31 Mayıs 2013 Cuma

Anlayan(lar)a

Sen bugün tatlı, masum bir peri,
Yarın kızgın, vahşi bir kedi...

Bazen hülyâlı âşık Leyla,
Bazen cilveli, hızlı, hovarda...

Bugün kimseden mesaj gelmemiş,
Yarın telefonun susmak bilmemiş.

Şimdi gözü görmez aptal aşık,
Sonra belki kafan çok karışık.

Bir gün pespaye, asık suratlı,
Bir gün tatlı, güzel, alımlı...

Çoğu zaman ağlak ve gözleri yaşlı,
Kimi zaman güçlü, cesur bakışlı...

Sen bugün bütün makyajı akmış,
Yarınsa şımarık, götü kalkmış...

Her zaman eciş bücüş, sönmüş feri,
Arada kibirli, dünya güzeli...

Ver ya da git sen böylesin işte,
Doğruymuş, yanlışmış, sana ne!
Sen adam olmazsın bu gidişle,
Günahı senin boynunadır bana ne?

Sen bugün biraz fazla nazlı,
Yarın baksan dünden razı...

Sen bugün hünerli ev hanımı,
Yarın dolunay kaynatır kanını.

Bugün pes etmiş, depresyonda,
Yarın tam gaz direksiyonda.

Sen bugün süzülen narin kelebek,
Yarın egosu çelikten bir yelek.

Bugün gideyim kalayım ben bilirim,
Yarın nasıl olsa geri gelirim.

Yağmurun Sesi Ayağınıza Geldi

Yağmurun sesine bak...
Ulan demezler mi adama sese bakılır mı hiç diye?
Ancak teknoloji gelişti malumunuz
Hayaldi gerçek oldu
İşte; http://yagmursesi.com/

Anlamını Yitirmiş Bir Sözcüğün Haykırışı

ben bir meşe ağacıyım sahil boyu uzanan
odun olduğum gerçeğini bi kenara bırakırsak,
güneşli yaz günlerinde çok güzel gölgeler bahşederim insanlığa
bahar aylarında polenlerimle astım hastalarının canını sıkarım
kışınsa cayır cayır yanarım
insanlara şifa olurum bi nevi
meşe ağacıyım ben
o sıcak yuva tabirlerinin arka planındaki isimsiz kahraman...
güz aylarında ise zaten ağlamaktan bi çare olurum boşverin
piknik yaparlar insanlar
mangal partisi falan
gövdeme aşkınızı kazımayın artık ey kamiller!
aldığınız oksijende bile payım var.
hakkımı istesem gülüp geçerler bana
kaldı ki ne isteyebilirim ki ben
ben bir meşe ağacıyım
ayda yılda bir yağmur yağsa
bir tek o yağmur yeter bana

bana bir yağmuru bile çok gördü bu insanlar
bir yağmur neticede,
sadece bir yağmur.
o malum şarkıda bahsi geçen
sesi aşka davet eden
düşünebiliyor musun ey gökyüzü!
bana bahşettiğin yağmuru kopardılar benden
bana bir yağmuru bile çok gördü insanlar
şimdi hangi iklimlerin üzerine yağar bu yağmur
nerelere sel olur
hangi denizlerin dalgası olur
hangi ormanın gönül kapısından girer
girer de benim gibi tutulur mu acep
bilemem gökyüzü
bilemem
bildiğim bu yağmurlar bir daha yağmayacak
işlemeyecek hücrelerime
bana kendinden bir damla bile vermeyecek işte
bana bir yağmuru bile çok gördü insanlar

Resminizi çiziyorum, son rötuşlarım

Artık benimle duramam
Birazdan çıkar giderim
Hesabım kalsın garsona
Saçımı yıkar giderim

Ben zahmet etmem yerimden
Gürültü yapma derinden!
Parmaklarımın siperiyle
Sigaramı yakar giderim

Artık sürerim bir Honda
Ne balata kaldı ne conta
Kırmızıda geçmem bu defa
Yeşili bekler giderim

Mezar mı sandın buralar
Metroya atlar giderim
Benzin gibi dizel gibi
Lpg gibi patlar giderim

Kaybetmesem keşke hiç bişeyi
Bu defteri yırtar giderim
Tilkice olmaz gelişim
Kapıyı camı kırar giderim

Bana yazdığın şarkıyı
Saçımdan söker giderim
Ben ağlarım bilmezsin
Sütümü döker giderim

Kepeklerimden bitimden
Yavrumdan cayar giderim
Benden aldığın ne varsa
Zorla alır giderim

Ezdircem sana kendimi!
Gövdeni budar giderim.
Beddua ederim kaç kurtul.
Kafana sıkar giderim!

Şimdi Hayallerinizi Laciverde Boyadım İşte!

