yanından bile geçmemiştir. yani öyle zannediyorum öyle ummasam da :)
attıktan sonrası tam cehennem ateşi
apar topar gerisin geriye koşmaya başladım
ama gözüm nasıl yanıyor off yani
ee bu sefer sırf gözler de değil burnum, boğazım, her yerim yanıyor.
harbi sağlam yemiştim bu sefer.
gözüm kapalı koşuyorum öyle.
2-3 saniyelik kör oldum korkusunu atlattıktan sonra geriye bi tek acıya dayanma gücü kalıyor
o acının geçici bişey olduğunu bünyeye inandırmakta 10-15 saniye bir şey zaten.
girdik bi ara sokağa, soluklanıyoruz...
ordan burdan süt, limon uzatanları gördükçe yok lan yalnız değiliz işte duygusu bir kez daha yenileniyor bünyede. onun vermiş olduğu güvenle oturdum bi yere gözlerimin acısını geçmesini bekledim. 3-4 dakika sürdü sürmedi, tekrar eskisi gibiydim. acıdan eser yok. cidden yani.
zaten bunu herkes bilir gelip geçici, zararsız, tamamen organik bir madde biber gazı :)
kalktım ayağa slogan atmaya devam.
direne, direne, kazanacağız
ondan sonra, o gün, bundan daha büyük bi gaz odasına girmedim zaten.
açıkçası yoruldum.
yav he pes ettim.
esasında sıkıldım. gözlerim yağmuru aradı hep. ama yağmadı lanet. yağmur komünisttir bilirsin. herkese eşit yağar. ama o gün yağmadı. canım sıkıldı bu işe. dedim neden yağmur burda değil. yoksa artık davayı sattı mı? ya da ben mi yanlış yerdeyim nedir? yağmursuz direniş olur mu hiç? eksik kalmaz mı? ama diğer direnenler direnmeye devam ediyorlardı yılmadan. yoksa ben dışlanmışmıydım? ya da öyle mi hissediyordum kendimce? kafamda zilyon tane soru gidip gele dursun akşamı ettik böylelikle.
sonra?
sonrası alkollü istiklal turları işte.
sabaha kadar içtik. kah oturdum, kah volta attım. yoldan geçenlerle muhabbete girdim falan filan.
bi yerde sızmışım öyle.
sabah ilk vapurla geri döndüm bizim yakaya. kalıp 3-5 slogan atmaya ne mecalim vardı ne de hevesim, isteğim. yağmur yüzünü dönmüştü bi kere. ben iflah olmam. bir daha asla yağmur yağmayan bir eyleme katılmam. zaten son pişmanlığı 2yi 3 haziran'a bağlayan gece yaşadım.
eve gelir gelmez vurdum kafayı yattım. uyandığımda bugünün dünüydü işte. kulaklar, gözler gelen haberlerde tabi. gece yağdı yağmur. duydum ki beşiktaş'a da yağmış. e herhalde Taksim'e de yağmıştır.
içim cız etti. vay be yağmur, demek derdin benleymiş. ben gidince yağdın arkamdan öyle mi.
öyle olsun yağmur, öyle olsun.
ama ben gene de severim seni, her ne kadar bana yağmasan da
gene de bağlarım umudumu, kurumuş toprakların sana umut bağlaması gibi
gene de unutamam seni,
gene de özlerim,
gene de kopamam senden bulutlardan koptuğun gibi
______________________bir de ne göreyim_____________________________________
twitter da bir resim. güya Milletin Adamları olan şu üç ismin paylaşıldığı bi fotograf.
fotografta demogojiyle karışık tehditvari mesajlar falan.
şunları yazasım geldi.
"milletin adamlarıymış? biri asılmış, biri zehirlenmiş(?) ötekini yedirmezlermiş? kimi neye yedirmezsiniz?
biri darbeyle gitti amenna, diğeri darbeyle geldi eyvallah. sonuncusunu da kim getirdi bilirsiniz evelallah.
ama sonuncusunun karşısında tank, tüfek yok bu sefer. su katılmamış halk iradesi var.
hem de öyle sandık süsü verilmiş "demokrasi" sosuna batırılmış bir irade değil!
canlı kanlı sokaklarda isyanını dışa vuran halkın hakiki iradesi var..."
dedim ve bir sigara daha yakıp defolup gittim
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)