19 Haziran 2019 Çarşamba

Devamı Sonra

Aklima gelmeden edemedi
Ne kadar hayat sığdırabilirsin kafanın içine? Daha kaç defa ölüp dirileceksin?
İnsan yazmalıydı ve birileri okumalı. Değişir bakış açıları. Algılar oynar. İnançlar silindikçe ahlak kavramı çöker. Yahudileşiyoruz. Tahrip edilmiş bir din anlayışını benimsemiş durumdayım. Haram ve yasakların "duruma göre" saptandığı bir anlayış.

HIRSIZLIK
Kendime bile itiraf edip yazıya dökemediğim ama bir yandan da bütün dünyayı karşıma oturtup anlatmak istediğim bir vicdan muhasebesi içindeyim. Kafamdaki manyak oğlu manyak her şeyi sosyolojik bir bakış açısıyla değerlendirecek ya "dur şunu da yazıya dökeyim" heyecanıyla başlıyorum.

11 Haziran 2017 Pazar

Herşey Yolunda

Mutluluğu uzaklarda aramaktan vazgeçmek ve özüne dönmek.
Mutluluk değildi sadece. Hayata dair her ne varsa uzaklarda aramakla geçti uzunca bir süre.
Anladım ki fazla değişik bişey yok. 
İnsanoğlunun olduğu her neresiyse, diğeri onun alıntısı.
İnsan, her yerde aynı insan. Hedefler aynı. Hayaller birbirine paralel.
Amaçlar ve araçlar karıştırılmış olsa da. Aynı!

Benim bu arayışlarım bir manasıyla da kaçmaktı.
Beladan uzak durmak. Çamurdan, pislikten kaçmaktı.
Artık anladım ki kaçmak anlamsız. İnsanın var olduğu her yerde potansiyel bir bela olacaktır.
İnsan diyorum zaten... çamurdan yaratılmadık mı?
O halde rengi, verimliliği, kokusu ne olursa olsun çamur her yerde çamur.
İnsanlardan bir süreliğine tamamen kaçmak mümkün ancak hayatımın geri kalanını ilerletebilmek için tüm süreliğine tamamen kaçmış olmak mümkün değil. 
Bu yeni anladığım bir şey değildi. 
Sadece o "süre" doldu artık.
Kaçamayacak noktaya gelmiş bulunmaktayım.
İnsanların arasına karışma vakti gelmiştir.

Sokağın sonsuz oksijen dolu ayrıntısına dalıp gitmenin zevkini ciğerlerime kadar hissediyorum.
Kendime dahi itiraf etmekten korktuğum sanal hayattaki hiçliğimden vazgeçiyorum.
Sen hiç, hiçlikten vazgeçtin mi? Bu biraz tuhaf da olsa böyle. 
İnsanların sanal da olsa profilleri vardır hani. Yapay ve hayali var olma şekilleri. 
Olmak istediği insanı görürsünüz o profillerde bilirsin işte. Kendisi değildir aslında.
Olmak istediğim bir insan yoktu kafamda. Olmadı hiç. Kendimden memnundum zaten.
Kendiminse insanlarla paylaşabileceğim kayda değer bir hayatım yoktu.
O yüzden bir hiçlikten ibaretti sanal profilim...

Benim amacım ezelden beri basitti. YALNIZ ÖLMEMEK.
Yalnız ölmemek için yalnız yaşamaktan kurtulmam gerekiyordu öncelikle.
Yavaş ve emin adımlarla amacıma doğru yürüyorum artık.
Yalnızlık, paylaştıkça yok olur ya hani, paylaşıyorum artık 
Ekmeğimi, çayımı, sigaramı
Sevinçlerimi, üzüntülerimi
Dost biriktiriyorum artık, kötü gün dostları
Eski dostlarımı geri kazanıyorum
Yıllardır köşe bucak kaçtığım sağda, solda, alt sokakta birlikte yaşadığım ama gözlerimi kaçırdığım, kulaklarımı kapadığım eski dostlarım...

Özüme dönüyorum. Ne olacak ben de bilmiyorum ama artık kaçmıyorum
Günahıyla sevabıyla, eyvallahı maşallahıyla, mahallenin delisi mahallesine geri dönüyor.
Kaçmaktan, görmemezlikten o kadar büyütmüşüm ki hasretini içimde doyamıyorum yollarında yürümeye. Bu mahalle benim diyorum yaa. Acısıyla tatlısıyla kabullendiğim büyüdüğüm mahalle
İyi bakarsan iyi kötü bakarsan kötüdür. 
Önceden karanlıklarla andığım bu mahallede ufak bir ışık hissetmekle başladı herşey
Şimdi o ışığı daha da büyütmeli

Bir daha bırakmak yok!

28 Ağustos 2016 Pazar

Filmin Sonunda Ölüyorum

Günah çıkarmaya geldim...
Karanlık bir yola adım attığım şu günlerde, insanlığa beslediğim öfke ve nefretin acı faturasını, paragraflar halinde anlatmak beni rahatlatıyor. Sonunda kimseye bir şey anlatamıyacağımın farkındayım. Sebebi basit. Çünkü kimse okumayacak.