Bugün düşünemeyeceğin kadar başın belada
Köşe başlarını tuttum, üstelik yağmur yağma da
Fişlenmişsin...
Adın eşgalin bilinmekte
üstelik avucunda, yani tam avucunun içinde
sinek kaydı traşıyla, beyaz yakalı bir köle çalışmakta

başın belada
adamın birini vurmuşsun sokakta
cebinde adresin bulunmuş
başın belada
anahtarını unutmuşsun helada
ordan baksan çıkarsızlık
burdan baksan vefasızlık
şurdan baksan ahmakça

başın belada
üzerine kar sıçramış şubatta
uykuların sobada kalmış
başın belada
senelerce kitapsız yaşa mışın
nere gitsen çaresi var
nere gitsen çaresi var
nere gitsen çaresi var yanmışın

sevdin inanamayacağın kadar beni esmer kız
kirpiklerimde çırpınan şu tuzlu arsenikte
ihanetin adı var
merhametin adı var
neylersin ki, çember daralmakta...

Bu Hareketin Üzerine Adınıanananınını..$*%&#

yazarken kendimi özgür hissediyorum.
acayip bi mutluluk yani
öyle
...
ancak yazdıklarım pekte mutlu şeyler değil elbette
neyse
...
allah beni analı babalı büyütmedi.
benim de işim gücüm vardı zaten pek oralı olamadım.
canan aradı, gelsene dedi. gitmedim tabi.
gene şu lanet bukowski tripleri.

geçen gene namık kemalleyiz. bu durmadan benim camel dan otlanıyor. dedim senin feriştahını cart curt. uzatmadım ama. saygım var, sustum. çokta tanımıyorum ki zaten adamı. niye onla takılıyorsam artık. neyse boşgeç.

bak ne diycem. ben bu yutubda videoların altında kavga eden tiplere acayip imreniyorum lan. bi yandan zavallı olarak görüyorum tamam ama öte yandan nasıl bir azimdir arkadaş nasıl bir şevkle davasını canla başla savunmaktır bu? bir de mesela resimsiz olanlar genelde yapıyor bunu, hep aynı kişiler tartışıyormuş sanıyorum. nicklerine falan zaten hiç bakmadığım için. böyle farklı farklı videoların altında aynı kişilermiş gibi geliyor bana. adaaam neyse bunu da boşgeç
.
.
duygularımı 3 numaraya vurdum.
bu ne demek oluyor?
ileride daha gür çıkacaklar yani.
kim yazıyor bu abuk subuk şarkıları allah aşkına.
ben daha önce hiç helikoptere binmedim. bilmiyorum siz de binmeyin bence.
taksim gezi parkı, polis copu, biber gazı vesaire
ne alaka dimi?
mesela ben fikirlerimi zorla değil anlaşarak kabul ettiriyorum insanlara
evde anasını, babasını, iki kardeşini ve kedisini kesip biçen, daha sonra bakkala ekmek almaya gidip akşam yemeğini yiyen gencin soğukkanlılığı var üzerimde şu an
.
.
işbu gereksiz ve tamamen blogun güncel kalması amacıyla yazılmış denyo yazıyı burada ((ortasında sıçraya sıçraya kabaran alevlerin)) sonlandırırken, hepinizi en içten devrimci duygularımla selamlıyorum. hoşçakalın arkadaşlar!

kalkın gidin bu şehirden
belki üstünüzden bir kuş geçer

29 Mayıs 2013 Çarşamba

Elektrik Bandına Tav Olan Adamın Ağıdı


Sevişirken senle turkuaz boşluğun tenhalarında şehvetle ısıracağım dudaklarını

Şarap kırmızısı dudaklarından akan kanı içkime şerbet yapıp zehir zıkkım sarhoş olacağım

Acıdan titreyip yardım dilerken umarsızca, çaresizliğinin zaferine kadeh kaldıracağım

Çığlıklarını resmedip fırça darbeleriyle susturacağım

Can çekişmekten halsiz düşen kıpkırmızı dudakların, yerini zemheri moruna bırakırken, renklerin ahenkinde kendimi bulacağım.

Bana çektirdiğin acıların yanında nedir ki yaptıklarım

Hafif bir vicdan sızlamasıyla iğne iplikle dikeceğim dudaklarını.

Sensiz geçen rüyaların sayısı kadar bir dikiş

Attığım her dikişe bir söküş

Tiksinene kadar öyle hırsla mahvedeceğimki narin dudaklarını bir daha kimseyle öpüşemeyim

Ve bir daha sen de kimseyle öpüşeme

Yitip giderken gözlerinden yaşların, yere düşüp ziyan olmasın, yüzüme düşüp vücuduma karışsın.

İliklerine kadar İçimde olmalısın.

Maddiyen ve de manen.

Elfida'nın Suçu ne?

