27 Şubat 2014 Perşembe

Cahil Darbeler ve Rejim Sirkülasyonu

zamanı okşama at kenara sakla
mutluluk tek biçimde yeryüzü dünya
kalanlar ardından baka dursun sen yorulma çabala
bu paraları sonuna kadar kovala
kalbin delikse ritme bırak
kafanı soyutla
herşeye bir sebep arama bunu siktir et yak sigaranı otur aşşa rahatla küfret belaya bulaşmadan ama kenardan izle ve gör yanlış ata oynama seç beğen al dünya kısa sigara da öyle
kapıları zımparayla zedele ve yavaşça aç sonrası gelir merak etme
dağların gökyüzüne değdiği tepelere çık sinyal ver buradayım diye bağır alay et geç
kendine yetmeyi keşfet ağlama
bi fıkra anlat ve kendine gül insanlar yalnız
aynaya bak ama kapılma suratına
kendini sev ama okşama bunu unutma
bi şarkı uydur sana ait olan
kimselere söyleme sadece sen bil
kendini kandır dünya nereye gidiyor
kral sensin buna inan ama kokain yok

bırakalım gitsin yani anlıyon mu ısrar etmenin anlamı yok. hem belki bumerang gibi geri gelir. belli mi olur ihtimaller dahilinde sonuçta. ama geldiği gibi de geri yollanır. çünkü adı üstünde bumerang gibi. sonrası özgürlük zaten bir de bakmışın nerdesin. etrafını sorgularsın bu adamlar kim diye. hep onlar gibi olma çabası. aslında onların sahip olduğu şeye sahip olma çabası. çünkü sen sensindir değil mi? o gibi olmak adı üstünde zaten "gibi"den dolayı anladın. o olmak değil "o gibi" olmak var işin ucunda. sonuçta benliğinden vazgeçemeyeceğine göre?
demekki aslında neymiş hep bi özenti hali. e böyle de düşündün mü herkes özenti. gelmiş geçmiş bütün insanlık bişeylere özenmiş sonuçta, taş devrinden bu yana belki de. oha büyük salladım. neyse belki tutar.