Bir mart gecesiydi. Kendimi uzaklarda bir yerlere sürgün ettiğim günlerdi. İçimdeki gurur, hasret duyduğum bütün güzellikleri savaşarak işgal etmişti.
Gururum yaşama tutunma azmimi tüm hızıyla devam ettirmekteydi.
Ancak bu böyle gidemezdi.
Güçsüzdüm. Güçsüz birini insanlar kabul etmezdi. Güçsüzü kimse sevmezdi, hatta aşağılanırdı, dışlanırdı, konuşulmazdı güçsüzlerle. Beynime mıh gibi çakılmış bir gerçekti bu çocukluğumdan beri...

Ben bu fikirler etrafında yaşamaya başlayalı uzun zaman oldu
O büyük direniş zamanlarında ise zirve noktaya ulaşmıştı
Güce olan düşkünlüğüm beni aslında istemediğim bir hayata doğru sürüklüyordu
Bütün değer yargılarımı defalarca gözden geçirdim ve bunların bana hiç bir getirisinin olmadığını fark ettim. Artık bişeyler elde etmek istiyordum anlıyo musun? Kaybetmekten bıkmıştım. Kaybedişlerimin sebebi olan bu güçsüz hayatımdan iğrenmeye başlamıştım.
Değiştirmem gereken neyim varsa hepsinden teker teker kurtulmaya başladım.
Ahlaki ilkelerim, siyasi görüşlerim, inandığım değerler vesaire
Hepsini yavaş yavaş törpülemeye ve gücü elde etmeye giden yolda gereken bütün iğrençliklere göz yumma safhasına artık girmiştim...

Zor olmadı. Karşılığında ulaşmayı hayal ettiğim o gücü düşünmek, beni motive etmeye yetiyordu.
Filmlerde ruhunu şeytana satan karakterleri bilirsin
Sadece kötülüğe hizmet etme ya da itaat etme şartıyla kendisine hayatı boyunca çalışsa dahi elde edemeyeceği güçler bahşedilir hani
İşte artık tamamen o filmdeki kötü adamım...
Sonunda en büyük mağlubiyeti de alacağım biliyorum
Ancak ne fark eder ki? Hayatım boyunca zaten kaybetmiyor muydum?
Bu sefer sadece son sahnede iyilik, adalet, erdem gibi herkesin sevdiği ama çoğunun uğruna bir bok yapamadığı kavramlara kurban giderek kaybedeceğim ve en önemlisi bu sadece 1 DEFA olacak.
Her gün kaybetmektense 1 defa kaybetmeyi seçtim dostum...

30 Kasım 2015 Pazartesi

İçimdeki Ergenden Miyavlamalar

Hayatımın dönüm noktalarından birindeyim (askerliği bitirdi ya götü kalktı)
Şu aralar hayata ve insanlara dair müthiş sorgulamalar yapıyorum (ne zaman yapmadın ki zaten)
365 günlük askerlik belki kişiliğime fayda etti ancak ciddi anlamda seviye düşüklüğü (siyasi, kültürel kesinlikle ekonomik değil) de yarattı. Bunu toparlamam lazım. Toparlamam şart! (toparlayacak)
İçimde yaşattığım insan kontenjanı oldukça kalitesiz insanlarla dolup taşmıştı.
Pek tabi dışarıya adımımı attığım an otomatikman boşalmış oldu.
Şimdi yeni insanlarla doldurmanın zamanı (eleman aranıyor)
Bu süreç ağır işleyecek (şimdiye kadar öyle oldu)

Gelin itiraf edelim. İnsan, yaşamını 'düzenli bir şekilde' sürdürebilmek için bi çeşit pazarlama taktiği uygulamak zorunda. Kendini kullandırmak, satışa çıkarmak, değer biçmek, fiyat belirlemek vs.
Hayat, kendini diğer insanlara pazarlamak değil mi bi nevi? (yav he)
Olaya bu pencereden baktığında hafif bi soğuma, titreme, ezilip büzülme olmuyor değil tabi.
Ne yani ürün müyüz lan biz? (evet öyleyiz)
40 milyar defa keşfetmeye gerek yok biliyosunuz işte. Kapitalizm.

Kişinin bu uğurda sergilediği tüm davranışlar, sahip olduğu veya olmak istediği herşey, uyguladığı metotlar, bütün bu koşuşturmaca, giyim kuşam, takıldığı mekanlar, okuduğu okullar, çalıştığı sektörler, çekilen fotoğraflar, benimsediği fikirler, inandığı değerler, herşey ama herşey işte (çoğaltmaya gerek yok herşey diyo)
Bi düşün. Sen kendini nasıl pazarlıyorsun?
Darılmaca alınmaca yok. Orospular bu konuda en ileri ve pratik taktiği uygulayanlardır.
'Orospu taklidi' olan ama bunu kesin bir dille reddedecek olan bazı gevşek ve dolaylı orospular (ki ne demek istediğimi anladın) bütün bu kapital düzende en alt seviyede değerlendirilmeye mahkumdurlar.

Olay gene nerelere geldi bak (pazarlama falan diyodun...)
Saçmalıyorum işte :) ama bunu seviyorum.
neyse

İnsanlara bakımlı gözükmek de bi çeşit pazarlama taktiğidir.
"Hayır ama ben sağlık için tamame..."
LAN SUS!
"Ya ben tamamen düzen tertip falan olsu..."
LAN KAPA ÇENENİ!
Kaos kadar güzeli var mı lan (Diablo'ya selam olsun)

Hadi gidin
Sigara için