Yüzüm geçmişten kalan
Aşka tarif yazdırmayan
Bir alafranga hüzün
Yüzüm kıyına vuran
Anne karnı huzur
Çocukluğunun sesi
Benden sana
Şimdi zamanı sızdırmayan

Şımartılmış aşkım
Sessizliğe yakın
Kim bilir kaç yüzyıldır
Sarılmamış kollarım
Sisliydi kirpiklerim
Ve gözlerim yağmurlu
Yorulmuşum
Hakkını almış yıllarım

Elfida
Bir belalı başınım
Elfida
Beni sen farket asıl
Omzunda iz bırakırım
Yükün dünyaya yakın
Elfida
Hep aklında kalacağım

Elfida
Bir belasız başımsın
Elfida
Seni farketmesinler sakın
Omzumda iz bırakma
Yüküm dünyaya uzak
Elfida
Hiç aklımda kalmayacaksın

Sevdim bu işi

sigaramın dumanına sarmasam, saklamasam seni
sigaramın dumanına sarmasam işte, saklamasam seni.
git git, gittiğin yollardan dönülür geri.
git işte git, el olmazsın sevgilim incitmez beni.
yokluğun ah yol yol olmasa, uzamasa, unuturum seni.
yokluğun aah ah... yol yol olmasa, uzamasa, unuturum seni.
git git, gittiğin yollardan dönülür geri,
git diyorum işte git, el olmazsın sevgilim incitmez beni
akşam vakti sarmadı yine hüzünler,
kalbim yangın yeri gelme kurtarma beni senden.
akşam vakti dolaşmadım sokaklarda,
yırtık bir afiş seni görmedim duvarda.

Yalan mı Kardeşim?

Martılar ağlamazdı çöplüklerde,
Biz seninle gülüşmezdik.
Şehirlere bombalar yağmazdı her gece,
Biz durmadan sevişmezdik.

Acımasız ol şimdi bu kadar,
Dün gibi dün gibi çekip git.
Bırakta sarılmayayım ayaklarına
Kum gibi kum gibi ezip geç.

Sonbahar damlamazdı damlarımıza,
Biz seninle sararmazdık.
Aydınlanmasın diye şu kirli yüzler,
Biz durmadan şavaşmazdık.
Acımasız ol şimdi bu kadar
Dün gibi dün gibi çekip git.
Bırakta sarılmayayım ayaklarına
Kum gibi kum gibi ezip geç.

Canınızı sıkarım

Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere ölmedi kör olmadım
Yıkamadılar almadılar götürmediler
Babamdan umardım bunu kör olmadım
Siz hiç hamama gittiniz mi?
Ben gitmedim lambanın biri sönmedi
Gözümün biri sönmedi kör olmadım
Tepede bir gökyüzü yoktu yuvarlak
Şöylemesine mavi değildi kör olmadım
Taşlara gelince hamam taşlarına
Taşlar pırıl pırıl değildi ayna gibi de değildi
Taşlarda yüzümün yarısını görmedim
Bir şey gibi değildi bir şey gibi kötü değil
Yüzümden umardım bunu kör olmadım
Siz hiç sabunluyken ağladınız mı? 

Gene Geldi Mahallenin Delisi

Psikoz bebeğim! Ötenazi... şizofreni... korku filmleri!


Yitip giden sen değildin, hayalimde kurduğum sonsuzluk hissiydi
Hep bir komedyen olması beklenirken, korku filmi senaristi olmayı seçen adam triplerindeyim.

Yazdıklarım inananlara cehennemi, inanmayanlara sonsuz boşluğu hatırlatsın.


Güçsüz olanın kaybettiği vahşi bir doğa savaşında herkesi mutlu etmekti tribim.
Buna tahammülü olmayan ve güçsüzlere mutlak ölüm diye haykıran egoist ruhlu aç yırtıcılar pençelerini bana doğrulttular. Daha ne oluyoruz demeye kalmadan Etrafım kuşatılmıştı bir anda.
Yediğim ilk darbe beklemediğim bir an da ummadığım bir yönden gelmişti.
Oldukça derin bir yara almıştım. Derhal toparlanmalıydım.
İlk darbenin etkisinden cesaret alan kalabalık, bir bir saydırmaya başladılar üzerime salvolarını.
Bu acı o kadar dayanılması güç bir acıydı ki her bir darbe gideni aratmayan cinstendi.
Ben kabuğuma çekildikçe bu sefer daha acımasız, daha vurdumduymaz saldırıyorlardı.

Bana olan öfkeleri o kadar büyüktü ki, asırlarca nesilden nesile taşlayabilirlerdi beni.

Gözlerindeki nefret ateşi etrafa sıçrayacak gibiydi sanki. öyle de oldu zaten. durmadı yerinde.
Uzunca süren bu linç kampanyasından sonra biraz düşünmeye vaktim olmuştu.
Anlamıştım artık. böyle tepkisiz kalmak doğanın kanunlarına aykırı.
Oyunu kuralına göre oynamalıydım. Bir şeyler yapmalıydım.
Hayatta kalmak için bu şiddete bu nefrete bende ayak uydurmalıydım.
Öbür türlü yok olup gidişimi, günden güne eriyişimi seyretmekten başka şansım kalmayacaktı.