amaçsızca yürüyorum göğü mor olan dağların yamacında. kurda kuşa sataşıyorum arada sivri dilimle. gölgeler arıyorum arkaşlık edecek, yolun bittiği yerde karanlığa gömülecek. yağmur yağdığında beraber ıslanacak yoldaşlar arıyorum. bağırıyorum. kargalar kaçıyor. sesim yankılanıp ta içime kadar işliyor. aradığım yoldaş da ben oluyorum kendime. yalnızlığı sırtıma alıp yürümeye devam ediyorum. bağırdıkça yalnızlığım ağırlaşıyor. çünkü o ses her defasında yankılanıp bana misliyle geri geliyordu. ta içime kadar iniyordu. omuzlarıma çöküp kalıyordu.
güneş yalandan doğuyordu. yürümeye devam ediyordum. nereye gittiğimi bilmeden sorgulamadan kaybolmaya devam ediyordum dağların tepesinde. amaçsızca büyütüyordum gözümde dağları. şişirip şişirip yüceltiyordum. üzerinde yürüdüğüm bu yeryüzü parçası yükselip arşın en dibine kadar yerleşmişti. egoizmin doruklarında süzülüyorum. yalnızlık egoizme kayar, muhtaçtır..
egoizm ama "gereksiz egoizm". yalnızlık rejimine alternatif bir çözüm. tıpkı liderini kaybetmiş bir ülkenin çaresizliğindeki gibi yeri doldurulması gereken önemli bir eksiklik. ego. yalnızlık egoizmi destekler, alkışlar, oyunu ona verir her daim. çünkü aç kalmıştır. çünkü savaştan yeni çıkmıştır. çoluğunu çocuğunu eşini dostunu kaybetmiştir bünye. yalnız kalan bünye. bu boşlukları bu acıları doldurmanın çaresine bakmalıydı derhal. bu geçici çözüm sürecinde çareyi kendinde bulur. çare egoizm sloganları inceden inceye artar. halk sokağa dökülür "egoizm isteriz" diye. şehirler yağmalanır denizler kızdırılır. uyuyan sokaklar dehşetle uyanır. kanlı geçer bu geçiş süreci. belki halkın isyanı ideal olanı değil de, aç kalmalıydı ama duruşunu bozmamalıydı dim dik ayakta durmalıydı ama sevgiye açlık ve boşluk ihtiyacı ağır bastı. çok geçmeden sokaklar temizlenir ve egoizm yalnızlığın tökezleyen demokrasisinin bozuk işleyişini düzeltmek adı altında yönetime el koymak zorunda kalır. halk geçici bir süreliğine de olsa bu faşizan davranışlara boyun eğmek zorundaydı. içine dönmeliydi çareyi kendinde bulmalıydı. dışa kapanmalı ve geçici bir süreliğine kendi kendine yetinmeliydi. sıkı önlemler, deli sansürler, gereksiz panikler ve korkular ancak halk kararlıydı. biliyordu geçiciydi bu rejim. her ne kadar onuruna yedirememiş olsa da göz yumması sağ duyulu davranması köprüye geçene kadar ayıya dayı demesi gerekliydi. sıcak bir gülümseme aradığında aynaya bakmalıydı. hayalci, şekilci ve taklitçi bir düzen elbette ömrün sonuna kadar gidemezdi. bi yerde biterdi. ama şu an gerekli. eğer kara topraklara bir avuç toprak vermek için henüz çok erkense bu genç ülke için, o zaman beklemek zorunda. geçici bir süre kendiyle vakit geçirmeli umutsuzluğa kapılmamalı. çünkü geçiciydi. yalancıydı. ama gerekli. daha yeni aldatılmışlığın boşvermişliğin kullanılmışlığın ve sömürülmüşlüğün tadını tatmışken yeni bir macera arayışına daha çıkamazdı. misak-i milli sınırları korunmalıydı. intihara meyillenmemeli karamsar olmamalıydı. çünkü bu istiklal mücadelesinde muhtaç olduğu kuvvet damarlarındaki kanda mevcuttu. kendi kanı lan yani. sadece kendi kanı. egoizm işte. kendini, gelmişini geçmişini yüceltmeliydi. kurtulmak gerek cıvık renkli gömlekten. lay lay lom balon düzenden. hep daha iyisini elde etmektir ya hani. hep daha güzelini ararsın. işte şimdi öyle bir bataklığa sürükle ki aklından geçenleri, ilerde yaşanacaklar o kadar anlamlı o kadar dağların doruklarında yaşanılsın.

22 Şubat 2014 Cumartesi

İğrenç Küfürlü Bir Başlık

bebeğim dediğim çekti gitti artık sevgi hissetmiyorum, sevinç hissetmiyorum. içim bomboş. hissiz duygusuz kendi çıkarlarına kafa yoran vurdumduymaz bir piçim ben.
sayıcam sövücem arkamdan vuranların arkasından.

kaçanı kovalayamam bu yorgunlukta boşa ümit etme
ağlanırım sızlanırım ama yok işte kılımı kıpırdatamam bana 1 gelmeyene
neyse şu an herşey çok karışık

en azından yaşıyorum. yorumsuz bir hayatın içinde, iğleti bir sömürü düzeni, akıtılan alın teri, arkamda bıraktığım sevdiklerim, içime attığım dertlerim ve suya düşen hayallerimle ben işte, yaşıyorum. yarının derdinde, gözlerim dumanlı, aklımda geçip giden zaman işime bakıyorum. arada seni düşünüyorum. onu düşünüyorum. onları düşünüyorum. kimdi onlar? artık yoklar. olmasınlar. ben bana yetmenin derdindeyken onun bunun derdine düşmek ne haddime. yılları eskitmekle kendimizi kandırmakla geçti ömrümüz. koş dediler koştum dur dediler durdum oku dediler okudum ne yaptımsa yaranamadım çevreme. çalışmak para dediler orda durun dedim. sonunda da istenmeyen oldum siktir olup gittim. şimdi kazanıyorum hem de göt üstü oturarak. ama orda durun. madem bana verilen değer cüzdanımla eşdeğer anlayalım bilelim yani biz de kuralına göre oynayalım. o kadar özgürüm ki sorumluluk sıfır. çok değişik artık hayatım. bildiğin gibi değil.