Artık dişlerimi değil yumruğumu sıkmalıydım.

Öyle de yaptım. İsyan ettim açıkça. Bende onlara vurdum, onlar bana vurdukça.
İntikam denen karşı konulamaz duyguya kapılmıştım.
Vurduğum her darbede geri çekildiklerini gördükçe daha da iştahlı saldırmaya başladım.

Acele etmeliydim.
Onlara yetişmeliydim.

Vurduğum her darbem kadar kapanan bir yaram, kapanan her yaram için bir darbem.
Hız kesmeden devam edip hıncımı aldıkça daha da batıyordum kötülüğün derinliklerine.

Artık bende onlar gibiydim.

Acı çektirmekti tek derdim.
Bilinçaltıma işlenen bu kördüğüm acılar bana bir daha asla sessiz kalmamayı öğretti.
Beni sevgiler kandırmıştı. yarı yolda bırakmıştı. Nefret ise elimden tutmuştu.
Bana benliğimi geri kazandırmıştı. Nefrete bir hayat borcum vardı artık.

Ya ödeyip en güçlü ben olmalıydım, ya da inkar edip kaybetmeye sabretmeliydim...

26 Mayıs 2013 Pazar

Bunu Buraya Yazmaz isem Çatlarım

Gocunmayın güzel beyler, hanımlar
Alınıp incinmeyin
Silah silah çatmayın o güzel kaşlarınızı,
İmdatlara saldırmayın
Basmayın düğmelere, yürekleri hoplatmayın,
güzel beyler hanımlar..
Zor ve çetin bir ağıttır koçero
Bir gelin ağlar ona ben ağlayamam
Bıyıkları çengel çengel bir kardaş,
ağlar ona ben ağlayamam
Acılı bir bacı ağlar, bağrı yanık bir ana, ben ağlayamam
Bir elinde kanlı mendil, bir elinde kara mavzer
Kimse bilmez nerde, nasıl, taptaze bir, sımsıcak bir, gencecik bir ölüdür o
Bir selamdır sımsıcacık
Varamamış dostuna, varamamış koçero

Koçero bir dağ çekirgesinin gecede irkilmesidir
Bir belirsiz karanlıktan
Bir belirsiz karanlığa
İrkilip uçmasıdır
Bir dağ çekirgesinin
Bir kurdun kaçmasıdır kendi karaltısından
Yamaçtan bir taşın yuvarlanması
Bir pınarın durup durup akması
Bir çift gözün karanlığa bakması
Şimşeklerin uzak uzak çakmasıdır dağlarda
Bir mavzerin yanlışlıkla patlamasıdır
Bir geyiktir koçero
Sekerken taştan taşa kırılmış bilekleri
Tırnakları kekik nane ve menekşe kokulu
Tırnakları rüzgarlı
Suçsuz bir geyik
Avcılar yakalarsa mezedir eti
Köpekler kovalarsa diş kirasıdır
Bir okul piyesidir koçero
Açış konuşmalıdır ve halaylı türkülüdür
Müsamere derler adına oralarda
Kaymakamlı savcılı ve çavuşludur
Biletlidir ve yoksullar yararınadır

Gocunmayın güzel beyler,hanımlar
Alınıp incinmeyin
Koçero bir oyundur yazılır yazılır bitmez
Koçero bir oyundur oynanır oynanır bitmez
Vurur onu Candarma, durmadan vurur ama bitmez
O hep durur orda
Bıyıkları kartallı da
Göğsü çapraz fişeklikli gözleri 5 yaşında
Bir elinde kanlı mendil,bir elinde kara mavzer
Pır pır eder bir guvercin namlusunun ucunda
O hep öyle durur orda taş arkasında rüzgarda

Muhtara sorarsanız
Bizim serseri veli
Marabaya sorarsanız
İşini bilmemiş deli
Köylüye sorarsanız
Ekmeksiz garibin teki
Çocuklara sorarsanız
Yüce dağlar aslanı
Kimsesize sorarsanız
Hükümet bilir onu
Candarmaya sorarsanız
Devletin dağlarda silah çatması
Vurguncuya sorarsanız
Yolkesici yağmacı
Soyguncuya sorarsanız
Devletin acizliği
Sağcıya sorarsanız
Siktiret pezevengi
Solcuya sorarsanız
"ferman padişahın dağlar bizimdir"
Erzurum'da kol başıdır
Erzincan'da deli daylak
Pir sultan yoldaşıdır Sivas'ta
Bir "kılıcı kanlı" Van'da
Mardin'de bir gözü kanlı kaçakçı

Gocunmayın güzel beyler,hanımlar
Alınıp incinmeyin
Patron gazetelerınde yüksek bir tirajdır koçero
Hükümet programında nakliyekun..
Kapitalist dış basında Nobellik roman
POLİTİK SÜRTÜŞMELERDE Bİ YILAN HİKAYESİ

Diplomata sorarsanız
Turistik bir serüven
Kaymakama sorarsanız
"ahval-i adiye"den
Sosyeteye sorarsanız
Eğlenceli bir briç
Sorarsanız bezirgan filimciye
Gişelik bir senaryo
Sorarsanız bürokrata
Atatürk'ün gardrobuna
Tükürmüş biri
Hümaniste sorarsanız
Fransızca bilmeyen
Montenyi'den anlamıyan
Mitologya tragedya
Hümanizma helenizma
Hiçbirinden çakmayan
Bir yörüktür koçero
Ne anlar rönesanstan
Ne anlar restorasyondan

Bir bazlama, bir uçkur,
Üç telli bır zımbırtıdır koçero
Müfrezeler yürümüş dağ dağ ve dere dere
Kesmiş gecitleri korkunun silahları
Bir tükenmez sermayedir koçero haksız yönetimlere
Paralar girsin diyedir kalantor kasalara
Topraklar sömürülsün diyedir orta çağlarda
Işıksız kalsın diyedir bir koca ülke
Karanlıkta boğazlaşsın diyedir güzel yüzlü ınsanlar
Fabrikalar işçi yesin, para kussun diyedir
Kıyılar yağmalansın, ormanlar çiflikleşsin
Bankalar yağ bağlasın, tekeller et bağlansın
Holdingler palazlansın, ortaklıklar göbeklensin
Bu rüzgar böyle essin
Bu değirmen böyle dönsün
Bu çuvallar böyle dolsun diyedir
Koçeronun daglarda medetsiz yalnızlığı
Gocunmayın güzel beyler, hanımlar
Alınıp incinmeyin
Yeni değil bu hikaye, bu oyun eski oyun

Bir sürekli çıplaklıktır koçero,
Bir sürekli açlıktır,
Bir sürekli haksızlıktır koçero,
Bir sürekli itilmişlik,
Koçero bir VAZGEÇİŞTİR,
Koçero bir İLGİSİZLİK,
Bin yıllık yoldan gelır,
Üstü başı kan içinde,
Upuzun bir eyvahtır,
Upuzun bir pişmanlık,
Bir ünlemdir koçero,
Sığmaz okul kitaplarına,
Erzurum Yaylasından, Erzincan Çukuruna,
Ve Tecer Dağlarından, Harran cenderesine,
Bir uzun masaldır ki koçero,
Dağların dağlara yaslandığı,
Geçitlerın geçitlere küstüğü,
Koyaklarda anlatılır,
Bıçak bıçak, kurşun kurşun ve türkü türkü anlatılır

Yatar türkülerde upuzun
Ağıtlarda fidan fidan koçero
Gocunmayın güzel beyler, hanımlar
Alınıp incnmeyin
Koçero bir vatandır yaşanır boydan boya
Koçero bir VATANSIZLIK
Bır dağlaşmış YALNIZLIKTIR
Mavzerleşmiş bir haksızlık
Yanıtsız bir dilekçe.

H.Hüseyin KORKMAZGİL

25 Mayıs 2013 Cumartesi

İstanbulun Asi Çocuğu Makalele

atın beni denizlere. tuzla taraflarından sürüklenerek bostancıya varsın cesedim. balıkçının teki fark etsin falan işte ama elleşmesin başına bela almasın. martılara yem olayım. ciğerimi kartallara yem edeyim falan filan işte.  kartal... istanbulda kartal sadece bir semt adıdır. bir ölü bir de gönülden ağır yaralı bir çocuğun sebebi kartal... kiminin ekmek kapısı, kiminin tribünlerdeki tezahüratı kartal. bazılarına göre sadece bir tren istasyonu. bazıları için tek çağırışımı vergi dairesi... adliyesi, belediyesi şusu busu.
bir metro durağıdır kartal köprüsü.
gebze harem şöförüne bi tane kartal desen
köprüden önce mi sonra mı? tek derdi
kartal...
belgesellerin yırtıcı kuşu
|
ne zaman geçsem kartaldan, içimde benle beraber geçer.
şaka yaptım bu sefer ki son olsun desem de biliyorsun işte ben sevmekten usanmam
bi insan seni nasıl sevebilir ki
bir insan yaban gülünü niye sever?
o kadar saçma seni sevmem