kandırıldım yarı yolda bırakıldım eyvallah tamam. ama merak etmeden duramıyorum. acaba vicdanı rahat mı? ne kadar umrumda olabilir ki. yalanlar üzerine kurulmuş bir dünya. öyle bir gitti ki sanki hiç bişey olmamış gibi. bu kadar kolaydı yani. aslında belki de hiç olmamıştı. herşey bir göz yanılsam...öfff en iyisi yatayım bu yazı olmadı bi ara sağlam bişey yazayım

maksat buralar boş kalmasın

20 Şubat 2014 Perşembe

Bu Kadar Basit

bi rüya gördüm,
içinde o olmayan
uyandım,
yanımda o olmadan
kalktım,
yatağımı düzeltmeden
gittim
mutfağa bi çay koydum,
geldim
odama işimin başına geçtim..

işte bu kadar basit "mal" varlığım

15 Şubat 2014 Cumartesi

Yalan Aşkın Evladı

ne demeli şimdi
bu satırları yazan adam
şu an çaresiz
şu an düşkün
kovalamış sevdiklerini yanıbaşından
yalnızlığına ağlar
dokunamaz
sanki çevresi dokunulmaz
neden böyle beni bulur garip duygular
çalkantılar
önümüz bahardı halbuki yaban çiçeğim
belki bu yaz kavuşacaktık
olmadı işte be
inancım yok benim
demiştim
daha kaç yüz tane şarkı tüketmeli gidenlerin ardından
sen ilk değildin yaban çiçeği
tıpkı diğer yaban çiçekleri gibi
soldun sen de
gidişin ihanetin işte
şimdi başka hayatlarda
başka düşler seni bekler
git yaban çiçeğim
koş...
hayal ettiklerin bana dokunmaz artık
ben bir duraktım işte öyle
gelen gidenler vesaireler
sen ilkdin yaban çiçeği
7 aylık bir serüven
temmuz sıcak
şubat soğuk
bahar haram
gitsen gözlerim akar durmaz
boşluktayım...
beklesem gururum
dönsen güvenim
ah be yaban çiçeğim
neden git dedin
neden?

5 Şubat 2014 Çarşamba

Ara Sıra Mahşer Ara Sıra Yaşama Hırsı

benim ahmet kayalarım var şeker pembesi.
senin süslü püslü hayallerine keskin bir bıçak gibi tehdit oluşturan dertle dolu acılı hatıralarım var. anlamazsın.
yaşananlar var sevdalar haram bana.
çıtalı bir uçurtmaydı tek hasretim
gökyüzüne umutla bakan çocuklar,
mahalle arkalarında çatı katlarında beslenen güvercinler,
bölüşüp paylaşılan bir ekmeğin içinden çıkan o büyülü buğu...
bilemezsin çocukluğumun yoksulluğunu.
utanırdım arkadaşlarımdan öğretmenlerimden
sakladığım sırlarım çökerdi omuzlarıma
düşerdim. bakamazdım gülüşen suratlara
mutluluğum bir kelebek ömrü misali
varoş bir mahalledir benim ömrüm
yerin en dibine inşa edilmiş evimizde
sabahları güneş doğmazdı uyuduğum harabeye
gözyaşlarımla yüzümü yıkamayı öğrendiğim günden beri
üzgün olmalara meyillendi aklımız
hayat zorluydu vahşi ve acımasız
sokak kedisi misali
hep bir tedirginlik hali
tekmeler çoğaldıkça duvarlarımız daha da yükseldi
kurtlar sofrasında karnımızı doyurma telaşı
hep daha ağır bastı geçim sıkıntısı
bizim için gelecek algısı yoktu
gelecek bir bilinmez uçurum
bugünü kurtarmaktı amacımız
biz yalnızdık hayalet gemiydik siyasi sloganlar altında
yürüyüşler olaylar olurdu silahlar konuşurdu
hep çemberin dışında rüzgarın savurduğu varoşlardık
biz kimdik? biz, biz olmayı bile beceremedik..
kim biçti bu rolü bize?
bir kızı sevmeye heveslenmek
sevdalanmak aşık olmak..
haram kılınmış. lanetlenmiştik.
biz o dalaveraların içersinde
anamızdır, bacımızdır...
yan gözle bakmak olmaz* işlenmiş genlerimize
yakıştıramazdık kendimizi süslü püslü hayallere
biz varoştuk, mapuslarda yatardık
ahmet kayalarımız vardı...