.
.
gelelim suyun faidelerine
tırnak makası ve tespih
ant olsun marmaraya paralel uzanan dağlara ki camel sarısı dişlerim ve soba kömürü gözlerimle doğum gününde ahmet kaya çalmadan ölmeyeceğim.
bazen tek derdim aynı anda 7 milyar insanın kulağında tek bir şarkının yankılamasını istemek
sevdiğim bir şarkı olsun tabi
şu dağlarda kar olsaydım
eriyip kulağına kaçsaydım
şu dağlarda kar olsaydım
çığ olup başına yıkılsaydım
.
.
büyüyünce bir sürü sevgilim olacak ve hepsini birbiriyle aldatacağım derdim.
ne büyüyebildim, ne de sevgililerim oldu
gitme turnam gitme
nerden gelirsen?
ant olsun maltepe sahilini saran yakamozlara, bağlama çalmayı öğrenmeden ölmeyeceğim.
siz yanmayın'ı çalıp söylüyeceğim tüm avrupa birliğine
kara düzen türküler çığırıcam los angeles vatandaşlarına
bu dünya nereye gidiyor?
siktirsin gitsin afedersin
benden uzak olsun
ben ağlamam kaderim ağlasın de yeter
paranın satın alamayacağı şeyler yoktur
ben zoru sevmem, imkansız zamanımı almaz çünkü uğraşmam
damlaya damlaya da bi bok olmaz
işine bak çocuk
.
.
geçen yine gidiyoruz. araba arıza yaptı. çıkardım cebimden naneli bisikleti, şişirip şişirip patlattım.
sigaram çakmağımdan davacı olmuş, ciğerlerim duruşmaya bile çağrılmamış.
ben anlamadım arkadaş, bu nasıl düzendir.
damarlarımda çay akıyor resmen.
beynim vücudumdan alakasız, parmaklarım tırnaklarıma tecavüzden sabıkalı.
bu çocuk deli midir nedir? neden böyle yapıyor?
ay doğmadan şavkı tuttu
geçen yine gidiyoruz. arkadaşlar ısrar etti. kayışdağına çıktık. ordan sahile tek ayak üstünde sekerek indik. deniz ve yosun kokusuyla kafaları bulduktan sonra kayalara ilümünağti bayrağı diktik. kıyıdan geçen balıklara sataştık. simitlere martı attık. falan filan işte
.
.
bi sigara yakim...
.
.
mesela ben hiç Mauritius'a gitmedim. öyle bi yer var. neyse
hereke ye tren ne zaman gelecek? şu an tek düşündüğüm bu. sanki o tren oraya gelse bütün derdim tasam bitecek. 1 hafta seyahat edecem o trenle.
kapıdan sarkıp avazım çıktığı kadar küfür edecem D-100 karayoluna. ömrümü yedin beton yol. ömrümü yedin asfaltlı yol. daha da yiyeceksin zaten. lastikler eriticem üzerinden. benzin olmuş petrol tüketicem milyonlarca insanın her gün yaptığı gibi. sonra dikiz aynasından bakıp sinsi sinsi çaresizliğine sırıtacağım. ben de artık herkes gibiyim...
ordan ver elini Kartal sahil. bmw ile arşınlıycam bu sefer o boktan çukurlu yokuşlarınızı. açıcam son gaz ahmet kayayı, kulaklarınıza tecavüz edicem ey nezih semtimizin ezik kesimleri!

24 Mayıs 2013 Cuma

Karamürsel Vapuru in Gebze Harem out

bu birilerine vurularak aşık olup, sonrasında karşılık bekleme işleri biraz arsa-arazi işleri gibi..
şu kadar arsam var şu kadar evim, arabam var demiyorum aq bi otur dinle!
seversin, aşık olursun ama kızın gönlü başkasındadır. yani arsaya giriş iznini bi başkasına çoktan vermiştir bile. bu saatten sonra dışardan izlemekte biraz can sıkıcıdır. o yüzden başka arsalara bakınırsın. tamam o arsa gözünü süslemiştir kolay kolay aklından çıkmaz ama yapmalısın işte çocuk. çok zorlasan 1 hafta sürsün. nedir yani.
he bir de arsanın taliplileri çoktur mesela. onu da geçeceksin. böyle el değmemiş, ayak basmamış arsa bulacaksın gerekirse. öyle emlakçıdan falan da olmayacak direk sahibinden satılık. kiralık arsa işi zaten bana ters. ömürlük olacak arsa dediğin. serseriden az kullanılmış 1-2 ay takılmalık arsa falan istemez!

gelelim haftanın enlerine
#Aytunç Altındal
#Karamürsel
#Camel Soft
#Staj Dosyası
#Gördüğüm Rüya (hadi hayırlısı)
#Sezen Aksu Kapısı

17 Mayıs 2013 Cuma

YAĞMUR


yağmur bir ilaç.
yağmur bir ihtiyaç..
yağmur bir aşk sözcüğü.
yağmur bir destan. yağmur cennetten bir hediye...

24 saat yağmur yağsa gıkım çıkmaz.
kaçmıyorum artık koşa koşa...
yağmur yağdığında.
aksine yağmurla yıkıyorum yüzümü... geçmişimi... günahlarımı...

kiminin felaketi,
kimisinin de bereketi bu yağmur.
yağmur hayatın şifresi.
yağmur bir doğal afet hıçkırığı.
ağlamaktan usanmayan bulutların ebedi gözyaşı...

yağmur bir çocuğun elinden alınan oyuncağı.
yağmur bir annenin feryadı.
yitip giden gençliğimin
aşksız geçen her anımın tesellisi.

nefret dolu gök gürültülerinin içini döküş hali
yağmur penceremin belalı sevgilisi
yağmur yol kenarlarının tiryakisi
sisli puslu gecelerin asi silüeti

yağmur bir cinayetin tek görgü tanığı.
maktulün yüzündeki imdat çığlığı

yağmur, güneşe gider yapan bir deli
bazı zaman bir kaçak, bazı zaman serseri

yağmur yaz aylarının aşk filmi
zemheri aylarının vurdumduymaz çilesi
sanırsın bir senaryo ürünüdür
yağmur kaderin bir cilvesi

yağmur bir ağustos akşamı kalbe saplanan hançer
el yordamıyla çekip çıkarılamaz bir hançer
yağmur ömür boyu iz bırakan bir mürekkep
kurumaya yüz tutmuş bir mürekkep
 
yağmur icat edilmeyi bekleyen bir fikirdir, sürekli halı altına süpürülmekten yorulmuş ve usanmış. yaşanmayı bekleyen bir hatıradır, damarlarda kayıp giden.
yağmur gökyüzünün ordusu. her bir damlası intihar komandosu. yarım bırakılmış bir işgal hareketi.
yağmur rotasız bir gemi, yeryüzünde mahsur kalmış.
yağmur hevesli bir kaşif, dünyayı dolaşır dirhem dirhem.
yağmur hiç zehirli duman solumamış bir akciğer, ta ki toprağa kavuşana kadar.
yağmur serseri mayın misali...
yağmur henüz tamamlanmamış bir şiir, bir propaganda, bir teori, bir gelecek...
ama bu yağmur var ya bu yağmur bir daha asla dinmeyecek...

14 Mayıs 2013 Salı

Geleceğe Hitabe

not: aslında bu yazıya gayet öfkeli ve ergen emolar gibi (sahi emolar vardı bi ara dimi noldu onlara?) "leave me alone" modunda olduğum bi zamanda başlamıştım ama gerisini getiremediğimden yayınlamaya cüret etmemiştim. tabiii beni takip eden milyonların yüzüne nasıl bakardım sonra allah muhafaza :P

neyse

ey dünya denen bok bataklığı!
çekil kenara.
senle bir alıp veremediğim yok.
karışma bu işe.
yaşanmamış aşklarım
doğmamış çocuklarım
size söylüyorum! Beni iyi dinleyin...

ya da dinlemeyin bildiğinizi okuyun lan siz

Sen! evet evet sen!
yani gelecekte ki ben.
sen beni iyi dinle!
şu an nerelerde ne yapıyorsun, kimlerlesin bilmiyorum ama umarım hala yağmur denince tribe girmiyorsundur.
seni tebrik ediyorum arkadaşım. iyi işler başarmışsın. kulağıma geldi. beni unuttun bakıyorum hayırsız. aferin beni unut. böyle ol. daima ileriye bak. açıkgöz ol. ki zaten kime diyorum ben aşmışsın sen haddim değil. bu arada kolundaki dövme güzelmiş. nerde yaptırdın lan ibne hehe
saçlar da on numara olmuş. sonunda tarzını bulmuşsun.
bi sigara yakim.
al bi sigara yak.
ne?
sigarayı bıraktın mı?
...
demek oluyor ki uğruna ölebileceğin bir çift gözü bulmuşsun sonunda
imrendim lan şimdi sana
para durumlarını da halletmişsin
şu köşedeki bmw senin mi?
çok kalamıycak mısın?
iyi lan defol git daha fazla konuşamıycam zaten
hesabı da sana kitliyorum
az cefanı çekmedim akıllanman için
o kadar hatrımız vardır herhalde...

kurallarınızın kralına kurfalı kurgusu

maksat buralar boş kalmasın
şeker pembesinden sonra şimdi de gökyüzü mavisine taktım. gökyüzü mavisi ne lan? gökyüzü her zaman aynı renkte değil ki. dolayısıyla bu renk dünyanın en palavra en martaval en en en falan filan rengi işte..
düşünsene çok önemli bir projeye imza atıcan belki. gökyüzü mavisi tanımını kullanıcaksın. al başına belayı. kutuplarda yaşayan adamı da düşüneceksin birader. öyle şey olmaz. geceleri yaşayan adamı ne yapıcaz? gökyüzü her zaman marsilyanın forması gibi değil ki aq. bak mesela marsilya mavisi denebilir bu renge. cuk oturur yani. parliament mavisi gibi gayet karizmatik bi isim olur böylelikle.

12 Mayıs 2013 Pazar

psikoz çıkmazı

Biz 6 kişiydik falan
ben
ben
...
ve ben
vesaire

İntihar Parodisi


hayatımda böyle vurgun görmemiştim. Adamlar resmen yapmıştı. ve bizde sadece seyretmekle yetinmiştik. Hırslandık tabi ardından. Hemen takımı toparladık. Karşı bir hamle yapmamız gerekti. Birileri direk merkezden darbe vuralım dedi. Ben olmaz dedim. Hızlı bir yok olmaktansa topyekün dağıtmayı tercih ederim ve bu benim bu insanlara boynumun borcudur da aynı zamanda. terslenmeye kalkıştı ama hareket o biçim. Atik delikanlıydı vesselam fakat dengesizdi. Kontrolsüzdü. Bu kontrolü sağlayamadığı için kendi gücü altında ezilip gitti. Şimdi yapayalnızdı. Sinirliydi. Kelebek dusturuyla atılırken duvarlara gözlerinde gecenin kor karanlığında leş arayan bir sırtlan vahşeti vardı adeta. Öyle manyak bi senaryo yani. Adam adeta çıldırmıştı. Sanki bilerek isteyerek cebren mecburen ve yahut da kerhen bu olayların vuku bulduğu mekana ulaşmak namına elinden gelen bütün varlığın var oluş amacına aykırılığına rağmen durmadan usanmadan savrultuyordu salvolarını öfkeli kalabalığın feryatlarına haykırış etmeden. Damarlarındaki kan volkan şelalesi gibi lavdan oluşan bir tsunami gibi adeta dalga dalga bir o yana bir bu yana gelip gidiyordu. Çekerken sert bakışlarını ortalığın o çıkarcı silüetlerine sanki bir yaralı aslanın kendini yeniden diriltmesine, bir anka kuşunun kül tablasından doğuşuna tanık oluyordu basit ve yaşaması gereksiz olan insanlar topluluğu. Böyle saçma bir evrede yapılması gerekenler belliydi. Var olan bütün betonarme yapılar kökünden dinamitlenip var olan tek bir sonuca ulaşmak adına kent tümüyle yerle bir edilmeliydi. Anında o dakikada düşünceler ve uygulanacak taktiksel manevralar bir proje altında toplanarak genel kurulda 5 dakika gibi kısa bir sürede oylanıp salt çoğunluğu elde ederek kabul edildi. Hazırlıklar hemen başlatıldı. Operasyon o gün yapılacaktı. Araçlar hazırlandı. Kırmızı oda adı verilen girilmesi çok acil durumlarda gerçekleştirilen gizemli odaya giriş izni için başkan divan üyelerine başvurdu. İzin daha dilekçe tamamlanmadan verildi ve kayıt işlemleri gerçekleştirildi. Başkan, başkan yardımcısı, silahlı milislerin lideri, istihbarat şefi ve maliyeden sorumlu üst düzey bir yetkili  soğukkanlılıkla odaya doğru yöneldiler. Odada daha önceden bu tip durumlar için hazırlanmış gerekli tüm mühimmat ve destek mevcuttu. Başkan özel emirle mühimmatların sevki için odanın arka kapısından bir giriş açtırdı. odanın güney kısmı tamda araçların bulunduğu hangara göre dizayn edilmişti. İvedilikle mühimmatlar araçlara sevk edilerek büyük bir silahlı güç sağlanmış oldu böylelikle. Bu bir ölüm kalım meselesiydi artık. Olmak yada olmamaktı. Ve artık gerişi dönüş kesinlikle söz konusu olamayacaktı. Son bir hamleyle bu varoluş veya yokoluş kumarına itiraz etmek isteyen ilkeli bir militan ve yanındaki kuru kalabalık, olan biteni protesto amaçlı sloganlar atmaya ve geçmiş liderlerin barış dolu mesajlarını tek bir ağızdan haykırmaya çalışmışlarsa da pek bir fayda elde etmemiştir. Olan olmuştu artık. Vur emri çoktan kabul edilmişti. Geri dönmek onursuz bir davranış olacağından kimse artık en ufak bir umut bile taşımıyordu içersinde. Hal böyleyken son pişmanlıkta fayda etmeyecekti. Bazı kurultay üyeleri çoktan bulundukları ada parçasını terketmek amacıyla limanlara varmışlardı bile. Bunun olacağını tahmin eden Başkan bütün gemi seferlerini sabah erken saatlerden itibaren ikinci bir emre kadar iptal ettirmiş ve adadan kaçmaya yönelik hareketleri şüpheli, sakıncalı ve casusvari girişimler olduğunu bildirmiş, kaçanlara yönelik yaptırımlar uygulanmasını, gerekirse sorguya alınıp orantısız güç kullanımını da güvenlik güçlerine telkin etmiştir.  Artık vakit daralmıştı. Saatler sonra ada insanoğlu eliyle yerle bir olacak ve büyük ihtimal denizin dibini boylayacaktı. İnsanlar tedirginlik içersinde başlarına gelecek felaketten habersiz umutsuz bir bekleyişe geçmişlerdi. türünün son örneği olan bu ada birazdan ebediyete karışacak ve belki de bir daha asla sorgulanmamak, yargılanmamak, hükmedilmemek, fethedilmemek, sömürülmemek ve hapsedilmemek üzere özgürlüğe, tam bağımsızlığa kavuşacaktı...

Bir intihar öyküsü
sayfa: 375 CCCLXXV